HAMDULLAH HAMDİ

(ö. 909/1503)

Mesnevileriyle tanınan mutasavvıf şair.

853’te (1449) Göynük’te doğdu (Emîr Hüseyin Enîsî, s. 147). Akşemseddin’in en küçük oğludur. Asıl adı Mehmed Hamdullah olmakla birlikte daha çok Hamdi Çelebi adıyla anılmıştır. On iki yaşında babasını kaybeden Hamdi Çelebi, Yûsuf u Züleyhâ mesnevisinin “sebeb-i te’lîf” bölümünde ağabeylerinden himaye görmediğini, çok eziyet çektiğini, bu yüzden Hz. Yûsuf’un sıkıntılarını daha iyi anladığını ve kendisini birçok yönden ona benzettiğini söyler. Enîsî, onun Bursa’da Çelebi Sultan Mehmed Medresesi’nde müderrislik yaptığını, devrin tanınmış âlimlerinden Molla Hayâlî ile ilmî tartışmalarda bulunduğunu, rüyasında babasının, zâhirî ilimleri bırakarak halifelerinden İbrâhim Tennûrî’den mânen faydalanmasını tavsiye etmesi üzerine Kayseri’ye gidip İbrâhim Tennûrî’ye intisap ettiğini ve hilâfet aldıktan sonra Göynük’e döndüğünü bildirir (Menâkıb-ı Akşemseddin, s. 138-139).

M. Fuad Köprülü, Hamdi Çelebi’nin medreseyi terkederek Göynük’e çekilmesini böyle bir rüya ile açıklamanın mümkün olamayacağı, bunda onun devlet büyüklerinden ilgi ve yardım görmemiş olmasının rol oynadığı kanaatindedir. Yûsuf u Züleyhâ mesnevisini II. Bayezid’e sunan, fakat bir iltifat göremeyince padişahı övdüğü kısmı çıkararak yerine kötü talihinden şikâyet eden yeni bir bölüm koyan Hamdi Çelebi, Leylâ vü Mecnûn mesnevisinin baş tarafı ile Kıyâfetnâme’sinin sonunda sanatkâra ve sanat eserlerine pek değer verilmediğini belirterek yaşadığı devirden şikâyette bulunmuş, Nizâmî-i Gencevî Ħamse’sini, Firdevsî Şâhnâme’sini bu dönemde yazmış olsaydı bunlara bile itibar edilmeyeceğini söylemekten kendini alamamıştır. Kınalızâde, Hamdi Çelebi’nin hiçbir gelirinin olmadığını ve zaman zaman Yûsuf u Züleyhâ’sını yazıp satmak suretiyle geçimini sağladığını nakleder. Bütün bunlardan hayatının maddî sıkıntılar içinde geçtiği anlaşılmaktadır. Yûsuf u Züleyhâ’yı Ayasofya’nın top kandilleri altında yazdığını söyleyen Evliya Çelebi onu aynı devirde yaşayan Hamdi adlı başka bir şairle karıştırmıştır.

909’da (1503) Göynük’te vefat eden Hamdullah Hamdi babasının kabri yanına gömüldü. Latîfî, Mecdî ve Riyâzî’nin, onun Necâtî Bey’in ölüm yılı olan 914’te (1508) vefat ettiğini söylemeleri yanlıştır. Oğlu Zeynüddin Çelebi (ö. 977/1570) devrin önemli hattatlarındandır.

Hamdullah Hamdi, XV. yüzyılın ikinci yarısındaki edebî anlayış ve zevkin dışına çıkmamış ve bu dönemde Türk şiirine hâkim olan Câmî tesirinden kurtulamamıştır (İA, V/1, s. 185). Diğer tezkirecilerle


birlikte bu tesir üzerinde duran Âşık Çelebi onun Câmî’ye mektuplar gönderdiğini söylerse de söz konusu mektuplardan hiçbiri bugüne kadar ele geçmemiştir. Enîsî, bizzat Câmî ile görüştüğünü bir rivayet olarak nakleder.

Âşık Çelebi ile Hasan Çelebi, Hamdi’nin özellikle gazellerinin rağbet gördüğünü söylerken Latîfî mesnevi alanındaki gücünü ve şöhretini ön plana çıkarır. Hamdi Çelebi’nin Yûsuf u Züleyhâ’sının o zamana kadar bu konuda yazılanların en mükemmeli olduğunda bütün tezkireciler birleşmektedir. Riyâzî, Kemalpaşazâde’nin, “Hamdi’nin mesnevisini evvelce görmüş olsaydım bu mevzuya el sürmezdim” dediğini nakleder. Öte yandan Âşık Çelebi ile Hasan Çelebi, Kemalpaşazâde’nin bu eseri her vesileyle tenkit ettiğini belirtirler. Hasan Çelebi bu hükmü insafsızlık olarak nitelemektedir. Hamdi’nin mesnevi alanındaki şöhreti XVI. yüzyıldan sonra giderek unutulmaya yüz tutmuştur.

