HÂTIRAT

(خاطرات)

Yaşanılmış olayların anlatıldığı otobiyografik eserlerin ortak adı.

Edebî bir tür olarak hâtırat kavramı ve terimi yeni olmakla beraber yazılı en eski metinler arasında hâtıraların da yer aldığı bilinmektedir. Sezar’ın Gallia Savaşı, Bilge Kağan’ın ifadesiyle yazılmış Göktürk Kitabeleri, Bâbür Şah’ın VeķāyiǾi (Bâbürnâme) gibi çok defa devlet adamlarının yazdıkları ilk örnekler daha ziyade siyasî ve tarihî karakterde hâtıralardır.

Batı edebiyatlarında XVI. yüzyılda özel bir tür halinde ilk örnekleri görülen hâtırat, Doğu milletlerinde genellikle tarih, seyahat, tezkire, menâkıb gibi daha yaygın türlerde yazılmış eserlerin içinde yer almaktaydı. Nitekim Arap literatüründe rihlât, vefeyât, havâdis; Farsça’da sefernâme, tezkire nevilerindeki kitaplarda yer yer dikkati çeken hâtıra notlarına Türkçe’de de vekāyi‘, sergüzeşt, seyahatnâme, sefâretnâme gibi metinler arasında rastlanır. Benzer bir kavram karışıklığı Batı edebiyatları için de söz konusu olmuştur. Fransa’da bu kavramı karşılamak üzere “annales, chroniques, commentaires, journal, souvenirs” gibi birbirinden az çok farklı terimler kullanılırken XVI. yüzyılın ortalarından itibaren türün bağımsızlık kazandığı ve özel bir kullanışla “mémoires” teriminin ortaya çıktığı görülmektedir.

Modern anlamıyla ve bağımsız olarak hâtırat türünün yaygınlaşması üzerine, Batı ile temasların sıklaştığı XIX. yüzyılda özellikle Arapça’da ve Osmanlıca’da kavramı karşılayacak yeni kelimelere ihtiyaç duyulmuş, böylece “mémoires” karşılığı olarak Arapça’da “müzekkirât” ve “zikreyât” kelimeleri tercih edilmiştir. Çağdaş Arap sözlük yazarı Cebbûr Abdünnûr’a göre müzekkirât bir yazarın gördüğü, işittiği ve hayatında rolü olan tarihî olayların toplamıdır. Türkçe’de yine Arapça asıllı olup farklı bir mânası olan hâtıra kelimesi de bu yeni edebî metinler için kullanılmaya başlanmıştır. Aynı kelimenin çoğul şekli olan hâtırâtın bu türü karşılayacak terim haline gelmesi ise daha geç bir döneme, XX. yüzyılın başlarına rastlar. Nitekim Şemseddin Sâmi’nin Kāmûs-ı Türkî’sinde (1316/1900) hâtıra kelimesine bu mâna verilmemiş, aynı müellifin Türkçe’den Fransızca’ya (1883) kamusunda ise hâtıra ve hâtırat hiç yer almamıştır. Yine Şemseddin Sâmi’nin 1902 tarihli Fransızca’dan Türkçe’ye kamusunda “mémoires” henüz hâtırat olarak değil “vekāyi‘nâme, sergüzeşt-i levâyih, defter-i a‘mâl” gibi Osmanlı kelime hazinesinde mevcut örneklerden hareketle tesbit edilen kelimelerle karşılanmıştır. Ancak Lugat-ı Nâcî’nin 1318 (1902) basımında hâtıra kelimesinin karşısında “hatırda kalmış olan hususi keyfiyet, cem‘i hâtırat; bunlara dair yazılan eserlere de hâtırat denilir” açıklaması verilerek türün Türkçe’de ilk tariflerinden biri yapılmıştır. Böylece hâtırat kelimesi Türkçe’ye Tanzimat’tan sonra giren birçok yeni kavram gibi Fransızca’dan, çoğul şekli de muhafaza edilmek üzere “mémoires”ın karşılığı olarak girmiş görünmektedir. Son yıllarda hâtıra ve hâtırat için anı kelimesi de kullanılmaktadır.

Hâtırat, yine otobiyografik birer anlatım türü olan seyahatnâme, sefâretnâme, rûznâme (günlük), tezkire, muhtıra, menkıbe ve mektup gibi yazı türleriyle benzerlik taşır. Özellikle seyahatnâme gezilen yerlerin anlatıldığı bir hâtırat türüdür. Günlük ise hadiselerin vuku bulduğu gün kaydedilmiş notlar olarak hâtırattan ayrılır (aş. bk.). Bundan dolayı yaşandıktan az veya çok bir süre sonra yazılan, hatta bazan yaşlılıkta kaleme alınmış çocukluk hâtıraları gibi yaşanmasıyla yazılması arasına uzun zaman girmiş olan hâtırat yılların biriktirdiği yeni intibaları, yeni değer yargılarını ve yeni hayat tecrübelerini de ihtiva ettiğinden farklı bir özellik taşır. Bazı hâtıralarda günlük parçaları, mektuplar ve belgeler de yer almıştır. Böylece hâtırattaki bilgilerin güvenilirlik derecesi artar ve tarih araştırmaları için belge olabilecek değer kazanır. Bir kısım hâtıralar ise dönemin sosyal hayatını ve folklorik yapısını aksettirmede başarılı olduğu için bu konularda kaynak değerine sahiptir.

Hâtıralar ifade ve üslûp bakımından farklılık gösterir. Genellikle askerî şahısların yazdıkları belgelere dayanan, hatta birliklerin harekât şemalarını ihtiva eden harp hâtıraları yalın ve objektif bir ifadeyle kaleme alınmıştır. Sanatkârların, özellikle edebiyatçıların hâtıralarında ise kişi ve olaylarla beraber hâtıra sahibinin intiba, duygu ve sübjektif yorumları üslûba da tesir eden edebî bir dille anlatılır. Bu sonuncular edebî bir tür olan hâtıratı teşkil eder. Bu özellikleri dikkate alınarak genellikle bütün hâtıralardan, özellikle de siyasî karakteri ağırlıkta olan hâtıralardan bir belge ve objektif bilgi olarak faydalanmak için bunlara ihtiyatla


yaklaşılması ve aynı konu üzerine yazılmış olanların karşılaştırılması gerekir.

TÜRK EDEBİYATI. Osmanlılar’da XIX. yüzyıl ortalarına gelinceye kadar yazılmış olan tezkire, menkıbe, vekāyi‘, hatta tarih gibi eserleri bazı tenkitçiler hâtırat olarak düşünmüşlerse de bunlar yazarlarının yer yer şahsî müşahedelerinin dışında bir hâtırat özelliği göstermez. Bu uzun dönemden günümüze gerçek anlamıyla hâtırat sayılabilecek pek az metin ulaşmıştır. Aralarına çeşitli şiirler, hicivler, garip olaylar ve aşk hikâyeleri ilâve edilmiş olsa da yazarlarının başından geçen olayları da anlattıkları için manzum ve mensur sergüzeştnâme ve hasbihal türü eserler bir çeşit hâtırat olarak kabul edilebilir. Bunların başlıcaları arasında ilk örneklerden biri, XVI. yüzyılda yaşamış Zaîfî mahlaslı bir şairin kaleme aldığı Sergüzeşt-i Zaîfî adlı manzum hâtıralardır (Robert Anhegger, “16. Asır Şairlerinden Zaîfî”, TDED, IV/1-2 [1950], s. 135-166). Yine aynı yüzyıla ait Barbaros Hayreddin Paşa’nın Seyyid Muradî Reis’e dikte ettirdiği Gazavât-ı Hayreddin Paşa (Barbaros Hayreddin Paşa’nın Hatıraları, İzmir 1995), Mâcuncuzâde Mustafa’nın Sergüzeşt-i Esîr-i Malta’sı ile (TDAY Belleten, 1970, s. 72-122), Şehrizor beylerinden Me’mun’un 1534-1555 yıllarında Irak’ta vuku bulan siyasî olayları ve askerî harekâtı kendi müşahedelerine dayanarak anlattığı hâtıraları (İsmet Parmaksızoğlu, “Kuzey Irak’ta Osmanlı Hâkimiyetinin Kuruluşu ve Me’mun Bey’in Hatıraları”, TTK Belleten, XXXVII [1973], s. 191-230), XVII. yüzyılda yazılmış Tımışvarlı Osman Ağa’nın hâtıraları ile (Kendi Kalemiyle Temeşvarlı Osman Ağa, Konya 1986) Şeyhülislâm Feyzullah Efendi’nin Arapça kaleme aldığı hâtıralar da (Ahmed Türek - F. Çetin Derin, “Feyzullah Efendi’nin Kendi Kaleminden Hal Tercümesi”, TD, sy. 23 [1969], s. 205-218; sy. 24 [1970], s. 69-92) bu dönemin başlıca hâtıra kitapları arasında zikredilebilir (geniş bilgi ve aynı döneme ait diğer hâtırat kitapları ile dergi ve gazetelerde tefrika halinde kalmış hâtıraların bibliyografyası için bk. İbrahim Olgun, “Anı Türü ve Türk Edebiyatında Anı”, TDl. [Anı Özel Sayısı], s. 411-413, 663-682). Tanzimat’a yakın yıllarda yazılmış olan Keçecizâde İzzet Molla’nın Mihnet-i Keşân adlı mesnevisi (İstanbul 1269) dönemin sosyal yapısını, Âkif Paşa’nın Tebsıra’sı da (İstanbul 1300) siyasî hayatını ve entrikaları yansıtan önemli hâtıra kitaplarıdır.

