HAMMÂDÎLER

(بنو حمّاد)

1015-1152 yılları arasında Merkezî Mağrib’de hüküm süren bir Berberî hânedanı.

Adını kurucusu Hammâd b. Bulukkîn b. Zîrî’den alır. Fâtımîler’in 362 (972) yılında geri çekilmesinden sonra Mağrib’in idaresi, yine bu devletin himayesinde


olmak üzere Berberî asıllı Sanhâce kabilesine mensup Zîrî sülâlesinin eline geçti. Zîrîler’i tehdit eden ilk tehlike, Endülüs Emevîleri’ne tâbi bulunan eski hasımları Zenâteliler’in başlattığı isyan oldu. Zîrîler isyanı bastırmak için harekete geçtiler; ancak bu ilk zamanlarda umulan neticeyi sağladıysa da kısa bir süre sonra olayların aksi yönde gelişmesi sonucu Zîrî topraklarının parçalanarak bir bölümünde akrabaları olan Hammâdîler’in bağımsızlıklarını ilân etmesine yol açtı. Zenâteliler’e karşı verilen mücadelede üst üste kazandığı başarılarla kendini gösteren Hammâd b. Bulukkîn b. Zîrî, Sultan Bâdîs b. Muiz tarafından Zâb ve Mesîle’yi içine alan bölgenin valiliğine getirildi; ayrıca müstahkem bir idare merkezi kurma isteği de kabul edildi. Bunun üzerine Hammâd, Mesîle’nin kuzeydoğusunda Kal‘atü Benî Hammâd denilen bir kaleşehir kurdu ve ardından da bir bahaneyle asıl niyetini açığa vurarak bağımsızlığını ilân etti.

Hammâdîler’in tarihini, biri merkezin Kal‘atü Benî Hammâd olduğu 1015-1067, diğeri Bicâye’ye nakledildiği 1067-1152 yılları arası olmak üzere iki dönemde incelemek mümkündür. Bunların ilki güç ve azamet dönemidir. Bu yıllarda devletin sınırları batıda Tenes ve Şelef vadisine, doğuda Evrâs dağları aşılarak Tebisse’ye, güneyde ise Vargla’nın ötelerine ulaştı. Dönemin en önemli hükümdarı olan Hammâd el-Berberî (1015-1028), Zîrîler’den Sultan Muiz b. Bâdîs ile bir antlaşma imzaladı ve onun tarafından bütün Merkezî Mağrib’in hükümdarı olarak tanındı. Hammâd Şiîler’le mücadele ederek Mâlikîliği hâkim kıldı. Bunun üzerine Mağrib’deki nüfuzlarının tehlikeye düştüğünü gören Fâtımîler bölgede yeniden hâkimiyet kurmak için Hilâlî Arapları’nı Mağrib’e göç ettirdiler. Hammâd da Fâtımîler’le ilişkilerine son verip Abbâsîler’e itaat arzetti. Yerine geçen oğlu Kāid b. Hammâd (1028-1054) babasının Muiz b. Bâdîs ile yaptığı antlaşmayı bozdu; ancak iki yıl süren bir mücadeleden sonra taraflar arasında tekrar antlaşma sağlandı. Muhsin b. Kāid dokuz aylık bir hükümdarlıktan sonra öldürüldü. Yerine geçen Bulukkîn b. Muhammed b. Hammâd (1055-1062), Biskre reislerini kendine itaat ettirdiği gibi Fas’taki Zenâte kabilesi üzerine yürüyüp Fas şehrini de ele geçirdi (454/1062). Hammâdîler, Zenâte kabilesiyle yaptıkları mücadele sırasında Mağrib’e yeni yerleşmiş bir Arap kabilesi olan Benî Hilâl’in Esbec ve Adî kolundan büyük destek gördüler. Fakat giderek onların kuklaları haline geldiler.

