HARRÂR SEFERİ

(سريّة الخرّار)

Hz. Peygamber’in Kureyşliler’e karşı gönderdiği ilk seriyyelerden biri.

Resûl-i Ekrem’in Medine’ye hicretinden sonra başta Ebû Süfyân olmak üzere bazı müşriklerin, hicret eden Mekkeli hemşehrilerini himayeden vazgeçmeleri için ensara mektup yazması müslümanları tedirgin ediyordu. Hz. Peygamber, Medine çevresinden geçen Kureyş kabilesine ait kervanlar üzerine seferler düzenleyerek onları ekonomik açıdan baskı altına almayı ve böylece düşmanlıklarına karşılık vermeyi düşündü. Harrâr seferi, bu amaçla hicretten sonraki yedi-on altıncı aylar arasında düzenlenen üç seriyyeden biridir. Bu sefere kumandanına nisbetle Sa‘d b. Ebû Vakkās Seriyyesi de denilmektedir.

Harrâr, Mekke ile Medine arasında Râbiğ sahil şehrinin doğusunda, Gadîr-i Hum ile Cuhfe’nin güneyinde, Mekke ile Medine’yi birbirine bağlayan yol üzerinde bir vadi olup bazı kaynaklarda yanlış olarak Hazzâz, Hazzâr (Şâmî, VI, 25-26), Hazâr (Ebû Zehre, II, 686-687) ve Hezâz (Tecrid Tercemesi, X, 132) şeklinde geçmektedir. Kaynaklar, Harrâr’ı Resûlullah’ın hicret yolculuğu esnasında uğradığı yerler arasında gösterir.

Hicrî 1. yılın Zilkade ayında (Mayıs 623) bir Kureyş kervanının Harrâr’dan geçeceğini öğrenen Hz. Peygamber, Sa‘d b. Ebû Vakkās’ı yirmi veya yirmi bir muhacirden oluşan bir birliğin başında Harrâr’a gönderdi. Diğer kaynakların aksine İbn Hişâm seriyyenin sekiz kişiden oluştuğunu kaydediyorsa da (es-Sîre, I, 600) birliğin altmış kişilik Kureyş kervanına karşı sevkedildiği dikkate alınırsa bu sayının gerçeği yansıtmadığı söylenebilir. Resûl-i Ekrem, seriyyenin beyaz sancağını Mikdâd b. Amr’a (Mikdâd b. Esved) teslim etti. Yaya olarak yola çıkan birlik güvenlik sebebiyle gündüzleri gizlenip geceleri yürüdü; yola çıkışının beşinci gününün sabahı Harrâr’a ulaştı. Kureyş kervanının buradan bir gün önce geçtiğini öğrenen müslümanlar, Hz. Peygamber kendilerine Harrâr’dan ileriye gitmemelerini özellikle tembih ettiği için kervanı takip etmeyip Medine’ye döndüler.

Vâkıdî, İbn Sa‘d, Belâzürî, Taberî ve İbn Hibbân bu bilgileri verirken İbn Hazm (CevâmiǾu’s-sîre, s. 104) ve İbn Abdülber


(ed-Dürer, s. 98) Harrâr seferinin ilk Bedir Gazvesi (Bedrü’l-ûlâ) esnasında, Medineliler’e ait hayvanları yağmalayan Kürz b. Câbir’i yakalamak üzere düzenlendiğini kaydederler. İlk Bedir Gazvesi 2. yılın Rebîülevvel ayında (Eylül 623) veya Cemâziyelevvel ayının başında (Kasım 623) vuku bulduğuna göre İbn Abdülber ve İbn Hazm’ın verdiği bilgiler diğer kaynaklarda yer alan bilgilerle çelişmektedir. Bu durumda, 2. yılda da Sa‘d b. Ebû Vakkās başkanlığında bir başka seriyyenin gönderilmiş olması söz konusudur. Ancak Taberî dışındaki diğer müellifler, ilk Bedir Gazvesi sırasında böyle bir seriyyenin gönderildiğinden bahsetmezler. İlk Bedir Gazvesi sırasında Sa‘d’ın sekiz kişiyle gönderildiğini kaydeden Taberî (Târîħ, II, 406) bu bilgiyi, Harrâr seferini tarih vermeden 2. yılın Cemâziyelâhir ayında (Aralık 623) meydana gelen Uşeyre Gazvesi’nden sonra zikreden İbn Hişâm’a (es-Sîre, I, 600) dayanarak vermiş olmalıdır. Ancak İbn Hişâm’ın bazı olayları anlatırken kronolojik sıra takip etmediği unutulmamalıdır. İbn Kesîr, Harrâr seferinin 1. yılın Zilkade ayında (Mayıs 623) gerçekleştiğini kabul eden Vâkıdî’nin bu konuda daha güvenilir olduğunu kaydetmektedir (el-Bidâye, III, 234-235). Bu durumda Harrâr seferinin, İbn Hazm ve İbn Abdülberr’in verdiği bilgiler doğrultusunda vuku bulduğunu kabul etmek mümkün değildir.

Muhammed Hamîdullah, Harrâr seferinin düşmanın durumuna dair keşifte bulunmak veya bölgede oturan kabilelerin müslümanlarla iş birliği yapıp yapmayacaklarını anlamak amacıyla düzenlenmiş olduğunu söyler.

BİBLİYOGRAFYA:

Vâkıdî, el-Meġāzî, I, 11; İbn Hişâm, es-Sîre, I, 600; İbn Sa‘d, eŧ-Ŧabaķāt, II, 7; Belâzürî, Ensâb, I, 371; Taberî, Târîħ (Ebü’l-Fazl), II, 403, 406; İbn Hibbân, es-Sîretü’n-nebeviyye ve aħbârü’l-ħulefâǿ, Beyrut 1991, s. 151; İbn Hazm, CevâmiǾu’s-sîre, Kahire, ts. , s. 104; İbn Abdülber, ed-Dürer fi’ħtiśâri’l-meġāzî ve’s-siyer (nşr. Şevkī Dayf), Kahire 1983, s. 98; Bekrî, MuǾcem, I, 492; II, 1161; Yâkūt, MuǾcemü’l-büldân, II, 350; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, II, 112; İbn Seyyidünnâs, ǾUyûnü’l-eŝer (nşr. Muhammed el-Îd el-Hatrâvî v.dğr.), Beyrut 1413/1992, I, 356; İbn Kesîr, el-Bidâye, III, 234-235, 248; Makrîzî, İmtâǾu’l-esmâǿ (nşr. Mahmûd M. Şâkir), Kahire, ts., I, 53; Tecrid Tercemesi, X, 132; Şâmî, Sübülü’l-hüdâ, VI, 25-26; Diyarbekrî, Târîħu’l-ħamîs, I, 359; Halebî, İnsânü’l-Ǿuyûn, III, 138; Köksal, İslâm Tarihi (Medine), II, 5-7; Hüseyin Mûnis, Aŧlasu târîħi’l-İslâm, Kahire 1987, s. 56; M. Ebû Zehre, Ħâtemü’n-nebiyyîn, Kahire, ts. (Dârü’l-Fikri’l-Arabî), II, 686-687; Hamîdullah, İslâm Peygamberi (Tuğ), I, 238; Mustafa Fayda, “Batn-ı Nahle Seriyyesi”, DİA, V, 202-203.

İbrahim Sarıçam