er-RİSÂLE

(الرسالة)

Ebû Hanîfe’nin (ö. 150/767) akaide dair risâlesi.

Tam adı Risâletü Ebî Ĥanîfe ilâ ǾOŝmân el-Bettî Ǿâlimi ehli’l-Baśra’dır. Baş tarafında yer alan, Hüsâmeddin Hüseyin b. Ali es-Sığnakī ile başlayıp Ebû Yûsuf ile İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe’ye varan rivayet zinciri on dört kişiyi içermektedir. Risâle İbnü’n-Nedîm, Şehfûr b. Tâhir el-İsferâyînî, Ebü’l-Usr el-Pezdevî ve Bezzâzî gibi birçok âlimin yanı sıra Kâtib Çelebi, İsmâil Paşa, Carl Brockelmann ve Fuat Sezgin tarafından Ebû Hanîfe’ye nisbet edilmiştir. Diğer risâleleriyle birlikte Ebû Hanîfe’nin bu risâlesini kelâm kitaplarındaki tertibe göre düzenleyip şerheden Beyâzîzâde Ahmed Efendi, risâlenin tamamına Yûsuf b. Ali el-Cürcânî’nin Ħizânetü’l-ekmel’inin sonlarında ve Nâtıfî’nin el-Ecnâs’ında Ebû Hanîfe’ye nisbet edilerek yer verildiğini nakleder (İşârâtü’l-merâm, s. 22). Hatîb el-Bağdâdî, adlarını belirtmemekle birlikte Ebû Hanîfe’nin bazı eserler telif ettiğini bildirir (Târîħu Baġdâd, XIII, 338, 342). Bezzâzî, Taşköprizâde ve Zebîdî bunu teyit ederek Ebû Hanîfe’yi kendi mezheplerinden göstermeye çalışan Mu‘tezile’nin ona ait hiçbir eser bulunmadığını, Risâletü Ebî Ĥanîfe ile diğer dört risâlenin Ebû Hanîfe el-Buhârî’ye ait olduğunu öne sürdüklerini, bunu da sözü edilen eserlerin kendi mezheplerine karşıt görüşler ihtiva ettiği için yaptıklarını söyler. Schacht’ın, el-ǾÂlim ve’l-müteǾallim’in Ebû Hanîfe’ye nisbet edilmesinin yanlış olduğunu ileri sürerken dayandığı delillerden biri de ona izâfe edilen el-Fıķhü’l-ebsaŧ ile er-Risâle’nin üslûplarının farklı oluşudur, dolayısıyla Schacht er-Risâle’nin İmâm-ı Âzam’a ait olduğunu kabul etmektedir (bk. bibl.). Muhammed Eyyûb Ali, er-Risâle’nin Ebû Hanîfe’nin telif tarzında vücut bulan tek kitabı olduğu görüşünü savunur (ǾAķīdetü’l-İslâm, s. 105). Bu konuda araştırma yapan Ulrich Rudolph’un da benzer bir kanaat taşıdığı görülmektedir (al-Māturīdī, s. 31). er-Risâle’nin râvi zinciri içinde yer alan Alâeddin es-Semerkandî, Ebü’l-Muîn en-Nesefî ve Nusayr b. Yahyâ el-Fakīh gibi meşhur şahsiyetlerin el-Fıķhü’l-ekber’in de râvilerinden olması (DİA, XII, 544) söz konusu risâlenin Ebû Hanîfe’ye ait olduğu fikrini güçlendirmektedir. Ayrıca, Ebû Hanîfe’ye nisbet edilen akaide dair beş eserin üslûpları arasında değişik müellifler tarafından yazıldıklarını gösterecek derecede farklılıklar göze çarpmamaktadır. Bu eserlerde yer alan görüşler de birbirini destekleyici ve tamamlayıcı niteliktedir.

Dört beş sayfadan oluşan er-Risâle’nin muhtevasını giriş, iki bölüm ve netice olarak ele almak mümkündür. Eser, Hz. Peygamber’in ve ashabın mektuplarında görüldüğü gibi besmeleden sonra mektubu gönderenle gönderilen kişinin isminin kaydedilmesi, selâm, Allah’a hamd ve senâ ile başlar. Allah’a karşı saygılı ve itaatkâr olma öğüdünün ardından muhatabın kendisine yazdığı mektubun konusu zikredilir ki bu, Ebû Hanîfe’nin Mürcie’den olduğu ve müminin dalâlette bulunabileceği kanaatini taşıdığı şeklindeki şâyiadan ibarettir. Daha sonra Kur’an’ın getirdiği, Resûl-i Ekrem’in davet ettiği ve ashabın izlediği yolun dışında kalan her iddianın kaçınılması gereken bir bid‘at olduğu belirtilir.

