HADÎKATÜ’s-SUADÂ

(حديقة السعداء)

Fuzûlî’nin (ö. 973/1556) Kerbelâ Vak‘ası’nı işlediği mensur eseri.

Hz. Peygamber’in torunu Hüseyin’in, Emevî Halifesi Yezîd b. Muâviye’nin Basra valisi Ubeydullah b. Ziyâd kuvvetleri tarafından 10 Muharrem 61’de (10 Ekim 680) Kerbelâ’da şehid edilmesi, o tarihten beri müslümanlar arasında derin bir üzüntü uyandırmıştır. Özellikle Şiî müslümanlarca aşırı bir şekilde üzerinde durulan bu olay hakkında Arap, İran ve Türk edebiyatlarında önceleri tarihî-menkıbevî, sonraları edebî mahiyette “maktel-i Hüseyin” veya kısaca “maktel” adı verilen birçok eser kaleme alınmıştır. Hadîkatü’s-suadâ ise bu türün Türk edebiyatındaki en başarılı örneğidir.

İran edebiyatında çok meşhur bir maktel olan Hüseyin Vâiz-i Kâşifî’nin Farsça Ravżatü’ş-şühedâǿ adlı kitabını kompozisyon bakımından örnek alan Fuzûlî eserini, Arap edebiyatında bu konuda tanınmış Ebû Mihnef’in Maķtelü’l-Ĥüseyin ile Radıyyüddin İbn Tâvûs’un


el-Melhûf fî ķatle’ŧ-ŧufûf gibi kitaplarından da faydalanarak meydana getirmiştir. Hadîkatü’s-Suadâ’nın mukaddimesinin sonuna doğru bu kaynakları zikreden Fuzûlî özellikle Kâşifî’nin eserine bağlı kaldığını ifade eder (eserin bu kaynaklarla mukayesesi için bk. Nevvar Ahmet, Fuzûlî’nin Nesri [mezuniyet tezi 1938], İÜ Ed.Fak.; Karahan, Eski Türk Edebiyatı İncelemeleri, s. 272-274; Fuzûlî, Hadîkatü’s-Sü‘edâ, hazırlayanın önsözü, s. XXXIII-XL).

Fuzûlî’nin en hacimli eseri olan Hadîkatü’s-suadâ, esas itibariyle mensur olmakla beraber metin arasında toplam 1152 beyitten oluşan on altısı Arapça, 525’i Türkçe 541 parça manzumeye de yer verilmiştir. Eser bir mukaddime, on bölüm (bab) ve bir hâtimeden ibarettir. Fuzûlî mukaddimede, Kerbelâ Vak‘ası’nı anlatan Farsça ve Arapça eserler bulunduğu halde Türkler’in bundan mahrum kaldığını, bu sebeple kendisinin bir maktel yazdığını söylemektedir. Eserin birinci bölümünde Âdem, Nûh, İbrâhim, Ya‘kūb, Mûsâ, Îsâ, Eyyûb, Zekeriyyâ ve Yahyâ peygamberlerin uğradıkları belâlardan, ikinci bölümde Hz. Muhammed’in Kureyş’ten çektiği eziyetlerden, üçüncü bölümde vefatından, dördüncü bölümde Hz. Fâtıma’nın hayat hikâyesiyle ölümünden, beşinci bölümde Hz. Ali’nin şehâdetinden, altıncı bölümde Hz. Hasan’dan, yedinci bölümde Hz. Hüseyin’in Medine’den Mekke’ye gelişinden, sekizinci bölümde Müslim b. Akīl’in şehâdetinden, dokuzuncu bölümde Hz. Hüseyin’in Mekke’den Kerbelâ’ya gelişinden bahsedilmektedir. Hz. Hüseyin’in Yezîd ordusuyla savaşının anlatıldığı onuncu bölüm iki kısımdan meydana gelmiştir: Birinci kısım Hür b. Yezîd ile bazı kişilerin öldürülmesine, ikinci kısım Hz. Hüseyin’in ve Ehl-i beyt’in şehâdetine ayrılmıştır. Hâtime ise üç kısımdan ibarettir. Ehl-i beyt kadınlarının Şam’a gitmesini anlatan birinci kısım terkibibend şeklindeki meşhur Kerbelâ mersiyesiyle son bulmakta, ikinci kısımda on iki imam hakkında kısa bilgi verilmektedir. “Münâcât” başlığını taşıyan üçüncü kısımda Fuzûlî, Kanûnî Sultan Süleyman’a ve maktelini yazması için kendisini teşvik eden Mehmed Paşa’ya dua etmektedir.

