HALKA

(الحلقة)

Eyyûbîler ve Memlükler zamanında askerî bir sınıf.

Halka tabirinin ilk olarak ne zaman kullanıldığı, bu adı taşıyan birliklerin kuruluş tarihi ve ismin menşei hakkında bilgi yoktur. Ancak Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin (1171-1193) ordusundaki bazı birliklerin “el-halkatü’l-hâs” adını taşıdıkları bilinmekte ve bunların adından, sultanın şahsına bağlı ve seferler dışında da ondan ayrılmayan özel birlikler oldukları anlaşılmaktadır. Nitekim İbnü’l-Esîr, sultanın sefer mevsimi geçince ordusunun diğer birimlerine mensup askerlerine ilkbaharda dönmek üzere memleketlerine gitme izni verdiğini ve kendisinin “has halkası” ile birlikte Akkâ Kalesi’nde kaldığını bildirmektedir (el-Kâmil, XI, 557). İsmin menşeiyle ilgili olarak başlıca iki görüş ileri sürülmüştür. Quatremère ve D. Ayalon, özel muhafızların sultanın etrafında bir halka oluşturmasından, A. N. Poliak ise Türk ordularının savaş alanında düşmanı halka (daire) içine almasından dolayı verildiğini söylemektedirler.

Eyyûbîler’in askerî teşkilâtında önemli bir yere sahip olan el-halkatü’l-hâs, en parlak dönemini Selâhaddîn-i Eyyûbî zamanında yaşamıştır. “Halkatü’s-sultân” (el-halkatü’s-sultâniyye) adıyla da bilinen bu birlikler ordunun imtiyazlı bir bölümünü oluşturuyordu; ancak bunların Selâhaddin’in halefleri zamanındaki durumları hakkında yeterli bilgi yoktur. Halka Memlükler’in ilk dönemlerinde de güç ve itibarını korumuş, nizamî ordunun diğer iki sınıfını teşkil eden el-memâlîkü’s-sultâniyye ve memâlîkü’l-ümerâ yanında önemli bir unsur olmaya devam etmiştir. Bu safhada adı, sonraki dönemlerde pek rastlanmayan bir şekilde daha çok “mansûre” sıfatıyla birlikte kullanılmıştır. Hatta bu birliklerin kumandanları olan mukaddemü’l-halkalar emîrler, diğer devlet adamları ve kadılarla birlikte veliaht tayini gibi önemli merasimlere katılmışlardır. Meselâ I. Baybars’ın 667 (1268) yılında oğlu Saîd’i veliaht tayin edişinde onlar da hazır bulunmuştu. Yine mukaddemü’l-halkalar “hâssekiyye”ye ayrılan elçilik görevinde de istihdam ediliyor, bir imtiyaz olmak üzere yenleri tırâzlı elbise giyiyor ve mahmuzlarına da altın kakma yaptırabiliyorlardı.

Memlükler zamanında nizamî ordu üç sınıf askerden meydana geliyordu. Bunların birincisi, statü ve eğitim bakımından en önemlileri olan ve el-memâlîkü’s-sultâniyye denilen sultanın kapıkulu birlikleriydi. Memâlîkü’l-ümerâ adındaki ikinci grubu ise eyalet ve vilâyetlerde görev yapan nâib ve valilerin kapıkulu birlikleri teşkil ediyordu. Bu iki sınıf görev ve mahiyet itibariyle birbirine benziyordu; ancak birinci grupta kumanda doğrudan sultana, ikinci grupta ise emîrlere bağlı idi. Bunlardan farklı bir durumda olan üçüncü grup birlikler ise “ecnâdü’l-halka”, “ricâlü’l-halka” veya sadece “ecnâd” denilen iktâ sahibi askerlerden oluşuyordu. Memlükler döneminde bu nizamî kuvvetlerden başka savaş zamanlarında Suriye’deki bedevî Arap kabilelerinden, özellikle Halep civarındaki Türkmenler’den ve el-Cezîre’deki Kürtler’den yardımcı kuvvet niteliğinde asker toplanır, bu kabilelerin beylerine iktâ verilir ve savaş sırasında askerleriyle birlikte orduya katılmaları sağlanırdı.

