HÂŞİYE

(الحاشية)

Kitapların sayfa boşluklarına yazılan çoğu kısa açıklamalar için kullanılan terim.

Sözlükte “doldurmak; gereğinden fazla söz söylemek veya yazmak” anlamlarına gelen haşv masdarından türetilmiş bir isim olan hâşiye (çoğulu havâşî) “söz ve yazıdaki fazlalıklar, bir şeyin kenarı, bir eserin ve yazının bulunduğu sayfanın kenarlarındaki boşluk (marj)” demektir. Terim olarak hâşiye, “sayfa boşluklarına ilâve edilen açıklayıcı ve tamamlayıcı bilgileri içeren not” mânasında olup hâmiş ve derkenar kelimeleriyle eş anlamlıdır. Yine aynı kökten gelen tahşiye “hâşiye yazmak” ve muhaşşî de “hâşiye yazan” demektir. Genellikle muhtasar yazılmış meşhur bir metnin şerhi üzerine yapılmış olan hâşiyeler, hem şerhte hem de


metindeki bazı kelime ve terkiplerle ya da metinde geçen özel isim, âyet, hadis, şiir gibi hususlarla ilgili olarak yapılan kısa açıklamalar mahiyetindedir. Ancak bu açıklamalar bazan metinden uzun olabilir. Şerh ise eserin bütününe dair daha geniş izahları ihtiva eden kitaplar için kullanılır. Bununla beraber bilhassa VIII. (XIV.) yüzyıldan sonra şerh mahiyetindeki müstakil eserlere hâşiye de denilmiş ve kelime bu anlamda teknik bir terim haline gelmiştir (bu kelime ile başlayan eser adlarının bir listesi için bk. Brockelmann, III, 892-894). Bunlara hâşiye adı verilmesinin sebebi, şerhedilen eserin yüksek değeri karşısında ona yapılan eklerin sadece boşlukları doldurma kabilinden önemsiz ilâveler olduğu şeklindeki düşüncedir. Alak (ilişmek, yapışmak) kökünden türeyen ta‘lîk ve ta‘lîka (çoğulu ta‘lîkāt) kelimeleri de “iliştirme; iliştirilen nesne ve eklenen not” demek olup terim olarak hâşiye amacıyla yapılan ilâveleri ve açıklamaları ifade eder. Ancak yorum içeren hâşiyelere ta‘lik adını verenler olduğu gibi (Muhammed el-Bâşâ, el-Kâfî, “taǾlîķ” md.) ta‘liki, bir metnin bazı kısımlarının tashihi veya izahı yahut daha fazla bilgilendirmek maksadıyla ilâve edilmiş olan mülâhazalar ve hâşiyeye göre daha özel ve önemli açıklamalar diye anlayanlar da vardır (Çakan, s. 169). Bununla birlikte şerh ve hâşiye niteliğindeki çalışmalara da tevazu amacıyla ta‘lik denildiği görülür. Nitekim Azîmâbâdî, Ebû Dâvûd’un es-Sünen’ine yazdığı ǾAvnü’l-maǾbûd adlı on dört ciltlik şerhe TaǾlîķ adını vermiştir. Gerek hâşiye gerekse şerh, ta‘lîkat, tefsir vb. kelimeler açıklanmasına gerek duyulan metinler için söz konusudur. Fakat bunlar, ilgili eserin anlaşılamayan kısımlarını izah için olduğu gibi esasen kapalı olmayan konuyu daha çok vuzuha kavuşturmak, o konuda okuyucuyu daha fazla bilgilendirmek gayesiyle de yapılır. Bu sebeple bazı matbu eserlerde metne sayfa kenarlarında, hâşiyeye ise daha geniş olduğu için orta kısımda yer verilir. Yazma ve basma eserlerde satır aralarına düşülen kısa notlara ta‘lîkat denildiği gibi hâşiye de denilir. Bu hususta genel bir kural bulunmamakla birlikte meselâ metinde karışıklığa yol açan zamirin merciini göstermek, bazı kelimelerin mânasını açıklamak veya gramer bakımından cümle içindeki fonksiyonunu belirtmek (i‘râb) için üzerlerine işaret olarak bir rakam ya da bir harf yazılır, sonra da sayfa kenarında aynı işaret altında gerekli açıklamalar yapılırsa bu tür eserlere de ta‘lîkat adı verilir. Hâşiye türü eserler ise metinden ziyade şerhteki bazı güç ve kapalı ifadeleri açıklama, tamamlayıcı bilgi verme ve yerine göre eleştirme amacı taşıyan çalışmalardır. Bu tür ilâvelerin daha çok ders kitabı olarak okutulan eserler üzerinde yapıldığına bakarak bunların hoca veya talebelere ait ders notlarının düzenlenmesi sonucunda meydana geldiği söylenebilir. Özellikle Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında yoğun biçimde görülen hâşiyelerin bir özelliği de kelime veya cümleyi izaha “kavlühû” ifadesiyle başlanmasıdır.

