en-NEVÂDİR ve’z-ZİYÂDÂT

(النوادر والزيادات)

İbn Ebû Zeyd el-Kayrevânî’nin (ö. 386/996) Mâlikî fıkhına dair ansiklopedik eseri.

Tam adı en-Nevâdir ve’z-ziyâdât Ǿalâ mâ fi’l-Müdevvene min ġayrihâ mine’l-ümmehât min mesâǿili Mâlik ve aśĥâbih olup Mâlikî mezhebinin oluşum döneminde farklı Mâlikî çevrelerince Mâlik b. Enes ve öğrencilerinin fıkhî görüşlerini derlemek amacıyla yazılan ve temel kaynak kabul edilerek “ümmehât” (devâvîn) adıyla anılan eserlerin içeriğini önemli ölçüde toplamaktadır. Yazılış amacı, söz konusu literatür içerisinde en başta gelen ve mezhebin temel kaynağı kabul edilen el-Müdevvenetü’l-kübrâ’da yer almayan fıkhî görüşleri derleyip özetlemek ve daha kolay istifade edilmesini sağlamaktır (en-Nevâdir, I, 9). Buna göre kitabın adındaki “min ġayrihâ” ifadesinin “ve ġayrihâ” şeklinde yazılması doğru değildir (Muranyi, s. 69-71; krş. Sezgin, I, 470). Diğer eserlerde yer alan görüşleri “nâdir rivayet” ve “ziyâdât” olarak nitelendirmek suretiyle el-Müdevvene’nin mezhebin en muteber kaynağı olma özelliğini teyit eden İbn Ebû Zeyd’in bu eseri aynı zamanda Mâlikî mezhebi tarihinde bir dönüm noktası teşkil etmektedir. Zira daha önceki dönemde Mısır, Kayrevan, Endülüs ve Irak’ta belirginleşen farklı Mâlikî çevreleri, çalışmalarında el-Müdevvene’nin yanı sıra kendi derledikleri bir eseri kaynak metin kabul ederken İbn Ebû Zeyd ilk defa söz konusu bütün kaynak metinleri bir araya getiren bir çalışma yapmıştır. Mâlikî mezhebi tarihinde müteahhirîn döneminin onunla başlatılması (Muhammed b. Abdullah el-Haraşî, I, 69; Muhammed b. Ahmed ed-Desûkī, I, 26), özellikle mezhep içi rivayetler açısından farklı ekoller arasındaki etkileşimi arttıran ve ortak bir mezhep birikiminin oluşmasına zemin hazırlayan bu çalışmasıyla ilişkilendirilebilir.

en-Nevâdir, İbn Ebû Zeyd’in Mâlikî fıkıh öğretiminde kullanılmak üzere yazmış olduğu er-Risâle ve Muħtaśarü’l-Müdevvene’den sonra kaleme alınmıştır. Eser, el-Müdevvene’den daha kolay yararlanılmasını sağlamak amacıyla aynı temel kaynaklara dayanılarak yazılan (Muranyi, s. 19) Muħtaśarü’l-Müdevvene’yi tamamlamakta ve fıkıh eğitimini bitirip belirli bir seviyeye ulaşmış olan Mâlikî fakihlerine hitap etmektedir (en-Nevâdir, I, 11). Irak Mâlikîleri’nden İbn Mücâhid et-Tâî’nin,


kitapları için icâzet istemek amacıyla İbn Ebû Zeyd’e yazdığı mektubun tarihi (Kādî İyâz, VI, 197) en-Nevâdir’in 368 (978) yılından önce telif edildiğini düşündürmektedir.

