HALÎKATÜ’r-RÜESÂ

(خليقة الرؤساء)

Ahmed Resmî Efendi’nin (ö. 1197/1783) reîsülküttâbların hal tercümelerine dair eseri.

Çeşitli meslek erbabının müstakil biyografilerinin yazılması geleneğine uygun olarak kaleme alınan eser, Kanûnî Sultan Süleyman devrinin tanınmış münşîsi Celâlzâde Mustafa Çelebi’den (ö. 975/1567) başlayarak Râgıb Mehmed Paşa’ya kadar (ö. 1176/1763) kırk iki reîsülküttâbın biyografisini içine almaktadır. Müellif, daha sonra yaptığı zeyille Nâilî Abdullah ve el-Hâc Abdi efendilerin hal tercümelerini de ekleyerek eseri kendi dönemine kadar getirmiştir. Eserin giriş kısmı, kalem ve yazının önemini belirten Nûn sûresinin ilk âyetiyle başlar; müellifin biyografisine dair bazı kısa bilgiler verildikten sonra yazılış gayesi izah edilir. Burada müellif, üstadı ve kayınpederi Reîsülküttâb Mustafa Efendi’ye duyduğu hürmetle reîsülküttâbların biyografilerini telif ettiğini ve bu konuda Osmanzâde Ahmed Tâib’in, vezîriâzamların hal tercümelerini toplayan Hadîkatü’l-vüzerâ’sını model aldığını belirtir. Muhtemelen bu tesirin rolü ile bazı nüshaların kapağında eserin adı Hadîkatü’r-rüesâ şeklinde yazılıdır. Ancak dîbâcede eserin asıl adı Halîkatü’r-rüesâ olarak kaydedilmiştir. Halîka kelimesinin Arapça “insanlar” mânasına geldiği dikkate alınırsa kitaba “reisler topluluğu” veya “reisler taifesi” gibi bir karşılık


vermek mümkün iken, her nedense halîka yadırganmış, Rakka valisi bulunduğu sırada (1164-1168) bir nüshası kendisine sunulan Râgıb Paşa da esere Sefînetü’r-rüesâ denmesini uygun görmüş olduğundan daha çok bu sonuncu da yaygınlık kazanmıştır. Nitekim Millet (Ali Emîrî, nr. 720) ve Süleymaniye (Esad Efendi, nr. 2296) kütüphanelerindeki nüshalarında “halîka” kazınarak “sefîne” şeklinde düzeltilmiş, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’ndeki nüshası ise (TY, nr. 2463) Sefînetü’r-rüesâ olarak kayda geçirilmiştir. Asıl garibi, 1269’da (1853) yapılan taş basmasına esas olan yazma nüshada eserin adı Halîkatü’r-rüesâ şeklinde iken basmada bir nokta atılarak “Halîfetü’r-rüesâ”ya dönüştürülmüş ve yanlış adlandırma bu şekilde devam edip gitmiştir.

Halîka’nın telifi sırasında yazarın kullandığı kaynakları, İslâm’daki ilmî tarihçilik geleneğine uygun olarak umumiyetle eserde zikrettiği dikkati çekmektedir. Bunlar Dîvân-ı Hümâyun kayıtları (evkaf, muhasebe kayıtları, resmî defterler, vakfiyeler, temliknâmeler), münşeat mecmualarında mevcut nâme metinleri, ebcedle düşürülmüş tarihler başta olmak üzere belli başlı kronikler ve biyografi kitaplarından Târîh-i Nişancı, Künhü’l-ahbâr, Târîh-i Selânikî, Mir’ât-ı Kâinât, Nuhbetü’t-tevârîh ve’l-ahbâr, Hasanbeyzâde, Küçük Çelebizâde tarihleri, Fındıklılı’nın Nusretnâme’si eş-Şeķāǿiķu’n-nuǾmâniyye ile Atâî ve Uşşâkīzâde zeyilleri, Kınalızâde Hasan Çelebi’nin Tezkiretü’ş-şuarâ’sı, Kafzâde Fâizî’nin Zübdetü’l-eşǾâr’ı ve Keşfü’ž-žunûn’dur. Zaman zaman bunlardaki bilgileri tamamlamak veya düzeltmek için de devrine yetiştiği kimselerin bilgilerine müracaat etmiştir. Ayrıca Ahmed Resmî Efendi’nin, o sırada hayatta olan reîsülküttâblara biyografilerini ekleyerek eserini takdim ettiği anlaşılmaktadır. Nitekim Nâilî Abdullah Paşa’ya (Millet Ktp., Ali Emîrî, Tarih, nr. 720), Tezkire-i evvel Abdullah Efendi’ye (Süleymaniye Ktp., Lâleli, nr. mükerrer 2092) ve Reis Ahmed Efendi’ye (İÜ Ktp., TY, nr. 2453) sunulan nüshalar bu şekildedir.