Birinci bölüm eserin ana konusunu teşkil eden iman-amel münasebetine ve dolayısıyla amelde eksiği olan müminin (mürtekib-i kebîre) imandan çıkmış sayılamayacağı konusuna dairdir. Ebû Hanîfe, Kur’an’ın iman esaslarından başlamak üzere tedrîcen nâzil olduğunu, amele dair âyetlerin daha sonra geldiğini hatırlatarak imanla amelin ayrı hüviyetlere sahip bulunduğunu belirtir. Kur’an’da dalâlet kavramının “bilgisizlik” mânasında müminlere de nisbet edildiğine, iman esaslarını tasdik etmekten doğacak hidayetle farzları tasdik etmekten oluşacak hidayetin bir tutulamayacağına dikkat çeker. Ayrıca Hz. Ömer ile Hz. Ali için “emîrü’l-mü’minîn” unvanı kullanılır. Halbuki bütün müminlerin farzların tamamını yerine getirdiklerinin düşünülmesi imkânsızdır. Hz. Ali ile Muâviye b. Ebû Süfyân arasında meydana gelen savaşta her iki grubun da haklı (hidayet üzere) olduğunun söylenmesi mümkün olmadığına göre nasıl bir hüküm verileceği sorulur, bunun yanında Hz. Ali’nin Muâviye taraftarları için “mü’minîn” dediği hatırlatılır. Bu tür istidlâllerden sonra mesele şöylece özetlenir: İman etmenin yanında bütün dinî görevleri yerine getiren kimse cennetliktir; imanı da ameli de terkeden kimse cehennemliktir; iman etmekle birlikte amelde eksiği kalan kimse imandan çıkmış sayılmayıp böylesinin durumu Allah’ın adl veya lutuf sıfatlarının tecellisine bağlıdır. Allah dilerse bir süre azap eder, dilerse affedip doğrudan cennete koyar. Risâlenin ikinci bölümünde başta Hz. Ali olmak üzere ashap ve tâbiînden bazı kimselerin isimleri zikredilir ve onların da söz konusu edilen meselede aynı kanaati taşıdıkları belirtilir. Ebû Hanîfe, ikinci bölümün sonunda kendisinin de aralarında bulunmakla itham edildiği Mürcie’ye temas eder ve, “Mûtedil yolu tutup sünnete bağlı olan kimselerin doğruları söylemeleri sebebiyle kindar insanlar tarafından Mürciî diye itham edilmesinde kendilerinin ne kabahati olabilir?” diye sorar. Eser, kendisine soru sormak suretiyle bu risâlenin yazılmasına vesile olan Basra âlimlerinden Osman el-Bettî’ye iltifat niteliğinde birkaç cümle, selâm, dua, Allah’a hamd, resûlüne salavatla sona erer.

er-Risâle, ashap döneminden itibaren belki de ilk defa tartışılmaya başlanan itikadî


meselelerden iman-amel ilişkisini konu edinen veciz bir eserdir. Müellif, problemin çözümünü araştırırken Kur’an’ın ve orada yer alan geçmiş peygamberlere ait anlayışların yanı sıra Resûlullah’ın sünneti ve ashabın anlayışını kaynak edinmiş, ayrıca her biri zekâ ürünü olan aklî istidlâller yürütmüştür. Eserin taşıdığı mektup üslûbu samimiyet, dostluk, sevgi ve fedakârlık örneklerini yansıtmaktadır. Bu üslûp muhtevanın Ebû Hanîfe’ye ait oluşunun belgesi niteliğindedir.

Eserin yazma nüshaları Kahire’de (Dârü’l-kütübi’l-Mısriyye, Mecmua, nr. 64) ve İstanbul’da (Süleymaniye Ktp., Fâtih, nr. 5392/6; Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 587/11) mevcuttur. M. Zâhid Kevserî’nin verdiği bilgiye göre söz konusu eser, Ebû Hanîfe’nin diğer risâleleriyle beraber onun yaptığı neşirden yaklaşık bir asır önce İstanbul’da basılmış, daha sonra kendisi tarafından yayımlanmıştır (Kahire 1368). Mustafa Öz, İmâm-ı Azam’ın Beş Eseri adı altında diğerleriyle birlikte bu risâlenin de Kevserî’nin Arapça neşrine ait metni ve Türkçe tercümesini neşretmiştir (İstanbul 1981). Beyâzîzâde Ahmed Efendi, Ebû Hanîfe’nin akaid risâlelerini el-Uśûlü’l-münîfe li’l-İmâm Ebî Ĥanîfe başlığı altında bir araya getirmiş (nşr. ve trc. İlyas Çelebi, İstanbul 1416/1996), ardından bunları İşârâtü’l-merâm min Ǿibârâti’l-İmâm adıyla şerhetmiştir (Kahire 1368/1949).