1870’ten sonra hâtırat türüne ait yazı ve kitaplar nisbeten çoğalmaya başlar. Ziyâ Paşa’nın Defter-i A‘mâl’i ile (Mecmûa-i Ebüzziyâ, nr. 13-15, 1298/1881) Muallim Nâci’nin Medrese Hâtıraları (İstanbul 1302), Sünbüle (İstanbul 1307, “Ömer’in Çocukluğu”, s. 131-222), çocukluk ve gençlik hâtıralarını ihtiva eden türün ilk örneklerindendir. Cevdet Paşa’nın Tezâkir (I-IV, Ankara 1953-1967) ve Ma‘rûzât (İstanbul 1980) adıyla yayımlanan evrakı ise kendisi de bir vak‘anüvis olan müellifinin Tanzimat dönemine ait siyasî hadiselerini müşahede ve yorumlarıyla beraber veren ilk siyasî hâtırat örneğidir. Ebüzziyâ Mehmed Tevfik’in Yeni Osmanlılar Târihi de (Yeni Tasvîr-i Efkâr, 1909-1910; sadeleştirilerek yeni harflerle I-III, İstanbul 1973-1974), Abdülaziz devrinin ortalarından başlayarak 1876’ya kadar devam eden siyasî hadiselerin, özellikle Yeni Osmanlılar’ın karıştığı olayların anlatıldığı önemli bir hâtırattır.

1876-1877 Osmanlı-Rus muharebelerinin doğu ve batı cephelerine ait harekâtın müşahede ve belgelere dayanılarak anlatıldığı, çoğu II. Meşrutiyet’ten sonra yayımlanmış hayli hâtırat bulunmaktadır. Bunlar arasında önemli olanları Mehmed Ârif’in Başımıza Gelenler (Kahire 1321; İstanbul 1328; sadeleştirilerek yeni harflerle İstanbul 1972, 1976), Ahmed Muhtar Paşa’nın Sergüzeşt-i Hayâtımın Cild-i Sânîsi (İstanbul l328), Ahmed Sâib’in Son Osmanlı-Rus Muharebesi (Kahire 1327), İbrâhim Edhem’in Sebat ve Gayret Kıyametten Bir Alâmet (İstanbul 1296), Hüseyin Râci’nin Târihçe-i Vak‘a-i Zağra (İstanbul 1326; sadeleştirilerek Zağra Müftüsünün Hâtıraları adıyla yeni harflerle İstanbul 1973) adlı hâtıralarıdır. Son dönem Osmanlı hükümdarları arasında hâtıraları bilinen padişah yalnız II. Abdülhamid’dir. Ölümünden bir süre sonra gündeme gelen ve değişik el yazılarıyla yazılmasına rağmen kendisine ait olduğu ileri sürülen, daha sonra otantik olmadığı şeklinde itirazlara da uğrayan bu hâtıralar, 1919’dan itibaren birçok defa tefrika veya kitap halinde yayımlanmış, Arapça’ya da çevrilmiştir (haz. Suad Ali, “Sultan Abdülhamîd-i Sânî’nin Hâtıratı”, Utârid, nr. 3-17, 1335; Hâtırât-ı Sultan Abdülhamîd-i Sânî, haz. Vedad Örfî [Bengü], İstanbul 1338; Sultan Abdülhamîd’in Hâtırâtı, Ali Vehbî’nin kalemiyle Fransızca’dan çeviren İsmail Hami Danişmend, Çakmak, nr. 32-52, Ekim 1956-Şubat 1957; aynı eserin yeni bir tercümesi: Sultan Hamid. Siyasi Hatıratım, İstanbul 1974; Abdülhamid’in Hâtıra Defteri, haz. Sabahattin Selek, İstanbul 1960; Abdülhamid Anlatıyor, Ankara 1964; Abdülhamid’in Hâtıra Defteri, haz. İsmet Bozdağ, İstanbul 1975. Bu sonuncu yayın hakkında tenkitler ve cevabı için bk. Alâeddin Yalçınkaya, “Hâtırât-ı Sultân Abdülhamid Hân-ı Sânî: ‘Sultan Abdülhamid’in Hatıra Defteri’ Üzerine”, TT, XVIII/105 [1992], s. 57-62; İsmet Bozdağ, “Abdülhamid’in Anıları”, a.e., XVIII/108 [1992], s. 2).

Hakkında çok sayıda eser yayımlanmış dönem ve şahsiyetler için yazılan hâtıralar da türün içinde önemli bir yer tutar. Çok defa aynı yazarın hâtıraları arasında bu dönemler tedâhül etmekle beraber bunları şu şekilde sıralamak mümkündür: II. Meşrutiyet, İttihat ve Terakkî Fırkası ve I. Dünya Savaşı’yla İlgili Hâtıralar. [Mizancı] Mehmed Murad, Hürriyet Vâdisinde Bir Pençe-i İstibdâd (İstanbul 1326), Enkāz-ı İstibdâd İçinde Züğürdün Tesellisi (İstanbul 1329), Tatlı Emeller Acı Hakikatler (İstanbul 1330; her üç hâtırat bir ciltte Mizancı Murad Bey’in II. Meşrutiyet Dönemi Hatıraları adıyla İstanbul 1997); Niyazi Resneli, Hâtırât-ı Niyâzî (İstanbul 1326); Hüseyin Cahid (Yalçın), Kavgalarım (İstanbul 1326); Hâlidefendizâde Cemâleddin Efendi, Şeyhülislâm Merhum Cemâleddin Efendi Hazretlerinin Hâtırât-ı Siyâsiyyesi (İstanbul 1336); Talât Paşa’nın Hâtıraları (İstanbul 1946); Ahmet Bedevî Kuran, Harbiye Mektebinde Hürriyet Mücadelesi (İstanbul 1957); Kâzım Nami Duru, İttihat ve Terakki Hâtıralarım (İstanbul 1957); Hasan Amca, Doğmayan Hürriyet (İstanbul 1958); Cemal Paşa, Hâtıralar: İttihad ve Terakki, Birinci Dünya Harbi (İstanbul 1959); Galip Vardar, İttihat ve Terakki İçinde Dönenler (İstanbul 1960); Hüsamettin Ertürk, İki Devrin Perde Arkası (haz. Samih Nafiz Tansu, İstanbul 1964); Naci Kâşif Kıcıman, Medine Müdafaası yahut Hicaz Bizden Nasıl Ayrıldı? (İstanbul 1971); İsmail Hakkı Okday, Yanya’dan Ankara’ya (İstanbul 1975); Mithat Şükrü Bleda, İmparatorluğun Çöküşü (İstanbul 1979); Kâzım Karabekir, İttihat ve Terakki Cemiyeti (İstanbul 1982), Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Hatıralarım (İstanbul 1991); Şefik Okday, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e (İstanbul 1988); Enver Paşa’nın Anıları (nşr. Halil Erdoğan Cengiz, İstanbul 1991); Ahmed İzzet Paşa, Feryadım (İstanbul 1993). İstiklâl Harbi’yle İlgili Hâtıralar.