Eserin ilk telifinden sonra müellif elde ettiği bilgileri, kayınpederinin kütüphanesinde bulunan kendi nüshasına 1165-1195 (1752-1781) arasında (Koca Râgıb Paşa Ktp., Reîsülküttâb, nr. 639) derkenarlar halinde ilâve etmiştir. Bu ilâvelerin çoğu, derkenar notu halinde bazan da metne dahil edilerek çoğaltılan çeşitli nüshalara yansıdığı gibi taş basmasında da yer almıştır. Bununla birlikte ancak müellif nüshasında bu notlar mantıkî bir seyir takip etmektedir. Ayrıca müellifin tahkik fikrinin derecesi de bu notların incelenmesinden anlaşılmaktadır. Nitekim bu derkenarlar sayesinde ilk telifte gözden kaçan bazı hataların düzeltildiği, bazı noksanların tamamlandığı ve müphem hususların açıklığa kavuşturulduğu dikkati çekmektedir. Hatta bazı biyografi bendlerinin karıştırılmış olduğu sonradan farkedilerek bunlar düzeltilmiş, bazı tarihler de tashih edilmiştir. Meselâ matbu nüshada 1032 (1623) olarak verilen Yaycızâde’nin öldürülmesi tarihi (s. 25), daha sonra Okmeydanı’ndaki mezar kitâbesine dayanılarak müellif nüshasında (vr. 19a) 1033 (1624) olarak düzeltilmiştir. Yine 930’da (1524) katledildiği belirtilen Haydar Çelebi’nin (s. 6) reîsülküttâblığının 906’ya (1500) kadar uzadığına, Kansu Gavri’ye gönderilen bir tehniyetnâmede görülen isminden istidlâl olunarak işaret edildiği gibi Amasyalı Mehmed Beyefendi’nin (s. 44-46) reîsülküttâblığa yükselme sebebi de sadece müellif nüshasında yer alan bir derkenarda açıklanmıştır (diğer örnekler için bk. Kütükoğlu, s. 208). Telif ve tashih merhalelerini ve esere kademe kademe son şeklin nasıl verildiğini en iyi aksettiren bahis Râgıb Mehmed Paşa’nın biyografisine ait olan kısımdır (s. 70-81). Ancak bu konuda da müellif nüshası ile matbu metin arasında farklar bulunmaktadır.

Râgıb Paşa’dan sonra Seyyid Hayri Efendi’ye kadar reîsülküttâblığa gelen kişilerin listesi (10 Zilkade 1160-1 Zilhicce 1195/13 Kasım 1747-18 Kasım 1781) ve bunlara ait kısa notlar, mühim değerlendirmeler müellif nüshasına işaretlenmiş (Râgıb Paşa Ktp., Reîsülküttâb, nr. 639, vr. 55b, 56b, 57a) ve buradan naklen bazı yazmalarda yer almıştır (meselâ Millet Ktp., Ali Emîrî, Tarih, nr. 720, vr. 50b). Eserin Türkiye ve Türkiye dışındaki kütüphanelerde çeşitli nüshaları olmakla birlikte müellifin kaleminden çıkan ilâveli nüshanın mevcudiyeti diğerlerini değersiz kılmakta ve yapılacak çalışmalarda bu nüshanın göz önüne alınması gerekmektedir.

Beğenilen esere geleneğe uygun olarak daha sonra Süleyman Fâik Efendi tarafından zeyil yazılmış, Resmî’nin bıraktığı 1167 (1754) tarihinden 1219’a (1804) kadar elliye yakın reîsülküttâbın biyografisi ilâve edilerek ikisi bir arada taş basması olarak İstanbul’da 1269’da (1853) basılmıştır. Bu baskının önsöz ve indeks ilâvesiyle 1992’de tıpkı basımı da yapılmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

Ahmed Resmî, Halîfetü’r-rüesâ, İstanbul 1269 → İstanbul 1992; TCYK, s. 625-628, 667, 723; Bekir Kütükoğlu, “Sefînetü’r-rüesâ’nın İlâveli Müellif Nüshasına Dâir”, Vekayi‘nüvis: Makaleler, İstanbul 1994, s. 203-210 [Bu madde müellifin bibliyografyada adı geçen makalesi esas alınarak Mehmet İpşirli tarafından düzenlenmiştir].

Bekir Kütükoğlu