er-Risâle’nin kayıtlı bulunduğu Hacı Selim Ağa Kütüphanesi’nde (nr. 587/10) “Ebû Hanîfe’nin Basra Kadısı Osman el-Bettî’ye Mektubu” başlığını taşıyan diğer bir risâle mevcuttur. “Allah’ın dininin mahiyeti ve keyfiyetinin neden ibaret olduğunu sormak üzere bana mektup yazmışsın, Allah’ın izniyle sana cevap veriyorum” ifadesiyle başlayan mektupta iman-amel münasebeti ele alınmıştır. Ancak rivayet zinciri taşımayan, metninde yer yer eksikler görülen, üslûp ve ifade açısından mükemmel olmayan bu nüshanın Ebû Hanîfe’ye aidiyeti muhtemel görülmemektedir. Nitekim bu konuda araştırma yapan Ulrich Rudolph da benzer bir sonuca varmıştır (bk. bibl.).

BİBLİYOGRAFYA:

Ebû Hanîfe, Risâletü Ebî Ĥanîfe ilâ ǾOŝmân el-Bettî (nşr. M. Zâhid Kevserî), Kahire 1421/2001, s. 3-4, 6, 68-73; a.e. (nşr. M. Zâhid Kevserî, trc. Mustafa Öz, İmâm-ı Azam’ın Beş Eseri içinde), İstanbul 1981, s. 77-82 (Arapça metin, s. 65-70); İmam-ı Azam Ebu Hanife ve Eserleri (haz. ve trc. Abdülvahap Öztürk), İstanbul 2004, s. 16, 119-130; İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist (Teceddüd), s. 256; Hatîb, Târîħu Baġdâd, XIII, 338, 342; İsferâyînî, et-Tebśîr (Kevserî), s. 113-114; Pezdevî, Kenzü’l-vüśûl, I, 8; Bezzâzî, Menâķıbü Ebî Ĥanîfe, Beyrut 1401/1981, II, 122; Taşköprizâde, Miftâĥu’s-saǾâde, II, 154-159; Keşfü’ž-žunûn, I, 842; Beyâzîzâde Ahmed Efendi, İşârâtü’l-merâm min Ǿibârâti’l-İmâm (nşr. Yûsuf Abdürrezzâk), Kahire 1368/1949, s. 21, 22, ayrıca bk. M. Zâhid Kevserî’nin takdimi, s. 6, 12; a.mlf., el-Uśûlü’l-münîfe li’l-İmâm Ebî Ĥanîfe (nşr. İlyas Çelebi), İstanbul 1416/1996, s. 14, 26, 32-33, 96-97, 106, 109, 110-112, 118; a.mlf., a.e.: İmam-ı Azam Ebû Hanîfe’nin İtikadî Görüşleri (trc. İlyas Çelebi), İstanbul 1996, s. 43-44, 50, 67-68, 71, 115, 121, 123, 124, 129; Zebîdî, İtĥâfü’s-sâde, II, 13-14; Brockelmann, GAL Suppl., I, 287; M. Ebû Zehre, Ebû Ĥanîfe, Kahire 1366/1947, s. 166, 175-177; Hediyyetü’l-Ǿârifîn, II, 495; Sezgin, GAS, I, 418; J. Schacht, “An Early Murdji’ite Treatise: The Kitāb al-‘Alim wal-Muta’allim”, Oriens, XVII (1964), s. 100-102; a.mlf., “Abū Hanīfa”, EI² (Fr.), I, 127; Muhammed Eyyûb Ali, ǾAķīdetü’l-İslâm ve’l-İmâm el-Mâtürîdî, Dakka 1404/1983, s. 99-105, 124-126; M. Zâhid Kevserî, Teǿnîbü’l-Ħaŧîb, Beyrut 1410/1990, s. 150, 151, 174-176, 189, 222, 225; U. Rudolph, al-Māturīdī und die Sunnitische Theologie in Samarkand, Leiden 1997, s. 31, 39-45; Şerafettin Gölcük - Adil Bebek, “el-Fıkhü’l-Ekber”, DİA, XII, 544, 545.

Muhammed Aruçi