Hadîkatü’s-suadâ’nın yazıldığı tarih eserde belirtilmemiştir. Eldeki en eski nüsha, tanınmış hattat Mîr Ali Herevî hattıyla yazılmış olan ve on yedi minyatür ihtiva eden Kahire yazmasıdır. Bunun üzerinde istinsah tarihi bulunmamakla beraber kütüphane kayıtlarına 953 (1546) tarihli olarak geçmiştir (Dârü’l-kütübi’l-Mısriyye, Târîh Türkî Tal‘at, nr. 81). Konya nüshası ise 954 (1547) yılına aittir (Konya Bölge Yazma Eserler Ktp., nr. 118). Bundan dolayı eserin bu tarihlerden de önce kaleme alındığı tahmin edilmektedir.

Eserlerinde Âzerî Türkçesi’nin özellikleri görülen Fuzûlî’nin Hadîkatü’s-suadâ’sı, Beng ü Bâde ve Türkçe divanına oranla Osmanlı Türkçesi’ne daha yakındır. Eserin üslûbu muhtevaya göre yer yer değişiklik göstermektedir. Girişlerde edebî sanatlarla süslü, terkipli, uzun ve secili cümleler kuran, mukaddimeleri âyet, hadis ve İslâm büyüklerinin sözleriyle zenginleştiren Fuzûlî rivayetleri naklederken ve olayları anlatırken daha sade ve kısa cümlelere yer vermiştir.

Hadîkatü’s-suadâ, Fuzûlî’nin inancına ve milliyetine dair bilgiler de ihtiva etmektedir. Şair, Farsça divanının mukaddimesinde Kerbelâ toprağının mazlumların kanı ile karıştığını, kendisinin de bu mihnet beşiğinde meşakkat sütü ile beslenip buranın suyu ve havası ile büyüdüğünü söylemektedir. Fuzûlî eserini bu duygu ve düşünceler içinde samimiyetle ve coşkun bir lirizmle kaleme almıştır. Maktelde ifade o kadar akıcı ve etkileyicidir ki eser yazıldığı tarihten itibaren Bağdat, Necef ve Kerbelâ’ya uğrayan ticaret kervanları ve muharrem aylarında Hz. Hüseyin’in kabrini ziyarete gelenlerin aracılığı ile kısa zamanda Türkler’in yaşadığı bütün bölgelerde tanınmış, ilgiyle karşılanmış, hem Şiî hem Sünnî Türkler tarafından sevilmiş, özellikle Hz. Hüseyin’in ölüm yıl dönümlerinde okunmuş ve dinlenmiştir.

Kendi döneminden itibaren hemen bütün tezkirecilerle yakın dönem tenkitçileri eserin benzerleri arasında üstünlüğünden takdirle bahsetmişlerdir. Bağdatlı Ahdî, 971’de (1564) kaleme aldığı tezkiresinde Hadîkatü’s-suadâ’nın havas ve avam arasında meşhur olduğunu ifade etmekte, Evliya Çelebi de Dergezîn şehrinde yapılan bir tâziye toplantısında eserin mukaddes bir kitap gibi okunduğunu anlatmaktadır. Mehmed Enver, XX. yüzyılda Safranbolu ve çevresinde yaşayan göçebelerin en beğendikleri eserin bu kitap olduğunu yazmaktadır. M. Fuad Köprülü, Hadîkatü’s-suadâ’nın Anadolu Bektaşîleri ve yörükleri arasında muteber bir eser olduğunu söyler.