Mustafa Kemal, Nutuk (Ankara 1927); Ali İhsan Sâbis, Harp Hâtıralarım (I-V, İstanbul 1951); Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Vatan Yolunda (İstanbul 1957); Kâzım Karabekir, İstiklâl Harbimiz (İstanbul 1960); Çerkez Ethem, Çerkez Ethem’in Hâtıraları (İstanbul 1962); Halide Edip Adıvar, Türk’ün Ateşle İmtihanı (İstanbul 1962); Celâl Bayar, Ben de Yazdım (I-VIII, İstanbul 1965-1972); Rıza Nur, Hayat ve Hâtıratım (I-IV, İstanbul 1967-1968, eski harfli metniyle birlikte tam metin olarak Frankfurt 1982); Fahrettin Altay, On Yıl Savaş ve Sonrası (İstanbul 1970); Rahmi Apak, Yetmişlik Bir Subayın Hatıraları (Ankara 1988); Hüseyin Rauf Orbay, Cehennem Değirmeni (I-II, İstanbul 1993). Atatürk’le İlgili Hâtıralar. Ruşen Eşref (Ünaydın), Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal ile Mülâkat (İstanbul 1930), Atatürk’ü Özleyiş (İstanbul 1957); İsmail Habip Sevük, Atatürk İçin (İstanbul 1939); Afet İnan, Atatürk Hakkında Hâtıralar ve Belgeler (Ankara 1959); Hâfız Yaşar Okur, Atatürk’le On Beş Yıl (İstanbul 1962); Mehmet Ali Ağakay, Atatürk’ten 20 Anı (Ankara 1963); Falih Rıfkı Atay, Çankaya (I-II, İstanbul 1961); Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber (I-II, Ankara 1966-1968); Turhan Gürkan, Atatürk’ün Uşağının Gizli Defteri (İstanbul 1971). Demokrat Parti ve 27 Mayıs’la İlgili Hâtıralar. Samet Ağaoğlu, Arkadaşım Menderes (İstanbul 1967); Bedii Faik, İhtilâlciler Arasında Bir Gazeteci (İstanbul 1967); Sıtkı Ulay, Harbiye Silâh Başına (İstanbul 1968); Celâl Bayar, Başvekilim Adnan Menderes (İstanbul l969); Orhan Erkanlı, Anılar... Sorunlar... Sorumlular (İstanbul 1973); Müşerref Hekimoğlu, Yirmi Yedi Mayıs’ın Romanı (İstanbul 1975); Halil İmre, Bir Ömür Üç Kitap (İstanbul 1975). Orta Asya Türkleri’nin Mücadeleleriyle İlgili Hâtıralar. Saadet Bektöre, Volga Kızıl Akarken (Ankara 1965); Zeki Velidi Togan, Hatıralar (İstanbul 1969).

Herhangi bir konuya bağlı kalmaksızın kişilerin kendi hayat hikâyelerini ihtiva eden hâtıralardan bazıları da şunlardır: Halide Edip, Memoirs (London 1926; Türkçe’si Mor Salkımlı Ev, İstanbul 1963); Şevket Süreyya Aydemir, Suyu Arayan Adam (İstanbul 1965); Münevver Ayaşlı, İşittiklerim Gördüklerim Bildiklerim (İstanbul 1973); Mahir İz, Yılların İzi (İstanbul 1975); Ali Kemal, Ömrüm (yeni harflerle sadeleştirilmiş olarak İstanbul 1985); Sezai Karakoç, “Hatıralar” (Diriliş, sy. 1-133, 23 Temmuz 1988-5 Şubat 1992); Samiha Ayverdi, Hey Gidi Günler Hey (İstanbul 1988), Küplüce’deki Köşk (İstanbul 1989); Bir Dünyadan Bir Dünyaya (İstanbul 1994); Cemil Meriç, Jurnal I-II (İstanbul 1992-1993); Rıza Tevfik, Biraz da Ben Konuşayım (İstanbul 1993); Abdülhak Hâmid’in Hâtıraları (İstanbul 1994).

Şahsî hâtıralarda bazan okuyucu üzerinde gerçeklik duygusu uyandırmak amacıyla yazarın kendisi hakkında birtakım itiraflarda bulunduğu da görülmektedir. Kaynağını Jean Jacques Rousseau’nun İtiraflar’ından alan bu çeşit hâtıralar için Ziyâ Paşa’nın Defter-i A‘mâl’i ile Rıza Nur’un Hayat ve Hâtırâtım’ı örnek olabilir.

Hâtıralar, yazarlarının mesleklerine veya diğer özelliklerine göre belli konu ve mekân içinde sınırlandırılabilir. Bunlardan edebî karakter taşıyan başlıcaları şunlardır: Hüseyin Cahit Yalçın, Edebî Hâtıralar (İstanbul 1935); Halit Ziya Uşaklıgil, Kırk Yıl (I-V, İstanbul 1936); Abdülhak Şinasi Hisar, Yahya Kemal’e Vedâ (İstanbul 1959); Halit Fahri Ozansoy, Edebiyatçılarımız Geçiyor (İstanbul 1967), Edebiyatçılar Çevremde (Ankara 1970); Yahya Kemal Beyatlı, Çocukluğum, Gençliğim, Siyasî ve Edebî Hâtıralarım (İstanbul 1973). Tiyatro Sanatkârlarının Hayatıyla İlgili Hâtıralar. Halit Fahri Ozansoy, Şehir Tiyatrosunun 50. Yılı Dârülbedâyi Devrinin Eski Günlerinde (İstanbul 1964); Hafi Kadri Alpman, Ahmet Fehim Bey’in Hâtıraları (İstanbul 1977); Haldun Dormen, Sürçü Lisan Ettikse (İstanbul 1977); Vasfi Rıza Zobu, O Günden Bugüne (İstanbul 1977), Uzun Hikâyenin Sonu (İstanbul 1990); Mücap Ofluoğlu, Bir Avuç Alkış (İstanbul 1985). Gazetecilik ve Basın Hâtıraları. Abdullah Zühdî, Rehgüzâr-ı Matbûatta (İstanbul 1314); Ahmed Râsim, Muharrir, Şâir, Edip (İstanbul 1342/1924, yeni harflerle sadeleştirilmiş olarak İstanbul 1980); Ahmed İhsan (Tokgöz), Matbuat Hâtıralarım (I-II, İstanbul 1930-1931); Yusuf Ziya Ortaç, Bizim Yokuş (İstanbul 1966); Necip Fazıl Kısakürek, Bâbıâli (İstanbul 1975); Vedat Nedim Tör, Yıllar Böyle Geçti (İstanbul 1976); Tâhirülmevlevî (Olgun), Matbuat Âlemindeki Hayatım (İstanbul 1976). Saray ve Çevresine Ait Hâtıralar. Ali Said, Saray Hâtıraları (İstanbul 1338); Tahsin Paşa, Abdülhamit ve Yıldız Hâtıraları (İstanbul 1931); Halit Ziya Uşaklıgil, Saray ve Ötesi (I-III, İstanbul 1938-1940); Şadiye Osmanoğlu, Babam Abdülhamid (İstanbul 1960), Hayatımın Acı ve Tatlı Günleri (İstanbul 1966); Safiye Ünüvar, Saray Hâtıralarım (İstanbul 1964); Salih Keramet Nigâr, Halife İkinci Abdülmecid (İstanbul 1964); Mâbeyinci Fahri Bey, İbretnümâ (Ankara 1968); Leylâ Saz, Haremin İçyüzü (İstanbul 1974); Sârâ Ertuğrul Korle, Geçmiş Zaman Olur ki... Prenses Mevhibe Celâleddin’in Anıları (İstanbul 1987). Din ve Tarikatlarla İlgili Hâtıralar. Aşçı Dede Halil İbrâhim, Geçen Asrı Aydınlatan Kıymetli Vesikalardan Bir Eser: Hâtıralar (İstanbul 1960); Ahmet Davudoğlu, Ölüm Daha Güzeldi (İstanbul 1970); Necip Fazıl Kısakürek, Hacdan Çizgiler, Renkler ve Sesler (İstanbul 1973); O ve Ben (İstanbul 1974); Ahmed Muhtar Büyükçınar, Hayatım İbret Aynası (I-IV, İstanbul 1996-1997). Öğretmenlik ve Eğitimle İlgili Hâtıralar. Hıfzırrahman Raşit Öymen, Mektepçiliğin Kâbesinde İntibâat ve Tahassüsat (İstanbul 1926); Şevket Süreyya Aydemir, Toprak Uyanırsa (İstanbul 1963); Süleyman Nuri Öz, Bu Nasıl Adam? (İstanbul 1970); Halide Nusret Zorlutuna, Benim Küçük Dostlarım (Ankara 1978); M. Rauf İnan, Bir Ömrün Öyküsü (I-II, Ankara 1986); Sami Üngör, Geçen Yılları Düşündükçe (İstanbul 1987). Elçilik Hâtıraları. Galip Kemali Söylemezoğlu, Hâtıralar (İstanbul 1946), Hariciye Hizmetinde Otuz Sene (İstanbul 1949); Esat Cemal Paker, Kırk Yıllık Hariciye Hâtıraları (İstanbul 1952); Ali Fuat Cebesoy, Moskova Hâtıraları (İstanbul 1955); Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Zoraki Diplomat (İstanbul 1955); Yusuf Kemal Tengirşenk, Vatan Hizmetinde (İstanbul 1967); Feridun Cemal Erkin, Dışişlerinde 34 Yıl (Ankara 1980); Zeki Kuneralp, Sadece Diplomat (İstanbul 1981). Hapis ve Sürgün Hâtıraları. Ahmed Midhat, Menfâ (İstanbul 1293); Necip Fazıl (Kısakürek), Cinnet Mustatili (İstanbul 1955); Bedii Faik, Hapishane Notları (İstanbul 1958); Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı), Mavi Sürgün (İstanbul 1971); Aziz Nesin, Bir Sürgünün Anıları (Ankara 1971).

