HAFÎZ

(الحفيظ)

Allah’ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) biri.

“Korumak, görüp gözetmek, ihmalkâr ve gafil davranmayıp dikkatli ve basîretli bulunmak; anlayıp bellemek, ezberlemek” anlamlarındaki hıfz kökünden sıfat olup “koruyan, hiçbir şeyin kaybolmaması ve ihmal edilmemesi için gerekli tedbirleri alan” demektir. Aynı mânadaki hâfız kelimesine nisbetle mübalağa ve süreklilik ifade eder. Hafîz, Allah’ın isimlerinden biri olarak “kâinatta zerre kadar bir şey bile gözetiminden uzak olmayan ve tabiatı dengede tutan” anlamına gelir (Lisânü’l-ǾArab, “ĥfž” md.; Kāmus Tercümesi, “ĥfž” md.).

Hıfz kavramı Kur’ân-ı Kerîm’de kırk yerde geçmekte olup bunların on üçü Allah’a, dördü meleklere, altısı peygamberlere, biri ilm-i ilâhî veya levh-i mahfûz mânasındaki “kitâb”a, diğerleri de insanlara nisbet edilmiştir (bk. M. F. Abdülbâkī, “ĥfž” md.). Allah’a izâfe edilen kelimelerin ikisi bizzat kendi fiilinin, ikisi de O’nun tarafından korunan levhin (levh-i mahfûz) ve yine kendi iradesiyle dünyayı bir tavan gibi gök taşlarından koruyan sakfın (sakf-i mahfûz) sıfatı durumundadır (en-Nisâ 4/34; el-Hicr 15/17). Üç âyette yer alan hıfz ise tabiatın yaratıcısı, yöneticisi ve geliştiricisi olan Allah’ın onun işleyiş sistemini koruyup sürdürdüğünü, özellikle insanlarla meskûn dünyanın maddî olan ve olmayan zararlılardan muhafaza ettiğini belirtmektedir (el-Bakara 2/255; es-Sâffât 37/7; Fussılet 41/12). Kur’an’ın üç âyetinde birer sıfat olarak Allah’a nisbet edilen hâfız kelimelerinden birinde Hz. Ya‘kūb’un dilinden Allah’ın en hayırlı koruyucu olduğu (Yûsuf 12/64), diğerinde Kur’an’ı O’nun mutlaka koruyacağı (el-Hicr 15/9), üçüncüsünde de Hz. Süleyman’ın emrinde çalışıp dalgıçlık ve benzeri işlerle meşgul olan elemanların Allah’ın gözetimi altında bulunduğu ifade edilmektedir (el-Enbiyâ 21/82). Hafîz ismi de üç âyette tekrarlanarak bunların ikisinde Allah’ın “her şeyi gözeten” olduğu (Hûd 11/57; Sebe’ 34/21), diğerinde Allah’tan başka dostlar edinenleri O’nun daima gözetim altında tuttuğu açıklanmaktadır (eş-Şûrâ 42/6). Kur’an’da meleklere izâfe edilen hıfz, insanları koruma ve işledikleri amelleri kayıt altına alma mânasında kullanılmakta, peygamberlere nisbet edilenlerse onların sadece tebliğle mükellef olduklarını, iradelerini diledikleri gibi kullanan insanların üzerine birer bekçi gibi görevlendirilmediklerini bildirmektedir.

Hıfz kavramı çeşitli hadislerde Allah’a, meleklere ve insanlara nisbet edilmiş (bk. Wensinck, el-MuǾcem, “ĥfž” md.), hafîz, doksan dokuz ismi ihtiva eden Tirmizî ve İbn Mâce rivayetlerinden sadece Tirmizî’de yer almıştır (Tirmizî, “DaǾavât”, 82).

Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî, hafîz isminin tabiatın düzenini koymak ve onu sürdürmekten başka “bilen” (alîm) mânasına da gelebileceğini söylemiş (İbn Fûrek, s. 54), Fahreddin er-Râzî de bu görüşü desteklemiş (LevâmiǾu’l-beyyinât, s. 270), fakat Abdülkāhir el-Bağdâdî, hıfz kavramının “bilmek” anlamında Allah hakkında kullanılamayacağını belirtmiştir (el-Esmâǿ ve’ś-śıfât, vr. 89a). Ebû Mansûr el-Mâtürîdî hafîz için, ne kadar gizli ve farkedilmez olursa olsun hiçbir şeyin Allah’a gizli kalmadığı, O’nun hiçbir şeyden gafil olmadığı ve mutlaka amellerin karşılığını vereceği mânasını tercih etmiştir (Teǿvîlât, vr. 341b).

