FAYSALÜ’t-TEFRİKA
فيصل التفرقة
Gazzâlî’nin (ö. 505/1111) imanla küfür arasındaki sınırın ne olabileceği konusuna dair eseri.
Bazı kaynaklarda et-Tefriķa beyne’l-İslâm (îmân) ve’z-zendeķa diye anılan (meselâ bk. Kādî İyâz, II, 1065; Îżâĥu’l-meknûn, I, 300; Brockelmann, I, 539), ancak bizzat müellifi tarafından Fayśalü’t-tefriķa beyne’l-İslâm ve’z-zendeķa olarak adlandırılan eser Gazzâlî’nin, İslâm düşünce tarihi boyunca “tekfir” başlığı altında tartışılagelen imanla küfür arasındaki sınırın ne olabileceği, hangi inanç, ifade ve hareketin kişiyi müslüman olmaktan çıkarabileceği, bu konuda ölçü ve kriterin ne olabileceği sorularına cevap verdiği önemli bir risâlesidir. Akaid konularında birbirinden farklı metotlar benimseyen dönemin dört büyük fikir akımının (Selefiyye, Ehl-i bid‘at, Ehl-i sünnet ve Felâsife) mutaassıpları arasında yoğun ve ölçüsüz bir şekilde sürdürülen karşılıklı tekfir faaliyetinden rahatsızlık duyan Gazzâlî, eserini ölçüsüzlük ve ehliyetsizliğin hüküm sürdüğüne inandığı bu konuda bir ölçü olması dileğiyle kaleme almıştır. Birçok bio-bibliyografik kaynakta Gazzâlî’ye nisbet edilen Fayśalü’t-tefriķa’nın (Abdurrahman Bedevî, s. 166) otantik bir eser olduğu, bizzat müellifin diğer eserlerinde bu risâlesine yaptığı atıflarla teyit edilmektedir (meselâ bk. el-Müstaśfâ, I, 117; el-Münķıź mine’đ-đalâl, s. 23).
Fayśalü’t-tefriķa bir girişle on üç fasıldan oluşmaktadır. Gazzâlî eserinin mukaddimesinde dinî konularda katı ve müsamahasız olan bazı kişilerden yakınır. Bunların son derece dar bir İslâm anlayışı ortaya koyarak bu dairenin dışına çıkanları küfür ve zındıklıkla suçladıklarını ifade eder ve eserin giriş kısmında bu müsamahasız kişilerin, bazı eserlerinde selef-i sâlihîn ile mütehassıs kelâm ulemâsının görüşlerine aykırı fikirler bulunduğunu ileri sürerek kendisine de ağır tenkitler yönelttiklerini belirtir. “Bu haset ehline göre Eş‘arî mezhebinden bir milim bile ayrılmak, en basit bir meselede bile onlardan farklı düşünmek sapıklık, zulüm hatta küfürdür” (s. 31-33). Giriş kısmında Gazzâlî ayrıca küfürle imanın anlam ve mahiyetinin ancak yüksek bir dinî duyarlılık, zihnî ve ahlâkî gelişmişlik, gönül temizliği gibi meziyetler sayesinde kavranabileceğini söyler.
Fayśalü’t-tefriķa’nın birinci faslında mukallitlerin küfrün mahiyetini bilip bilemeyecekleri hususu tartışılmakta, Eş‘ariyye ve Mu‘tezile ulemâsının Allah’ın sıfatları konusundaki görüş ayrılıklarından örnekler verilerek bu tür meselelerde farklı düşünceye sahip olanların birbirini tekfir etmemesi gerektiği belirtilmektedir. İkinci fasıl imanla küfrün tarifine, bir kimseyi şer‘î bir hüküm olan küfürle itham edebilmek için şer‘î delillerin bilinmesi gerektiği konusuna ayrılmıştır.