İktâ sahibi hür askerlerin teşkil ettiği halka birliklerine çeşitli kesimlerden asker alınıyordu. Memlükler’in ilk sultanlarından Baybars, Musul veya diğer merkezlerden kendisine gelen emîrleri “el-halkatü’l-mansûre”de görevlendirmiş ve


onlara durumlarına göre iktâ arazileri tahsis ederek bazılarını yetmiş, bazılarını ise elli süvarinin kumandanı tayin etmişti; ayrıca ülkesine iltica edip müslüman olanları halkaya aldığı bilinmektedir (İbn Şeddâd, s. 332-338). Halkanın önemli bir kaynağı da sultan ve emîrlerin çocukları idi. Emîrlerin oğulları bulûğ çağına geldiklerinde sultan kendi tahsisatından onların maaş ve erzakını verir, daha sonra da iktâ tahsis ederdi. Bu gençler en küçük rütbeli emirlik olan “hamsevât” derecesine girerler ve evlâdü’n-nâs* şeklinde adlandırılırlardı; aralarındaki sultan çocukları ise bir üst grubu teşkil eder ve bunlara “esyâd” veya “evlâdü’l-mülûk” denilirdi. Ancak halkada kendilerine dirlik verilen sultan çocukları isyan çıkarırlar endişesiyle çok defa hayatlarının büyük bölümünü tutuklu olarak geçirmek zorunda kalırlardı. Evlâdü’n-nâstan bazıları emîrü aşere, hatta bir kısmı emîrü erbaîn rütbesine erişebilirdi; özellikle Bilâdüşşâmiyye’de (Suriye, Lübnan, Filistin) emîrü mie mukaddemü elf rütbesine yükselenler dahi bulunuyordu. Bu grup halka içindeki en güçlü kısmı oluşturuyordu. Nitekim bu birliklerin önemini kaybettiği Memlükler’in son dönemlerinde halka yerine evlâdü’n-nâs tabiri yaygınlaşmıştı. İlk dönemlerde halka içinde ve özellikle mukaddemleri arasında sultan ve emîr çocuklarının yanı sıra memlük asker ve emîrlerinin de yer aldığı görülmektedir. Hatta 712 (1312-13) yılında el-Melikü’n-Nâsır Muhammed b. Kalavun hânedan memlüklerinin bir kısmını halkaya transfer etmişti. Yine emîrlerin memlüklerine de halka içerisinde iktâ verilebiliyordu.

Halkanın işleri Dîvânü’l-ceyş tarafından yürütülür, cerîdeler Mısır ve Bilâdüşşâmiyye bölgelerine tahsis edilen iki divan tarafından tutulurdu. Bir halka askerinin istihdamı için onu sultanın bizzat görüp seçmesi gerekirdi. Bilâdüşşâmiyye’de ise iktâ verme ve gerekli belgeyi sultana gönderip onay alma işi nâibü’s-saltana tarafından yürütülürdü. İktâlar, iktânın evsafını ve sahibini açıklayan “misal” adlı arz vesikasının kabulünden sonra sultan tarafından bir beratla tevcih edilirdi. İktâlar, verim ve genişlik bakımından emîrlerin rütbelerine uygun biçimde bir çiftlik, bir köy veya daha geniş topraklar şeklinde olurdu. Bir asker ölünce onun iktâı geleneğe göre oğluna verilirdi. Zengîler ve Eyyûbîler döneminde iktâ arazilerinde geçerli olan verâseten intikal Bahriyye Memlükleri’nin ilk dönemlerinde de devam ettirildi. Ecnâddan biri öldüğünde nâib onun iktâ arazisinin kime devredildiğini bölge Dîvânü’l-ceyş’ine bildirir, bu bilgi sultana ulaştırılır ve merkezdeki Dîvânü’l-ceyş’in kayıtları ile karşılaştırıldıktan sonra sultan tarafından onaylanırsa ilgili menşur yazılırdı. İktâların devri hususunda uygulanan veraset usulü sonradan ihlâl edildi ve arazilerin satılması veya değiştirilmesi bu bozulmayı had safhaya ulaştırdı.

İktâlı askerler arazilerinin başında veya yakınında bulunurlar, sultan ne zaman çağırırsa kendilerine bağlı süvarilerle birlikte savaşa giderlerdi; ayrıca arazileri üzerine tahakkuk ettirilen haraç vergisini de ödemekle mükelleftiler. Buna karşılık örfen sultan tarafından kendilerine ayrılan birtakım tahsisat olurdu. Savaşa gidemedikleri takdirde yerlerine başka birini gönderir veya belli bir miktar para yollarlardı. Halkada görev yapan kumandanlara emîrü mie mukaddemü elf (binbaşı), nakîb veya baş (yüzbaşı) ve mukaddemü’l-halka (kırkbaşı) unvanları verilirdi. Bu kumandanların kendilerine bağlı askerler üzerindeki otoriteleri sadece savaş zamanlarında geçerliydi ve her kumandan kendi askerlerinin tertip, tanzim, sevk ve idaresinden sorumlu idi.

