FEZÂİLÜ’s-SAHÂBE
فضائل الصحابة
Ashabın faziletleri ve bu konuda meydana gelen literatür için kullanılan bir tabir.
Hadis ilimlerinden “ma‘rifetü’s-sahâbe”nin bir dalı olup genellikle ashap aleyhtarlarına karşı onların üstünlüklerini ortaya koyarak faziletlerini savunan ilmi ve bu alanda yazılan eserleri ifade etmektedir. Kaynaklarda yaygın olarak fezâilü’s-sahâbe şeklinde geçen bu tamlamanın “fezâilü’l-ashâb, menâkıbü’s-sahâbe, fezâilü ashâbi’n-nebî, ma‘rifetü’s-sahâbe” tarzında kullanıldığı da görülmektedir.
Ashap, mallarını ve canlarını ortaya koyarak Hz. Peygamber’e bağlanmaları, Kur’ân-ı Kerîm’i öğrenmek ve öğretmek için çalışmaları, İslâmiyet’i yaşamak ve yaşatmak için büyük fedakârlıklar göstermeleri sebebiyle Kur’an’da “insanlık için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmet” (Âl-i İmrân 3/110) diye övülmüştür.
Allah’a imandan vazgeçmemek, peygamberine ve kitabına bağlı kalarak O’nun rızâsını kazanma uğrunda büyük sıkıntılara katlanan sahâbîlerden Mekke’de İslâm’a giren Bilâl-i Habeşî, Mikdâd b. Esved, Ammâr b. Yâsir, Suheyb-i Rûmî ve Sümeyye bint Habbât demirden yelekler giydirilip kızgın güneş altında tutulmayı (İbn Mâce, “Muķaddime”, 11); Habbâb b. Eret kor üzerine yatırılıp işkence görmeyi (İbn Sa‘d, III, 165); Ebû Zer el-Gıfârî, Abdullah b. Mes‘ûd ve Zinnîre er-Rûmiyye dövülmeyi (İbn Hacer, el-İśâbe, II, 368; IV, 62, 311); Hz. Ebû Bekir, Ömer ve Hamza gibi birçok sahâbî ölüm tehlikesine rağmen Hz. Peygamber’i korumayı göze almışlar; yapılan baskılar ve işkenceler tahammül sınırını aşınca da kafileler halinde Habeşistan’a göç etmişlerdir (İbn Hişâm, I, 321 vd.). Mekke’de uygulanan toplu boykot ve muhasara esnasında ot, yaprak ve kuru deri parçaları yiyerek hayatlarını sürdürmüşler (Buhârî, “Feżâǿilü’ś-śaĥâbe”, 15; Müsned, I, 181, 186; Ebû Nuaym, Ĥilye, I, 93), Medine yolu açılınca topluca yurtlarını, mallarını, evlerini ve yakınlarını terkederek bu şehre hicret etmişlerdir. Hz. Peygamber’i ve Mekkeli muhacirleri ağırlayan ve onları canları pahasına korumaya söz veren Medineli müslümanlar da (ensar) yurtlarını, mallarını, evlerini, bağ ve bahçelerini gönül hoşluğuyla misafirleriyle paylaşmışlar (İbn Sa‘d, III, 396; Buhârî, “Menâķıbü’l-enśâr”, 3); Bedir’de, Uhud’da, Hendek’te ve diğer savaşlarda kendilerinden daha güçlü ordulara karşı İslâmiyet’i ve Hz. Peygamber’i savunmuşlar, en sıkıntılı zamanlarda bile onu yalnız bırakmamışlardır. Hicretin 6. yılında (628) Hudeybiye’de canlarını ortaya koyarak Resûlullah’a biat eden 1500 kişiyle, Mekke’yi fetheden 10.000 civarındaki asker ve Hz. Peygamber’in vefatı sırasında 100.000’in üzerinde olduğu rivayet edilen (Süyûtî, II, 220) sahâbe neslinin her ferdi kendine düşen görevi yerine getirmeye çalışmıştır. Ayrıca vahyin canlı şahidi olan, Kur’an ve Sünnet’i daha sonraki nesillere ulaştırmada köprü vazifesi gören bu nesil Kur’ân-ı Kerîm’de övgüyle anılmış; mutedil bir ümmet oldukları (el-Bakara 2/143), Allah ve Resulü’ne iman edip tam teslimiyet gösterdikleri ve büyük ecir kazandıkları (Âl-i İmrân 3/172, 173), Allah’ın kendilerinden, kendilerinin de Allah’tan râzı oldukları ve ebedî kalacakları cennetin onlar için hazırlandığı (et-Tevbe 9/100) bildirilmiştir. Kâfirlere karşı sert, birbirlerine karşı merhametli olan, Allah’ın rızâsını kazanmak için ibadet eden, Tevrat ve İncil’de de övülen, kendilerine af ve mağfiretle büyük mükâfat vaad edilen (el-Feth 48/29) bu insanların Allah ve Resulü’ne yardım eden sâdık müminler (el-Haşr 59/8) ve seçkin kişiler oldukları (en-Neml 27/59; İbn Kesîr, Tefsîr, V, 245), ihtiyaçlarına rağmen başkalarını kendilerine tercih ettikleri ve kurtuluşa erdikleri (el-Haşr 59/9), affedildikleri (et-Tevbe 9/111), gerçek müminler olarak bağışlanacakları ve âhirette cömertçe rızıklandırılacakları (el-Enfâl 8/74) belirtilmiş, faziletlerine ve ayrıcalıklarına işaret edilmiştir.
