ETMEYDANI

Osmanlılar zamanında İstanbul’un Aksaray semtinde Yeni Odalar adıyla anılan yeniçeri kışlalarının ortasındaki meydana verilen isim.

Meydân-ı Lahm veya Lahim Meydanı olarak da bilinen bu yer, Yeni Odalar’da oturan yeniçerilerin yedikleri etin burada dağıtılması sebebiyle bu adı almıştır. Zamanla yaygınlık kazanacak olan bu isim Kanûnî Sultan Süleyman döneminde (1520 - 1566) ortaya çıkmıştır. Kanûnî devrinin başlarında, Fâtih Sultan Mehmed tarafından yaptırılan Yeni Odalar’ı Vezîriâzam İbrâhim Paşa yeniden tanzim ettirirken salhânelerden getirilen etleri ayrı bir kapıdan içeriye aldırarak meydanlık yerde dağıttırmış, daha sonra bu kapıya Et Kapısı denildiği gibi meydana da Etmeydanı adı verilmiş, sonraları kapı da Etmeydanı Kapısı adıyla anılmaya başlanmıştır (BA, MD, nr. 55, s. 126). Ayrıca kasap ve aşçıların namaz kılmaları için burada bir de mescid yaptırılmıştır. Sadece sabah ve akşam namazlarının kılındığı Etmeydanı Mescidi’nde yılda bir defa yeniçerilere çuha dağıtıldığı gün öğle namazı da kılınırdı. XVII. yüzyıl ortalarında yanan ve devrin Yeniçeri Ocağı kethüdâsı tarafından tamir ettirilen bu mescid 1724 Cibali yangınından sonra yeniden yaptırılmıştır. Hadîkatü’l-cevâmi‘deki ifadelerden Etmeydanı Mescidi’nin halka açık bir ibadet yeri olmadığı anlaşılmaktadır. Yeniçeri Ocağı neferlerinin asıl ibadet yeri Orta Cami diye bilinen büyük mesciddir.

Yeni Odalar’ın en büyük kapısı olan Etmeydanı Kapısı, 1721 yılında Nevşehirli Damad İbrâhim Paşa tarafından kâgir olarak yeniden inşa ettirilmiş, yanına bir de çeşme eklenmiştir. İbrâhim Paşa bu kapının iç tarafında, her yıl yeniçerilere verilen kaputluk çuhayı koymak için bir mahzenle bu çuhanın kanuna uygun olarak dağıtılmasına nezaret eden yeniçeri ağalarının ikametine mahsus bir de oda yaptırmıştır (Râşid, V, 398-399). Ateşli silâhların yeniçeriler tarafından yaygın olarak kullanılmaya başlanmasından sonra gerekli barutun imal edildiği ve saklandığı baruthâne de Etmeydanı’nda bulunuyordu. Etmeydanı’nın mumcu dükkânları da meşhurdu. Yeniçerilere üç mum 1 akçeden satılır, “Kānûn-ı Süleymânî” üzere zararı devlet karşılardı (Evliya Çelebi, I, 560). Etmeydanı’nda yeniçerilerin tâlim yapmalarına mahsus bir de tâlimhâne vardı. Ocak nizamının bozulmasından önce burada yeniçeri neferleri odabaşılarının nezaretinde tâlim görürlerdi. Yeniçeri ağası da haftada üç gün buraya gelir, nişangâhlara tüfek atışları yaptırır, başarı gösterenleri mükâfatlandırırdı (Topçular Kâtibi Abdülkādir Efendi, vr. 52a, 98a).

Etmeydanı’nın ortasında “tomruk” denilen kasaphânelerden başka seğirdim aşçılarına mahsus adını meydandan alan bir tekke de vardı. Etmeydanı Tekkesi’nin içinde fevkanî bir daire ile, tekkenin karşısında çeşitli vergilerden muaf olarak buraya beratla getirilmiş Rum asıllı hıristiyan meydan kasaplarına mahsus (BA, Cevdet - Askerî, nr. 24999) bir başka daire daha yer alıyordu (BA, Cevdet - Askerî, nr. 2131).