Bazı hâtıralar yazarının yakından tanıdığı kişiler etrafında yoğunlaşır. Bir çeşit portreler kitabı mahiyetinde olan bu tür hâtıratın başlıcaları şunlardır: Yusuf Ziya Ortaç, Portreler (İstanbul 1960); Oktay Akbal, Şair Dostlarım (İstanbul 1964); Samet Ağaoğlu, Aşina Yüzler (İstanbul


1965), Babamın Arkadaşları (İstanbul 1969); Baki Süha Ediboğlu, Bizim Kuşak ve Ötekiler (İstanbul 1968); Yahya Kemal Beyatlı, Siyasî ve Edebî Portreler (İstanbul 1968); Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Gençlik ve Edebiyat Hâtıraları (Ankara 1969); Mehmet Seyda, Edebiyat Dostları (İstanbul 1970); Cihat Baban, Politika Galerisi (İstanbul 1970); Mehmet Çınarlı, Sanatçı Dostlarım (İstanbul 1979); Taha Toros, Mazi Cenneti (İstanbul 1992). Hakkı Süha Gezgin, Edebî Portreler (İstanbul 1997).

Hâtıralara karşı okuyucunun zaman zaman artan ilgisi üzerine bazı yayınevleri, yazarların vârislerinde defterler halinde veya dergi yahut gazetelerde tefrika olarak kalmış hâtıratı bir seri kitap şeklinde yayımlama yoluna da gitmişlerdir. Bunlar arasında, Türkiye Yayınevi’nin içlerinde Ebûbekir Hâzım Tepeyran, Mehmet Ali Ayni, Ahmet Reşit Rey, Veled Çelebi, İsmail Fennî Ertuğrul, Halit Lemi Atlı gibi önemli şahsiyetlerin hâtıralarının yer aldığı Canlı Tarihler’i (1944-1947 arasında altı cilt içinde yirmi hâtırat), 1955-1957 yıllarında Ekicigil ve Sel yayınları, Hayat Tarih Mecmuası’nın 1972 yılında formalar halinde ek olarak verdiği on hâtırat, halen devam etmekte olan Nehir, Arba, Arma ve İletişim yayınları arasında çıkan eserler zikredilebilir.

Hâtıra türünün bir alt bölümü olarak düşünülebilecek günlük (rûznâme, Ar. yevmiyyât, İng. diary, Fr. journal), hadiselerin vuku bulduğu gün kaydedilmiş yine otobiyografik karakterde notlar görünümündedir. Yalnız prensip olarak hâtıratın yayımlanmak amacıyla kaleme alınmasına karşılık günlük genellikle kişinin tamamen şahsî hatta mahrem hayatını, düşünce ve duygularını, çevresindeki insanlar hakkında samimi kanaat ve intibalarını aksettirdiği için daha tabiidir. Bu özellikleriyle hâtırat daha düzenli, belli konular etrafında sınırlı ve üslûp bakımından itinalı olduğu halde günlüklerde konular dağınık, ifade daha hür ve yapmacıksızdır. Bununla beraber özellikle yazarının sağlığında yayımlanmış günlüklerin önceki notlardan faydalanılarak yeniden kurulmuş, seçme ve düzeltmelere tâbi tutulmuş olması dikkate alınmalıdır. Yayımlanmak üzere kaleme alınmış günlükler ise tamamen bir edebî tür olarak kabul edilmelidir. Muhteva bakımından günlükler de hâtırat gibi yazarlarının meslekleri vb. özellikleri gereği seyahat, bilim, askerlik, edebiyat ve diğer güzel sanatlar alanlarıyla ilgili olabilir.

Batı’da XV. yüzyıldan itibaren seyrek olarak ilk örnekleri görülen günlük XIX. yüzyıldan sonra çoğalır ve yaygınlaşır. Osmanlı merkez teşkilâtında günlük olayların, tevcihlerin ve savaşların görevliler tarafından kaydedildiği şehnâme, vekāyi‘nâme, rûznâme, rûznâmçe adları verilen defterler bir çeşit resmî günlük mahiyetindedir. Bunlar arasında, III. Selim’in sır kâtibi Ahmed Efendi tarafından tutulan Rûznâme (Ankara 1993), 1791-1802 yıllarını içine alan siyasî olaylarla beraber padişahın günlük hayatını, saray ve çevresini, yenileşmekte olan İstanbul’daki yaşayışı yansıtması bakımından önemlidir. Sahaflar Şeyhi Esad Efendi de Osmanlı padişahları arasında ilk defa memleket gezilerine çıkan II. Mahmud’un Çanakkale ve Edirne seyahatine ait günlük notlarını Sefernâme-i Hayr (Arkeoloji Müzeleri Ktp., Recâizâde Ekrem, nr. 157) ve 1837’de yapılan Rumeli seyahatiyle ilgili günlüğünü Âyâtü’l-hayr (Süleymaniye Ktp., Hüsrev Paşa, nr. 319) adıyla kitaplaştırmış, bunun hulâsası Takvîm-i Vekāyi‘de (nr. 49) neşredilmiştir (geniş bilgi için bk. Özcan, s. 361-379). Özel günlükler ise eldeki bilgilere göre daha az sayıdadır. Bir Sünbülî şeyhi olan Seyyid Hasan Efendi’nin 1660-1664 yılları arasında dergâhta tuttuğu günlüklerinden oluşan Sohbetnâme, hem şimdilik en eski günlük olması hem de XVII. yüzyılda bir dergâhdaki günlük hayatı, âdâb ve erkânı yansıtması bakımından dikkat çekicidir (Orhan Şâik Gökyay, “Sohbetnâme”, TT, nr. 14, Şubat 1985, s. 56-65). Sadreddinzâde Telhisî Mustafa tarafından tutulmuş bir günlük de döneminin siyasî ve içtimaî hadiseleriyle günlük sahibine ait özel bilgi ve yaşantıları ihtiva etmektedir (Fazıl Işıközlü, “Başbakanlık Arşivinde Yeni Bulunmuş Olan ve Sadreddinzâde Telhisî Mustafa Efendi Tarafından Tutulduğu Anlaşılan H. 1123 (1711)-1148 (1735) Yıllarına Ait Bir Ceride (Journal) ve Eklentisi”, VII. Türk Tarih Kongresi, II, Ankara 1973, s. 508-534). II. Mahmud devri şeyhülislâmlarından Ahmed Reşid Efendi’nin babası Mehmed (Mustafa) Sıdkı’nın kaleme aldığı tahmin edilen, 1749-1756 yıllarında genç bir müderrisken medreseler, dersler, imtihanlar ve kısmen içtimaî hayatla ilgili olayları anlattığı günlük de muhtevası bakımından önem taşımaktadır (Yevmiye adıyla İÜ Ktp., İbnülemin, nr. 3580’de kayıtlı, bk. bibl. Madeleine C. Zilfi).