Bir metne açıklama yazma geleneğinin kutsal kitapların yorumuyla başladığı düşünülmektedir. Zira ilâhî mesaj ne kadar açık ve anlaşılır olursa olsun insanların bilgi ve kültür düzeyleri farklı olduğundan herkesin onu aynı şekilde anlaması mümkün değildir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm “mübîn” (apaçık) sıfatıyla nitelendiği halde bir kısım âyetler başka âyetlerle tefsir edilmiştir. Hz. Peygamber’in hadisleri de yerine göre Kur’an’ın lafzını veya mânasını açıklar mahiyettedir.

Arap edebiyatında hâşiye türü çalışmaların çoğunlukla ders kitabı olarak okutulan muhtasar gramer eserleriyle belâgat kitapları üzerinde yoğunlaştığı görülür. Gramerde, başta İbnü’l-Hâcib’in el-Kâfiye’si ile İbn Mâlik’in el-Elfiyye’si olmak üzere el-Miśbâĥ (Mutarrizî), İžhârü’l-esrâr (Birgivî), eş-Şâfiye (İbnü’l-Hâcib), Ķaŧrü’n-nedâ (İbn Hişâm), Şüźûrü’ź-źeheb (İbn Hişâm), el-Ǿİzzî fi’t-taśrîf (Zencânî), el-ǾAvâmil (Cürcânî ve Birgivî), el-Âcurrûmiyye (İbn Âcurrûm), Merâĥu’l-ervâĥ (Ahmed b. Ali b. Mes‘ûd) gibi nahiv ve sarf kitaplarının şerhleri üzerine yazılmış yüzlerce hâşiye bulunmaktadır. Ayrıca bunlar arasında çok önemli hâşiyeler üzerine yeni hâşiyelerin kaleme alınmış olduğu görülür. Meselâ İbnü’l-Hâcib’in el-Kâfiye’sinin Abdurrahman-ı Câmî tarafından yazılmış şerhi olan el-Fevâǿidü’ż-Żiyâǿiyye üzerine Abdülgafûr-i Lârî hâşiye yazmış, bunun üzerine de Abdülhakîm es-Siyâlkûtî ve İbrâhim el-Me’mûnî gibi âlimler hâşiye kaleme almışlardır. İsâmüddin el-İsferâyînî’nin Molla Câmî şerhine olan hâşiyesi üzerine Muhammed Emîn el-Üsküdârî, Hasan Efendi gibi âlimler, Ebü’l-Kāsım es-Semerkandî’nin Molla Câmî şerhine olan hâşiyesine de Abdurrahman el-İsferâyînî hâşiye yazmışlardır. Yine Tokatlı Muharrem Efendi ez-Zîlî es-Sivâsî, İbrâhim el-Halebî, Allâmek el-Bosnevî, Ali el-Kārî, İsmetullah el-Buhârî, Molla Câmî şerhine hâşiye yazanlardandır. el-Kâfiye’nin Radî el-Esterâbâdî şerhi üzerine de Sa‘deddin et-Teftâzânî, Seyyid Şerîf el-Cürcânî, Sirâceddin el-Halebî gibi âlimler hâşiye kaleme almışlardır.

