HAYRULLAH EFENDİ, İmâm-ı Sultânî

(ö. 1898)

Osmanlı şeyhülislâmı.

Muhtemelen 1834 yılında İstanbul’da doğdu. Asıl adı Hasan Hayrullah olup Kasımpaşalı Osman Efendi’nin torunu ve Tersane yoklamacılarından Hamdullah Efendi’nin oğludur. Hacı Hâfız Ahmed ve Eğinli Mehmed Kasım efendilerden ders aldı. Sesinin güzelliği yanında tecvid ve kıraat ilmindeki kudretinden dolayı dikkat çekerek saraya intisap etti. Sultan Abdülmecid devrinde dokuz yıl kadar ikinci imam olarak sarayda görev yaptı. 1861’de Abdülaziz’in cülûsundan sonra Hacı Mehmed Şükrü Efendi’nin azledilmesi üzerine birinci imâm-ı sultânî oldu. Abdülaziz’in Bursa seyahatinde yanında bulundu, Gemlik ve Molava kazaları arpalık olarak kendisine verildi. Bir müddet sonra İstanbul pâyesini, 6 Ekim 1861’de Anadolu kazaskerliği pâyesiyle Bayramiç kazası bedelini, 27 Mayıs 1865’te Şarköy kazasını ve Şubat 1866’da Mihaliç kazasını arpalık olarak aldı.

Sultan Abdülaziz’in Avrupa seyahatine imâm-ı evvel-i şehriyârî sıfatıyla katılan, III. Napolyon’un kendisine süslü bir en-fiye kutusu hediye ettiği (Aksüt, s. 234) Hayrullah Efendi daha sonra Anadolu kazaskeri oldu. Üsküdar kazası arpalık olarak kendisine verildi ve imâm-ı sultânîlikten ayrıldı. Anadolu kazaskerliğinde iki yıl kaldıktan sonra 22 Mart 1869’da Rumeli kazaskerliği pâyesini elde etti. Haziran 1871’de Tersane müftülüğüne, Kasım 1872’de yeniden imâm-ı şehriyârîliğe getirildi.

Hayrullah Efendi, 11 Haziran 1874’te Turşucuzâde Ahmed Muhtar Efendi’den boşalan meşihat makamına tayin edildi. Ancak ilk meşihati sadece bir ay sekiz gün sürdü ve 19 Temmuz 1874’te azledilerek kendisine 2500 lira ihsan verildi. Azline, o sırada sadrazam ve serasker olan Hüseyin Avni Paşa ile aralarındaki anlaşmazlık sebep olmuştur. Meclis-i Vükelâ’da banka imtiyazlarının uzatılması görüşülürken bunun aleyhinde bulunması sadrazamla arasının açılmasına yol açmıştı. Hüseyin Avni Paşa, Basîret gazetesinde çıkan padişahla ilgili bir yazıyı şeyhülislâmın aleyhine kullanarak onun azlini sağlamıştır.

İkinci şeyhülislâmlığı, Akşehirli Hasan Fehmi Efendi’nin azli sonucu 12 Mayıs 1876’da gerçekleşti. Bu tayinde, onun sebepsiz yere azledilmesine üzülen Sultan Abdülaziz’in yeniden meşihate getirerek gönlünü almak istemesinin rolü olduğu belirtilir. 7 Haziran 1876’da Murassa‘ Osmânî ve Mecîdî nişanlarıyla taltif edilen Hayrullah Efendi’nin bir yıl iki aydan biraz fazla süren ikinci meşihati siyasî faaliyetler, gizli toplantılar ve polemikler içerisinde geçti. Kendisini tutmayan Hüseyin Avni Paşa’nın muhalefetine rağmen Rüşdü Paşa’nın ısrarıyla Abdülaziz’i hal‘ için uğraşan komiteye dahil edildi. Hüseyin Avni, Midhat, Rüşdü paşalar ve Hayrullah Efendi’den oluşan bu komite zaman zaman onun Kuruçeşme’deki yalısında toplanarak gizli kararlar alıyordu. Hayrullah Efendi öte yandan padişaha, ulemâ ve ricâlin saltanat makamının icraatından memnun olduğunu söyleyerek onu oyalıyordu. Bu arada padişahın tahttan indirilmesi için fetva hazırlığına girişildi. Hayrullah Efendi adına Fetva Emini Kara Halil Efendi tarafından kaleme alındığı belirtilen bu fetvada, “padişahın zihnen mâlul olup devlet idaresinden habersiz olduğu, hazineyi devlet ve milletin altından kalkamayacağı ağır masrafa soktuğu, din ve dünya ahvalini birbirine karıştırdığı, devlet ve milletin bekāsını tehlikeye soktuğu” gibi oldukça ağır ve muğlak gerekçelere yer verilmişti. Nitekim tahttan indirilip Topkapı Sarayı’nda ikamete mecbur edilen Abdülaziz’in buradan Fer‘iye Sarayı’na nakli hususunda bizzat kaleme aldığı ve gazetelerde yayımlanan yazısındaki düzgünlük ve mantıkîlik hal‘ gerekçelerini mesnetsiz bırakmış ve herkes şeyhülislâmı fetvası dolayısıyla suçlamıştı. Yeni padişaha biat için Şerif Abdülmuttalib Efendi davet edildiğinde şeyhülislâma, “Bir padişah tanassur etmedikçe hal‘ câiz olur


mu?” diye sormuş, şeyhülislâm da soru cevap için davet edilmediğini, biat etmeyecekse geri dönmesini söylemiş, şerif de biat etmemişti.

