es-SEB‘U’l-MESÂNÎ

(السبع المثاني)

Naslarda Kur’an ve Fâtiha sûresi için kullanılan bir terkip.

Sözlükte “yedi” anlamındaki seb‘ kelimesiyle “katlamak, bükmek; iki katını almak” mânasındaki seny kökünden mesnânın (bir şeyin katı) çoğulu mesânîden oluşur ve “tekrarlanan, iki kattan ibaret olan yedi” anlamına gelir (Lisânü’l-ǾArab, “şny” md.; Kāmus Tercümesi, IV, 893-894). Terkip bu


şekliyle Kur’an’da geçmemekte, “Şu bir gerçek ki biz sana ‘tekrarlanan yedi’yi ve yüce Kur’an’ı verdik” (el-Hicr 15/87) meâlindeki âyette “seb‘an mine’l-meŝânî” ifadesi ve “Allah sözün en güzelini, birbiriyle uyumlu ve ‘bıkılmadan tekrar tekrar okunan bir kitap’ olarak indirdi” (ez-Zümer 39/ 23) meâlindeki âyette kitabın (Kur’ân-ı Kerîm) sıfatı olarak “meŝânî” kelimesi yer almaktadır. Râgıb el-İsfahânî, mesânî kelimesinin Kur’an sûreleri için kullanıldığını belirttikten sonra Hicr ve Zümer sûrelerinde geçen bu kelimenin “zamanın geçmesiyle değerini yitiren şeylere benzemeksizin tekrar tekrar okunan ve yeniliğini koruyan” mânasına geldiğini söyler (el-Müfredât, “şny” md.). es-Seb‘u’l-mesânî terkibi hadislerde de yer almaktadır. Hz. Peygamber, Fâtiha’yı “Kur’an’ın en büyük sûresi” diye niteledikten sonra onun es-seb‘u’l-mesânî ve kendisine verilen yüce Kur’an olduğunu söylemiştir (Müsned, IV, 211; V, 114; Buhârî, “Tefsîr”, 1/1, 15/3, “Feżâǿilü’l-Ķurǿân”, 9; Tirmizî, “Şevâbü’l-Ķurǿân”, 1). Nitekim bu terkip, namazların her rek‘atında okunması sebebiyle Fâtiha sûresinin isimleri arasında yer alır (bk. FÂTİHA SÛRESİ). Resûlullah, bir başka hadiste de İncil’e karşılık kendisine mesânînin verildiğini belirtmiştir (Müsned, IV, 107).

Müfessirler, söz konusu iki âyetin yorumu ve birbiriyle ilişkisi hususunda farklı kanaatlere sahip olmuştur. Abdullah b. Mes‘ûd, Abdullah b. Ömer ve Abdullah b. Abbas gibi sahâbîlerle bazı tâbiîn âlimlere göre Resûlullah’a verilen es-seb‘u’l-mesânî, Bakara-A‘râf arasındaki altı sûre ile Yûnus sûresinden (veya Enfâl ve Tevbe’nin birleştirilmiş şeklinden) oluşan yedi uzun sûredir (seb‘-i tıvâl). Çünkü bu sûrelerde farzlar ve dinî hükümler ya da ibret veren haber ve kıssalar tekrarlanmaktadır. Hz. Ömer, Hz. Ali ve İbn Mes‘ûd ile İbn Abbas’tan nakledilen diğer bir rivayete göre es-seb‘u’l-mesânî Fâtiha sûresidir, zira Fâtiha her namazda ve her Kur’an okuyuşta başlangıç sûresi olarak tekrarlanmaktadır. Üçüncü bir yorum ise bununla Kur’an’ın tamamının kastedildiği yönündedir. Bu anlayış değişik bir tarikle İbn Abbas’a ve tâbiînden itibaren bazı âlimlere nisbet edilmiştir. Bu yorumları nakleden Taberî, sıhhatlerine kanaat getirdiği hadislere dayanarak es-seb‘u’l-mesânî ile Fâtiha sûresinin kastedildiği yorumunun isabetli olduğunu söylemiştir (CâmiǾu’l-beyân, XIV, 69-80). Konuyla ilgili olarak ileri sürülen birinci görüş, ikisi hariç seb‘-i tıvâlin Medine’de nâzil olması dolayısıyla kronolojik açıdan problemli görünmektedir. Zira Mekkî olan Hicr sûresinde (15/87) “verdik” anlamında mâzi sîgası kullanılmaktadır. Zemahşerî, Ebû Hayyân el-Endelüsî, Âlûsî ve Elmalılı Muhammed Hamdi gibi müfessirler, terkipte yer alan mesânî kelimesinin içerdiği ikili sistem muhtevasından hareketle Kur’an’ın nazmında bulunan birbirine zıt, fakat edebî kuruluş içinde konuya açıklık getiren anlatımlara dikkat çekmişlerse de sistemin içinde yer alan yedi sayısının konumunu ve inceliğini açıklığa kavuşturamamışlardır.

