EŞ‘AR (Benî Eş‘ar)

بنو الأشعر

Kahtânîler’e mensup eski bir Arap kabilesi.

Eş‘arûn, Eş‘ariyyûn ve Eşâire olarak da anılmaktadır. Eş‘ar kelimesi sözlükte “kıllı” anlamına gelmekte olup Üded’in oğullarından Nebt doğduğunda vücudu çok kıllı olduğu için bu lakapla şöhret bulmuştur. Nebt’in nesebi Eş‘ar b. Üded b. Zeyd b. Yeşcüb b. Arîb b. Zeyd b. Kehlân b. Sebe b. Yeşcüb b. Ya‘rub b. Kahtân şeklindedir. Üded’in diğer oğulları Mürre, Mezhic ve Tayy’in soyundan da kardeş kabileler türemiştir. Eş‘ar’ın soyu ise Cümâhir, Cüdde, Etgam, Ergam, Edgam, Abdüşems ve Abdüssüreyyâ adlı yedi oğlundan çeşitli kollara ayrılarak çoğalmıştır. Bunlardan en güçlü olanı Cümâhir’in neslidir. İslâm’dan önce Yemen’in Tihâme yöresindeki Zebîd ve Mehâ civarında yaşarlar, komşuları olan Benî Ak ile birlikte çoğunlukla aynı reis tarafından idare edilirlerdi.

Benî Eş‘ar, Câhiliye devrinde Ak ve Selef kabileleriyle birlikte Müntabık adlı bakırdan bir puta tapardı. Hz. Peygamber, putlar imha edildiğinde bunun içinden çıkan bir kılıcı kendisine ayırarak “mihzem” adını vermişti. Bazı kaynaklar, Kâbe’yi yıkmaya gelen Ebrehe’nin ordusunda Eş‘arîler’in de yer aldığını kaydetmektedir (Süyûtî, VIII, 627).

Eş‘arîler’in İslâmî dönemde tarih sahnesine ilk çıkışları 7. yılda (629) oldu. Aralarında Ebû Mûsâ el-Eş‘arî’nin de bulunduğu yaklaşık elli kişilik bir heyet müslüman olduklarını bildirmek için Medine’ye gitmek üzere denize açılmış, fakat gemileri fırtına sebebiyle Habeşistan’a sürüklenince buradaki muhacirlerden Ca‘fer-i Tayyâr ve arkadaşlarına katılmışlardı. Hep birlikte Medine’ye dönmek için yola çıktıkları sırada İslâm ordusunun Hayber’i kuşatmakta olduğunu öğrenince oraya giderek Hz. Peygamber’e biat ettiler ve humus*tan pay aldılar. Ebû Mûsâ el-Eş‘arî ile bir grup arkadaşının, başta Tebük Gazvesi için binek talep etmeleri olmak üzere çeşitli vesilelerle Hz. Peygamber’e başvurduklarına dair rivayetlerden (meselâ bk. Buhârî, “Meġāzî”, 74; Müslim, “Eymân”, 7, 9) bazı Eş‘arîler’in Medine’de yerleştiği anlaşılmaktadır. Hz. Peygamber, Benî Ak ve Eş‘arîler’e kendilerinden birinin vali olmasını uygun buldu ve Tâhir b. Ebû Hâle’yi vali tayin etti; Muâz b. Cebel’i de İslâmiyet’i öğretmek üzere gönderdi. Eş‘arîler’in bir kısmı, 10. (632) yılda daha Resûlullah hayatta iken peygamberlik iddiasında bulunan Esved el-Ansî’ye katılarak ilk irtidad hareketini başlattılar. Esved el-Ansî’nin öldürülmesinden sonra yeniden İslâm’a dönen Eş‘arîler, Hz. Peygamber’in vefatının ardından başgösteren buhranlı günlerde Benî Ak ile birlikte tekrar irtidad ederek Tihâme’de Halife Ebû Bekir’e karşı isyan bayrağını açtılar (11/632). Aynı yıl Tâhir b. Ebû Hâle kumandasındaki ordu karşısında bozguna uğradılar ve büyük kayıplar verdiler. Başta Benî Ak olmak üzere bu irtidad hareketine katılanlar bu tarihten itibaren “ehâbis” (kötü insanlar), isyan esnasında kontrol altına aldıkları sahil yolu da “tarîku’l-ehâbis” adıyla anılmaya başlandı.

Hz. Ömer’in halifeliği zamanında başlayan Irak ve İran fetihlerine katılan Eş‘arîler’in bir kısmı yeni kurulan Basra ve Kûfe’ye yerleştiler. İbn Hazm’ın verdiği bilgilerden, V. (XI.) yüzyılda Endülüs’te Reyye şehrinin Eş‘arîler’in yerleşim merkezi olduğu, İşbîliye’de de Ebû Mûsâ el-Eş‘arî’nin neslinden gelen bazı kişilerin yaşadığı anlaşılmaktadır (Cemhere, s. 398). Bunlar bölgenin fethine katılıp orada yerleşen Eş‘arîler’in torunları olmalıdır. İran’ın Kum şehrinde de Ali b. Îsâ’nın neslinden gelen bazı Eş‘arîler yaşamaktadır (a.g.e., s. 398). Mustafa Murâd ed-Debbâğ, kabile mensuplarından bir kısmının Ürdün ve Filistin’in fethinden sonra Taberiye’de kaldığını, Sudan’da da bazı zümrelerinin bulunduğunu kaydetmektedir (el-Ķabâǿilü’l-ǾArabiyye, s. 104). Kabilenin Yemen’de yaşayan mensupları Sıffîn Savaşı’nda Muâviye’nin safında yer almış ve Me‘mûn devrinde Yemen âmiline isyan etmişlerdir. Ancak 203’te (818-19) vali tayin edilen Muhammed b. Abdullah b. Ziyâd çok çetin savaşlardan sonra bunları tekrar itaat altına aldı.