Hz. Peygamber ashabın mallarını ve evlerini müslüman kardeşleriyle paylaşacak kadar fedakâr, Resülullah’a zarar gelmemesi için ölümü göze alacak kadar ona bağlı, din uğrunda baba, evlât ve akrabalarıyla savaşacak kadar samimi olduklarını gördüğü için kendilerini “insanlık tarihinin en hayırlı nesli” (Buhârî, “Feżâǿilü’ś-śahâbe”, 1; Müslim, “Feżâǿilü’ś-śahâbe”, 211, 212), “ümmetin en hayırlıları” (Müsned, V, 350), “cehennem ateşinin yakmayacağı kimseler” (Tirmizî, “Menâķıb”, 57) ve “cennetlikler” (Muttakī el-Hindî, XI, 539) gibi ifadelerle övmüştür. Ayrıca ümmetin onlara ikramda bulunmasını (Tayâlisî, s. 7), iyilik etmesini (Müsned, I, 26), onları çekiştirmemesini (Buhârî, “Feżâǿilü’ś-śahâbe”, 4; Müslim, “Feżâǿilü’ś-śahâbe”, 221, 222) emretmiş, onların yaptığı bir müd*lük yardımın başkalarının Uhud dağı kadar yardımına bedel olduğunu (Buhârî, “Feżâǿilü’ś-śahâbe”, 4) söylemiş, diğer insanların fazilet itibariyle onların derecesine erişemeyeceğini bildirmiştir. Ashapla ilgili bu umumi mahiyetteki âyet ve hadisler yanında muhacirler, ensar, Bedir ehli, Uhud ehli, Hudeybiye ehli, aşere-i mübeşşere gibi grupların ve ayrıca bazı
şahsiyetlerin cennet ehli olduğuna işaret eden çeşitli rivayetler de vardır.
Fazilet Konuları. Ashapta fazilet konusu kabul edilen hususların başında aşere-i mübeşşereden, muhacirîn, ensar, Ehl-i beyt ve Ehl-i Bedir’den olmak, Uhud ve Hendek gazveleriyle Bey‘atürrıdvân’da bulunmak, ümmehâtü’l-mü’minînden olmak gelmektedir. Bunlardan başka fert olarak Hz. Peygamber tarafından cennetle müjdelenmek, ilk müslümanlar arasında yer almak, imanı uğruna işkence görmek, büyük malî yardımlarda bulunmak, savaşlardan birinde veya birkaçında kahramanlık göstermek, savaşta veya başka bir yerde ağır işkenceler altında öldürülmek, zor bir durumda Hz. Peygamberi büyük fedakârlıklarla korumak gibi hususlar da fezâile konu olmaktadır. Ayrıca Hz. Peygamber’in hayır duasını almak, bir başarısı veya özelliği sebebiyle Resûl-i Ekrem tarafından “seyfullah”, “emînü’l-ümme”, “havâri” gibi sıfatlarla anılmak, Hz. Peygamber’in özel ilgisini görmek veya onun tarafından önemli bir işle görevlendirilmek yahut iyi bir rüyada görülmek; bunların yanında merhametli, hayâ sahibi, cömert ve yiğit olmak, güzel Kur’an okumak, doğru hüküm vermek, haramı helâli iyi bilmek, kıraat ve ferâiz gibi ilimlerde mütehassıs olmak ve görüşü doğrultusunda âyet inmiş olmak gibi özellikler de fezâilü’s-sahâbenin konularına girmektedir.
Bütün sahâbîler fazilet bakımından aynı seviyede değildir. İslâm’a giriş önceliğine sahip olmak, İslâmiyet için büyük fedakârlıklarda bulunmak gibi sebeplerden dolayı ashap arasında fazilet, tabaka ve mertebe farklılığı vardır. Hz. Peygamber’i bir defa gören sahâbî ile hayat boyunca ona hizmet eden sahâbînin faziletlerinin eşit olamayacağını göz önünde bulunduran muhaddisler, özellikle İslâm’a giriş önceliğini esas alarak ashabı beş veya on iki yahut on yedi tabakaya ayırmışlardır (Kubeysî, s. 104 vd.). Ehl-i sünnet itikadına göre ashap içinde en faziletli kimseler hilâfete geçiş sırasına göre Hulefâ-yi Râşidîn, daha sonra da aşere-i mübeşşereden diğer altı kişidir. Şîa inancına göre ise en faziletli sahâbî Hz. Ali’dir. Sahâbîler ne kadar faziletli olursa olsun Ehl-i sünnet âlimleri onları masum kabul etmemiş, günahtan korunduklarını, dolayısıyla günahsız olduklarını söylememiştir (Muhammed Şefî‘, s. 93). İmamların mâsumiyetine inanan Şîa imam kabul ettikleri Hz. Ali, Hasan ve Hüseyin ile Hz. Fâtıma’nın masum olduğunu ileri sürmüştür (M. Rızâ el-Muzaffer, s. 89 vd.).
Ashap arasında siyasî konularla ictihada dayanan bazı meselelerde çeşitli ihtilâflar, hatta savaşlar çıkmasına rağmen onlar kendileriyle ilgili âyet ve hadisleri göz önünde bulundurarak birbirleri hakkında övücü ifadeler kullanmışlardır. Ancak 30 (650) yılından itibaren müslümanlar arasında temeli siyasî olaylara ve ictihadî görüşlere dayanan çeşitli ihtilâfların çıkmasını fırsat bilen bazı art niyetli kişiler veya yeni müslüman olmuş kimseler sahâbe aleyhinde konuşmaya ve onları tekfir etmeye başlamışlardır. Nevbahtî’nin kaydettiğine göre ashâbın faziletini inkâr edip onları ilk tekfir eden kişi Abdullah b. Sebe’dir (Fıraķu’ş-ŞîǾa, s. 22). Hz. Osman’ın şehid edilmesinden sonra ihtilâfların giderek artması, bunların sebep olduğu Cemel Vak‘ası ile Sıffîn Savaşı’nda ashâbın bir kısmının karşıt cephelerde yer alması, bir kısmının çekimser kalması çeşitli yorumlara zemin hazırlamış ve onlar hakkında umumi kanaate aykırı görüşlerin doğmasına yol açmıştır. Hz. Osman’ın şehid edilmesinden itibaren ortaya çıkan fırkalardan Şîa, Hz. Ali’nin yanında yer almayan ve onu halife seçmeyen sahâbîleri, onlardan ayrılarak yeni bir grup oluşturan Haricîler de Hz. Osman, Ali, Muâviye ve bunlarla birlikte hareket eden herkesi küfre düşmekle suçlamışlardır. Mu‘tezile imamlarının bir kısmı siyasî olaylara karışan sahâbîleri fâsıklıkla itham etmiş, bir kısmı şehâdetlerinin kabul edilemeyeceğini söylemiş, bir kısmı da onların hadis uydurduğunu ileri sürmüştür. Abbâsî Halifesi Me’mûn’un Sünnî çizgiden ayrılarak Şiî görüşü benimsemesi, öte yandan Mu’tezile’yi devletin resmî mezhebi kabul etmesi, bid‘at fırkalarıyla İslâm düşmanlarının ashaba iftira edip onları tekfir etmesine ve aleyhlerinde kitap yazmasına imkân vermiştir. Fezâilü’s-sahabeye dair eserler de bu dönemde bir nevi reaksiyon olarak kaleme alınmaya başlanmıştır.