Yeniçerilerin et ihtiyacı İstanbul mezbahalarında kesilen küçük ve büyükbaş hayvanlardan karşılanırdı. Fakat zaman zaman görülen et sıkıntısı ve fiyat artışları sebebiyle Fâtih Sultan Mehmed döneminden (1451 - 1481) itibaren Yedikule Mezbahası’nda kesilen hayvanların etlerinin tamamı da buraya tahsis edilmişti (BA, MD, nr. 55, s. 126). Kapıkulu ocaklarına etin okkası 3 akçeden dağıtılır, et fiyatı artsa bile bu rakam değişmez, aradaki fark “zarar-ı lahm” adıyla devlet tarafından karşılanırdı. Kesilen hayvanların etleri otuz kadar beygirle her sabah Etmeydanı’na taşınırdı. Yolda beygirlerin önünden ve arkasından üç beş seğirdim ustası ve kasap koşar, “Savulun!” diye bağırarak halkı dağıtıp yol açardı. Zira et yüklü hayvanların önünden veya arasından geçmek uğursuzluk kabul edildiğinden yasaktı ve bu yasağı çiğneyenler idam edilirdi. Nitekim Esad Efendi’ye göre, yeniçeriliğin ilgasından birkaç yıl önce Yedikule’den beygirlere yüklenen etler Kocamustafapaşa’daki Çınar Mescidi civarına geldiğinde bu mescidin yaşlı imamının dalgınlıkla hayvanların önünden geçmesi üzerine imamla onu korumak isteyen bazı kişiler idam edilmişti (Üss-i Zafer, s. 97 vd.).

Dışarıda kesilen etler buraya getirildikten sonra sekiz kasap dükkânı aracılığı ile her orta veya bölüğün nefer sayısına ve tayın miktarına göre belli ücret karşılığında dağıtılırdı. Orta ve bölüklerin etlerini kendi aşçı ustaları teslim alırdı. Etin mezbahadan gelişi ve dağıtımı sırasında bazı merasimler yapılırdı. Seğirdim ustaları kesilmiş semiz bir koyunu kasaplardan birinin kucağına verir, kasap da kışla kapısının iç tarafında ayakta dururdu. Seğirdim usta ve neferleri kışlanın ortasındaki meydanın diğer tarafında hazır oldukları halde, “usta çavuş” denilen seğirdim aşçılarının “meydan şeyhi” adı verilen en büyük üç zâbitinden biri orada bulunan gülbank taşının üzerine çıkarak gülbank çektikten sonra, “Hazır olun ağalar, et geldi,


bildik bilmedik demeyin” der ve ustalarıyla birlikte oraya et almaya gelen efrada hitaben de, “Çardak önünden geçmeyin, pazara ve sokaklara gitmeyin, halk sizi pazara gidiyor sanmasın. Zâbiti görünce kaçın, tozluğunuzu indirin, peştemallarınızı çevirin; haydi babam haydi” diye bağırırdı. Daha sonra her bölük ve ortanın etini almak için gelen seğirdimler kucağında kesilmiş koyunu tutan kasaba doğru koşar, ete elini ilk süren bunu kışlasına götürürdü (Ahmed Cevad, s. 208). Bu koyunu bedava olarak almak o orta veya bölük için büyük övünç vesilesiydi.

Etmeydanı, özellikle XVII. yüzyıl başlarından itibaren yeniçeri ayaklanmalarının ilk başlama yeri olarak ün kazandı. Yeniçeriler ayaklanma belirtisi olmak üzere kışla mutfaklarındaki kazanları bu meydana çıkarırlardı, buna “kazan kaldırma” denirdi. Yeniçerilere katılan öteki Kapıkulu ocaklarının bayrakları da bu meydana dikilir, esnaf takımı ve isyanın teşvikçisi devlet adamları meydanda kurulan çadırlarda veya meydanı çevreleyen yeniçeri odalarında misafir edilir, isyan süresince Etmeydanı’nda âdeta bir ordu pazarı kurulurdu. Bu şekilde bir olay, 1703 yılında II. Mustafa’nın hal‘i ve III. Ahmed’in cülûsuyla sonuçlanan isyan sırasında meydana gelmiştir. Etmeydanı’nı dolduran âsiler önce Ağakapısı’na ve Bâbıâli’ye yürürler, daha sonra Atmeydanı’na geçerler, buradan da Soğukçeşme Kapısı, Bâb-ı Hümâyun ve Ahırkapı’yı tutarak Topkapı Sarayı’nı kuşatırlardı. İsyanlar sırasında Etmeydanı çeşitli konuşmaların yapıldığı, nutukların atıldığı ve padişahtan gelen haberlerin duyurulduğu bir karargâh özelliği taşırdı.