Âli Bey’in Düyûn-ı Umûmiyye müfettişi olarak 1885-1888 yıllarında Güneydoğu Anadolu, Musul, Bağdat ve Hindistan’a yaptığı seyahatlerin notlarından oluşan Seyahat Jurnali (İstanbul 1314) yeni dönemin ilk günlük örneğidir. Müellifin kitabın adına “jurnal” demesi türün Batılı benzerlerinden kaynaklandığını göstermektedir. Nigâr bint Osman’ın tamamen şahsî ve ailevî meseleleri anlattığı defterleri ise XIX. yüzyılda aydın bir Osmanlı kadınının ev içi hayatını ve duygularını aksettirir (defterlerden küçük bir seçme için bk. Hayatımın Hikâyesi, İstanbul 1959; daha geniş bilgi ve değerlendirme için bk. Nazan Bekiroğlu, Nigâr binti Osman: Yaşam-Zaman-Çevre-Eser, Trabzon 1995, basılmamış doçentlik çalışması). Bunlardan başka Lütfi Simavi’nin Sultan Mehmed Reşad Han’ın ve Halefinin Sarayında Gördüklerim, I-II (İstanbul 1340), Ömer Seyfeddin’in çeşitli araştırmalar içinde kısmen yayımlanmış, Balkan Harbi Ruznâmesi diye bilinen notları (bibl.için bk. Doğumunun 100. Yılında Ömer Seyfeddin, İstanbul 1984, s. 18-19), Mahmud Muhtar Paşa’nın Balkan savaşları harekâtını anlatan Üçüncü Kolordunun ve İkinci Şark Ordusunun Muharebatı (İstanbul 1331), Ahmed Refik’in (Altınay) Kafkas Yollarında Hâtıralar ve Tahassüsler (İstanbul 1919), Mahmut Şevket Paşa’nın Günlüğü (İstanbul 1988), Lütfi Fikri’nin Dersim Mebusu Lütfi Fikri Bey’in Günlüğü “Daima Muhalefet” (haz. Yücel Demirel, İstanbul 1991) adlı eserleri Cumhuriyet öncesinin önemli günlüklerindendir. İbnülemin Mahmud Kemal’in de 1902-1957 yılları arasında tutulmuş notlarını ihtiva eden neşredilmemiş külliyetli günlükleri bulunmaktadır (Hoş Sadâ, İstanbul 1958, s. XXX-XXXI). Daha yakın dönemde yayımlanmış günlüklerden Salâh Birsel’in Günlük (İstanbul 1955), Suut Kemal Yetkin’in Günlerin Götürdüğü (İstanbul 1958), Nurullah Ataç’ın Günce (İstanbul 1960), Tomris Uyar’ın Gün Dökümü 75 (İstanbul 1976), Nuri Pakdil’in Edebiyat Kulesi (Ankara 1984), Oğuz Atay’ın Günlük (İstanbul 1987) adlı eserleri türün edebî örnekleri arasında zikredilebilir.

BİBLİYOGRAFYA:

Cebbûr Abdünnûr, el-MuǾcemü’l-edebî, Beyrut 1984, s. 246; Ali Birinci, “Hatırat Türünden Eserlerin Türk Folkloru Araştırmalarında Yeri”, III. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, Ankara 1986, I, 63-68; Abdülkadir Özcan, “II. Mahmud’un Memleket Gezileri”, Prof.Dr. Bekir Kütükoğlu’na Armağan, İstanbul 1991, s. 361-379; Nazan Bekiroğlu, Nigâr Binti Osman: Yaşam-Zaman-Çevre-Eser (doçentlik çalışması, 1995, Karadeniz Teknik Üniversitesi


Fatih Eğitim Fakültesi), s. VI-X; İsmet Parmaksızoğlu, “Bir Türk Kadısının Esaret Hatıraları”, TD, VIII (1953), s. 76-84; TDl. (Günlük Özel Sayısı), sy. 127 (1962), tür.yer.; a.e. (Anı Özel Sayısı), sy. 246 (1972), tür.yer.; Madeleine C. Zilfi, “The Diary of a Müderris: A New Source for Ottoman Biography”, JTS, I (1977), s. 157-173; İsmail Erünsal, “Sadreddinzâde Telhisî Mustafa Efendi ve Cerîdesi”, Kaynaklar, sy. 2, İstanbul 1984, s. 77-81; Cemal Kafadar, “Self and Others: The Diary of a Dervish in Seventeenth Century Istanbul and First-Person Narratives in Ottoman Litterature”, St.I, LXIX (1989), s. 121-150; Gürsel Aytaç, “Anı Türü ve Demir Özlü’nün ‘Sürgün’de On Yıl’ı”, Edebiyat Yazıları, II, Ankara 1991, s. 9-14; Abdullah Uçman, “Günlük”, TDEA, III, 417-418; İnci Enginün - Mustafa Kutlu, “Hâtırat”, a.e., IV, 156-158.

M. Orhan Okay




ARAP EDEBİYATI. Şahsî hâtıralarla beraber siyasî ve içtimaî boyutları da olan hâtırat türü eserler Arap edebiyatında üç ana gruba ayrılır. Bunların ilki Ortaçağ’dan beri bilinen rihle (gezi) türüdür. Coğrafî yönü ağır basan bu anılar gezginlerin mesleği, ilgi alanı, meşrebi, tutumu ve düşüncesine göre farklılık gösterir. Meselâ gezgin edebiyatçıysa yalnız ediplere ve edebî faaliyetlere, ilim adamıysa âlimlere ve ilmî faaliyetlere, din adamıysa dine ve dinî kurumlara, siyaset ve devlet adamıysa karşılaştıklarının siyasî düşüncelerine önem vermektedir. Gezi hâtıralarının çoğunda gezilip görülen yerlerin ilginç yönleri canlı ve abartılı bir şekilde tasvir edilir. Bunların genellikle bir hükümdar, bir emîr yahut bir arkadaş tavsiyesiyle yazıldığı görülür. Arap edebiyatında bu tür gezilerin en eski örnekleri olarak İbnü’l-Fakīh (ö. 289/902), Ya‘kūbî, İbn Hurdâzbih, İbn Rüste, İbn Fadlân, İbn Cübeyr ve İbn Battûta’nın (ö. 770/1368-69 [?]) hâtıraları bilinmektedir. Ancak o devirlerde yazılan bu hâtıraların çizdiği hayat tarzı, toplum düzeni, beşerî münasebetler ve ülke tasvirleri bugüne göre çok basit, birbirinin tekrarı veya benzeri olup genellikle cansız birer hayat tablosunu andırmaktadır. Yeni yazılan seyahat hâtıraları ise ünlü Arap gezginleri Hüseyin Mûnis, Emîn Reyhânî ve Ebü’l-Hasan en-Nedvî’nin eserlerinde olduğu gibi, yazarların izlenimleri ve değer yargılarından başka bazı belgelere de yer verdikleri için güvenilir kaynak durumundadır. Ayrıca bu coğrafî hâtıraların bazıları yalnız Arapça olmayıp gerek bu dili konuşanlar gerekse yabancılar tarafından İngilizce, Fransızca vb. dillerle yazılmıştır. Bunlardan, Lyon Tıp Fakültesi dekanı Lourtet’nin XIX. yüzyıla ait Suriye, Lübnan, Filistin ve Ürdün’le ilgili 300 fotoğrafı da ihtiva eden hâtıraları (1875-1880) Arżü’ź-źikreyât adıyla Arapça’ya çevrilerek yayımlanmıştır (Beyrut 1993). Mısırlı yazar Prens Ömer Tosun’un 1925’te Kahire’de Nil nehri hakkında Fransızca olarak kaleme aldığı eseri de (Mémoires sur l’histoire du Nil, I-II, Frankfurt 1992) bunlardandır. Fransız kültürü ile temasa geçen ilk Arap aydını olan Rifâa et-Tahtâvî’nin Paris hakkında yazdığı Taħlîśü’l-İbrîz fî telħîśi Bâriz’i (Kahire 1834) bu çeşit gezi anılarının en iyi örneğidir.