Beşinci hükümdar Nâsır b. Alennâs (1062-1089), Cezayir’in 175 km. doğusundaki eski Saldae Limanı’nın güneyine Bicâye şehrini kurdu. Önceleri kurucusuna nisbetle Nâsıriyye denilen şehir, stratejik ve ekonomik sebepler dikkate alınarak dağlık bölgenin verimli ve sulak eteğinde Sanhâce kabilesinin topraklarına yakın bir yerde kurulmuştu. Nâsır 461 (1068-69) yılında hükümet merkezini buraya taşıdı; daha sonra batıya seferler düzenleyip Zenâte kabilesinin ileri gelenleriyle ittifaklar yaptı. Bu dönemin en güçlü hükümdarı olan Nâsır’ın halefi Mansûr (1089-1105), Hammâdîler’den ilk sikke darp ettiren ve halkı yerleşik hayata yönelten hükümdardır. Mansûr bazı isyanları bastırdı ve Murâbıtlar’la mücadele etti. Oğlu ve halefi Bâdîs’ten sonra gelen Azîz’in dönemi (1105-1121) huzur ve barış içinde geçti. Yahyâ’nın zamanında (1121-1152) Tevzer Kalesi alındı ve Mehdiye’ye karşı kara ve deniz harekâtı başlatıldıysa da başarı sağlanamadı (529/1135). Yahyâ, Fâtımî Halifesi Hâfız-Billâh ile temeli dostluğa dayanan bir anlaşma yapmaya çalıştı, ancak sonunda Abbâsîler adına hutbe okuttu. Söz konusu dönemin sonlarında devlet birtakım iç ve dış gelişmeler sebebiyle zaafa ve siyasî istikrarsızlığa sürüklendi. İdarecilerin beceriksizliği, hânedan mensupları arasında meydana gelen bölünme ve bu bölünmenin öteki idarecilere de sirayet etmesi yüzünden merkezî idare gücünü kaybetti. Bu arada Zenâte, Kütâme ve Sanhâce gibi Berberî kabileleri arasında kökü çok eskilere dayanan ve Fâtımîler’ce körüklenen mücadeleler şiddetini iyice arttırdı. Bu yıllarda Muvahhidler yeni bir siyasîdinî hareket olarak hızla yayılmaktaydılar. Diğer taraftan Normanlar da Sicilya’dan yaptıkları saldırılarla ciddi bir dış tehlike arzediyorlardı. Muvahhidler’in kurucusu Abdülmü’min el-Kûmî Hammâdîler’in hâkimiyetindeki birçok yeri ele geçirdi. Yahyâ önce Bûne’ye, sonra da Konstantine’ye kaçtı. Bunun üzerine Abdülmü’min, oğlu Abdullah’ın kumandasındaki askerlerini Konstantine’ye sevketti. Yapılan savaşta Hammâdîler yenildi ve Yahyâ Bicâye’ye götürüldü. Abdülmü’min Yahyâ’ya iyi davrandı ve kendisine Merakeş’te bir ikametgâh verdi (548/1153). Böylece Hammâdî hânedanı ortadan kalkmış oldu.

