FÂTIMA bint ESVED

فاطمة بنت الأسود

Fâtıma bint el-Esved b. Abdilesed el-Mahzûmiyye

Hz. Peygamber zamanında hırsızlık yaptığı için cezalandırılan kadın sahâbî.

Babasının adı bazı kaynaklarda Esed veya Ebü’l-Esved olarak da kaydedilmektedir (İbn Kayyim el-Cevziyye, XII, 31; İbn Hacer, Fetĥu’l-bârî, XII, 91; Aynî, XIII, 115). Esved İslâmiyet’i kabut etmemiş ve Bedir Savaşı’nda Hz. Hamza tarafından öldürülmüştür. Buna göre bazı kaynaklarda müslüman olduğu ve sahâbe sayıldığı yönünde verilen bilgiler geçersiz kalmaktadır. Hz. Peygamber’in hanımlarından Ümmü Seleme’nin daha önceki kocası Ebû Seleme el-Mahzûmî, Fâtıma’nın amcasıdır.

Fatma’nın İslâmiyet’i kabul ettikten sonra Resûl-i Ekrem’e biat ettiği ve birinin zînet eşyasını çaldığı için cezalandırıldığı bilinmektedir. Hz. Âişe’nin anlattığına göre bu olay Mekke’nin fethi sırasında meydana geldi. Fâtıma’nın Mahzûm kabilesinden olması sebebiyle hadise Kureyşliler’i çok üzdü. Bunu kabileleri adına bir onur meselesi yapan bazı müslümanlar Fâtıma’nın cezasının affedilmesi için Hz. Peygamber’in çok sevdiği Üsâme b. Zeyd’i aracı olarak gönderdiler. Üsâme durumu Resûl-i Ekrem’e arzettiğinde yüzü renkten renge giren Hz. Peygamber, “Allah’ın verdiği bir cezanın affı için mi şefaat ediyorsun?” diyerek öfkelendi ve bunun üzerine ashaba hitaben yaptığı konuşmada daha önceki milletlerin hırsızlık yapan soyluları bağışlayıp soylu olmayanları hemen cezalandırmaları sebebiyle helâk edildiklerini söyledi ve, “Allah’a yemin ederim ki Muhammed’in kızı Fâtıma hırsızlık etseydi onun da elini keserdim” dedi (Buhârî, “Ĥudûd”, 13). Hz. Âişe, Fâtıma bint Esved’in yaptığından dolayı pişman olduğunu, bazı ihtiyaçları için zaman zaman kendisine geldiğini ve isteklerini Hz. Peygamber’e ilettiğini belirtmektedir (Müslim, “Ĥudûd”, 9).

Hadislerde Fâtıma’nın ismen zikredilmeyip “el-Mahzûmiyye” diye anılması sebebiyle hırsızlık olayının, onun amcasının kızı Ümmü Amr bint Süfyân b. Abdülesed’le ilgili olduğunu söyleyenler varsa da, söz konusu hadisi şerheden kaynaklarla tabakat ve siyer kitapları bu hususta görüş birliği içindedirler.

BİBLİYOGRAFYA:

Müsned, III, 295, 386; V, 409; VI, 329; Dârimî, “Hudûd”, 5; Buhârî, “Fezâǿilü ashâbi’n-nebî”, 18, “Enbiyâǿ”, 54, “Hudûd”, 12, 13; Müslim, “Hudûd”, 8, 9, 10; İbn Mâce, “Hudûd”, 6; Ebû Dâvûd, “Hudûd”, 4; Tirmizî, “Hudûd”, 6; Nesâî, “Sârik”, 5, 6; İbn Sa‘d, et-Tabakât, VIII, 263, 264; Hâkim, el-Müstedrek, IV, 379-380; Hatîb el-Bağdâdî, el-Esmâǿü’l-mübheme fi’l-enbâǿi’l-muhkeme (nşr. İzzeddin Ali es-Seyr), Kahire 1405/1984, s. 256-258; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ğâbe, VII, 218; İbn Hacer, el-İsâbe, IV, 380; a.mlf., Fethu’l-bârî (Hatîb), XII, 89-99; Aynî, ǾUmdetü’l-kârî, Kahire 1392/1972, XIII, 111, 307; XIX, 256, 257; Kirmânî, Şerhu’l-Buhârî (Buhârî, es-Sahîh içinde), Beyrut 1981, XIV, 105; XV, 13; Kastallânî, İrşâdü’s-sârî, Kahire 1327 → Beyrut, ts. (Dâru İhyâi’t-türâsi’l-Arabî), V, 434; VI, 128; IX, 456; Azîmabâdî, ǾAvnü’l-maǾbûd, XII, 31; Şevkânî, Neylü’l-evtâr, VII, 148-149; Mübârekfûrî, Tuhfetü’l-ahvezî, Kahire 1383-87/1963-67, IV, 698; Sehârenfûrî, Bezlü’l-Mechûd, XVII, 312; Mehmed Zihni, Meşâhîrü’n-nisâ (nşr. Bedreddin Çetiner), İstanbul 1982, II, 111.

Salim Öğüt