Kur’ân-ı Kerîm’de kırk Arap kabilesinin lugatından kelimeler bulunduğuna dair haberlerde Eş‘arîler’in de adı geçmektedir (M. Abdülazîm ez-Zürkānî, I, 174). Eş‘arîler ayrıca, başta Kur’an tilâvetine


ihtimam göstermeleri olmak üzere çeşitli üstün vasıfları sebebiyle Hz. Peygamber tarafından övülmüşlerdir (meselâ bk. Tirmizî, “Siyer”, 10; “Tefsîrü’l-Ķurǿân”, 35).

Eş‘arîler’in içinde yetişen bazı önemli şahsiyetler şunlardır: Meşhur sahâbî ve kumandan Ebû Âmir el-Eş‘arî, kardeşinin oğlu Ebû Mûsâ el-Eş‘arî ile fakih oğlu Ebû Bürde el-Eş‘arî, muhaddis sahâbî Temîm b. Evs, sahâbe - tâbiîn devrinin Suriye - Filistin fakihi Abdurrahman b. Ganm, tâbiîn nesli âbid, zâhid ve muhaddislerinden Bilâl b. Sa‘d, Eş‘ariyye mezhebinin kurucusu Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî, Endülüslü fakih, muhaddis ve edip Ahmed b. Muhammed el-Eş‘arî.

BİBLİYOGRAFYA:

Tâcü’l-Ǿarûs, “şǾar” md., III, 302; Buhârî, “Meğâzî”, 74, “Farzü’l-humus”, 15; Müslim, “Eymân”, 7, 9, “Fezâǿilü’s-sahâbe”, 166, 167; Tirmizî, “Siyer”, 10, “Tefsîrü’l-Kurǿân”, 35; İbnü’l-Kelbî, Nesebü MaǾad ve’l-Yemeni’l-kebîr (nşr. Nâcî Hasan), Beyrut 1408/1988, I, 133-134, 339-342; İbn Sa‘d, et-Tabakât, I, 45, 348-349; II, 108; IV, 105-107; Halîfe b. Hayyât, et-Tabakât (Zekkâr), I, 155-157, 298, 427-428; II, 780; İbn Abdülhakem, Fütûhu Mısr (Âmir), s. 126, 127-128; İbn Kuteybe, el-MaǾârif (Ukkâşe), s. 102, 266; Taberî, Târih (Ebü’l-Fazl), I, 211; III, 228, 318, 320-321; IV, 500; V, 24; İbn Düreyd, el-İştikak (nşr. Abdüsselâm M. Hârûn), Bağdad 1979, s. 362, 416-418; İbn Abdürabbih, el-Ǿİkdü’l-ferîd, III, 400-401; Hemdânî, Sıfatü Cezîreti’l-ǾArab (nşr. Muhammed b. Ali el-Ekva‘), Riyad 1397/1977, s. 73, 74, 101, 207, 258, 277; İbnü’l-Mağribî, el-İnâs (nşr. İbrâhîm el-Ebyârî), Beyrut 1980, s. 18, 159, 161, 200; İbn Hazm, Cemhere, s. 397-398, 485; Bekrî, MuǾcem, I, 53-54; Sem‘ânî, el-Ensâb, I, 273-274; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, I, 82; II, 336-337, 374-375; Nüveyrî, Nihâyetü’l-ereb, Beyrut, ts. (Dâru Sâdır), XVIII, 23; İbn Haldûn, el-Ǿİber, II, 254; Kalkaşendî, Subhu’l-aǾşâ, I, 335; a.mlf., Nihâyetü’l-ereb fî maǾrifeti ensâbi’l-ǾArab, Beyrut 1984, s. 51; Zürkānî, Şerhu’l-Mevâhib, Kahire 1329 → Beyrut 1393/1973, IV, 28-32; Süyûtî, ed-Dürrü’l-mensûr, Beyrut 1403/1983, VIII, 627; Yahyâ b. Hüseyin b. Kāsım, Gāyetü’l-emânî (nşr. Saîd Abdülfettâh Âşûr), Kahire 1388/1968, s. 150-151; M. Abdülazîm ez-Zürkānî, Menâhilü’l-Ǿirfân, Kahire 1362/1943, I, 174; Ziriklî, el-AǾlâm, I, 334; Cevâd Ali, el-Mufassal, I, 364; II, 61, 368, 380, 596; III, 510-511; IV, 192, 195-196, 449-450; VI, 286, 377; VIII, 603; Köksal, İslâm Tarihi (Medine), VII, 243; IX, 164; Kehhâle, MuǾcemü kabâǿili’l-ǾArab, Beyrut 1402/1982, I, 30-31; Mustafa Fayda, İslâmiyet’in Güney Arabistan’a Yayılışı, Ankara 1982, s. 83-89; İbrâhim Ahmed el-Makhafî, MuǾcemü’l-müdûn ve’l-kabâǿili’l-Yemeniyye, San‘a 1985, s. 24; Mustafa Murad ed-Debbâğ, el-Kabâǿilü’l-ǾArabiyye ve selâǿilühâ fî bilâdinâ Filistîn, Beyrut 1986, s. 103-104.

Cengiz Kallek