HALÎLÜRRAHMAN KÜLLİYESİ

Şanlıurfa’nın sembolü olan külliye.

Gölbaşı mahallesinde, külliyenin teşekkülü sırasında 150 × 30 m. boyutlarında, kabaca uzun dikdörtgen şeklinde, bir havuza çevrilmiş olan Balıklıgöl adındaki küçük bir gölün etrafında yer alır; ilk binası XIII. yüzyılda yapılmış, XVIII ve XIX. yüzyıllarda yeni birimlerin eklenmesiyle külliye haline getirilmiştir. Halîlürrahman Camii, Halîlürrahman Medresesi, Rıdvâniye Camii ve Rıdvâniye Medresesi ile bir hazîreden oluşur. İçinde yiyenin öleceğine veya başına bir felâket geleceğine inanılan sazan balıklarının yaşadığı Balıklıgöl, efsaneye göre Nemrut’un mancınıkla kaleden attırdığı Hz. İbrâhim’in düştüğü yerde ateşin suya dönüşmesiyle meydana gelmiştir.

Külliyenin en eski binası, gölün güney kıyısının batı köşesine yakın kesiminde yer alan Halîlürrahman Camii’dir. Bazı kaynaklarda, aynı zamanda Urfa’nın en erken tarihli camii olan binayı Abbâsî halifelerinden Me’mûn’un yaptırdığı söylenmekteyse de kitâbesinden 608 (1211-12) yılında Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin yeğeni el-Melikü’l-Eşref Muzafferüddin Mûsâ tarafından inşa ettirildiği öğrenilmektedir. Bizans dönemine ait bir kilisenin yerine yapıldığı sanılan cami, zamanla çeşitli değişikliklere uğrayarak Eyyûbî mimarisine has özelliklerini büyük ölçüde yitirmiş ve 1810 yılında yapılan köklü onarım sırasında da bugünkü şeklini almıştır. Halk arasında Döşeme Camii veya bünyesinde bulunan Hz. İbrâhim’in makamından dolayı Makam Camii adlarıyla da anılır. Kesme taş mimarisiyle dıştan bir bütün olarak görünen bina aslında iki bölüm halindedir. Kaş kemerli bir kapıdan girilen kutsal su kaynağının önündeki kubbeli kare mekân makam kısmını oluşturur. Dikdörtgen planlı cami kısmında, ortada dört pâyenin taşıdığı pandantif geçişli bir kubbe ile etrafında sekiz çapraz tonozun örttüğü kıble duvarına paralel üç sahnlı bir düzenlemeye gidilmiştir. Cami, tonozları destekleyen kemerlerin altında açılmış üçerli pencere gruplarıyla aydınlatılmıştır. Yarım daire kesitli mihrap nişi sütunçelere yaslanan kademeli iki sivri kemerle çevrilmiştir; sağında yer alan kesme taş minber ise sade bir yapıya sahiptir ve basık bir piramidal külâh ile örtülüdür. İç mekân kireçle sıvanmış, süslemeye yer verilmemiştir. 1991 yılı onarımında beden duvarları üzerine korkuluk şebekeleri eklenerek cami örtüsü kubbeleri çevreleyen bir teras haline getirilmiştir. Caminin güneydoğu köşesinden yükselen ve harim içinden geçilen kare planlı minarenin aslında Bizans kilisesinin çan kulesi olduğu ileri sürülmekteyse de iddianın doğruluğu şüphelidir. Gövdedeki yatay silme kuşağı ile tepelikteki ikiz kemerli açıklıkların sütunçe başlıklarında akantus yapraklı bezemeler mevcuttur. Batı cephesinde, nesihle kartuşlar içine yazılmış altı satırlık kitâbe bulunmaktadır.

Halîlürrahman Medresesi, 1871 yılında Urfa Evkaf Müdürü Mustafa Efendi tarafından yaptırılmıştır. Caminin makam kısmına bitişik geniş bir eyvanla başlayarak köşede kuzeye dönüp gölün batı kıyısını kaplar ve karşı köşede göle girinti yapan kubbeli bir maksûre ile sona erer. Gölün batı kıyısı boyunca dizilmiş olan tonoz örtülü molla hücreleri farklı boyutlardadır ve önlerindeki iki kat Bursa kemerli revaklarla dikkat çekerler. Caminin doğusunda minarenin dibinden başlayan hazîrede kubbeli üç türbe bulunmakta, bunlardan ikisinin Şâzeliyye şeyhi Ali Baba ile Urfalı âlim Buluntu Hoca’ya ait olduğu bilinmektedir.