Yazarı tarafından da ifade edildiği gibi en-Nevâdir’in temel kaynaklarını İbnü’l-Mevvâz’ın el-Mevvâziyye, Utbî’nin el-ǾUtbiyye, İbn Habîb es-Sülemî’nin el-Vâżıĥa’sı ile semâ derlemesi, İbn Abdûs el-Kayrevânî’nin el-MecmûǾa’sı ve İbn Sahnûn’un kitapları oluşturmaktadır. İbn Ebû Zeyd, bu altı kaynağın yanı sıra zaman zaman nakillerde bulunduğu Abdullah b. Abdülhakem’in el-Muħtaśarü’l-kebîr’inin hangi rivayet senediyle kendisine ulaştıklarını aktarır (en-Nevâdir, I, 10-14). Rivayet senedlerini vermeyi gerekli görmediği ve daha az kullandığı diğer kaynakları arasında Kadı İsmâil b. İshak el-Cehdamî (I, 87; V, 75; VI, 397), Abdurrahman b. Ebû Ca‘fer ed-Dimyâtî ile (XIII, 64) Ebû Abdullah İbn Abdülhakem (I, 34, 47, 49, 61, 90, 94, 434; III, 427-428, 432, 438) ve İbn Müzeyn (III, 434) gibi mütekaddimîn Mâlikîler’inin eserleri bulunmaktadır. en-Nevâdir’de, Mâlik’in öğrencileri tarafından derlenip bütün bu eserlere kaynaklık etmiş olan semâ derlemelerine de doğrudan atıflar yapıldığı görülür (I, 30, 40, 43, 54, 99, 106, 122; II, 446; III, 434). Ayrıca İbn Ebû Zeyd, kendisinden yaşça büyük çağdaşı altı Mâlikî fakihinin görüşlerini zaman zaman kitaplarına da atıfta bulunarak nakleder. Bunlar Ahmed b. Müyesser ve İbn Şa‘bân ile (İbnü’l-Kurtî) Kādî Ebü’l-Ferec, Ebû Bekir İbnü’l-Verrâk, Ebü’l-Fazl Bekir b. Alâ el-Kuşeyrî ve Ebû Bekir el-Ebherî’dir (atıflar için bk. I, 47, 60, 106, 121; V, 75; XIII, 65, 76, 180). İbn Şa‘bân, Bekir b. Alâ ve Ebherî’nin görüşlerini bizzat yazılı olarak kendisine ulaştırdıklarını özellikle belirten İbn Ebû Zeyd’in (I, 14-15), kaynakları arasında el-Muvaŧŧaǿdan söz etmemesi ve eserde el-Muvaŧŧaǿa nâdiren atıfta bulunulması dikkat çekicidir. Nitekim öğrencilerinden Ebü’l-Kāsım Abdurrahman b. Muhammed el-Lebîdî’nin el-Müdevvene üzerine yaptığı ziyâdât çalışmasında en-Nevâdir ile el-Muvaŧŧaǿı birleştirdiği nakledilmektedir (Burhâneddin İbn Ferhûn, s. 249; Hediyyetü’l-Ǿârifîn, I, 267).

IV. (X.) yüzyılda Mâlikîler arasında yaygın iki yazım türünden birincisi ve en yaygın olanı, el-Müdevvenetü’l-kübrâ veya mezhebin diğer temel kaynaklarından biri üzerine yapılmış şerh, ihtisar ve redaksiyon türü çalışmalar, ikincisi fıkıh konuları hakkında daha ziyade yazarın görüş ve tercihlerini içeren, öncekilere göre daha kısa ve özgün metinler şeklindeydi (M. İbrâhim Ali, s. 204-207). Muħtaśarü’l-Müdevvene’si birinci türe, er-Risâle’si ikinci türe örnek verilebilecek olan İbn Ebû Zeyd’in en-Nevâdir’i tam olarak bunlardan birine benzemeyen farklı bir tarzda kaleme alınmıştır. Bu yönüyle Mâlikî mezhebi içinde türünün meşhur ilk ve tek örneği olduğu söylenebilir. Zira onun dışında Mâlikîler arasında sadece çağdaşı İbn Şa‘bân’ın en-Nevâdir adlı bir eserinden söz edilmekte olup (Burhâneddin İbn Ferhûn, s. 346) bu kitabın kullanıldığına veya etkilerine dair herhangi bir bilgi yoktur.