198 (813) yılında iktidara gelen Me’mûn’un devri, ashabı yermeyi konu edinen eserlerin görülmeye başlandığı bir dönemdir. Hadis münekkitleri tarafından “yalancı, güvenilmez, hadisi alınmaz, Râfizî” gibi vasıflarla anılan Hişâm b. Muhammed el-Kelbî’nin (ö. 204/819) Meŝâlibü’ś-śahâbe adlı eseriyle (İbn Teymiyye, III, 19), Hâricî mezhebinin görüşlerini paylaşan, öldüğünde cenazesini kaldıracak kimse bulunmayacak kadar herkesi inciten Ebû Ubeyde Ma’mer b. Müsennâ’nın (ö. 209/824 [?]) Kitâbü’l-Meŝâlib’i (İbn Hacer, Tehźîbü’t-Tehźîb, X, 222) bu dönemin ürünleridir. Heysem b. Adî ve Allân el-Varrâk gibi bazı müellifler Kitâbü’l-Meŝâlib adlı eserlerinde, ayrıca Şiî, Hâricî ve Mu‘tezilî müelliflerin bir kısmı, bu arada Mürcie, Müşebbihe, Kaderiyye ve Cehmiyye mezheplerine mensup kimseler de kaleme aldıkları eserlerde sahabeye dil uzattılar. Me’mûn ile başlayıp devam eden mihne* döneminde daha çok muhaddisler çeşitli meseleler yanında ashabın fazileti konusunu da ele almışlar, sahâbe hakkındaki rivayetleri toplayarak yazdıkları eserlerle muhaliflerine karşı koymaya çalışmışlardır.
Fezâilü’s-sahâbe Hakkında Yazılan Eserler. Yazılı olarak tartışılmaya başlanan ashabın faziletine dair ilk eseri yazan Ebû Hanîfe (ö. 150/767), bid‘at fırkalarına reddiye sayılacak beş risâlesinden biri olan el-Fıķhül-ekber’inde peygamberlerden sonra insanların en üstünlerinin sırasıyla Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali olduğunu, bunların her birini ve diğer sahâbîleri saygı ile anmak icap ettiğini belirtmiş (Muhyiddin Muhammed b. Bahâeddin, s. 289, 304) ve bu konuda Ehl-i sünnet akîdesini zikredip bid‘at fırkalarının görüşlerini reddetmiştir. Sahâbenin fazileti hakkında müstakil olarak kaleme alınan ilk eserler, Vekî‘ b. Cerrâh ile (ö. 197/812) Esedüssünne’nin (ö. 212/827) Feżâǿilü’ś-śaĥâbe adlı kitaplarıdır. Bu iki muhaddisin açmış olduğu çığıra İbn Habîb es-Sülemî ile Ahmed b. Hanbel ve bunlardan hemen sonra gelen Bakī b. Mahled ve Nesâî aynı adla müstakil birer kitap yazarak katılmışlardır. Bunlardan, otuz kadar sahâbînin faziletine dair rivayetleri toplayan Ahmed b. Hanbel’in eseriyle (nşr. Vasıyyullah b. Muhammed Abbas, I-II, Mekke 1983) bir kısmı sahâbî olmayan, bazıları mükerrer altmış beş kadar sahâbînin faziletiyle ilgili rivayetleri bir araya getiren Nesâî’nin eseri (nşr. Fâruk Hammâde, Fas 1404/1984; Beyrut 1405/1984) günümüze tam olarak gelmiştir. Hayseme b. Süleyman ile (nşr. Ömer Abdüsselâm Tedmürî, Beyrut 1400/1980) Dârekutnî’nin (Dârü’l-kütübi’z-Zâhiriyye, nr. 47/2) Fezaǿilü’ś-śaĥâbe adlı kitaplarının ise ancak bir kısmı günümüze ulaşmıştır. Daha sonra İbn Futays el-Kurtubî, Ebû Nuaym el-İsfahânî, Beyhakī, Tırâd ez-Zeynebî, İbn Sasrâ Bahâeddin Ebü’l-Mevâhib Hasan b. Hibetullah,
Cemmâîlî, Fahreddin er-Râzî, İbn Kudâme el-Makdisî, İbn Cemâa el-Makdisî ve Yûsuf b. Muhammed el-İbâzî (ö. 776/1374-75) gibi müellifler fezâilü’s-sahâbe konusunda muhtelif eserler kaleme almışlardır. Şevkânî’nin Derrü’s-seĥâbe fî menâķıbi’l-ķarâbe ve’ś-śaĥâbe (Dımaşk 1411/1990), Ömer b. Îsâ b. Ebû Abdullah ed-Dehlekî’nin Lübâbü’l-elbâb fî feżaǿili’l-aśĥâb (Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 3343) adlı kitapları da konuyla ilgili önemli teliflerdendir.