el-Elfiyye’nin (İbn Mâlik) İbn Akīl şerhine Muhammed b. Mustafa el-Hudarî ile Süyûtî’nin, Ali el-Üşmûnî şerhine Muhammed Ali es-Sabbân’ın, İbn Ümmü Kāsım el-Murâdî şerhine de Yahyâ es-Sâvî’nin yazdığı, İbnü’n-Nâzım’a ait şerhe İzzeddin İbn Cemâa, Zekeriyyâ el-Ensârî, İbn Kāsım el-Abbâdî ve Mahmûd Bedreddin el-Aynî’nin kaleme aldığı hâşiyeler; Abdurrahman el-Mekkûdî şerhine Abdülkādir el-Abbâdî’nin, İbn Hişâm’ın şerhi Evđaĥu’l-mesâlik’e (et-Tavżîĥ) Hâlid el-Ezherî (et-Taśrîĥ), Süyûtî (et-Tevşîĥ), İzzeddin İbn Cemâa ve Bedreddin el-Aynî’nin yazdığı hâşiyeler bulunmaktadır.

el-Miśbâĥ’ın (Mutarrizî) Tâceddin el-İsferâyînî şerhine (eđ-Đavǿ) Muslihuddin Mustafa Sürûrî ile Molla Fenârî’nin hâşiyeleri, Hâlid el-Ezherî’nin el-Muķaddimetü’l-Ezheriyye’sine kendi yaptığı şerhe Hasan el-Attâr ile Ebû Bekir eş-Şenevânî’nin hâşiyeleri, İžhârü’l-esrâr’ın (Birgivî) Adalı (Mustafa b. Hamza) şerhine (Netâǿicü’l-efkâr) Hasan el-Attâr’ın hâşiyesi, Tuĥfetü’l-ǾAvâmil’e (Mustafa b. İbrâhim) Abdülmecid Hamdî ile Abdülhamid Harpûtî’nin hâşiyeleri, el-Ǿİzzî fi’t-taśrîf’in (Zencânî) Teftâzânî şerhine Dede Cöngî’nin (Kemâleddin Kara Dede, Dede Halife) hâşiyesi vardır.

Belâgat alanında Miftâĥu’l-Ǿulûm (Sekkâkî) ile onun belâgatla ilgili üçüncü kısmının özeti olan Telħîśü’l-Miftâĥ’a (Hatîb el-Kazvînî), Sa‘deddin et-Teftâzânî tarafından yapılmış Muħtaśarü’l-meǾânî ve el-Muŧavvel adlı şerhlere ve belâgatla alâkalı bazı risâlelerin şerhleri üzerine çok sayıda hâşiye kaleme alınmıştır. Muħtaśarü’l-meǾânî üzerine Şehâbeddin el-Yezdî, Ahmed el-Herevî, Muhammed b. Ahmed ed-Desûkī, Süleyman el-Mağribî, İsâmüddin el-İsferâyînî, Atpazarî Osman Fazlı, Nizâmeddin el-Hıtâî, Ali Rızâ Efendi (Kayserili) hâşiyeler yazmış; Hıtâî hâşiyesine Mirzâcân eş-Şîrâzî, Şehâbeddin el-Yezdî tarafından hâşiyeler kaleme alınmıştır.

el-Muŧavvel üzerine yapılan hâşiyeler arasında Seyyid Şerîf el-Cürcânî, Abdülhakîm es-Siyâlkûtî, Ebü’l-Kāsım es-Semerkandî, Fenârî Hasan Çelebi, Mirzâcan Habîbullah eş-Şîrâzî ve Molla Hüsrev hâşiyeleriyle Cürcânî hâşiyesine


Hüsâmzâde Mustafa Efendi, Muhammed Emîn el-Üsküdârî, İsâmüddin el-İsferâyînî ve Yûsuf el-Kirmastî hâşiyeleri meşhurdur.