Kalavun’un 680 (1281) yılında Moğollar’la yaptığı savaşlara katılan ve ordunun merkez kuvvetlerinde seçme bir grup olarak savaşan halka askerlerinin sayısı 4000 iken aynı savaşta onlarla birlikte çarpışan sultan memlüklerinin mevcudu ancak 800 idi. Muhammed b. Kalavun’un (birinci saltanatı: 1293-1295) ilk yıllarında halka birliklerinin mevcudu daha da artmış ve bilinen en yüksek rakama ulaşmıştı; Makrîzî kayıtlı süvari sayısının 24.000 olduğunu söylemektedir (el-Ħıŧaŧ, I, 95). Fakat aynı sultanın askerî alandaki bazı düzenlemeleri yüzünden bu sayı azalmaya başladı. Halka sınıfının çöküşünün ilk önemli emâreleri, VII. (XIII.) yüzyılın sonları ve VIII. (XIV.) yüzyılının başlarında iktâ arazilerinin yeniden taksim ve tevzii için kısa aralıklarla yapılan üç arazi tahririnde (revk) ortaya çıktı. Söz konusu tahrirlerin önemli sebeplerinden biri arazilerini arttırmak suretiyle sultan memlüklerini güçlendirmekti; bu gerekçeyle halka iktalarının bir kısmı onlara devredildi. Ancak yapılan düzenleme halka birliklerinin gücünü azalttı. Bu tahrirlerin birincisi Sultan Hüsâmeddin Lâçin, ikinci ve üçüncüsü Muhammed b. Kalavun tarafından gerçekleştirildi. Başlangıçta Mısır iktâ arazileri yirmi dört kısma ayrılmış ve dört kısmı sultana, on kısmı emîrlere, geriye kalan on kısmı da halkaya tahsis edilmişti. Bu sıralama aynı zamanda arazilerin verimlilikleri açısından da geçerliydi; yani en verimli topraklar sultana, ardından gelen araziler büyük emîrlere, diğerleri ise ecnâdü’l-halkaya ayrılmıştı. Daha sonra bu denge halka aleyhine bozuldu ve Hüsâmeddin Lâçin’in 697 (1298) yılındaki tahririnde dört birim sultana, dokuz birim hânedan memlüklerine verilirken sadece on bir birim emîrlerle birlikte halkaya dağıtıldı. Muhammed b. Kalavun’un 712’de (1313) Bilâdüşşâmiyye’de, iki yıl sonra da Mısır arazilerinde yaptırdığı tahrirlerde ise ümerâ ve ecnâdın hissesi birer birim daha düşürüldü. Bu şekilde ecnâdın iktâlardaki payı büyük ölçüde azaldı ve bu azalma sonuçta halkanın en önemli zayıflama sebeplerinden birini oluşturdu. Muhammed b. Kalavun’un düzenlemeleri halka mensuplarının küskünlüğüne ve önemli tepkilere yol açmış, içlerinden bir kısmı iktâ beratlarını atmışlar ve bu yüzden de cezaya çarptırılmışlardı. Makrîzî’ye göre yapılan tahrirler, sadece halka birliklerinin değil aynı zamanda devletin çöküşünü hazırlayan sebeplerin başında gelmektedir (Kitâbü’s-Sülûk, II, 846).

Böylece düşüşe geçen halkaya, el-Melikü’l-Kâmil Şa‘bân b. Muhammed’in 746’da (1345) tahta çıkışından itibaren de yabancı unsurlar girmeye başladı. İktâ sahibi halka mensuplarından bazıları iktâlarını birbirleriyle değiştiriyor veya asker sınıfından olmayan kimselere satıyordu. Hatta bu iş için Dîvânü’l-bedel adını taşıyan özel bir daire kurulmuş ve devlet bu mübâdele ve satışlardan özel bir vergi almaya başlamıştı. Bu arada halkaya ait arazilerin alım satımını kendilerine meslek edinen kişiler ortaya çıkmıştı. “Müheyyisûn” denilen ve sayıları 300’e ulaşan bu kişilerin görevi halka üyelerini timarlarını satmaya teşvik ve ikna etmekti. Arazi mübâdele ve satış izninin birkaç defa kaldırılmasına rağmen esnaftan pek çok kimse halkada iktâ sahibi oldu. VIII. (XIV.) yüzyılın sonlarına doğru ecnâdü’l-halka ordudaki önemini kaybetmişti; hatta Makrîzî’nin yaşadığı dönemde (IX./XV. yüzyılın ilk yarısı) halkanın çoğunluğu zanaatkârlardan oluşuyordu ve bu suretle iktâ sistemi askerî amacından saparak bir geçim kaynağı haline gelmiş bulunuyordu. Bu sınıftan ancak bazı küçük gruplar savaşlara katılmaya devam ediyordu; gelirleri de büyük oranda azalmıştı. Burcî Memlükleri döneminde (1382-1517)


