er-RAVZATÜ’l-BEHİYYE

(الروضة البهيّة)

Ebû Azbe’nin (ö. 1172/1759) Mâtürîdiyye ile Eş‘ariyye arasındaki görüş ayrılıklarına dair eseri.

Ebû Azbe Hasan b. Abdülmuhsin’in XII. (XVIII.) yüzyılda yaşayan kelâmcılardan olduğu dışında hayatı hakkında bilgi yoktur. Bağdatlı İsmâil Paşa, Ebû Azbe yerine İbn Azbe künyesini kullanır (Hediyyetü’l-Ǿârifîn, I, 299). Kendisi eserinin mukaddimesinde 1125 Ramazanında (Ekim 1713) Mekke’de bulunduğunu kaydeder. Eserinde mezhebiyle ilgili herhangi bir bilgi bulunmamakla birlikte Ehl-i sünnet taraftarı olduğu ve “ashâbünâ” ifadesiyle Ehl-i sünnet’i kastettiği anlaşılmaktadır. er-Ravżatü’l-behiyye’nin tetimme kısmında Ebû Hanîfe ile Eş‘arî’yi karşılaştırırken şöyle demektedir: “Ebû Hanîfe ile şeyhimiz Eş‘arî birbirini destekleyen kişilerdir. Çünkü ikisi de Ehl-i sünnet’tendir ve fırka-i nâciyenin esaslarını temellendirmiştir” (s. 65). Buradaki “şeyhimiz” sözüne dayanarak onun Eş‘arî mezhebine mensup olduğunu söylemek mümkündür. Bununla beraber her iki mezhebin görüşlerini karşılaştırırken bunlardan birini tercih ettiğine ilişkin açık bir ifade kullanmaktan kaçınmıştır. Kaynaklarda onun ayrıca Nüzhetü (Behcetü) Ehli’s-sünne şerĥu ǾAķīdeti İbni’ş-Şıĥne (Mektebetü câmiati’l-Melik Suûd, nr. 508; Dârü’l-kütübi’l-Mısriyye, nr. 2280; el-Hizânetü’t-Teymûriyye, nr. 227) ve el-MeŧâliǾu’s-saǾîde fî Şerĥi’l-Ķaśîde li’s-Senûsî adlı iki eserinden söz edilmektedir.

Mukaddimede adı er-Ravżatü’l-behiyye fîmâ beyne’l-EşâǾire ve’l-Mâtürîdiyye şeklinde kaydedilen eser 1125’te (1713) Mekke’de yazılmaya başlanmıştır. Bağdatlı İsmâil Paşa ve muhtemelen ondan naklen Ziriklî risâlenin 1172 (1759) yılında tamamlandığını söylemişlerse de bunun dayanağı bulunamamıştır. Eser bir mukaddime, iki bölüm ve bir hâtimeden oluşmaktadır. Mukaddimede Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî ve Ebû Mansûr el-Mâtürîdî’nin Ehl-i sünnet’in iki imamı olduğu, onlara uyanların hidayete erdiği kaydedilmekte, eserleri ve mezheplerinin yayıldığı coğrafya hakkında kısa bilgi verilmektedir. Bu imamların Ehl-i sünnet akîdesinin temel meselelerinde ittifak ettikten sonra ayrıntı sayılabilecek konularda ihtilâfa düştükleri, ancak bu yüzden birbirini bid‘atçılık ve fesat çıkarmakla itham etmedikleri bildirilmektedir.