Miftâĥu’l-Ǿulûm’un Teftâzânî ve Cürcânî şerhleri üzerine Şemseddin es-Semerkandî, Ali b. Muhammed el-Bistâmî (Musannifek) ve İbn Kemal Paşa; Ebü’l-Kāsım es-Semerkandî’nin el-İstiǾâre (Ferâǿidü’l-fevâǿid) risâlesinin İsâmüddin el-İsferâyînî şerhine Ali el-İsferâyînî, Hasan ez-Zîbârî, Halil Fevzi Efendi, Muhammed Ali es-Sabbân, Muhammed Sâdık el-Erzincânî (Müftüzâde); Mahmûd el-Antâkī şerhine Hüseyin el-Aydınî (Karatepeli); Zîbârî hâşiyesine de Abdullah el-Amâsî hâşiye yazmıştır. Bunların dışında, Adudüddin el-Îcî’nin er-Risâletü’l-vażǾiyye’si ve ǾAlâķatü’l-mecâz risâlesiyle Ķaśîdetü Bânet SüǾâd (Kâ‘b b. Zübeyr) ve Ķaśîdetü’l-bürde’ye (Bûsîrî) dair çok sayıda hâşiye kaleme alınmıştır.

Kelâm ilmine dair eserlerin şerhleri üzerine de çeşitli hâşiyeler mevcuttur. Hayâlî’nin Ĥâşiye Ǿalâ Şerĥi’l-ǾAķāǿidi’n-Nesefiyye, Kestelî Muslihuddin Mustafa Efendi’nin Ĥâşiye Ǿalâ Şerĥi’l-ǾAķāǿid li’t-Teftâzânî, Muhyiddin Mehmed Karabâğî’nin Ĥâşiye Ǿalâ Şerĥi iŝbâti’l-vâcib li’d-Devvânî, Bihiştî Ramazan Efendi’nin Hayâlî’nin hâşiyesine Ĥâşiyetü’l-Ĥâşiye Ǿalâ Şerĥi’l-ǾAķāǿid li’l-ǾAllâme et-Teftâzânî, Hocazâde Muslihuddin Efendi’nin Ĥâşiye Ǿalâ Şerĥi’l-Mevâķıf, Hüsâmzâde Mustafa Efendi’nin Ĥâşiye Ǿalâ Şerĥi’l-Maķāśıd, Fenârî Hasan Çelebi’nin Ĥâşiye Ǿalâ Şerĥi’l-Mevâķıf, Gelenbevî İsmâil Efendi’nin Ĥâşiye Ǿalâ Şerĥi’l-ǾAķāǿidi’l-ǾAđudiyye li-Celâliddîn ed-Devvânî adlı eserleri bu alandaki meşhur hâşiyeler arasında yer alır.