Eserleri. 1. Hamse. Anadolu sahasında hamse sahibi ilk şair olan Hamdullah Hamdi’nin şöhretini sağlayan mesnevileri şunlardır: a) Yûsuf u Züleyhâ. 897 (1492) yılında aruzun “fâilâtün mefâilün fa‘lün” kalıbıyla kaleme alınan eser, Fuzûlî’nin Leylâ vü Mecnûn’u yazılıncaya kadar Türk edebiyatının en başarılı mesnevisi sayılmıştır. Şair mesnevisinin başında eseri yer yer Câmî’den tercüme ettiğini ve ona nazîre olarak ortaya koyduğunu söyler. Ancak eser Câmî’nin Yûsuf u Züleyħâ’sından birçok yönden farklıdır. Câmî, mesnevisinde sadece Hz. Yûsuf ile Züleyha arasında geçen olaylara ön planda yer verdiği halde Hamdullah Hamdi, Hz. İbrâhim’den başlayarak Ya‘kūb’a ve onun oğullarına kadar konuyu daha geniş bir çerçevede ele almıştır. Şairin olayları âdeta şahsî macerası gibi hissederek ve yaşayarak anlatması, yer yer psikolojik tahliller de yapması, eserin Hamdullah Hamdi’nin mesnevileri arasında en başarılısı kabul edilmesini sağlamıştır. Zehra Öztürk doktora çalışmasında eseri tip ve motifleri bakımından incelemiştir (bk. bibl.). Yûsuf u Züleyhâ’nın Türkiye’de resmî ve özel kütüphanelerde 104, yurtdışında ise yirmi beş kadar nüshasının tesbit edilmesi gördüğü rağbetin delilidir. Eserin Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki 936 (1530) tarihli nüshasında (Ayasofya, nr. 3901) şairin Leylâ vü Mecnûn mesnevisi de bulunmaktadır. British Museum’daki nüsha ise (Or., nr. 711) minyatürlüdür. Yûsuf u Züleyhâ, üzerinde bir doktora çalışması hazırlayan M. Naci Onur tarafından (bk. bibl.), şairin hayatı ve edebî şahsiyeti üzerine bir incelemeyle birlikte yeni harflerle yayımlanmıştır (Ankara 1991). b) Leylâ vü Mecnûn. 905 (1499-1500) yılında tamamlanmış olup Câmî’nin aynı konuda kaleme aldığı eserin etkisi altında yazılmıştır. Aruzun “mefâilün mefâilün feûlün” kalıbıyla yazılan eser Yûsuf u Züleyhâ kadar ilgi görmemesine rağmen Türk edebiyatında ilk “Leylâ vü Mecnûn” mesnevilerinden biri olması bakımından önemlidir. Zülfü Güler tarafından bir doktora çalışmasına konu edilen eserin (bk. bibl.) az sayıdaki nüshalarının en iyileri Süleymaniye (Ayasofya, nr. 3901/2), İstanbul Üniversitesi (TY, nr. 800) ve Millet (Ali Emîrî Efendi, Manzum, nr. 1164, 1165) kütüphanelerinde bulunmaktadır. c) Tuhfetü’l-uşşâk. Hamdullah Hamdi’nin en orijinal mesnevisi kabul edilen eserin konusunu, hıristiyan