Müellif üçüncü fasılda “tasdik” ile “tekzip” terimlerinin tanımlarını yapmakta; bu münasebetle tasdik ve tekzibe konu olan varlığı da zatî, hissi, hayalî, aklî ve şibhî şeklinde beş bölüme ayırarak incelemekte; dördüncü fasılda da bu beş nevi varlığın te’vil ile münasebetini ele almaktadır. Gazzâlî beşinci fasılda, nasların zahirine titizlikle bağlı kalma gayreti içinde olanların bile zaman zaman te’vile başvurma zaruretini hissettiklerini, bu metodun önemli temsilcisi Ahmed b. Hanbel’den örnekler verip ortaya koymaya çalışmaktadır. Eserin altıncı faslında, te’vilin mutlaka belirli prensiplere bağlı kalınarak yapılmasının ve te’vil konusunda muhatabın seviyesinin dikkate alınmasının gereği ile avam-havas ayırımının önemi üzerinde durulmuştur. Gazzâlî bu fasılda bazı te’vil kaidelerini özet olarak verdikten sonra ayrıntılı bilgi için el-Ķısŧâsü’l-müstaķīm, Miĥakkü’n-nažar adlı eserlerine gönderme yapar. Te’vilin kısımlarının incelendiği yedinci fasılda, temel itikadî esasların dışında kalan bazı önemsiz meselelerle ilgili isabetsiz yorumların tekfiri gerektirmeyeceği, ancak İslâm’daki önemli akaid esaslarıyla alâkalı konularda kesin delile dayanmadan nasların zâhirî mânalarını tahrif edecek şekilde te’vile kalkışanların tekfîr edileceği belirtilir. Gazzâlî Tehâfütü’l-felâsife’sinde İslâm filozoflarının bazı görüşleri için sıraladığı tekfîr maddelerini burada da tekrarlar. Müellif bu faslın devamında “zındık” teriminin mutlak ve mukayyet şeklinde bir ayırıma tâbi tutulabileceğini belirterek her iki zındık grubun arasındaki farkları inceler. Tekfiri gerektiren ve gerektirmeyen hususları izah etmenin ciltler dolusu yazmayı icap ettireceğini belirten Gazzâlî, eserinin sekizinci faslında okuyucularına ehl-i kıbleyi tekfir etmekten kaçınmaları tavsiyesinde bulunduktan sonra tekfir konusunda uyulması gereken ana ilkeyi de belirler. Buna göre “usûl-i selâse” denilen Allah’a, nübüvvete ve âhirete iman esasları ile tevâtüren sabit olmuş aslî ve fer‘î konulara yönelik bütün red ve inkârlar apaçık küfür, bu ana esasların ayrıntılarına ilişkin meselelerle ilgili red ve inkârlar ise hata ve bid‘attır. Fayśalü’t-tefriķa’nın dokuzuncu faslında bir kişiyi veya bir grubu tekfir etmeden önce göz önünde bulundurulması gereken hususlar incelenir. Eserin onuncu faslında avamı tekfir eden bazı kelâm âlimleri tenkit edilmekte, kelâm ilminin ve bu ilmin kullandığı ince metodun herkes tarafından kavranamayacağı belirtilmekte, halkı irşat edip imanını güçlendirmek için Kur’an’ın “güzel öğüt” tavsiyesinin yerine getirilmesi istenmektedir. On birinci fasılda hiçbir kimsenin ilâhî rahmeti daraltmaya hakkı bulunmadığı ifade edilmekte, kendilerine İslâm daveti ulaşmamış olan fetret ehli hakkında dikkate değer tesbit ve gruplandırmalar yapılmaktadır. On ikinci fasılda bir kişiyi tekfir ederken aklın mı yoksa nassın mı esas alınması gerektiği hususuna cevap aranmaktadır. Eserin son faslında ise bir müslümana kâfir diyen kimsenin imanî durumunun ne olacağı meselesi tartışılmakta, Hz. Peygamber’in konuya ışık tutan, “İki müslümandan biri diğerini küfürle itham ederse bu iddia mutlaka ikisinden birine râci olur” anlamındaki hadisi (Müslim, “Îmân”, 111; Tirmizî, “Îmân”, 16; Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 15) incelenmektedir.