Mimari bakımdan Halîlürrahman Külliyesi’nin en gösterişli birimleri, gölün kuzey kıyısını kaplayan Rıdvâniye Camii ile Rıdvâniye Medresesi’dir. Yıkılan hamamıyla


birlikte başlı başına bir külliye niteliğinde olan bu yapılar, Osmanlılar’ın Rakka valisi Rıdvan Ahmed Paşa tarafından 1129 (1717) yılında yaptırılmıştır. Halk arasında Zulmiye adıyla da anılan cami, ortadaki daha büyük üç kubbeyle örtülü enine uzun dikdörtgen bir yapıya sahiptir. Kesme taş duvarlı binanın giriş cephesinde üç gözlü son cemaat yeriyle doğusunda tek şerefeli bir minaresi bulunmaktadır. Son cemaat yeri ortada iki sütuna, yanlarda ise duvarlara oturan yine ortadaki daha büyük üç kubbeyle kapatılmış ve yanlardaki kubbeler yarım tonozlarla genişletilmiştir. İki renkli taşlarla örülmüş basık kemerli kapının ahşap kanatları, geçme ve kakma tekniğinde bitki motifleriyle bezenmiştir. Dıştaki kuşatma kemeri alınlığında kartuşlar içine yazılmış on beş beyitlik tarih kitâbesi bulunmaktadır. Ahşap müezzin mahfili renkli kalem işi örneklerle süslüdür. Siyah-beyaz iki renkli taş işçiliği mihrapta da görülür; balkon şeklindeki minbere duvar içinden taş bir merdivenle çıkılmaktadır. Her cephede açılan pencerelerle aydınlık ve ferah bir mekân etkisi sağlanmıştır. Sekizgen gövdeli minare, mukarnas altlıklı şerefesi ve silindirik peteğiyle zarif bir yapıya sahiptir.

Rıdvâniye Medresesi, camiyi üç taraftan kuşatan ve ortası havuzlu geniş bir avluya açılan “U” biçimi bir planla ele alınmıştır. Merkezî konumdaki üzeri kubbe örtülü kütüphane ile köşelerde yer alan iki büyük okuma odası ve önleri revaklı talebe hücrelerinden oluşur. Revaklar, kilit taşları sarkıtlı Bursa kemerlerine yaslanan tonozlarla örtülmüştür; hücreler avluya açılan birer kapı ve pencereyle teşkilâtlandırılmıştır. Bugün medresede değişik okullarda okuyan fakir öğrenciler barınmaktadır.

Kaynaklarda adı geçen ve bazı Batılı seyyahların kitaplarında resimlerine rastlanan Halîlürrahman Hamamı ile Balıklıgöl’ün yakınındaki tarihî evler ve hazîredeki bazı türbeler, zamanın şehircilik anlayışına göre 1924-1958 yılları arasında yıktırılmış ve Balıklıgöl ile biraz ilerisindeki daha küçük Aynzelîha gölü (50 × 30 m.) arasına, üzerinde köprü bulunan bir kanal açılarak bölgeye yeni bir düzenleme getirilmiştir. 1991 yılında yapılan onarım ve son çevre düzenlemesi sırasında ise Halîlürrahman Külliyesi’nin bütün yapıları gölün etrafını çevirecek şekilde korkuluk şebekeleri ve üstleri taçlandırılmış kemerlerle birbirine bağlanarak iki medrese arasındaki alanın önü revaklı odalarla birleştirilmiş ve külliyenin tamamı yeniden ışıklandırılmıştır. Halîlürrahman Külliyesi’nin Balıklıgöl’e akseden siluetiyle bütünleşmiş manzarası bugün Şanlıurfa’nın sembolü durumundadır.

BİBLİYOGRAFYA:

Evliya Çelebi, Seyahatnâme, III, 152-159; G. Le Bon, La civilisation des arabes, Paris 1884, s. 160-165; E. T. Reclus, L’Asie antérieur, Paris 1884, s. 464; Urfa Salnâmesi, İstanbul 1927, s. 72; Gabriel, Voyages, I, 277-286, 354 vd.; J. B. Segal, The Blessed City Edessa, Oxford 1970, s. 210-213; Metin Sözen, Diyarbakır’da Türk Mimarisi, İstanbul 1971, s. 254; Mahmut Karakaş, Şanlıurfa Kitabeleri, İstanbul 1986, s. 36-40; Mustafa Ayataç, Peygamberler Şehri Urfa, İstanbul 1988, s. 101-102; A. Cihat Kürkçüoğlu, Peygamberler Şehri Şanlıurfa, Ankara 1988, s. 12-16; a.mlf., Guide to Urfa and Harran, Şanlıurfa 1990, s. 1-5; a.mlf., Ruha’dan Urfa’ya, Ankara 1990, s. 18-23; a.mlf., Şanlıurfa Su Mimarisi, Ankara 1992, s. 51-52; a.mlf., Şanlıurfa Camileri, Ankara 1993, s. 19-22, 44-47; E. Honigmann - [Nejat Göyünç], “Urfa”, İA, XIII, 56.

Abdüsselâm Uluçam