Fezâilü’s-sahâbe hakkında genel mahiyetteki bu eserlerden başka ashabı çeşitli gruplar halinde inceleyen, bu arada bazılarını müstakil olarak ele alan kitaplar da kaleme alınmıştır. Ensarın faziletine dair Ebü’l-Bahterî Vehb b. Vehb, Ebû Dâvûd et-Tayâlisî ve Ebû Dâvûd es-Sicistânî’nin Feżâǿilü’l-enśâr adlı eserleriyle, Bekrî diye bilinen Ebü’l-Hasan Muhammed b. Muhammed es-Sıddîkī’nin Nüzhetü’l-ebśâr fî feżâǿili’l-enśâr’ı (Tunus-Zeytûne, nr. 4808); aşere-i mübeşşerenin faziletine dair Hâkim en-Nîsâbûrî ve Zemahşerî’nin (Bağdad 1968) Ħaśâǿiśü’l-Ǿaşere, Ebü’l-Kāsım İbn Asâkir’in Feżâǿilü’l-Ǿaşereti’l-mübeşşere, Muhibbüddin et-Taberî’nin el-Riyâżü’n-nađıre fî menâķıbi’l-Ǿaşere (I-IV, Beyrut 1984), İbnü’l-Firkâh diye tanınan İbrâhim b. Abdurrahman el-Fezârî’nin Feżâǿiü’l-Ǿaşereti’l-mübeşşere adlı eserleri; dört halifenin faziletine dair Ebû Bekir Ahmed b. İshak es-Sbgī en-Nîsâbûrî, Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed Guncâr el-Buhârî, Ebû Nuaym el-İsfahânî (Köprülü Ktp., Fâzıl Ahmed Paşa, nr. 40) ve Muvaffakuddin İbn Kudâme el-Makdisî’nin Feżaǿilü’l-ħulefâǿi’l-erbaǾa adlı kitapları; Ehl-i Bedir’in faziletine dair Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî’nin Feżâǿilü ehli Bedr’i; ümmehâtü’l-mü’minînin faziletine dair Ebû Mansûr İbn Asâkir’in Kitâbü’l-ErbaǾîn fî menâķıbi ümmehâti’l-müǿminîn’i (nşr. Muhammed Mutî‘ Hâfız, Dımaşk 1986; nşr. Muhammed Ahmed Abdülazîz, Kahire, ts.), Muhibbüddin et-Taberî’nin es-Simtü’ŝ-ŝemîn fî menâķıbi ümmehâti’l-müǿminîn’i (Kahire 1402/1983); Ehl-i beyt’in faziletine dair Ebû Sâlim en-Nasîbî’nin Zübdetü’l-maķāl fî feżâǿili’l-aśĥâb ve’l-âl’i (Süleymaniye Ktp., Damad İbrâhim Paşa, nr. 303), Muhibbüddin et-Taberî’nin eź-Źeħâǿirü’l-Ǿuķbâ fî menâķıbi źevi’l-ķurbâ’sı (Beyrut 1974), Hibetullah b. Abdullah el-Kıftî’nin el-Enbâǿü’l-müsteŧâbe fî feżaǿili’l-ķarâbe ve’ś-śaĥâbe’si ve Makrîzî’nin Fazlü âli’l-beyt’i (Kahire 1984) bu tür eserlerdendir.
Sahâbîlerden bazı önemli şahsiyetleri ele alarak faziletlerini ortaya koyan eserler de bulunmaktadır. Hz. Ebû Bekir ile Ömer’in faziletlerini birlikte inceleyen eserlerden Esed b. Mûsâ’nın Feżâǿilü Ebî Bekr ve ǾÖmer’i (Feżâǿilü’ş-Şeyħayn), Muhammed b. Cerîr et-Taberî’nin Menâķıbü Ebî Bekr ve ǾÖmer’i; Ebû Bekir’in faziletine dair Ca‘fer b. Muhammed el-Firyâbî’nin Ŝevâbiķu’ś-Śıddîķ ve feżâǿilüh’ü (Nesâî, s. 36), Hayseme b. Süleyman’ın Feżâǿilü’ś-Śıddîķ’ı (Dârü’l-kütübi’z-Zâhiriyye, Mecmua, nr. 62/1), Muhammed b. Ali İbnü’l-Uşârî’nin Feżâǿilü Ebî Bekr’i (nşr. Amr Abdülmün‘im, Tanta 1413/1993), Radıyyüddin Ahmed b. İsmâil et-Tâlekānî’nin el-Burhânü’l-enver fî menâķıbi’ś-Śıddîķı’l-ekber’i (Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 539/3), Ali b. Balaban el-Makdisî’nin Tuĥfetü’ś-śadîķ fî feżâǿili Ebî Bekri’ś-Śıddîķ’ı (Medine 1408/1988); Hz. Ömer’in faziletine dair Radıyyüddin Ahmed b. İsmâil et-Tâlekānî’nin Hediyyetü źevi’l-elbâb fî feżâǿili ǾÖmer b. el-Ħaŧŧâb’ı (Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 539/4), İbnü’l-Cevzî’nin Menâķıbü ǾÖmer’i (nşr. Zeyneb el-Kārût, Beyrut 1980), Cemmâîlî’nin Feżâǿilü ǾÖmer’i (Dârü’l-kütübi’z-Zâhiriyye, nr. 1328), Süyûtî’nin el-Ġurer fî feżâǿili ǾÖmer’i (Beyrut 1911); Hz. Osman’ın faziletine dair İbn Habîb es-Sülemî’nin Menâķıbü ǾOŝmân b. ǾAffân’ı, Abdullah b. Ahmed b. Hanbel’in Feżâǿilü ǾOŝmân b. ǾAffân’ı, Radıyyüddin Ahmed b. İsmâil et-Tâlekānî’nin Ķurbetü’d-dâreyn fî menâķıbi Źinnûreyn’i (Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 539/6), Süyûtî’nin Tuhfetü’l-Ǿaclân fî feżâǿili ǾOŝmân’ı (Beyrut 1991); Hz. Ali’nin faziletine dair Ahmed b. Hanbel’in ve İbn Ebü’d-Dünyâ’nın Feżâǿilü ǾAlî adlı eserleri, Nesâî’nin Ħaśâǿiśu Emîri’l-müǿminîn ǾAlî’si (nşr. Ahmed M. el-Belûşî, Küveyt 1406/1986), Ebû Nuaym el-İsfahânî’nin Fażlu ǾAlî’si Ebü’l-Kāsım İbn Asâkir’in Feżâǿilü ǾAlî’si (Darü’l-kütübiz-Zâhiriyye, nr. 16), Radıyyüddin Ahmed b. İsmâil