Hâtıratla ilgili ikinci tür eserler daha çok yazarının psikolojik durumunu, kendi nefsiyle hesaplaşmasını, hayat tecrübelerini ve bazı olayları içerir. Eski Arap edebiyatında bu daldaki ilk örnekler muhtemelen Grek filozofu Galen’den etkilenen Huneyn b. İshak, Muhammed b. Zekeriyyâ er-Râzî, İbnü’l-Heysem, İbn Sînâ, Ali b. Rıdvân gibi tabip ve filozoflara aittir (Hee-Sun Cho, XI [1996], s. 13-14). Bunlardan sonra Gazzâlî’nin el-Münķız mine’đ-đalâl’i ile Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî’nin Śaydü’l-ħâŧır’ı bu türe dahil edilebilir. Çünkü Gazzâlî eserinde kendi ilmî macerasını ve fikir çilesini anlatmakta, İbnü’l-Cevzî de ahlâk, mev‘iza, zühd ve hikmete dair şahsî düşüncelerini kaydetmektedir. Nitekim eserinin önsözünde, “İnsanın hatırına her an bir şeyler gelebilir, bunları yazmadığı takdirde biraz sonra unutulup gider. Dolayısıyla gaipten gelen bu değerli bilgileri korumak için onları Śaydü’l-ħâŧır (hâtıra avı) dediğim kitabımda topladım” demektedir. Aynı dönemde yaşayan Üsâme b. Munkız’ın Kitâbü’l-İǾtibâr’ı bu türü gerçek anlamda temsil eden en eski örnek sayılabilir.

Otobiyografi alanında en iyi örnekler, VIII. (XIV.) yüzyılda el-İĥâŧa fî târîħi Ġırnaŧa ve Nüfâđatü’l-cinâb fî Ǿulâleti’l-iġtirâb adlı eserlerinde Lisânüddin İbnü’l-Hatîb ve et-TaǾrîf b’İbn Ħaldûn ve riĥletühû ġarben ve şarķan adlı kitapla İbn Haldûn tarafından verilmiştir. Bunlardan sonra İbnü’l-Cezerî Ġāyetü’n-nihâye, Sehâvî eđ-ĐavǾu’l-lâmiǾ, Süyûtî Ĥüsnü’l-muĥâđara, Abdülvehhâb eş-Şa‘rânî Leŧâǿifü’l-minen ve’l-aħlâķ ve Şemseddin İbn Tolun el-Felekü’l-meşĥûn fî aĥvâli Muĥammed b. Ŧolûn adlı eseriyle otobiyografisini kaleme almıştır. Bu eserler birkaçı dışında müstakil otobiyografi kitabı değildir, çünkü günümüzde bilinen anlamıyla otobiyografi Arap edebiyatında yeni bir edebî türdür. XIX ve XX. yüzyıllarda görülen yeni örnekler arasında, seyahatnâme özelliği de bulunan Rifâa et-Tahtâvî’nin yukarıda anılan eseriyle Fâris eş-Şidyâk’ın es-Sâķ Ǿale’s-sâķ fîmâ hüve’l-fâryâķ, Muhammed İyâd et-Tantâvî’nin Tuĥfetü’l-eźkiyâǿ bi-aħbâri bilâdi’r-Rûsiyâ sayılabilir. Ali Paşa Mübârek el-Ħıŧaŧü’t-Tevfîķıyye’de, Muhammed Kürd Ali de Ħıŧaŧü’ş-Şâm’da kendi otobiyografilerine yer vermişlerdir.

Yeni Arap edebiyatındaki otobiyografi türünün belli başlı örnekleri olarak da Abdurrahman Şükrî’nin İǾtirâfât, Tâhâ Hüseyin’in el-Eyyâm, Selâme Mûsâ’nın Tercemetü Selâme Mûsâ, Ahmed Emîn’in Ĥayâtî, İbrâhim Abdülkādir el-Mâzinî’nin Ķıśśatü ĥayât, Mîhâil Nuayme’nin SebǾûn ev ĥikâyetü Ǿömr, Abbas Mahmûd el-Akkād’ın Ene ve Ĥayâtü ķalem, Tevfîk el-Hakîm’in Zehretü’l-Ǿömr ve Sicnü’l-Ǿamel adlı eserleri anılabilir.

Arap edebiyatında hâtıratın üçüncü türünü teşkil eden eserlere “günlük anılar” (yevmiyyât) denilir. Bunlar hem gezileri hem de şahsî anıları kapsar. Genel olarak terâcim ve tabakat kitaplarında yazarların karşılaştıkları olaylar ve hocaları ile zamanın meşhurları, çağın hayat tarzı ve vefat hadiselerine dair günü gününe kaydettikleri bilgiler günlük anı mahiyetindedir. Bu tür eserler arasında İbnü’l-Cevzî’nin el-Muntažam’ı, İbn Hallikân’ın Vefeyâtü’l-aǾyân’ı, Zehebî’nin Teźkiretü’l-ĥuffâž’ı, Safedî’nin el-Vâfî’si ve AǾyânü’l-Ǿaśr’ı, İbn Hacer’in ed-Dürerü’l-kâmine’si ile İnbâǿü’l-ġumr’u, Makrîzî’nin es-Sülûk’ü ve özellikle İbn Tağrîberdî’nin el-Menhelü’ś-śâfî, en-Nücûmü’z-zâhire ve Ĥavâdiŝü’d-dühûr adlı kitapları başta gelir. Bunlar arasında özellikle Makrîzî’nin eseri tam anlamıyla bir günlüktür. Bu yeni türü hocası Makrîzî’den alan İbn Tağrîberdî, çağdaş anlamıyla günlüğü ilk defa bir terim olarak Ĥavâdiŝü’d-dühûr fî mede’l-eyyâm ve’ş-şühûr adlı eserinde kullanmıştır. Müellif bu kitabında görüp yaşadığı günlük olayları sadece kaydetmekle kalmamış, onları irdelemiş, eleştirmiş ve değerlendirmiştir. Makrîzî’nin vefat tarihi olan 845’ten (1441) başlayıp 874’e (1469) kadar gelen eser, olayları günü, ayı ve yılı ile tesbit etmiştir. Bu çalışmasını yirmi salnâmeye ayıran İbn Tağrîberdî her yılı aylara, ayları da günlere taksim etmiştir.

Birçok İslâm âliminin genellikle “fehrese, fihris, bernâmec, meşyeha, mu‘cem, sebet” adlarıyla kaleme aldıkları ve hangi hocalardan, kimlerin hangi kitaplarını nerede ve ne zaman okuduklarını kıraat silsilesiyle, çok defa günü, ayı ve yılı


ile zikrettikleri eserlerin de günlük türüyle ilgisi görülmektedir. Taberânî, Ebû Ali es-Sadefî, İbn Atıyye el-Endelüsî, Kādî İyâz, İbn Hayr el-İşbîlî, Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî, Ebü’l-Hasan Ali b. Muhammed er-Ruaynî, İbn Rüşeyd, Zehebî, Abdülhay el-Kettânî bu tür eserleri olan âlimlerden birkaçıdır (DİA, XII, 297-299). Bunların dışında Ebû Hayyân et-Tevhîdî’nin el-İmtâǾ ve’l-muǿânese’si ile Üsâme b. Münkız’ın el-İǾtibâr’ı da günlük anı türüyle ilgili sayılabilecek en eski örneklerdendir. Ebû Hayyân eserinde, Vezir İbn Sa‘dân’ın yanında bulunduğu sırada onun ortaya attığı meseleler etrafında gelişen ve kırk gece devam eden ilmî, edebî ve felsefî sohbetleri günü gününe kaydetmiştir. İbn Münkız ise olaylara göre tertip ettiği kitabında sürükleyici bir üslûp ve tatlı bir roman havası içinde günlük hayat, Haçlılar’la ilişkiler, savaş yöntemleri, dönemin tıbbı, avcılık, Frenkler’in ahlâk ve âdetleri hakkındaki şahsî müşahedelerini kaydetmektedir.