Çağdaş müfessirlerden Emîn Ahsen Islâhî, Kur’an’da ikili ve bundan oluşan yedili bir yapı bulunduğu görüşünü savunur. Ona göre Hicr ve Zümer sûrelerindeki âyetler bunun açık delilidir. Islâhî Kur’an’ın, kendi içinde bütünlük arzeden en önemli yapı olarak tek tek sûreleri kabul etmekle birlikte sûrelerin bir araya gelerek teşkil ettiği bütünün tek bir sûrenin içerdiği anlamdan daha güçlü olduğunu söyler. Islâhî, Kur’an sûrelerinin birbiriyle eşleşerek ikili grupları oluşturduğunu, ikili grupların da belli bir düzen içinde birleşerek yedi grubu meydana getirdiğini belirtir. Fâtiha, Nûr, Ahzâb ve Hucurât sûreleri ise yedili gruptan hiçbirine girmez. Çünkü Fâtiha, Kur’an için bir önsöz mahiyetinde iken diğerleri öteki grup ve sûrelerin tamamlayıcısı durumundadır (Birışık, Dîvân: İlmî Araştırmalar, sy. 11 [2001], s. 70-77).

BİBLİYOGRAFYA:

Kāmus Tercümesi, IV, 893-894; Müsned, IV, 107, 211; V, 114; Taberî, CâmiǾu’l-beyân (nşr. Sıdkī Cemîl el-Attâr), Beyrut 1415/1995, XIV, 69-80; Zemahşerî, el-Keşşâf (nşr. Âdil Ahmed Abdülmevcûd v.dğr.), Riyad 1418/1998, III, 416; Fahreddin er-Râzî, Mefâtîĥu’l-ġayb, Beyrut 1401/1981, XIX, 213; Ebû Hayyân el-Endelüsî, el-Baĥrü’l-muĥîŧ (nşr. Âdil Ahmed Abdülmevcûd v.dğr.), Beyrut 1413/1993, V, 452; VII, 406; Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, Tefsîrü’l-Ķurǿâni’l-Ǿažîm (nşr. Mustafa Seyyid M. Fazl el-Acmâvî v.dğr.), Kahire 1421/2000, I, 151-159, 245-247; III, 9; VII, 135; VIII, 274-276; XI, 123-124; Âlûsî, Rûĥu’l-meǾânî, XIV, 78-79; XXIII, 258-259; Elmalılı, Hak Dini, V, 3074-3075; Abdülhamit Birışık, “Kur’ân’da İç Bütünlük: Islâhî’nin Tefsir Yöntemi”, Dîvân: İlmî Araştırmalar, sy. 11, İstanbul 2001, s. 70-77; a.mlf., “Islâhî, Emîn Ahsen”, DİA, XIX, 192.

Abdülhamit Birışık