et-Tâlekānî’nin el-ErbaǾûne’l-münteķā fî menâkıbi’l-Murtażâ’sı (Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 539/7), İbnü’l-Cevzî’nin Menâķıbü ǾAlî’si, Muhammed b. Yûsuf el-Gencî’nin Kifâyetü’ŧ-ŧâlib fî menâķıbi ǾAlî b. Ebî Ŧâlib’i (Tahran 1404) burada zikredilebilir. Hz. Fâtıma’nın faziletine dair kaleme alınan eserler ise daha büyük bir yekûn tutmaktadır. Bunlardan başka diğer sahâbîlerin faziletlerine dair şu eserler sayılabilir: İbn Ebü’d-Dünyâ, Feżâǿilü’l-ǾAbbâs, Ebü’l-Kāsım İbnAsâkir, Feżâǿilü SaǾd b. Ebî Vaķķās (Dârü’l-kütübi’z-Zâhiriyye, nr. 103), Ali el-Kārî, İstînâsü’n-nâs bi-feżâǿili İbni ǾAbbâs (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3524, vr. 299-310), Ubeydullah b. Muhammed es-Sekatî, Feżâǿilü MuǾâviye (Dârü’l-kütüi’z-Zâhiriyye, nr. 1073), İbn Hacer el-Heytemî, Tathîrü’l-cinân ve’l-lisân Ǿani’l-ħuŧûri ve’t-tefevvühi bi-selbi MuǾâviye b. Ebî Süfyân (nşr. Abdülvehhâb Abdüllatîf, Kahire, ts.).
Fezâilü’s-sahâbe konusu hadis edebiyatının musannef, sahih, sünen ve müstedrek türündeki eserlerine de girmiştir. Tasnif döneminin altn çağı sayılan III. (IX.) yüzyılda ashabın faziletine dair yazılan müstakil eserler yanında Ebû Bekir İbn Ebû Şeybe’nin el-Muśannef’i ile Buhârî ve Müslim’in el-CâmiǾu’ś-śahîh’lerinde “Feżâǿilü’ś-śaĥâbe”, Tirmizî’nin es-Sünen’inde de “Kitâbü’l-Menâķıb” adıyla bu konuya dair özel bölümler ayrılmıştır. İbn Mâce, es-Sünen’inin başında yer alan uzun mukaddimede “Feżâǿilü aśĥâbi Resûlillâh” adlı bir başlık altında yirminin üzerinde sahâbînin faziletine dair rivayetleri sıralamıştır. Bu konuya en geniş yer veren muhaddis Hâkim en-Nîsâbûrî’dir. el-Müstedrek’te “MaǾrifetü’ś-śaĥâbe” başlığı altında 350’den fazla sahâbînin faziletine dair rivayetleri bir araya getirmiştir. Nesâî ve Dârekutnî gibi müellifler ise Sünen’lerinde bu konuya özel yer ayırmamışlardır.
Ehl-i sünnet’in bir ekol olarak ortaya çıkışından önceki dönemlerde Selef âlimleri ve muhaddisler ashabın faziletini tartışmak üzere eserler kaleme almamışlardır. Onlar bu konuya, bid‘at fırkalarına karşı Selef akîdesini savunmak maksadıyla yazdıkları “Kitâbü’s-Sünne” türü eserlerin içinde yer vermişlerdir. Ebû Bekir İbn Ebû Şeybe ile (ö. 235/849) başlayıp Esrem, Hanbel b. İshak, Ebû Dâvûd, İbn Ebû Âsım, Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, Ebû Bekir Ahmed b. Ali el-Mervezî, Ebû Bekir el-Hallâl ve Ebû Ahmed el-Assâl gibi müellifler tarafından devam ettirilen “Kitâbü’s-Sünne”lerden günümüze ulaşan İbn Ebû Âsım (I-II, Beyrut 1400/1980), Abdullah b. Ahmed b. Hanbel (Beyrut 1405/1985) ve Ebû Bekir el-Hallâl’in (Riyad 1410/1989) eserlerinde bunu açık bir şekilde görmek mümkündür. Eş‘ariyye ve Mâtürîdiyye’nin akaid mezhebi olarak teşekkülünden
sonra, “sahâbenin hepsinin faziletlerini ikrar ve hepsi hakkında hüsnüzan sahibi olma” şeklinde ifade edilen Ehl-i sünnet’in bu konudaki inancı akaid türü eserlerde ortaya konmuştur. Bu dönemden sonra yazılan Bâkıllânî’nin el-İnśâf (Kahire 1382/1963), Lâlikâî’nin Şerĥu uśûli iǾtiķādi Ehli’s-sünne ve’l-cemâǾa (I-IX, Riyad 1415/1994), İsmâil b. Abdurrahman es-Sâbûnî’nin ǾAķīdetü’s-selef ve aśĥâbi’l-ĥadîŝ (Küveyt 1404/1984), Beyhakī’nin el-İǾtiķād Ǿalâ meźhebi’s-selef Ehli’s-sünne ve’l-cemâǾa (Beyrut 1406/1986), Cüveynî’nin el-İrşâd ilâ ķavâŧıǾi’l-edilleti fî uśûli’l-iǾtikķād (Beyrut 1413/1992) ve Nûreddin es-Sâbûnî’nin el-Bidâye fî uśûli’d-dîn (Dımaşk 1979) adlı akaid kitaplarında imâmet meselesi ve Hulefâ-yi Râşidîn ile birlikte bu konuya da özellikle temas edildiği görülmektedir. Ashabı konu edinen ilimlerden biri olan hadis usulünde sahâbenin adâleti ele alınırken onların fazileti de belirtilmektedir. Meselâ Hatîb el-Bağdâdî (el-Kifâye fî Ǿilmi’r-rivâye, s. 63 vd.), İbnü’s-Salâh eş-Şehrezûrî (ǾUlûmü’l-ĥadîŝ, s. 291 vd.) veSüyûti (Tedrîbü’r-râvî, II, 206 vd.) başta olmak üzere bütün usûl-i hadis müellifleri eserlerinde bu konuya yer vermişlerdir.