Abdülaziz’in ölüm sebebinin suikast ve intihardan hangisi olduğunun tesbiti konusunda da Hayrullah Efendi ve meşihat makamı aktif rol oynamış, bu esnada meşihat dairesinden biri Kazasker Mustafa İzzet Efendi, diğeri meşihat müsteşar muavini Hüsnü Efendi tarafından olmak üzere o sıradaki resmî görüşe uygun biçimde vefat sebebini intihar olarak gösteren iki rapor kaleme alınmıştı. Hayrullah Efendi, V. Murad’ın cülûsu ve icraatı konusunda da dört kişilik komitenin üyesi olarak faaliyette bulunmuştur. Her icraatının kontrol altında olduğunu gören Sultan Murad, heyetin onayı alınmadan hiçbir iş yapılmamasını irade etmişti. Kısa süre içerisinde davranışlarındaki dengesizlik dolayısıyla tahttan indirilmesi gündeme gelince bu konudaki fetvanın formüle edilmesi yine Şeyhülislâm Hayrullah Efendi’ye düşmüş, ancak bunu kaleme alacak ilmî yeterliliği bulunmadığından fetva emini tarafından padişahın “cünûn-ı mutbik ile mecnun olduğu ve imâmet (hilâfet) görevini yerine getiremediği” gerekçesiyle kaleme alınan hal‘ fetvasını Hayrullah Efendi imzalamıştı.

II. Abdülhamid, güvenmediği halde cülûsundan sonra Hayrullah Efendi’yi bir müddet daha meşihat makamında bıraktı; 26 Temmuz 1877’de azlinden sonra da muhtemelen kontrol altında tutmak amacıyla huzurunda yapılan bazı istişarî toplantılara davet etti. Daha sonra kendi arzusu üzerine şeyhülharemlikle Medine’ye gönderildi. Abdülaziz’in ölümünden birinci derecede sorumlu görüldüğü halde yargılanmak veya ifadesine başvurulmak üzere mahkemeye çağrılmadı. Ancak kendisine şiddetle muhalif olan Şerif Abdülmuttalib’in emirliğe getirilmesi üzerine Hayrullah Efendi zor günler geçirdi; önce Haziran 1880’de şeyhülharemlikten azledildi; ardından Midhat Paşa ve diğer tutuklularla birlikte Tâif’te sürgün hayatı yaşadı ve orada öldü.

Sesinin güzelliği ve mukallitliğiyle tanınan Hayrullah Efendi ilmî açıdan yetersiz kalmış, kendi zamanında devlet erkânı üzerinde itimat telkin eden bir intiba bırakmamıştı. Hâtıratı Fahri Bey’in İbretnümâ adlı eserinin sonunda yayımlanmıştır. Bu hâtırat Abdülaziz’in hal‘inin safhalarını, Hayrullah Efendi’nin bakış açısından ve kendisini temize çıkaran bir üslûp içerisinde vermektedir. II. Abdülhamid hakkında çok itinalı ifade kullanılmakla birlikte onu suçlayıcı bir tavır sezilmekte, özellikle Mekke şerifi Abdülmuttalib Efendi çok sert dille eleştirilmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

BA, YEE, nr. 18/1858-93-39; Ali Kemali Aksüt, Sultan Aziz’in Mısır ve Avrupa Seyahati, İstanbul 1944, s. 234; Hayrullah Efendi, Cennetmekân Sultan Abdülaziz Han Hazretlerinin Suret-i Hal’leri Hakkında Hayrullah Efendi’nin Risalesi (Fahri Bey, İbretnüma [haz. Bekir Sıtkı Baykal] içinde), Ankara 1968, s. 121-137; Mehmed Memduh Paşa, Mir’ât-ı Şuûnât, İzmir 1328, s. 67; a.mlf., Hal‘ler-İclâslar, İstanbul 1329, tür.yer.; İlmiyye Salnâmesi, s. 605-607; Uzunçarşılı, Midhat Paşa ve Tâif Mahkûmları, Ankara 1950, tür.yer.; a.mlf., Midhat Paşa ve Yıldız Mahkemesi, Ankara 1967, tür.yer.; Karal, Osmanlı Tarihi, VII, 106, 108, 140; VIII, 307, 308; Fahri Bey, İbretnüma (haz. Bekir Sıtkı Baykal), Ankara 1968, tür.yer.; Danişmend, Kronoloji, V, 156, 157; “Hayrullah Efendi”, TA, XIX, 127-128; Cevdet Küçük, “Abdülaziz”, DİA, I, 183-184.

Mehmet İpşirli