bir kıza âşık olup onunla evlenebilmek için dinini terkeden bir tüccarın oğlu ile bu kız arasında geçen olaylar oluşturmaktadır. Eserin sonunda hikâyenin kahramanı eşi ve çocuklarıyla birlikte tekrar İslâm’a döner. Şair eserini bitirirken buradaki kahramanların aşk, iman, akıl, nefis gibi kavramları sembolize ettiğini belirtir. Aruzun “mefâîlün mefâîlün feûlün” kalıbıyla yazılmış olan eserin adını Enîsî Mûnisü’l-uşşâk şeklinde kaydetmiştir. Tuhfetü’l-uşşâk’ın British Library (Or., nr. 7115) ve Medine Şeyhülislâm Ârif Hikmet Bey Kütüphanesi (nr. 8/811) nüshaları karşılaştırılarak faksimilesiyle birlikte neşredilmiştir (Mes’ad S. Al-Shaman, JTS, XV [1991], s. 169-256). d) Kıyâfetnâme. Aruzun “fâilâtün mefâilün fa‘lün” kalıbıyla yazılmıştır. Kâtib Çelebi, Hamdullah Hamdi’nin bu eseri İmam Şâfiî’den tercüme ettiğini söylemektedir. Çeşitli kütüphanelerde on beş kadar yazma nüshası tesbit edilen (meselâ bk. Süleymaniye Ktp., Murad Buhârî, nr. 330; Esad Efendi, nr. 3613) 150 beyitlik bu mesnevi Âmil Çelebioğlu tarafından yayımlanmıştır (bk. bibl.). e) Ahmediyye (Hacı Selim Ağa Ktp., Kemankeş Emir Hoca, nr. 181; İÜ Ktp., TY, nr. 1980). Hamdullah Hamdi’nin 900 (1494-95) yılında kaleme aldığı ve daha çok Mevlid adıyla bilinen bu eserin adı Şekāik Tercümesi ile Keşfü’ž-žunûn’da Muhammediyye olarak geçmektedir. Eserden Mevlid-i Cismânî ve Mevlid-i Rûhânî adıyla söz eden kaynaklara da rastlanmaktadır (Âşık Çelebi, vr. 89b; Kınalızâde, s. 309). Hamdullah Hamdi’nin Mevlid-i Nebevî (Nebî) ve Muhammediyye adlı iki ayrı eseri olduğundan söz edilmesi (Sicill-i Osmânî, II, 243; Osmanlı Müellifleri, II, 135) yanlıştır; Âşık Çelebi ile Kâtib Çelebi’nin “mevlid-i cismânî ve mevlid-i rûhânî” dedikleri eser de budur. Aruzun “fâilâtün fâilâtün fâilün” kalıbıyla yazılan mesnevinin sonundaki, “Ahmediyye oldu bu manzûma nâm / Nazmını ettim dokuz yüzde tamâm” beyti eserin adını ve telif tarihini göstermektedir. Eserde Fil Vak‘ası, Hz. Peygamber’in doğumu, mi‘rac ve hicret gibi olaylar anlatılmıştır. 2. Divan. Bilinen iki nüshasından biri Süleymaniye Kütüphanesi’nde (Esad Efendi, nr. 2626), diğeri Millet Kütüphanesi’ndedir (Ali Emîrî Efendi, Manzum, nr. 120). Süleymaniye nüshasında iki münâcât, altı na‘t, bazıları Farsça 182 gazel, on sekiz kıta, bir tarih ve üç beyit vardır (bk. TYDK, I, 76-77).

Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde bulunan iki ciltlik satır arası Kur’an tercümesinin (Koğuşlar, nr. 428, 429) I. cildinin başında eserin Hamdullah Hamdi’ye ait ve müellif hattı olduğu kaydedilmiştir. Âyetler harekeli iri nesih, satır arası Türkçe meâller ise kısmen harekeli nesihle yazılmıştır. Bu eser Enîsî’nin kaydettiği Mecâlisü’t-tefâsîr olmalıdır.

Enîsî, Hamdullah Hamdi’nin tasavvufa dair bir risâle ile bir fıkıh kitabı telif ettiğini söylüyorsa da bunların herhangi bir nüshasına rastlanmamıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

Hamdullah Hamdi, Yûsuf u Züleyhâ (haz. Naci Onur), Ankara 1991; Sehî, Tezkire, İÜ Ktp., TY, nr. 733, vr. 5b; Taşköprizâde, eş-Şeķāǿiķ, s. 237; Mecdî, Şekāik Tercümesi, s. 250-251; Âşık Çelebi, Meşâirü’ş-şuarâ, vr. 89b-90a; a.e.,


İÜ Ktp., TY, nr. 2406, vr. 111b; Latîfî, Tezkire, s. 136-138; Âlî, Künhü’l-ahbâr, Süleymaniye Ktp., Murad Molla, Hamidiye, nr. 911-914, IV, vr. 153a-b; Kınalızâde, Tezkire, s. 309-311; Riyâzî, Riyâzü’ş-şuarâ, Nuruosmaniye Ktp., nr. 3724, vr. 58a-b; Keşfü’ž-žunûn, II, 1366; Evliya Çelebi, Seyahatnâme, I, 135, 337; Müstakimzâde, Tuhfe, s. 442-443; Sicill-i Osmânî, II, 243; Osmanlı Müellifleri, II, 135-136; Emîr Hüseyin Enîsî, Menâkıb-ı Akşemseddin: Hayatı ve Eserleri (haz. Ali İhsan Yurd - Mustafa Kaçalin), İstanbul 1994, s. 138-139, 147-149; Cahid Erencan, Hamdullah Hamdi: Hayatı, Şahsiyeti, Eserleri ve Eserlerinin Yazmalarının Tavsifi (lisans tezi, 1939-40), İÜ Ed.Fak. (İÜ Ktp., Tez, nr. 485);TYDK, I, 75-77; Ayverdi, Fâtih Devri Hattatları, s. 44; Neclâ Pekolcay, Türkçe Mevlid Metinleri (doktora tezi, 1950), İÜ Ed.Fak., s. 305-311 (İÜ Ktp., Tez, nr. 1821); Gönül Alpay Tekin, Leylâ ve Mecnun, Hamdullah Hamdi (mezuniyet tezi, 1960), İÜ Ed.Fak. Türkoloji Bölümü; a.mlf., “Hamdullah Hamdi’nin Leylâ ve Mecnun Hikâyesi”, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Araştırma Dergisi, I/1, Erzurum 1970, s. 25-32; a.mlf., “Hamdullah Hamdi’nin Yeni Bir Leylâ ve Mecnun Nüshası ve Metin Tenkidi Hakkında Bazı Düşünceler”, JTS (Ali Nihat Tarlan Hatıra Sayısı), III (1979), s. 307-342; Şevket Rado, Türk Hattatları, İstanbul, ts. (Yayın Matbaacılık), s. 67; İstanbul Kütüphaneleri Türkçe Hamseler Kataloğu (haz. Nail Tuman), İstanbul 1961, s. 22-42; Karatay, Türkçe Yazmalar, I, 238; Kocatürk, Türk Edebiyatı Tarihi, s. 240-243; Levend, Türk Edebiyatı Tarihi, s. 108; a.mlf., “Hamdi’nin Yusuf u Züleyha’sı”, TDAY Belleten (1968), s. 173-211; Zdenka Veselá, “Hamdî, Mehmed Hamdullah”, DOL, III, 68-69; Ahmet Topaloğlu, XV. Yüzyıl Başlarında Yapılmış “Satır-Arası” Kur’an Tercümesi, İstanbul 1976, hazırlayanın girişi, I, 17-18; M. Naci Onur, Hamdullah Hamdi: Yûsuf u Züleyha (İnceleme-Metin) (doktora tezi, 1982), Atatürk Üniversitesi Ed.Fak.; a.mlf., Akşemseddinzâde Hamdullah Hamdi, Yûsuf ve Zuleyha-İnceleme ve Seçmeler, Ankara 1986; a.mlf., “Ak-Şemseddin-Zâde Hamdullah Hamdi’nin Yûsuf ve Züleyha Mesnevisindeki Önemli Motifler”, TK, sy. 258 (1984), s. 651-658; Zülfü Güler, Hamdullah Hamdi: Leylâ ve Mecnun (İnceleme-Metin) (doktora tezi, 1982), Atatürk Üniversitesi Ed.Fak.; Zehra Öztürk, Hamdullah Hamdi’nin Yusuf u Zeliha Mesnevisi’nde Tipler ve Motifler (doktora tezi, 1993), İÜ Ed.Fak.; Cahit Kavcar, “Hamdullah Hamdi’nin Yusuf ü Züleyha’sı”, TDAY Belleten (1968), s. 157-172; Hasibe Mazıoğlu, “Türk Edebiyatında Mevlid Yazan Şairler”, TDe., VI/1, (1974), s. 35-37; Hüseyin Ayan, “Hamdullâh Hamdî’nin Yûsuf u Züleyhâ Mesnevîsindeki Gazeller”, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Araştırma Dergisi, sy. 5, Erzurum 1974, s. 31-50; Âmil Çelebioğlu, “Kıyâfe(t) İlmi ve Akşemseddinzâde Hamdullah Hamdî ile Erzurumlu İbrâhim Hakkı’nın Kıyâfetnâmeleri”, a.e. (Ahmet Caferoğlu Özel Sayısı), sy. 11, Ankara 1979, s. 305-348; Mes’ad S. Al-Shaman, “Ĥamdu’llāh Ĥamdī’nin Tuĥfetül-ǾUşşāķ Adlı Mesnevisi”, JTS, XV (1991), s. 169-256; M. Fuad Köprülü, “Hamdî”, İA, V/1, s. 183-186; Fahir İz, “Ĥamdī, Ĥamd Allāh”, EI² (İng.), III, 131-132; “Hamdi, Hamdullah”, TDEA, V, 82-83.

Zehra Öztürk