Özellikle IV. (X.) yüzyıldan sonra, konusu doğrudan doğruya sahâbenin faziletlerini tartışmak ve muhalifleri susturmaktan ibaret olan çeşitli eserler de yazılmıştır. Bunlar arasında İbn Hazm’ın el-Mufâđale beyne’ś-śaĥâbe (Dımaşk 1940) İbnü’l-Cevzî’nin Minhâcü ehli’l-iśâbe fî maĥabbeti’ś-śaĥâbe (Keşfü’ž-žunûn, II, 1870), İbn Seyyidünnâs’ın Tahśîlü’l-iśâbe fî tafżîli’ś-śaĥâbe (Safedî, I, 292), Yûsuf b. İsmâil en-Nebhânî’nin el-Esâlîbü’l-bedîǾa fî fażli’ś-śaĥâbe (Tunus 1989), Alâî’nin Taĥķīķu münîfi’r-rütbe limen ŝebete lehû şerîfü’ś-śoĥbe (Amman 1991) ve Ahmed b. Ahmed es-Sücâî’nin Tuĥfetü źevi’l-elbâb fîmâ yeteǾalleķu bi’l-âl ve’l-aśĥâb (Îżâĥu’l-meknûn, I, 248) adlı eserleri zikredilebilir. Aynı maksatla kaleme alınan ve tesirleri yüzyıllar boyu devam eden eserlerden Ebû Bekir İbnü’l-Arabî’nin el-ǾAvâśım mine’l-ķavâśım’ı (Beyrut 1407/1987), İbn Teymiyye’nin Minhâcü’s-sünne’si (I-IV, Beyrut, ts.) ve İbn Hacer el-Heytemî’nin eś-ŚavâǾiķu’l-muĥriķa fi’r-reddi Ǿalâ ehli’l-bidaǾ ve’z-zendeķa’sı (nşr. Abdülvehhâb Abdüllatîf, Kahire, ts.) özellikle belirtilmelidir.
Hadis diye uydurulmuş sözler arasında fezâilü’s-sahâbeye dair olanlar önemli bir yer tutar. Şiî müelliflerden İbn Ebü’l-Hadîd’in belirttiğine göre ilk uydurma rivayetler fezâil konusunda görülmüş ve Şîa tarafından Hz. Ali’nin faziletini pekiştirmek için ortaya atılmıştır (Şerĥu Nehci’l-belâġa, III, 26). Ashap hakkındaki uydurma rivayetlerin bir kısmı, fırka taassubu gibi sebeplerden dolayı onları yermek maksadıyla ortaya çıkarılmıştır. İbn Arrâk, bu tür rivayetlere dair Tenzîhü’ş-şerîǾa adlı eserinde “menâķıbü’l-hulefâi’l- erbaa”, “menâkıbü’s-sibtayn ve ümmihimâ ve âli’l-beyt”, “bâbü zikri Âişe” ve “bâbün fî tâifetin mine’s-sahâbe” başlıkları altında çeşitli sahâbîlerin leh ve aleyhinde uydurulmuş 270’in üzerinde rivayete yer vermiştir (I, 341-422; II, 3-27). Şevkânî de el-Fevâǿidü’l-mecmûǾa fi’l-eĥâdîŝi’l-mevżûǾa adlı eserinde yukarıdakilere ilâve olarak İbrâhim b. Nebî, Ammâr b. Yâsir, Abdurrahman b. Avf, Abbas b. Abdülmuttalib ve Muâviye b. Ebû Süfyân’la ilgili 160 civarında uydurma rivayeti zikretmiştir (s. 330-410).
XVIII ve XIX. yüzyıllarda şarkiyatçıların, özellikle II (VIII.) ve III. (IX.) asırlarda canlı bir şekilde var olmakla beraber mukabil çalışmalarla ortadan kaldırılan bazı ihtilâf konuları arasında sahabeyle ilgili hususları da yeniden gündeme getirmeleri, onlardan önemli ölçüde etkilenen Ahmed Emîn, Ebû Reyye, Tâhâ Hüseyin gibi yazarları ve çağdaş bazı Şiî müellifleri ashabın fazileti ve adaleti aleyhinde görüşler ileri sürmeye sevketmiştir. Bunlara cevap vermek amacıyla yazılan eserler arasında Muhammed el-Arabî b. Tebbânî’nin İtĥâfü źevi’n-necâbe bimâ fi’l-Ķurǿân ve’s-sünne min feżaǿili’ś-śaĥâbe (Fas 1985), Ahmed Ferîd’in el-Fevâǿidü’l-bedîǾa fî feżâǿili’ś-śaĥâbe ve źemmi’ş-ŞîǾa (Riyad 1409/1989), Muhammed Şefî‘in Maķāmü’ś-śaĥâbe ve Ǿilmü’t-târîħ, (Cize 1409/1989), Ebû Muhammed el-Hüseynî’nin Evcezü’l-ħıŧâb fî beyâni mevķıfi’ş-ŞîǾa mine’-aśĥâb (baskı yeri yok, 1413/1993, 1. bs.), Muhammed Salâh es-Sâvî’nin Menziletü’ś-śaĥâbe fi’l-Ķurǿân (Medine, ts), İyâde Eyyûb el-Kubeysî’nin Śaĥâbetü Resûlillâh fi’l-kitâb ve’s-sünne (Dımaşk 1407/1986) ve Nâsır b. Ali Âid’in ǾAķīdetü Ehli’s-sünne ve’l-cemâǾa fi’ś-śaĥâbeti’l-kirâm (I-III, Riyad 1413/1993) adlı eserleri zikredilebilir. Çağdaş müelliflerden Kandehlevî, Ĥayâtü’ś-śaĥâbe adıyla kaleme aldığı eserinde (I-III, Dımaşk 1410/1989) ashabın örnek hayatını ve dolayısıyla faziletini ortaya koymuştur. Bu eser Ahmet M. Büyükçınar, A. Ömer Tekin, Ö. Faruk Harman ve Mustafa Yalçın tarafından Hadislerle Hz. Peygamber ve Ashabının Yaşadığı Müslümanlık (I-V, İstanbul 1979), Sıtkı Gülle tarafından da Peygamberimiz ve İlk Müslümanlar (I-IV, İstanbul 1990) adıyla Türkçe’ye çevrilmiştir.