halkanın önemli bir kısmı Kahire’de emniyet ve asayişi koruma görevini yürütüyordu (Halîl b. Şâhin ez-Zâhirî, s. 116). el-Melikü’l-Müeyyed Şeyh el-Mahmûdî (1412-1421) askerlik sistemi üzerinde ıslahat yaptıysa da getirdiği düzenlemeler kısa ömürlü oldu ve halkanın çöküşünü durduramadı. Bu konuda aldığı tedbirlerin bir kısmı oğlu tarafından ilga edilirken Barsbay da (1422-1438) Şeyh el-Mahmûdî’nin politikasına tamamıyla son verdi ve o andan itibaren halka önemini daha çok kaybetti.

Memlükler zamanında Bilâdüşşâmiyye halkası, bölgenin askerî gücü içinde sultan memlükleri karşısında devamlı güç kaybeden Mısır halkasından daha iyi bir konuma sahip bulunuyordu. Halîl b. Şâhin’in (ö. 873/1468), bu bölgedeki merkezlerde görev yapan halka mensuplarının mevcudu hakkında verdiği rakamlar bunu açıkça göstermektedir; meselâ Dımaşk’ta 12.000, Halep’te 6000 iktâlı halka askeri bulunuyordu. Suriye halka birlikleri de halkanın çöküşüne paralel olarak güç kaybına uğramışlar, fakat her şeye rağmen varlıklarını Osmanlı hâkimiyetine kadar devam ettirmişlerdir.

BİBLİYOGRAFYA:

İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, XI, 557; XII, 99; İbn Şeddâd, Târîħu’l-Meliki’ž-Žâhir (nşr. Ahmed Hutayt), Beyrut 1983, s. 57, 142, 281, 298, 332-338; Ebû Şâme, Kitâbü’r-Ravżateyn, I/1, s. 11, 179, 180; İbn Fazlullah el-Ömerî, Mesâlik (Eymen), s. 28; Kalkaşendî, Śubĥu’l-aǾşâ (Şemseddin), IV, 15, 16, 50-53; Makrîzî, el-Ħıŧaŧ, I, 87-91, 95; II, 88, 215-219; a.mlf., es-Sülûk, I, 122; II, 841-846, ayrıca bk. İndeks; a.e.: Histoire des sultans mamlouks de l’Égypte (trc. M.Quatremère), Paris 1837-45, I/2, s. 200-202; Halîl b. Şâhin ez-Zâhirî, Zübdetü Keşfi’l-memâlik (nşr. P. Ravaise), Frankfurt 1413/1993, s. 115, 116, 130-136; Süyûtî, Ĥüsnü’l-muĥâđara, II, 93; Uzunçarşılı, Medhal, s. 422-429; E. Ashtor, et-Târîħu’l-iķtiśâdî ve’l-ictimâǾî li’ş-şarķı’l-evsaŧ fi’l-Ǿuśûri’l-vüsŧâ (trc. Abdülhâdî Able), Dımaşk 1985, s. 369-375; Ramazan Şeşen, Salâhaddin Eyyûbî ve Devlet, İstanbul 1987, s. 232-255; Hasan el-Bâşâ, el-Fünûnü’l-İslâmiyye ve’l-vežâǿif Ǿale’l-âŝâri’l-ǾArabiyye, Kahire, ts. (Dârü’n-Nehdati’l-Arabiyye), I, 365-368, 428-429; III, 1122-1123; A. N. Poliak, “The Influence of the Chingiz-Khān’s Yāsa upon the General Organization of the Mamlūk State”, BSOAS, X (1940-42), s. 872; D. Ayalon, “Studies on the Structure of the Mamluk Army”, a.e., XV (1953), s. 448-459; a.mlf., “Ĥalķa”, EI² (Fr.), III, 101-102; M. C. Şehabeddin Tekindağ, “XIV. Asrın Sonunda Memlük Ordusu”, TD, XI/15 (1960), s. 87-88, 92-93; M. Recâî Reyyân, “el-İķŧâǿü’l-Ǿaskerî fi’l-Ǿaĥdeyni’l-Memlûkî ve’l-ǾOŝmânî”, ed-Dâre, XV/2, Riyad 1409, s. 11-45.

İsmail Yiğit