Fransızlar’ın Mısır’ı işgaliyle Batı edebiyatı etkisine giren Arap edebiyatında anı türü eserlerin yoğunluğu artmıştır. Bu dönemde başka dillerden Arap dünyasıyla ilgili birçok hâtıra kitabı Arapça’ya tercüme edilmiştir. I. Dünya Savaşı’nda Alman genelkurmay başkanı Orgeneral Paul von Hindenburg’un hâtıraları (Müźekkirâtü Hindenburg, Kahire 1925), Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Milliyet gazetesinden çevrilerek el-İttihâd ve el-Muķaŧŧam gazetelerinde tefrika edildikten sonra yayımlanan hâtıraları (Müźekkirâtü’l-Ġāzî Muśŧafâ Kemâl Bâşâ, Kahire 1925), Abdülmevlâ Sâlih el-Harîr tarafından Almanca’dan çevrilen Enver Paşa’nın hâtıraları (Müźekkirâtü Enver Bâşâ, Tarablus 1979), Vecdi Gedik tarafından Arapça’ya çevrilen Orhan Koloğlu’nun Trablusgarp Savaşı’na dair Türk subaylarının hâtıraları (Müźekkirâtü’ż-żubbâŧi’l-Etrâk ĥavle maǾraketi Lîbiyâ, Tarablus 1979) ve II. Abdülhamid’in hâtıraları (Müźekkirâtî es-siyâsiyye, Beyrut 1986) başta gelen yabancı hâtıra eserleridir. Kaynağını, 1962’de Kahire’de Arapça’ya çevrilip yayımlanan Jean Jacques Rousseau’nun İtiraflar’ından alan, Mısırlı yazar Tevfîk el-Hakîm’in Yevmiyyâtü nâǿib fi’l-eryâf adlı eseri (Kahire 1960), Mısır krallık devrinin veliahdı Prens Muhammed Ali’nin hâtıraları ile (Müźekkirât, Kahire 1366) Ürdün Kralı Abdullah b. Hüseyin’in hâtıraları (Amman 1989), çoğu özel hayatla ilgili olan hâtıra türüne örnek sayılabilir. Bu dönemde kaleme alınmış hâtıratın büyük bir kısmı tarihî ve siyasîdir. İngilizler’e karşı 1881-1882’de savaşan Ahmed Urâbî’nin (Müźekkirâtü ǾUrâbî, Kahire 1964), aynı dönemin hatip ve şairi Abdullah Nedîm’in (Müźekkirâtî es-siyâsiyye, Kahire 1972), Suriye başbakanlarından Hasan el-Hakîm’in, Mısır başbakanlarından Sa‘d Zağlûl ve İsmâil Sıdkı Paşa’nın, Irak başbakanlarından Tâhâ el-Hâşimî’nin ve Fransızlar’a karşı mücadele veren mücahid Abdülkādir el-Cezâirî’nin torunu Muhammed Saîd’in hâtıraları bu tür eserlerdendir. Arap siyasî edebiyatında hakkında en çok hâtıra yazılan iki konudan biri I. Dünya Savaşı, diğeri de Filistin olaylarıdır. I. Dünya Savaşı’nı konu alan hâtıraların başında Lübnanlı yazar Es‘ad Dâğır’ın hâtıraları ile (Müźekkirâtî, Kahire 1959) Filistin meselesini ele alan Muhammed İzzet Derveze’nin hâtıraları (Müźekkirâtî ĥavle’l-ķażıyyeti’l-Filisŧîniyye, Beyrut 1993) gelir. Ayrıca çeşitli sebeplerle yarım kalmış veya yazarı hayatta iken yayımlanamamış hâtıralar da vardır. Bu tür eserlerin bir kısmı kaybolmuş, bir kısmı da yazarın dostları tarafından tamamlanıp yayımlanmıştır. Meselâ Tâhâ Hüseyin’in hâtıralarını Servet Abaza, Lübnan şairi İlyâs Ebû Şebeke’nin hâtıralarını Corc Garib ve Mısırlı filozof Şiblî eş-Şümeyyil’in hâtıralarını da Es‘ad Rezzûk bunların ölümünden bir süre sonra yayımlamışlardır. Bazı hâtıra yazarları da sultan veya vezirlerin baskısından çekinerek eserlerine adlarını yazmamışlardır. Bunların en tipik örneği, Mısırlı İbrâhim Paşa hakkında yazılan ve tek nüshası Berlin Kütüphanesi’nde (nr. 9787) bulunan eserdir. İbrâhim Paşa’nın Suriye’yi ele geçirmesine dair olan bu hâtıra, sonradan Ahmed Gassân Sabanu tarafından tahkik edilerek yayımlanmıştır (Beyrut, ts.). Bir çeşit edebî portreler mahiyetindeki bazı hâtıra eserleri de çoğunlukla o hâtıra sahiplerinin arkadaşları tarafından toplanmıştır. Bunlar arasında, Tunuslu Abdullah Kennûn’un Źikreyâtü meşâhîri ricâli’l-Maġrib ve Iraklı hikâye yazarı Ca‘fer el-Halîlî’nin beş ciltlik Kemâ Ǿaraftühüm adlı eserleri anılabilir.

Arap dünyasında XX. yüzyılın ikinci yarısında hızla gelişen basın yayın sürecinde coğrafî anıların çoğu az sözlü, bol fotoğraf ve portreli bir karakter sergiler. Çoğunlukla çağdaş yabancı gezginler tarafından yazılan bu fotoanı coğrafya albümlerinin bir kısmı Arap gezginleri tarafından hazırlanmıştır. Mattâ Sem‘ân Bûrî ile Yûsuf Ahmed Şibl’in ortaklaşa hazırladıkları ǾAkkâ: türâŝün ve źikreyât (Beyrut 1994) adlı kitap bu kategoriye giren eserlerdendir.

BİBLİYOGRAFYA:

Üsâme b. Münkız, el-İ‘tibâr: İbretler Kitabı (trc. Yusuf Ziya Cömert), İstanbul 1992, s. 11, 15, 17; İbnü’l-Cevzî, Śaydü’l-ħâŧır, Beyrut, ts. (Dârü’l-Kütübi’l-ilmî), s. 11; Sehâvî, eđ-Đavǿü’l-lâmiǾ, III, 29; İbn Tağrîberdî, Ĥavâdiŝü’d-dühûr (nşr. M. Kemâleddin İzzeddin), Beyrut 1990, I, 12, 32-33, 36; a.mlf., el-Menhelü’ś-śâfî, I, 7-16; a.mlf., en-Nücûmü’z-zâhire, VII, 312; XI, 19, 197; İbn İyâs, BedâǿiǾu’z-zühûr, II, 118; Omar Toussoun, Mémoire sur l’histoire du Nil, I-II, Cairo 1925 → Frankfurt 1992; Ebü’l-Hasan Ali en-Nedvî, Müźekkirâtü sâǿiĥ fi’ş-şarķi’l-ǾArabî, Beyrut 1978, s. 4-6; Cebbûr Abdünnûr, el-MuǾcemü’l-edebî, Beyrut 1984, s. 246; Bessâm Abdülvehhâb el-Câbî, MuǾcemü’l-aǾlâm, Beyrut 1987, s. 22, 98, 114, 328, 368, 492; Hee-Sun Cho, “et-Tercemetü’ź-źâtiyye fi’l-edebi’l-ǾArabiyyi’l-ĥadîş”, Annals of Japan Association for Middle East Studies, XI, Tokyo 1996, s. 1-37; M. Yaşar Kandemir, “Fehrese”, DİA, XII, 297-299.

İbrâhim Dakuki




FARS EDEBİYATI. Hâtıratın Fars edebiyatında bir tür olarak ortaya çıkması Kaçarlar dönemine (1779-1924) rastlar. Daha önce de bu türü andıracak eserler kaleme alınmış olmakla beraber bunlar hâtırattan çok yazıldıkları dönemin tarihî kaynakları arasında yer alan eserlerdir. Bu açıdan bakıldığında Târîħ-i Beyhaķī, Nâsır-ı Hüsrev’in Sefernâme’si, Târîħ-i Cihângüşâ, Târîħ-i Vaśśâf ve Şerefeddin Ali Yezdî’nin Žafernâme’si gibi eserlerde hâtırat özellikleri görülebilir. Bu eserlerin müellifleri yaşadıkları dönemin olaylarını hâtıra üslûbunda anlatmışlardır. Bunların dışında eski döneme ait bütünüyle hâtırat sayılabilecek iki eser günümüze ulaşmıştır. Bunlardan biri XVI. yüzyıla ait Zeynüddin Mahmûd-i Vâsıfî’nin BedâyiǾu’l-veķāyiǾi (I-II, Moskova 1961), diğeri ise XVIII. yüzyıla ait Şeyh Ali Hazîn’in Teźkiretü’l-aĥvâl’idir (nşr. F. C. Belfour, London 1831). Müelliflerin yaşadıkları bölgelerin siyasî, iktisadî ve içtimaî durumlarını belirten bu iki hâtırattan başka içinde hâtırat ve hasbihallerin dağınık olarak yer aldığı eserler de mevcuttur. Bunlara, XVII. yüzyıla ait Muhammed Müfîd Bâfkī’nin CâmiǾ-i Müfîdî’siyle (II, Tahran 1340; I, Tahran 1342), Molla Muhsin Feyz-i Kâşânî’nin Deh Risâle-i Muĥaķķıķ-ı Büzürg Feyz-i Kâşânî adlı mecmuanın içinde yer alan Şerĥ-i Śadr’ı (İsfahan 1371, s. 47-73) örnek olarak gösterilebilir.