Yeniçeri Ocağı’nın ilgasından bir süre önce ve eşkinci* tahririnden sonra Etmeydanı’nın adı Tâlimhâne Meydanı olarak değiştirildi (Esad Efendi, s. 70). Meydan ise son olarak 1826 Haziranında çıkan yeniçeri isyanına sahne oldu. Eşkinci tahririni yaptırmamak için Etmeydanı’nda toplanan yeniçeriler, âdet olduğu üzere kazanlarını meydana çıkarıp Ağakapısı’nı yağmaladıktan sonra Bâbıâli’yi bastılar. Bu arada kendi taraftarlarını Etmeydanı’na çağırdılar. Ancak diğer Kapıkulu ocakları tarafından sarıldılar ve birkaç saat içinde kışlaları top ateşiyle yerle bir edildi. Böylece Etmeydanı da fonksiyonunu tamamen kaybetti. Bu olayla ilgili olarak Keçecizâde İzzet Molla’nın yazdığı kıta şöyledir: “Tecemmu‘ eyledi Meydân-ı Lahm’e/Edip küfrân-ı ni‘met bunca bâgī/Koyup kaldırmadan ikide birde/Kazan devrildi söndürdü ocağı”.

II. Mahmud yeniçeriliği hatırlatan her türlü isim ve unvanı kaldırırken Yeni Odalar’ın bulunduğu yere Ahmediye adını vermiş, böylece Etmeydanı adı da tarihe karışmıştır. Meydanın tonozlu kapısı 1930’lu yıllara kadar mevcut iken sonradan ortadan kalkmış, yalnız kapının temel kalıntıları ile iki yanındaki çeşmelerin yalakları kalmıştır. Bunlar da Vatan caddesinin 1955 - 1956 yıllarında yeniden düzenlenişi sırasında kaldırılmıştır. Etmeydanı’nın ve Yeni Odalar’ın olduğu yerde bugün Vatan caddesi, Ahmediye Karakolu ve hızlı tramvay yolu bulunmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

BA, MD, nr. 55, s. 126; BA, Cevdet - Askerî, nr. 2131, 24999, 34666; Kavânîn-i Yeniçeriyân, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 2068, tür.yer.; Topçular Kâtibi Abdülkâdir Efendi, Târih, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 2151, vr. 13a-b, 52a, 98a; Evliya Çelebi, Seyahatnâme, I, 560; Râşid, Târih, V, 398-399; Silâhdar, Nusretnâme, II, tür.yer.; Ayvansarâyî, Hadîkatü’l-cevâmi‘, I, 53-54; Esad Efendi, Üss-i Zafer, İstanbul 1293, s. 70, 84, 97-98; Mustafa Nuri Paşa, Netâyicü’l-vukuât, İstanbul 1327, III, 30; Cevdet, Tarîh, XII, 162 vd.; Ahmed Cevad, Târîh-i Askerî-i Osmânî, İstanbul 1299, s. 28, 31, 207-209; Uzunçarşılı, Kapıkulu Ocakları, I, 247-249, 453, 548 vd.; Reşat Ekrem Koçu, Yeniçeriler, İstanbul 1964, s. 87-90; Karal, Osmanlı Tarihi, V, 81, 83, 146 vd.; Pakalın, I, 569; İst.A, X, 5385-5387, 5393-5394; TA, XV, 479-480.

Abdülkadir Özcan