Kitabın birinci bölümünde yedi mesele halinde iki mezhep arasındaki lafzî ihtilâflar, ikinci bölümde altı mesele halinde mâna ile ilgili ihtilâflar işlenmektedir. İlk bölümde ele alınan konular şunlardır: İmanda istisnanın (“inşallah müminim” demenin) câiz olup olmadığı, levh-i mahfûzda mümin diye kaydedilen kimsenin kâfir, kâfir kaydedilenin mümin olmasının imkânı (saîd-şakî meselesi), Allah tarafından kâfire gerçek anlamda nimet verilip verilmediği, peygamberlerin risâletinin ölümlerinden sonra devam edip etmediği, ilâhî rıza için irade gerekli olduğu gibi irade için de rızanın gerekli olup olmadığı, mukallidin imanının cevâzı ve kesb meselesi. İkinci bölümde anlatılan mâna ihtilâfları şunlardır: Allah’ın itaatkâr kula azap etmesinin aklen mümkün olup olmadığı, Allah’ı bilmenin dinî delille mi yoksa aklî delille mi vâcip olduğu, fiilî sıfatların kadîm veya hâdis oluşu, Allah’ın zâtıyla kāim olan kelâmının işitilip işitilemeyeceği, kulun güç yetiremeyeceği şeyle sorumlu tutulmasının câiz olup olmadığı, peygamberlerin günahlardan korunmuş olmasının sınırı. Eserin daha sonraki kısmında Eş‘ariyye mezhebine bağlı olmakla beraber imama muhalefet eden âlimlerin kimler olduğu, “mütenâsırân” ifadesiyle Ebû Hanîfe ve Eş‘arî’nin kastedildiği, “hızlân” teriminin anlamı, bekā sıfatının sıfât-ı nefsiyyeden mi, sıfât-ı selbiyyeden mi yoksa zat üzerine zait sıfatlardan mı olduğu şeklinde metinde geçip de açıklanmasına ihtiyaç duyulan bazı kavram ve konuların açıklandığı tetimme ile isim-müsemmâ ve imanın mahlûk olup olmadığı konularını içeren hâtime bulunmaktadır. Hâtimede Fahreddin er-Râzî’nin biyografisine de yer verilmiştir.

Ebû Azbe eserinde zaman zaman aynı mezhebin kendi içindeki ihtilâflara, meselâ imanın mahlûk olup olmadığı konusunda Semerkant Hanefîleri ile Buhara Hanefîleri arasındaki görüş ayrılıklarına temas etmekte, Mâtürîdiyye ile Eş‘ariyye arasındaki farkları açıklarken daha önce mevcut olan ihtilâflara değinmektedir. Yer yer Kaderiyye, Mu‘tezile, Kerrâmiyye ve Haşviyye gibi mezheplerden de söz eden Ebû Azbe, Hanefiyye kelimesini “itikadî fırka” anlamında kullanır. Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî isminin aksine İmam Mâtürîdî’nin adını sadece birkaç yerde zikreder (s. 34, 37, 39, 44, 45, 59). Eş‘arî’nin karşısında daha çok Ebû Hanîfe’ye yer verir. Mezhep taassubu gözetilmeden kaleme alınmış sınırlı bir fırak kitabı niteliği taşıyan, özellikle Ehl-i sünnet kelâmcılarının klasik dönemde tartıştıkları meseleler konusunda bilgiler içeren eser yayımlanmıştır (Haydarâbâd 1322; nşr. Abdurrahman Umeyre, Beyrut 1409/1989).

BİBLİYOGRAFYA:

Ebû Azbe, er-Ravżatü’l-behiyye, Haydarâbâd 1322, tür.yer.; Serkîs, MuǾcem, I, 324; Brockelmann, GAL Suppl., I, 346; Îżâĥu’l-meknûn, I, 200, 593; Hediyyetü’l-Ǿârifîn, I, 299; Kehhâle, MuǾcemü’l-müǿellifîn, III, 243; Ziriklî, el-AǾlâm, Beyrut 2002, II, 198; İrfan Abdülhamîd, Dirâsât fi’l-fıraķ ve’l-Ǿaķāǿidi’l-İslâmiyye, Beyrut 1404/ 1984, s. 150; Şükrü Özen, “İbnü’ş-Şıhne, Ebü’l-Fazl”, DİA, XXI, 222.

İlyas Çelebi