Hammâdîler, siyasî hayatları çok uzun sürmemekle birlikte kültür ve medeniyet alanında önemli sayılabilecek gelişmelerin meydana gelmesine katkıda bulundular. Bu hânedan devrinde camiler, medreseler, saraylar, hanlar ve hamamlarla donatılan Kal‘atü Benî Hammâd ve Bicâye şehirleri bunun en önemli göstergeleridir. Özellikle Şiîliğin hâkimiyetine son verildikten sonra bu iki şehir birer ilim ve kültür merkezi haline geldi. Dinî sahada hoşgörü hâkim oldu. Kal‘a’da hem dinî ilimler hem de tıp ve felsefede önemli âlimler yetişti. Bicâyeli tarihçi Gubrînî, ǾUnvânü’d-dirâye femen Ǿurife min Ǿulemâǿ fi’l-ķarni’s-sâbiǾ el-hicrî bi-Bicâye (nşr. B. Cheneb, Algiers 1910) adlı eserinde Bicâye’de yetişen 104 âlimin hal tercümesini vermektedir. Hammâdîler döneminde yetişen ilim adamlarından bazıları şunlardır: Ebü’r-Remâme (Ebû Abdullah Muhammed b. Ali), Muhammed b. Hammâd es-Sanhâcî, Abdullah el-İşbîlî, meşhur mutasavvıf Muhyiddin İbnü’l-Arabî ve sûfî Ebû Medyen Şuayb, Ebû Ali el-Mesîlî, İbn Ebü’s-Salt, İbn Hammâd es-Sanhâcî, Ebû Mûsâ Ömer el-Mişdâlî, Abdullah b. Yûnus el-Vehrânî, İbnü’n-Nebbâş el-Bicâyî. Bicâye ilim ve kültürün Avrupa’ya geçişinde bir köprü vazifesi görmüştür. Bicâye Medresesi matematik ilmine büyük katkı sağlamış, meselâ ünlü İtalyan bilgini Leonardo Pisano (Fibonacci) burada Sîdî Ömer’in yanında yetişmiştir.

Bicâye ve Kal‘atü Benî Hammâd civarındaki arazilerin tarıma elverişli olması sebebiyle Hammâdîler’in iktisadî hayatında çiftçilik ve hayvancılık büyük bir yer işgal eder. Ayrıca gemi inşa ve tamiri, dokumacılık, ağaç ve deri işlemeciliği, tuğla yapımı gibi iş kollarına da önem verilmiştir. Bu arada iktisadî hayattaki gelişmeler başka alanlara da aksetmiş, özellikle İtalya, Fransa ve İspanya ile olan ticarî faaliyetler hızlanmıştır.


BİBLİYOGRAFYA:

Yâkūt, MuǾcemü’l-büldân, I, 202-203; II, 390; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VII, 276 vd., 326; VIII, 29, 68, 101-102; İbn İzârî, el-Beyânü’l-muġrib, I, 26-264, 275, 310, 315-316; İbn Haldûn, el-Ǿİber, VI, 171-178; A. Huici-Miranda, Historia politica del imperio almohade, Tetuán 1956-57; H. R. Idris, La Berbérie orientale sous les zīrīdes, Paris 1962; a.mlf., “Ĥammādids”, EI² (İng.), III, 137-139; L. Golvin, Recherches archéologiques à la Qal’a des Banū Hammād, Paris 1965; Muhammed Vülid Dâdâh, Mefhûmü’l-mülk fi’l-Maġrib, Beyrut 1977, s. 91-95; Abdurrahman el-Cîlâlî, Târîħu’l-Cezâǿiri’l-Ǿâm, Beyrut 1400/1980, I, 275-302; Abdülazîz Sâlim, Târîħu’l-Maġrib fi’l-Ǿaśri’l-İslâmî, İskenderiye 1982, s. 597-599; Ziriklî, el-AǾlâm (Fethullah), II, 271; Jamil M. Abunnasr, A History of the Maghrib in the Islamic Period, Cambridge 1987, s. 68-71; Abdülhalîm Üveys, Devletü Benî Ĥammâd: śafĥa râǿiǾa mine’t-târîħi’l-Cezâǿirî, Kahire 1411/1991; Yahyâ Bû Azîz, “Melâmih Ǿan kalǾati Benî Ĥammâd ve’d-devleti’l-Ĥammâdiyye ve Bîcâye”, eŝ-Ŝeķāfe, VI, Cezâyir 1976-77, s. 15-21; G. Yver, “Bicâye”, İA, II, 597-599; G. Marçais, “Bidjāya”, EI² (İng.), I, 1204-1206; Michael Brett, “Zirids”, Dictionary of the Middle Ages, New York 1989, XII, 744-745; İbrâhim Harekât, “Bicâye”, DİA, VI, 128.

Mehmet Özdemir