Ebû Abdullah el-Halîmî, Allah’a nisbet edilen hâfız ismi veya sıfatına “gerek din


gerekse dünya konularında kulunu tehlikelerden koruyan”, hafîz ismine de “ihmal göstermeme ve gaflete düşmeme hususunda kendisine güvenilen” anlamlarını vermek suretiyle bir ayırım yapmaya çalışmışsa da (el-Minhâc, I, 204-205) genellikle âlimler aynı kökten gelen bu iki kelime arasında fark gözetmemişlerdir. Söz konusu isimlere Kur’an’daki kullanılımları da göz önüne alınarak verilen mânaları üç grup halinde incelemek mümkündür. a) Kâinatın düzenini koyup sürdüren; b) İlâhî mesaja muhatap olan insanları çeşitli tehlikelerden koruyan, onların niyetlerini ve bütün sırlarını bilen, davranışlarını melekleri vasıtasıyla tescil ettiren, dostlarını kötülüklerden koruyan; c) Kur’ân-ı Kerîm’i tahriften, unutulmaktan veya ihmal edilmiş olmaktan muhafaza eden. Gazzâlî, hafîz isminin mânasının hâfıza nisbetle daha kapsamlı olduğunu ve süreklilik gösterdiğini belirtir. Ona göre hafîz, kâinatın varlığını sürdürme yanında tabiatın işleyişinde göze çarpan “zıtların dengede tutulması” gibi daha belirgin bir anlam taşır. Meselâ tabiatta su ile ateşin bulunması, suyun ateşi ortadan kaldırmaması ve ateşin suyu tamamen buharlaştırıp yok etmemesi bunun örneklerinden biridir. Bu tür hararet ve rutubet tezadı organik varlıklarda da mevcuttur. Allah’ın, tabiattaki birçok zıtları belli bir denge içinde tutması hafîz isminin bir tecellisidir. Gazzâlî, hafîz ismini ilgilendiren ve tabiatın işleyişini ortaya koyan başka örnekler de verir (el-Maķśadü’l-esnâ, s. 119-122). Fahreddin er-Râzî ise hafîz isminin kişiyi dinî-mânevî tehlikelerden koruma fonksiyonuna dikkat çekerek başta şeytan olmak üzere nice bilim ve düşünce adamının basit şüphelerin sevkiyle gerçekten uzak kaldığını ifade etmiş, dolayısıyla insanlığın iyilik, güzellik ve doğruluk namına sahip olduğu baha biçilmez mirasın hafîz isminin tecellisinin bir ürünü olduğunu vurgulamıştır (LevâmiǾu’l-beyyinât, s. 270-271).

Hafîz, Halîmî’nin esmâ-i hüsnâ tasnifinde yer aldığı gibi (el-Minhâc, I, 204-205) Allah’ın kâinatı yönettiğini ifade eden kevnî isimlerdendir. Beyhakī ise hâfız ismini “bildiğini unutmayan” anlamıyla zâtî sıfat, hafîzi de “bir şeyi koruma eyleminin diğerini korumaya engel olmayan” mânasıyla fiilî sıfat isimlerinden kabul etmiştir (ŞuǾabü’l-îmân, I, 121, 123).

Hafîz ismiyle, “her şeyin varlığı kendisine bağlı olup kâinatı idare eden” mânasındaki kayyûm, “kötü şeylere engel olan” mânasındaki mâni‘, “bilip gücü yeten ve koruyan” anlamındaki mukīt ve “gözetleyip kontrol eden” mânasındaki rakīb ismi arasında anlam yakınlığı vardır.

BİBLİYOGRAFYA:

Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “ĥfž” md.; Lisânü’l-ǾArab, “ĥfž” md.; Kāmus Tercümesi, “ĥfž” md.; Wensinck, el-MuǾcem, “ĥfž” md.; M. F. Abdülbâkī, el-MuǾcem, “ĥfž” md.; Tirmizî, “DaǾavât”, 82; Mâtürîdî, Teǿvîlât, Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 40, vr. 341b; Zeccâcî, İştiķāķu esmâǿillâh (nşr. Abdülhüseyin el-Mübârek), Beyrut 1986, s. 146; Ebû Süleyman el-Hattâbî, Şeǿnü’d-duǾâǿ (nşr. Ahmed Yûsuf ed-Dekkāk), Dımaşk 1984, s. 67-68; Halîmî, el-Minhâc, I, 204-205; İbn Fûrek, Mücerredü’l-maķālât, s. 54; Bağdâdî, el-Esmâǿ ve’ś-śıfât, vr. 88b-89a; Beyhakī, ŞuǾabü’l-îmân (nşr. M. Saîd Besyûnî), Beyrut 1990, I, 121, 123; Kuşeyrî, et-Taĥbîr fi’t-teźkîr (nşr. İbrâhim Besyûnî), Kahire 1968, s. 59-60; Gazzâlî, el-Maķśadü’l-esnâ (Fazluh), s. 119-123, 156; Fahreddin er-Râzî, LevâmiǾu’l-beyyinât, s. 270-272.

Bekir Topaloğlu