Kaçarlar döneminden itibaren özellikle devlet adamlarına ait hâtıralar “hasbihal,


yâddâşt-ı rûzâne, sefernâme, hâtırât” gibi başlıklar altında yazılmaya başlanmıştır. Bu eserler, otobiyografik niteliklerinden dolayı bazan “zindegî-i men” veya “hâtırât-ı zindegân-i men” başlığıyla kaleme alınmıştır. Pehlevî döneminde (1924-1979) fazla önemsenmeyen hâtıra türü, İslâm inkılâbından sonra özellikle Pehlevî döneminin siyasî hayatını aydınlatması sebebiyle değer kazanmış ve çok sayıda hâtırat yazılmıştır.

Fars edebiyatında hâtırat yazıcılığında belli başlı üç yol takip edilmiştir. 1. Günü gününe tutulmuş notlara dayanılarak yazılan hâtıralar; bunlar günlüklere benzeyen eserlerdir. Hâtıra sahibinin toplumdaki mevkiine göre önem kazanan bu tür eserler diğerlerine göre daha çok tarihî değere sahiptir. Bu gibi hâtıralar arasında Mirza Tâhir Basîrülmülk Şeybânî’nin Rûznâme-i Ħâŧırât (nşr. Îrec Efşâr - M. Resûl Deryâgeşt, Tahran 1374), Muhammed Hasan Mukaddem’in Rûznâme-i Ħâŧırât-ı İǾtimâdü’s-salŧana (Tahran 1345) ve Kāsım Ganî’nin Ħâŧırât-ı Doķtor Ķāsım Ġanî (nşr. Ali Sûtî, Tahran 1361) adlı eserleri zikredilebilir. Bazan da hâtırat sahibinin ölümünden sonra anıları bir yakını tarafından düzenlenip yayımlanmıştır. Ħâŧırât-ı İhtişâmü’s-salŧana ile (nşr. Seyyid Muhammed Mehdî Mûsevî, Tahran 1366) Ferîdü’l-Mülk Muhammed Ali Han Hemedânî’nin Ħâŧırât-ı Ferîd’i (haz. Mes‘ûd Ferîd, Tahran 1354) bunlar arasındadır. Bir kimsenin bir başkasıyla olan dostluğundan kaynaklanan özel hâtıralarına da Ali Devvânî’nin Ħâŧırât-ı Men ez Üstâź Şehîd Muŧahharî (Tahran 1374 hş.) adlı eseri örnek olarak verilebilir. 2. Hâfızaya bağlı kalınarak yazılan hâtıralar. Bunlar, ya hâtıra sahibinin bizzat kendisi veya dikte suretiyle başka bir kişi tarafından yazılarak meydana getirilmiştir. Mehdî Ferruh’un Ħâŧırât-ı Siyâsî-yi Ferruħ’u (yazan Pervîz Lûşânî, Tahran 1347 hş.) bunlar arasında yer alır. 3. Karşılıklı sohbet tarzında yazılan hâtıralar. Bu tür hâtıralar, hâtıra sahibinin bir başkasının sorularına cevap vermesiyle meydana gelir. Buna örnek olarak Ħâŧırât-ı Îrec İskenderî (Tahran 1372 hş.) gösterilebilir.

Konularına göre hâtırat yazıcılığında siyasî olanlar ağırlık kazanmıştır. Ali b. Muhammed Emînüddevle’nin Ħaŧırât-ı Siyâsî-yi Emînü’d-devle (Tahran 1341), Rahîm Zehtâb Ferd’in Ħâŧırât der Ħaŧırât (Tahran 1373), Muhammed Ali İslâmî’nin Rûzhâ (Tahran 1363), Hüseyin Ferdost’un Žuhûr u Suķūt-ı Salŧanat-ı Pehlevî (I-II, Tahran 1371), Muhammedî er-Rîşehrî’nin Ħâŧırât-ı Siyâsî 1365-66 (Tahran 1369) adlı eserleri gibi çok sayıda hâtıratta bu özellik görülür.

Âzerîler’in yazdığı hâtıralar da Fars edebiyatında önemli bir yer tutar. Bunlar arasında, Tebrizli bir tüccar olan Muhammed Takī Curabaçi’nin Ĥarfî ez Hezârân Kânder Ǿİbâret Âmed (Tahran 1363 hş.), Seyyid Hasan Takīzâde’nin siyasî ağırlıklı Zindegî-yi Ŧûfânî (Tahran 1372), Seyyid Ahmed Kesrevî’nin Zindegânî-yi Men (Tahran 1323 hş.), Muhammed Sâad Merâge’nin Ħâŧırât-ı Siyâsî Muĥammed SâǾad Merâge (Tahran 1373 hş.) ve Seyyid Ca‘fer Pîşeverî’nin Yâddâşthâ-yı Zindân (Tahran 1358 hş.) adlı eserleri sayılabilir.

Ayrıca Târîħ-i MuǾâśır-ı Îrân serisinin her cildinde “Ħâŧırât” başlığı altında tarihî açıdan önemli ya bir kişinin hâtıratı ya da bir hâtıratla ilgili makaleler yayımlanmaktadır. Bunlara, Hâc Hüsrev Han’ın “Ħâŧırât-ı Ĥükûmet-i İşfahân ve Sefer-i Freng 1330-31 h.” (Tahran 1372 hş., V, 177-254) ve Rızâ Reîs Tûsî’nin Sir Edmund Ironside’ın hâtıratına yazdığı “Naķdî ber Kitâb-ı Ħâŧırât-ı Sir Ironside” (VIII [1374], s. 163-176) adlı makaleleri örnek verilebilir.

Fars edebiyatında İran’la ilgili olarak Batı’da kaleme alınan hâtırat kitaplarının tercümeleri de önemli bir yer tutmaktadır. Dorothy Hunt Smith’in Ħâŧırât ez Şarķ (trc. Abdülalî Kâreng, Tebriz 1960), Sir Arthur Hardinge’in Ħâŧırât-ı Siyâsî yi Sir Artur Harding (trc. Cevâd Şeyhülislâmî, Tahran 1363 hş.) ve Arthur C. Millspaugh’un Amerikâyihâ der Îrân (trc. Abdürrızâ Hûşeng Mehdî, Tahran 1370 hş.) adlı eserleri bunlardan birkaçıdır.

BİBLİYOGRAFYA:

Hüseyin Rezmcû, EnvâǾ-ı Edebî ve Âŝâr-ı Ân der Zebân-ı Fârsî, Meşhed 1372 hş., s. 209; Ħâŧırât-ı Îrec İskenderî, Tahran 1372 hş., s. 13-19; Hânbâbâ, Fihrist, II, 1838-1846; Ali Rızâ Kemerî, “Ħâŧıranigâştehâ ve Ħâŧıranevîsî der Güsterde-i Edeb-i Muķāvemet ve Ferheng-i Cebhe”, MecmûǾa-i Maķālehâ-yı Semînâr ber Resî Edebiyyât-ı İnķılâb-ı İslâmî, Tahran 1373 hş., s. 451-477; Kâmrân Fânî, “Zindegî Ŧalebegî ve Âħûndî”, Neşr-i Dâniş, IV/2, Tahran 1362 hş., s. 18-27; Ahmed Eşref, “Śâbıķa-i Ħâŧıra Nigârî der Îrân”, Îrânnâme, XV/1, Bethesda 1997, s. 5-25; Hasan Cevâdî, “Sergüzeştnâmehâ-i Âzerî”, a.e., XV/1 (1997), s. 77-94.

Rıza Kurtuluş