Fıkıh ve usulü hakkında kaleme alınan meşhur bazı hâşiyeler şöyle sıralanabilir: Sedîdüddin el-Kâşgarî’nin Münyetü’l-muśallî adlı eserine İbrâhim el-Halebî’nin yazdığı Ĥalebî śaġīr diye bilinen şerhe Güzelhisârî’nin Ĥilyetü’n-nâcî adıyla yazdığı hâşiye; Sadrüşşerîa es-Sânî’nin fıkıh usulüne dair eseri Tenķīĥu’l-uśûl’e yine kendisinin yazdığı et-Tavżîĥ adlı şerh üzerine Sa‘deddin et-Teftâzânî’nin kaleme aldığı et-Telvîĥ adlı hâşiye; Ahîzâde Yûsuf Efendi’nin Sadrüşşerîa’ya ait Şerĥu’l-Viķāye’ye yazdığı Ĥâşiye-i Çelebî diye tanınan Źaħîretü’l-Ǿuķbâ adlı hâşiyesi; Sâdî Çelebi’nin Bâbertî’ye ait el-Hidâye şerhine (el-Ǿİnâye) hâşiyesi; Muhammed b. Abdullah et-Timurtaşî’nin Tenvîrü’l-ebśâr’ına Haskefî tarafından ed-Dürrü’l-muħtâr adıyla yazılan şerhe İbn Âbidîn’in Reddü’l-muĥtâr adlı meşhur hâşiyesiyle Tahtâvî’nin aynı şerhe hâşiyesi; Molla Hüsrev’in Dürerü’l-ĥükkâm adlı eserine Vânî Efendi ve Azmîzâde Mustafa Hâletî’nin hâşiyeleri; yine Molla Hüsrev’in Mirǿâtü’l-uśûl’üne Süleyman İzmirî’nin yazdığı hâşiye; Tâceddin es-Sübkî’nin fıkıh usulüne dair CemǾu’l-cevâmiǾine Celâleddin el-Mahallî’nin yazdığı şerhe İbn Kāsım el-Abbâdî’nin el-Âyâtü’l-beyyinât adlı hâşiyesi; Nevevî’nin Minhâcü’ŧ-ŧâlibîn adlı eserine İbn Hacer el-Heytemî’nin Tuĥfetü’l-muĥtâc adıyla yaptığı şerhe İbn Kāsım el-Abbâdî ve Abdülhamîd eş-Şirvânî’nin hâşiyeleri; aynı metne Celâleddin el-Mahallî’nin yazdığı şerhe Kalyûbî ve Şeyh Amîre’nin hâşiyeleri; Ebû Şücâ‘ın el-Muħtaśar (Ġāyetü’l-iħtiśâr) adlı eseri için Hatîb eş-Şirbînî’nin kaleme aldığı şerhe Süleyman el-Büceyrimî’nin ve İbn Kāsım el-Gazzî’nin şerhine Birmâvî ve Bâcûrî’nin hâşiyeleri; Halîl b. İshak el-Cündî’nin el-Muħtaśar’ına Muhammed b. Abdullah el-Harâşî’nin yazdığı şerhe Ali b. Ahmed el-Adevî’nin hâşiyesi; Cündî’nin aynı eserine Derdîr tarafından yazılan şerhe Muhammed ed-Desûkī’nin hâşiyesi.