BİBLİYOGRAFYA:
Müsned, I, 26, 181, 186; III, 266; V, 350; Buhârî, “Feżâǿilü’-śaĥâbe”, I, 4, 6, 15, 21, 25, “Menâķıbü’l-enśâr”, 1, 3, 18, 19, 20, “Meġāzî”, 9; Müslim, “Feżâǿilü’ś- śaĥâbe”, 2, 5, 6, 17, 19, 20, 24, 43, 52, 132, 147, 161, 208, 211, 212, 221, 222; İbn Mâce, “Muķaddime”, 11; Ebû Dâvûd, “Sünne”, 9, 10, 11; Tirmizî, “Menâķıb”, 14, 15, 19, 26, 32, 50, 51, 57, 64, 66; Tayâlisî, Müsned, Beyrut 1985, s. 7; İbn Hişâm, es-Sîre, I, 321 vd.; İbn Sa‘d, et-Ŧabaķāt, Beyrut 1405/1985, III, 165, 396; Ahmed b. Hanbel, Feżâǿilü’ś-śaĥâbe (nşr. Vasiyyullah b. Muhammed Abbas), Mekke 1403/1983, I, 18, 19, 20, 57-58, 124, 125; Dârimî, er-Red Ǿale’l-Merîsî, s. 132-136; İbn Ebû Âsım, Kitâbü’s-Sünne (nşr. M. Nâsıruddin el-Elbânî), Beyrut 1400/1980, II, 533-649; Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, Kitâbü’s-Sünne (nşr. M. Saîd Zağlûl), Beyrut 1405/1985, s. 216-245; Nesâî, Feżâǿilü’ś-śaĥâbe (nşr. Fârûk Hammâde), Fas 1404/1984, s. 5-38, 179-180, 181; Ebû Bekir el-Hallâl, Kitâbü’s-Sünne (nşr. Atıyye ez-Zehrânî), Riyad 1410/1989, s. 296 vd.; Nevbahtî, Fıraķu’ş-ŞîǾa, Beyrut 1404/1984, s. 22; Eş‘arî Maķālât (Ritter), s. 86 vd.; İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist (Teceddüd), s. 112, 113, 118, 124, 185, 203, 204, 205, 209, 210, 211, 223-226, 233, 295; Bâkıllânî, el-İnśâf, Kahire 1413/1993, s. 64-69; Hâkim, el-Müstedrek (Atâ), III, 64, 213 vd., 318, 353, 381 vd.; Ebû Nuaym, Ĥilye, I, 93; a.mlf., MaǾrifetü’ś-śaĥâbe (nşr. Muhammed Râdî), Medine 1408/1988, I, 57-77, 107 vd., 124, 146, 147; Lâlekâî, Şerĥu uśûli iǾtiķādi ehli’s-sünne vee’l-cemâǾa (nşr. Ahmed b. Sa’d el-Gāmidî), Riyad 1415/1994, VII, 1310-1425; VIII, 1436-1527; Bağdâdî, Uśûlü’d-dîn, Beyrut 1401/1981, s. 286-291, 298-304; Ebû İsmâil es-Sâbûnî, ǾAķīdetü’s-selef ve aśĥâbi’-ĥadiŝ (nşr. Bedr el-Bedr), Küveyt 1404/1984, s. 83-100; Beyhakī, el-İǾtiķād Ǿalâ meźhebi’s-selef Ehli’s-sünne ve’l-cemSâǾa, Beyrut 1406/1986, s. 180-220; İbn Abdülber, el-İstîǾâb (Bicâvî), I, 178; II, 437; IV, 1652, 1849; Hatîb, el-Kifâye fî Ǿilmi’r-rivâye (nşr. Ahmed Ömer Hâşim), Beyrut 1406/1986, s. 63 vd.; Ebü’l-Muzaffer el-İsferâyînî, et-Tebśîr(Hût), s. 68-69; İbn Ebü’l-Hadîd, Şerĥu Nehci’l-belâġa, Beyrut 1965, III, 26; Cüveynî, el-İrşâd (Temîm), s. 363-368; Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, el-ǾAvâśım (Hatîb), s. 73, 166; İbn Asâkir, Kitâbü’l-ErbaǾîn fî menâķıbi ümmehâti’l-müǿminîn (nşr. M. Ahmed Abdülazîz), Kahire 1990; Sâbûnî, el-Bidâye fî uśûli’d-dîn (nşr. Bekir Topaloğlu), Dımaşk 1396/1979, s. 56-61; Fahreddin er-Râzî, İǾtiķādâtü fıraķi’l-müslimîn ve’l-müşrikîn (nşr. M. Mu’tasım-Billâh), Beyrut 1407/1986, s. 49; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ġābe [baskı yeri ve yılı yok] (nşr. Dârü’l-Fikr), I, 243, 591; V, 99; VI, 123; İbnü’s-Salâh, ǾUlûmü’l-ĥadîŝ, s. 291 vd.; İbn Teymiyye, Minhâcü’s-sünne, Beyrut, ts., III, 19; İbn Kuteybe, Teǿvîlü muħtelifi’l-ĥadîŝ (nşr. M. Zühr en-Neccâr),