Çeşitli kütüphanelerde pek çok yazma nüshası bulunan Fayśalü’t-tefriķa’nın (Abdurrahman Bedevî, s. 166; Brockelmann, I, 539) birçok baskısı yapılmıştır (meselâ Bombay 1283; Kahire 1319, 1325, 1328). Eserin en ciddi ilmî neşri, Gazzâlî ile ilgili çalışmalarıyla tanınan Süleyman Dünyâ tarafından gerçekleştirilmiştir (Kahire 1381/1961). Nâşir kitabın baş tarafına Gazzâlî’nin hayatı ve özellikle bu eseriyle alâkalı bazı değerlendirmeler ihtiva eden bir bölüm, son kısmına da Şehristânî’nin el-Milel ve’n-niĥâl’inden yaptığı alıntıları eklemiş; Berâhime, Seneviyye, zenâdıka ve dehriyye gibi fırkalar hakkında bilgi vermiştir. Süleyman Dünyâ’nın bu çalışması A. Turan Arslan tarafından İmam Gazâli ve İman-Küfür Sınırı adıyla Türkçe’ye çevrilmiştir (İstanbul 1992). Bursalı Mehmed Tâhir, Türk tasavvuf dünyasında daha çok Salâhî Efendi olarak tanınan Abdullah Salâhî Uşşâkī’nin (ö. 1196/1782) Fayśalü’t-tefriķa’yı Türkçe’ye tercüme ettiğini kaydeder (Osmanlı Müellifleri, I, 105). Süleyman Uludağ da eseri İslâmda Müsamaha adıyla Türkçe’ye çevirmiştir (İstanbul 1972). Bu tercümenin sonunda Gazzalî’nin aynı konuyla İlgili el-Ķānûnü’l-külli fi’t-teǿvîl adlı bir başka risâlesinin tercümesi de yer almaktadır.
Şarkiyatçıların dikkatini çeken Fayśalü’t-tefriķa, Hans-Joachim Runge tarafından Untersuchung über die Unterscheidung von Islam und Ketzerei başlığıyla Almanca’ya çevrilmiştir (Kiel 1938). Gazzâlî ile ilgili çalışmaları bulunan İspanyol müsteşriki Asin Palacios ise Fayśalü’t-tefriķa’nm özet bir tercümesini, Gazzâlî’nin el-İķtiśâd fi’l-iǾtiķād adlı eserinin İspanyolca tercümesi olan El Justo medio en la creencia içinde vermiştir (Madrid 1929).
BİBLİYOGRAFYA:
Müslim, “Îmân”, 111; Tirmizî, “Îmân”, 16; Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 15; Gazzâlî, Faysalü’t-tefrika (nşr. Süleyman Dünyâ), Kahire 1381/1961; a.mlf., el-Müstasfâ, Kahire 1934, I, 117; a.mlf., el-Münkız mine’d-dalâl, İstanbul 1287, s. 23; Kâdî İyâz, eş-Şifâǿ, II, 1065; Keşfü’z-zunûn, I, 1304; Îzâhu’l-meknûn, I, 300; Osmanlı Müellifleri, I, 105; Brockelmann, GAL, I, 539; F. Jabre, La Notion de certitude selon Ghazali, Paris 1958, s. 406-435; Yusuf Ziyâeddin Ersal, Vahiy ve Risâlet, Ankara 1960, s. 17-19, 29-33; Abdurrahman Bedevî, Müǿellefâtü’l-Gazzâlî, Küveyt 1977, s. 166-167; Bekir Topaloğlu, Kelâm İlmi: Giriş, İstanbul 1985, s. 273, 281-282; L. Gardet, “Les Noms et les statuts”, St.I, V (1956), s. 72, dipnot 3; Kasım Kufralı, “Gazzâlî”, İA, IV, 752-753; W. Montgomery Watt, “al-Ghazalı”, EI² (İng.), II, 1040.
Emrullah Yüksel