Fuzûlî’nin eserinin bir özelliği de Âl-i abâ sevgisine Şiîler kadar önem veren Sünnî tarikatlarda bilhassa muharrem ayında tekke ve evlerde okunması, ayrıca içinde yer alan manzum kısımların yapılan törenlerde “muharremiyye”, “mersiye-i Kerbelâ” veya “mersiye-i Âl-i abâ” adıyla bestelenerek on gece sıra ile terennüm edilmesidir.

Hadîkatü’s-suadâ Türk edebiyatında en çok istinsah edilen eserlerden biridir. Türkiye’de ve Türkiye dışındaki kütüphanelerde tesbit edilebilen, bazıları çok değerli minyatürlerle tezyin edilmiş 230 yazma bile herhalde Hadîkatü’s-suadâ nüshalarının gerçek sayısını vermekten uzaktır.


Eser, 1253’ten (1837) 1304’e (1887) kadar ilk ikisi Bulak’ta, diğerleri İstanbul’da olmak üzere sekiz defa basılmış, tenkitli neşri doktora çalışması olarak Şeyma Güngör tarafından hazırlanmış ve bir inceleme ile birlikte yayımlanmıştır (Ankara 1987). Eserin günümüz Türkçesi ile yapılan neşirleri ise şunlardır: Selahaddin Güngör, Saadete Ermişlerin Bahçesi (İstanbul’da 1955’ten 1990’a kadar sekiz defa basılmıştır); Mehmed Faruk Gürtunca, Saadete Erenlerin veya Kerbelâ Şehitlerinin Bahçesi (İstanbul 1970, 1979, 1980); Servet Bayoğlu, Erenler Bahçesi (I-II, 1986-1990).

Hadîkatü’s-suadâ’nın tesiri şöhreti nisbetinde geniş ve devamlı olmuştur. Ayrıca başta Kerbelâ mersiyesi olmak üzere maktelin bütününü örnek alan eserler de yazılmıştır. Bunların içinde en tanınmışı, Dârendeli Bekāyî’nin (ö. 1200/1785) manzum Kitâb-ı Kerbelâ’sıdır. Hadîkatü’s-suadâ Mehmed Mehdî tarafından 1877’de Farsça’ya çevrilmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

Fuzûlî, Hadikatü’s-Sü‘edâ (haz. Şeyma Güngör), Ankara 1987, ayrıca bk. hazırlayanın önsözü, s. XV-LXXIII; a.e.: Erenler Bahçesi (s. nşr. Servet Bayoğlu), İstanbul 1986-90, sadeleştirenin önsözü, I, 13-15; Ahdî, Gülşen-i Şuarâ, İÜ Ktp., TY, nr. 2604, vr. 97a; Evliya Çelebi, Seyahatnâme, IV, 356; Münzevî, Fihrist, VI, 4432-4433; Abdülkadir Karahan, Türkçe Maktal-i Hüsayn’ler ve Hadîkatü’s-Süada (travay, 1937-38), İÜ Ed.Fak.; a.mlf., “Fuzûlî’nin Hadîkatü’s-Suadâ’sı”, Eski Türk Edebiyatı İncelemeleri, İstanbul 1980, s. 267-274; a.mlf., “Fuzûlî”, DİA, XIII, 245; Fehresü’l-Maħŧûŧâti’t-Türkiyye el-ǾOŝmâniyye, Kahire 1987, I, 345; Mehmed Enver, “Safranbolu ve Çevresinde Göçebeler”, HBH, IV/40 (1934), s. 83; Mustafa Uzun, “Fuzûlî’nin Bestelenmiş Eserleri”, Fuzûlî Kitabı: 500. Yılında Fuzûlî Sempozyumu Bildirileri, İstanbul 1996, s. 333-335; M. Fuad Köprülü, “Fuzûlî”, İA, IV, 694-695.

Şeyma Güngör