GULÂMU HALÎL

غلام خليل

Ebû Abdillâh Ahmed b. Muhammed b. Gālib el-Bâhilî

(ö.275/888)

Uydurma rivayetleriyle tanınan muhaddis, zâhid ve vâiz.

Aslen Basralı olup Bâhile kabilesindendir. Adını unutturacak kadar meşhur olan Gulâmu Halîl lakabını nereden aldığı bilinmemektedir. Enes b. Mâlik’in hizmetkârı olduğu söylenen ve uydurduğu bazı rivayetleri Enes’e nisbet eden Ebû Mikyes Dînâr b. Abdullah el-Habeşî’den yaptığı rivayetlerle tanınır. Ayrıca Süleyman b. Dâvûd eş-Şâzekûnî’den, hadis hâfızları İsmâil b. Ebû Üveys, Sehl b. Osman ve Şeybân b. Ferruh gibi âlimlerden hadis rivayet etmiş; kendisinden de hadis hâfızı İbn Mahled, Ebû Amr İbnü’s-Semmâk, Kādî Ebû Bekir Ahmed b. Kâmil el-Bağdâdî gibi muhaddisler rivayette bulunmuştur.

264 (877) yılı başlarında Vâsıftan Bağdat’a gitti. Zühdü ve tesirli vaazlarıyla hem halk hem de devlet adamları üzerinde büyük nüfuz kazandı. Sûfiyye’nin muhaddisler tarafından beğenilmeyen bazı hallerini, özellikle onlardan bir kısmının Allah’ı çok sevdiği, Allah’ın da kendilerini sevdiği ve gönüllerindeki ilâhî korkuyu giderdiği yolundaki iddialarını şiddetle reddetti; hatta muhabbetullah anlayışının yanlış olduğunu, insanın Allah’tan korkması gerektiğini söyledi. Halife Mu‘temid-Alellah’ın üvey kardeşi ve veliahdı Muvaffak’ın annesi onun hayranlarından olduğu için saraydan aldığı destek ve cesaretle mutasavvıflara karşı zâbıtayı kullandı ve onlardan bir kısmının hapsedilmesini sağladı. Bu arada Nûriyye adlı tasavvufî akımın öncüsü olan Ebü’l-Hüseyin en-Nûrî Rakka’ya kaçtı (Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, XIII, 285).

Gulâmu Halîl hadis rivayetinde oldukça lâubali bir kişi olarak bilinir. Ebû Hâtim er-Râzî onun tanınmayan kimselerden münker rivayetleri bulunduğunu, bununla beraber hadis uyduranlar grubuna girmeyen sâlih bir kişi olduğunu söylemekteyse de ondan söz eden diğer âlimler hadis ilminde güvenilir olmadığı, uydurma rivayetleri naklettiği, hatta hadis uydurduğu konusunda hemen hemen ittifak etmişlerdir. Bazı rivayetlerde senedlerdeki bir kısım râvinin adını daha tanınmış olanlarıyla değiştirdiği de söylenmektedir. Nişâburlu muhaddis Ebû Bekir es-Sıbgī onun yalan söylediğinden şüphe etmediğini ifade etmektedir. Gulâmu Halîl, Ebû Abdullah en-Nihâvendî kendisine zühd konusunda rivayet ettiği bazı hadisleri kimden naklettiğini sorduğu zaman bunları halkın kalbini yumuşatmak için uydurduğunu itiraf etmiştir (İbn Adî, I, 198-199). Ebû Dâvûd es-Sicistânî’nin onun hakkında “Bağdat deccâli” ifadesini kullandığı ve rivayetlerinden 400 kadarını inceledikten sonra bunların hepsinin hem metin hem sened bakımından uydurma olduğunu söylediği ve öldüğünde cenaze namazını kılmadığı belirtilmektedir (İbnü’l-Cevzî, eđ-ĐuǾafâǿ, I, 88). Ebû Hâtim İbn Hibbân, Gulâmu Halîl’in hadis ilmiyle bir ilgisi bulunmadığını, kendisine sorulan her şeye cevap verdiğini, hatta kendi rivayetlerinden olmayan hadisleri bile çekinmeden rivayet ettiğini, nitekim bir defasında, Buhârî’nin İsmâil b. Ebû Üveys’ten naklettiği seksen hadisi ihtiva eden sayfalar kendisine verildiğinde bu hadisleri kendisinin de hocası olan İbn Ebû Üveys’ten duymuş gibi rivayet ettiğini belirtmektedir. Dârekutnî de onun hadiste çok zayıf olduğunu ve rivayetlerinin hiçbir değeri bulunmadığını söylemiştir.

Gulâmu Halîl, 275 yılının Receb ayında (Kasım 888) Bağdat’ta vefat etti. Bir kayıkla Basra’ya götürülen naaşı burada toprağa verildi ve kabrinin üzerine bir kubbe yapıldı. Gulâmu Halîl’in çok bilgili olduğu, vaazlarında güzel konuşması sebebiyle herkese tesir ettiği, son derece sade giyindiği ve sadece sebze yediği zikredilmektedir. İbn Tağrîberdî, halk üzerinde bıraktığı müsbet tesir sebebiyle onun abdallardan olabileceğini kaydeder.

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Ebû Hatim, el-Cerĥ ve’t-taǾdîl, II, 73; İbn Hibbân, Kitâbü’l-Mecrûħîn, I, 150-151; İbn Adî, el-Kâmil, I, 198-199; Dârekutnî, eđ-ĐuǾafâǿ, s. 54; Hatîb, Târîħu Baġdâd, V, 78-80; İbnü’l-Cevzî, el-Muntažam,V, 95-96; a.mlf, eđ-ĐuǾafâǿ, I, 88; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, XIII, 282-285; a.mlf., Târîħu’l-İslâm: sene 271-280, s. 276-278; a.mlf., Mîzânü’l-iǾtidâl, I, 141-142; II, 30, 438; IV, 256-257; İbn Kesîr, el-Bidâye, XI, 54; İbn Hacer, Lisânü’l-Mîzân, I, 272-274; İbn Tağrîberdî, en-Mücûmü’z-zâhire, III, 72.

M. Yaşar Kandemir