Hâşiyeciliğin tefsir tarihinde de önemli bir yeri vardır. Zemahşerî’nin el-Keşşâf ve Beyzâvî’nin Envârü’t-tenzîl adlı tefsirlerine yazılan hâşiyelerin çokluğuna bakılarak tefsir hâşiyeciliğinin bu iki tefsirde yoğunlaştığı ve zirveye ulaştığı söylenebilir. Ebü’l-Berekât en-Nesefî’nin Medârikü’t-tenzîl’i ile, Celâleddin el-Mahallî’nin başladığı ve Celâleddin es-Süyûtî’nin tamamladığı Tefsîrü’l-Celâleyn de haklarında hâşiye yazılan tefsirlerdendir. Bir kısmı eksik olmak üzere Kutbüddîn-i Şîrâzî, Çârperdî, Şerefeddin et-Tîbî, Cemâleddin Aksarâyî, Teftâzânî, Seyyid Şerîf el-Cürcânî, Molla Hüsrev, Atûfî ve Sun‘ullah Efendi’nin el-Keşşâf hâşiyeleriyle, yine bir kısmı eksik olmak üzere İbn Temcîd, Dede Ömer Rûşenî, Cemâl Halîfe (İshak b. Muhammed), Sâdî Çelebi, Şeyhzâde Muhyiddin Mehmed, Abdülhakîm es-Siyâlkûtî, Şehâbeddin el-Hafâcî, Konevî İsmâil Efendi, Hamza el-Karamânî, Ebü’l-Meyâmin et-Tarsûsî, Molla Hüsrev, Kadızâde Ahmed Şemseddin, Karabâğî, Saçaklızâde Mehmed Mar‘aşî ve Gazzîzâde Abdüllatif’in Envârü’t-tenzîl hâşiyeleri meşhur olanlar arasında zikredilir. Ömer Nasuhi Bilmen, her iki tefsir hakkında hâşiye ve ta‘lik çalışması yapanlardan bir kısmını liste halinde vermiştir (Tefsir Tarihi, II, 291-292, 353-356). Ziya Demir de Osmanlı Müfessirleri ve Tefsir Çalışmaları adlı doktora çalışmasında, ele aldığı dönemde yine bu iki tefsirle ilgili olarak yazılan hâşiyeler hakkında geniş bilgi vermiştir (s. 91, 226-227, 320-345, 353-449). Öte yandan Ebü’l-Berekât en-Nesefî ve Medârik Tefsiri adıyla bir doktora tezi hazırlayan Bedreddin Çetiner, söz konusu tefsire beş hâşiye yazıldığını ve bunlardan üçünün matbu olduğunu kaydeder (s. 49-50). Tefsîrü’l-Celâleyn üzerine kaleme alınan hâşiyeler içinde Cemel’in el-Fütûĥâtü’l-ilâhiyye’si ile Sâvî’nin Ĥâşiye Ǿalâ Tefsîri’l-Celâleyn’i meşhurdur. Aynı esere Ali el-Kārî, Bedreddin el-Kerhî ve Hifnî de hâşiye yazmıştır.

Hadis sahasında hem rivayet hem de dirayet ilimlerinde şöhret bulan bazı eserler için hâşiyeler kaleme alınmıştır. Rivayet kitaplarına yazılanlardan Muhammed b. Abdülhâdî es-Sindî’nin Śaĥîĥ-i Buħârî üzerine kaleme aldığı hâşiye ile Nesâî’nin es-Sünen’ine yazdığı hâşiye, Abdülkādir b. Ali el-Fâsî’nin kaleme aldığı Ĥâşiye Ǿalâ Śaĥîĥi’l-Buħârî, İbn Sûde et-Tâvüdî’nin Ĥâşiye Ǿalâ Śaĥîĥi’l-Buħârî, Muhammed b. Ali eş-Şenevânî’nin, İbn Ebû Cemre’nin CemǾu’n-nihâye adlı Buhârî muhtasarına yazdığı hâşiye, Cemmâîlî diye tanınan Abdülganî el-Makdisî’nin, Śaĥîĥayn’deki ahkâmla ilgili 420 kadar müttefekun aleyh hadisi bir araya getirdiği ǾUmdetü’l-aĥkâm’ı üzerine kaleme alınan hâşiyelerin en meşhuru olan Emîr es-San‘ânî’nin el-ǾUdde’si, Ali b. Ahmed el-Azîzî el-Bûlâkī’nin, Süyûtî’nin el-CâmiǾu’ś-śaġīr’ine yazdığı es-Sirâcü’l-münîr adlı şerhe Hifnî tarafından yazılan hâşiye, Ahmed Hasan ed-Dihlevî’nin Fetĥu’l-bârî, Neylü’l-evŧâr ve Bulûġu’l-merâm üzerine yapılan şerhlerden faydalanarak kaleme aldığı Ĥâşiyetü’d-Dihlevî Ǿalâ Bulûġi’l-merâm anılabilir. Dirayet kitapları için kaleme alınan hâşiyelerden, İbn Hacer el-Askalânî’nin Nuħbetü’l-fiker adlı usûl-i hadîs kitabına yine kendisinin yazdığı Nüzhetü’n-nažar adlı şerhe İbrâhim b. İbrâhim el-Lekānî’nin yazdığı Ķażâǿü’l-vaŧar ve Abdullah b. Hüseyin Hâtır el-Adevî tarafından yazılan Laķŧü’d-dürer adlı hâşiyeler anılabilir.