Kahire 1386/1966, s. 13-43; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, IX, 154; X, 101, 281, 288, 441-442; XIII, 403; XIV, 558; XVIII, 166; XIX, 38, 306; XX, 560; XXI, 448; XXII, 168; Alâî, Taĥķīķu münîfi’r-rütbe li-men ŝebete lehû şerîfü’ś-śoĥbe (nşr. M. Süleyman el-Eşkâr), Amman 1412/1991, s. 31-32, 84, 86-119, 120; İbn Kesîr, el-Bidâye, Beyrut 1987, X, 258, 278-279, 287-288, 289, 335, 342, 346; a.mlf., Tefsîrü’l-Ķurǿân, V, 245; Safedî, el-Vâfî, I, 292; İbn Hacer, el-İśâbe, II, 368; IV, 62, 311; a.mlf., Tehźîbü’t-Tehźîb, Beyrut 1994, X, 222; a.mlf., Fetĥu’l-bârî (Hatîb), VII, 6, 8, 131; Aynî, ǾUmdetü’l-ķārî, Kahire 1348 → Beyrut, ts., XVI, 168, 170, 171; Sehâvî, Fetĥu’l-muġīŝ, III, 130; Süyûtî, Tedrîbü’r-râvî, Beyrut 1409/1989, II, 206 vd., 220; İbn Arrâk, Tenzîhü’ş-şerîǾa, I, 341-422; II, 3-27; Seffârînî, Levâǿiĥu’-envâri’s-seniyye ve levâķıĥu’l-efkâri’s-sünniyye (nşr. Abdullah b. Muhammed el-Busayrî), Riyad 1415/1994, I, 369-377; II, 3-89; Keşfü’ž-žunûn, I, 171; II, 954, 1213, 1236, 1275, 1276, 1277, 1559, 1844, 1870; Muttakī el-Hindî, Kenzü’l-Ǿummâl, XI, 539; Şevkânî, Derrü’s-seĥâbe, s. 99-126; a.mlf., el-Fevâǿidü’l-mecmûǾa fi’l-eĥâdîŝi’l-mevżûǾa (nşr. Abdurrahman b. Yahyâ el-Muallimî), Kahire 1380/1960, s. 330-410; Nebhânî, el-Esâlîbü’l-bedîǾa fî fażli’ś-śaĥâbe, Tunus 1989, s. 34-37, 51-58; Kettanî, er-Risâletü’l-müsteŧrafe, s. 58, 59, 99; Kubeysî, Śaĥâbetü Resûlillâh fi’l-kitâb ve’s-sünne, Dımaşk 1407/1986, s. 104-114, 150-181, 198 vd., 286-296; Îżâĥu’l-meknûn, I, 237, 248; II, 107, 195, 196; Tayyib Okiç, Bazı Hadis Meseleleri Üzerine Tedkikler, İstanbul 1959, s. 48-53; Ebû Zehv, el-Ĥadîŝ ve’l-muĥaddiŝûn, Beyrut 1404/1984, s. 130, 150 vd.; Talât Koçyiğit, Kelâmcılarla Hadisçiler Arasındaki Münakaşalar, Ankara 1984, s. 37, 39-40, 83, 102-104, 193-194, 237-239; Muhammed el-Arabî b. et-Tebbânî, İtĥâfü źevi’n-necâbe bi-mâ fi’l-Ķurǿân ve’s-sünne min feżâili’ś-śaĥâbe, Fas 1985; M. Yûsuf en-Necrâmî, eş-ŞîǾa fi’l-mîzân, Kahire 1407/1987, s. 120-124; Hüseyin Mûnis, eś-Śaĥâbe mine’l-enśâr, Kahire 1409/1989, s. 13, 21; Muhammed b. İbrâhim eş-Şeybânî, MuǾcem mâ üllife Ǿani’ś-śaĥâbe ve ümmehâti’l-müǿminîn ve âli’l-beyt, Küveyt 1414/1993, s. 24, 31, 61, 171, 178, 179, 184, 185, 188, 194, 227, 234, 238; Muhammed Şefî‘, Maķāmü’ś-śaĥâbe vee Ǿilmü’t-târîħ, Cîze 1409/1989, s. 15-16, 47, 58-64, 93; M. Rızâ el-Muzaffer, ǾAķāǿidü’l-İmâmiyye, Beyrut 1411/1990, s. 89 vd.; Muhyiddin Muhammed b. Bahâeddin, el-Ķavlü’l-faśl şerĥu’l-Fıķ hi’l-ekber, İstanbul 1990, s. 289, 304; M. Sâlih el-Garsî, Faślü’l-ħiŧâb fî mevâķıfi’l-aśĥâb [baskı yeri yok] 1410/1990, s. 13-24; Üsâme Ammûre, eś-Śaĥâbetü Ǿalâ lisâni Resûlillâh, Dımaşk 1411/1991, s. 9, 15-37; Nâsır b. Abdullah el-Kafârî, Mesǿeletü’t-taķrîb beyne Ehli’s-sünne ve’ş-ŞîǾa, Riyad 1413, I, 361 vd.; II, 106 vd.; Nâsır b. Ali Âid, “Aķīdetü Ehli’s-sünne ve’l-cemâǾa fi’ś- śaĥâbeti’l-kirâm, Riyad 1413/1993, I, 49 vd., 164 vd.; II, 755-793; III, 883 vd.; Ebû Muhammed el-Hüseynî, Evcezü’l-ħiŧâb fî beyâni mevķıfi’ş-ŞîǾa mine’l-aśĥâb, [baskı yeri ve yılı yok] 1413/1993, s. 14-15, 19-20, 25-26, 102; M. Salâh es-Sâvî, Menzileetü’ś-śaĥâbe fi’l-Kurǿân, Medine, ts.; I. Goldziher, “Eshâb”, İA, IV, 370-371.
Mehmet Efendioğlu