HANZALE b. EBÛ ÂMİR

(خنظلة بن أبي عامر)

Hanzale b. Ebî Âmir Amr b. Sayfî el-Ensârî el-Evsî (ö. 3/625)

Gasîlü’l-melâike lakabıyla tanınan sahâbî.

Câhiliye devrinde Râhib diye bilinen babası Amr (Abdüamr), önceleri Hanîf dinine mensupken daha sonra azılı bir İslâm düşmanı olmuştu. Hanzale’nin Hz. Peygamber’in Medine’ye hicretinden sonra müslüman olduğu tahmin edilmektedir. Uhud Gazvesi’nden bir gün önce Übey b. Selûl’ün müslüman olan kızı Cemîle ile evlendi. Resûl-i Ekrem’in Mekkeli müşriklerle savaşmak için Uhud’a gittiğini duyunca boy abdesti almaya fırsat bulamadan İslâm ordusuna katıldı. Savaşta müşrik ordusunun kumandanı Ebû Süfyân ile karşılaştı ve onu atından yere düşürdü. Ebû Süfyân’ın yardım istemesi üzerine İbn Şeûb diye bilinen Şeddâd b. Esved Hanzale’yi mızrağı ile şehid etti. Bazı kaynaklarda (meselâ bk. İbn Abdülber, I, 381) Hanzale’nin bizzat Ebû Süfyân tarafından öldürüldüğü kaydedilmekteyse de birinci görüş ağırlık kazanmaktadır. Uhud Savaşı’nı Bedir’in intikamını almak için gerçekleştiren Ebû Süfyân, Hanzale’nin öldürülmesini Bedir’de öldürülen oğlu Hanzale’ye karşılık olarak kabul etti. Müşrikler intikam duygusu ile şehidlerin organlarını kesmeye başlayınca müşrik ordusunu destekleyen Ebû Âmir er-Râhib oğlu Hanzale’nin cesedine eziyet edilmesine engel oldu.

Hanzale’nin naaşını meleklerin yıkadığını Hz. Peygamber’den öğrenen müslümanlar, ona boy abdesti alamadan şehid düştüğü için “gasîlü’l-melâike” (meleklerin yıkadığı kimse) lakabını verdiler. Yezîd b. Muâviye’ye karşı Medine halkının biat ettiği Abdullah, Hanzale’nin Cemîle’den olma oğludur.

Bazı kaynaklarda, Hanzale’nin İslâm düşmanı babasını öldürmek için Hz. Peygamber’den izin istediği, fakat Resûlullah’ın buna müsaade etmediği kaydedilmektedir (İbnü’l-Cevzî, I, 608).

BİBLİYOGRAFYA:

İbn İshak, es-Sîre, s. 312; Vâkıdî, el-Meġāzî, I, 273-274; İbn Hişâm, es-Sîre2, III, 75, 123; İbn Sa‘d, eŧ-Ŧabaķāt, II, 43; V, 66, 81; Zübeyrî, Nesebü Ķureyş, s. 123; İbn Ebû Hâtim, el-Cerĥ ve’t-taǾdîl, III, 239; Taberî, Târîħ (Ebü’l-Fazl), II, 521-522; İbn Hibbân, eŝ-Ŝiķāt, I, 228; Hâkim, el-Müstedrek, III, 204; Ebû Nuaym, Ĥilye, I, 357; İbn Hazm, CevâmiǾu’s-sîre, Beyrut 1403/1983, s. 127, 134; a.mlf., Cemhere, s. 182, 333; Beyhakī, Delâǿilü’n-nübüvve (nşr. Abdülmu‘tî Kal‘acî), Beyrut 1405/1985, III, 214, 246, 278, 282; İbn Abdülber, el-İstîǾâb (Bicâvî), I, 380-382; Süheylî, er-Ravżü’l-ünüf, V, 436-437; İbnü’l-Cevzî, Śıfatü’ś-śafve, I, 608-610; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ġābe (Bennâ), II, 66; Zehebî, Tecrîdü es-mâǿi’ś-śaĥâbe, Beyrut, ts. (Dârü’l-Ma‘rife), I, 142; İbn Kesîr, el-Bidâye, IV, 21; İbn Hacer, el-İśâbe, I, 360-361; a.mlf., TaǾcîlü’l-menfaǾa, Haydarâbâd 1324, s. 108; Süyûtî, el-Ħaśâǿiśü’l-kübrâ (nşr. M. Halîl Herrâs), Kahire 1387/1967, I, 538-539; Şâmî, Sübülü’l-hüdâ, IV, 314-315; Diyarbekrî, Târîħu’l-ħamîs, I, 445; Ahmed eş-Şerebâsî, Yesǿelûneke fi’d-dîn ve’l-ĥayât, Beyrut 1980, II, 462-464.

Kâmil Çakın