Bunların dışında, önemli mantık kitaplarıyla tartışma kurallarına (âdâbü’l-bahs ve’l-münâzara) dair eserlerle ilgili olarak da birçok hâşiye kaleme alınmıştır. Esîrüddin el-Ebherî’nin Îsâġūcî adlı mantık kitabına Hüsâmeddin Hasan el-Kâtî tarafından yazılmış şerhe


Muhammed b. Muhammed el-Berdaî, Muhyiddin et-Tâlişî, Dede Cöngî, Karaca Ahmed, Molla Fenârî şerhine Kul (Kavil) Ahmed ve Burhâneddin b. Kemâleddin Bulgarî (el-Fevâǿidü’l-Burhâniyye) hâşiye yazmış; Ali b. Ömer el-Kâtibî’nin eş-Şemsiyye adlı mantık kitabı için Kutbüddin er-Râzî’nin kaleme aldığı şerhe Devvânî, Seyyid Şerîf el-Cürcânî, onun hâşiyesine de Ali el-Acemî ile Kara Dâvud ve Devvânî hâşiye yazmıştır. Muhammed b. Eşref es-Semerkandî’nin Âdâbü’l-baĥŝ’ı için Kemâleddin Mes‘ûd eş-Şirvânî’nin kaleme aldığı şerhe Celâleddin ed-Devvânî, İmâdüddin Yahyâ el-Kâşî, Ahmed Dingöz, İsâmüddin el-İsferâyînî, Abdürrahim eş-Şirvânî ve Musannifek gibi birçok âlim hâşiye ve ta‘lik yazmışlardır. Yine Adudüddin el-Îcî’nin Âdâbü’l-baĥŝ’ının Muhammed el-Hanefî et-Tebrîzî şerhine Tâceddin es-Saîdî ve Muhammed Bâkır el-Meclisî hâşiye yazmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

et-TaǾrîfât, “ĥşv” md.; Tâcü’IǾarûs, “ĥşv”, “ĥşy” md.leri; Kāmus Tercümesi, III, 26-27, 792; Lane, Lexicon, s. 577 vd.; Muhammed el-Bâşâ, el-Kâfî, “taǾlîķ” md.; Nûreddin es-Sâbûnî, Mâtürîdiyye Akaidi (trc. Bekir Topaloğlu), Ankara 1982, s. 9, 10; Keşfü’ž-žunûn, I, 188-191; II, 1477-1482; Brockelmann, GAL Suppl., I, 611; III, 892-894; Ronart, CEAC, s. 210; Bilmen, Tefsir Tarihi, II, 291-292, 353-356; Süleyman Uludağ, Kelâm İlmi ve İslâm Akâidi, İstanbul 1980, tür.yer.; İsmail Lütfi Çakan, Hadîs Edebiyâtı, İstanbul 1989, s. 169; Muhammed Altuncî, el-MuǾcemü’l-mufaśśal fi’l-edeb, Beyrut 1413/1993, I, 342; Ziya Demir, Osmanlı Müfessirleri ve Tefsir Çalışmaları-Kuruluştan X/XVI. Asrın Sonuna Kadar (doktora tezi, 1994, MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü), s. 91, 226-227, 320-345, 353-449; Bedreddin Çetiner, Ebü’l-Berekât en-Nesefî ve Medârik Tefsiri, İstanbul 1995, s. 49-50; Harun Anay, “Bir Osmanlı Düşüncesinden Bahsetmek Mümkün mü?”, Dergâh, VII/76, İstanbul 1996, s. 12-14; F. Rosenthal, “Ĥashiya”, EI² (İng.), III, 268-269.

Tevfik Rüştü Topuzoğlu