Kaynak eserlerden aktarılan rivayetler hakkında zaman zaman şerh, değerlendirme ve karşılaştırmalar yapılmasına (en-Nevâdir, I, 24, 43, 44, 49, 52, 61, 88, 92, 138, 488; VI, 397; XIII, 93) veya kaynak verilmeksizin mezhep içindeki ihtilâf ve ittifaklara dair genellemelerde bulunulmasına (I, 34, 44, 48, 125; IV, 35; XIII, 154, 159) rağmen en-Nevâdir aslında bir derleme çalışmasıdır. Bir fıkhî mesele hakkında el-Müdevvene dışındaki kaynaklarda yer alan benzer ve farklı görüşler peş peşe sıralanır ve çok defa bir tercih ya da değerlendirme yapılmaz. Aktarılan rivayet ve görüşler hakkındaki değerlendirmeler de genellikle yararlanılan kaynak metnin yazarına ait olup İbn Ebû Zeyd’in farklı görüşler arasındaki tercihleri ya da yeni meseleler hakkındaki şahsî görüş ve ictihadları oldukça sınırlıdır (krş. M. İbrâhim Ali, s. 258). Nitekim İbn Ebû Zeyd kitabın girişinde, mezhep içindeki görüş ve rivayetleri tercihsiz olarak sıraladığını açıkça belirtmekte ve tercih gücüne sahip olmayan fıkıh öğrencilerinin öncelikle kimlerin tercihlerine itibar etmeleri gerektiği konusunda bilgi vermektedir. Buna göre önce Sahnûn, Asbağ b. Ferec ve Îsâ b. Dînâr’ın, ardından bir sonraki nesilden sırasıyla İbnü’l-Mevvâz, İbn Abdûs, İbn Sahnûn ve İbn Habîb’in rivayet ve tercihlerine itibar edilmelidir (en-Nevâdir, I, 11-12). Son dört isim eserde en çok atıfta bulunulan temel kaynakların yazarlarıdır. Ancak bazı konular, bu temel kaynaklardan neredeyse hiç nakilde bulunulmaksızın ve genelde az kullanılan bir başka kaynaktan uzun alıntılar yapılarak işlenmiştir. Meselâ “Kitâbü’s-Sebk ve’r-remy” adlı bölüm büyük ölçüde Ebû Abdullah İbn Abdülhakem’in eserinden yapılan alıntılarla doludur (III, 427-449). Ayrıca bir mesele hakkında farklı eserlerden alıntılar yapılırken bu eserler arasında bir tercih sıralaması yapılıp yapılmadığı açık değildir.

İbn Ebû Zeyd, genellikle alıntı yaptığı kaynağın ya da yazarının adını vermekle birlikte zaman zaman kaynak adı anmadan (I, 34, 44, 48, 59, 125; XIII, 65, 69, 71, 75, 76, 112) veya “kitâbün âhar” şeklinde belirsiz bir kaynağa atıfta bulunarak (I, 22, 23, 60, 64, 85, 100, 102) nakiller yapmaktadır. Kolay anlaşılır bir üslûpla kaleme alınmış olmasına rağmen çok defa özetle nakilde bulunduğu eserlerin diline bağlı kalması ve bu alıntıları peş peşe sıralaması sebebiyle eserin dili akıcılıktan ve fesahatten uzaklaşmaktadır. Bir konu hakkında farklı kaynaklardan alıntılar yaparken aktarılan bir görüşün hangi kaynaktan alındığı hususunda karışıklığa sebep olacak biçimde düzensiz atıflara sıkça rastlanır (I, 91-92; III, 446; XIII, 69, 71, 73-76, 83, 97, 105, 162, 168, 177, 179). Alıntılarla yazarın kendi görüş ve değerlendirmeleri genellikle “kāle Ebû Muhammed” ifadesiyle birbirinden ayrılmışsa da zaman zaman


bunların birbirine karıştığı görülmektedir (XIII, 44, 93, 95, 109-110, 165).

Bu eserinde İbn Ebû Zeyd, mezhep içindeki rivayet tercihi farklılıklarına dayanan ekolleri bir araya getirmiş olmakla birlikte onun Kayrevan ve Irak metotları olarak bilinen iki farklı fıkhî istidlâl anlayışı ve yazım tarzını birleştirerek karma bir metot geliştirdiğini söylemek doğru değildir. Irak metodunun başlıca özelliğini, mezhep birikimi içindeki fıkhî görüşlerin özellikle dayandıkları deliller ve istinbat metotları açısından incelenerek diğer mezhep mensuplarına karşı savunulması oluşturmaktadır. Böyle bir yaklaşımın Irak dışındaki Mâlikî çevrelerinde yaygınlaşması ve karma bir metodun ortaya çıkması bir sonraki yüzyıldan itibaren Ebü’l-Velîd el-Bâcî, İbn Rüşd el-Ced, Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, Mâzerî ve Kādî İyâz gibi Mâlikî fakihleri sayesinde olmuştur (M. İbrâhim Ali, s. 201-203; Çavuşoğlu, Irak Mâlikî Ekolü, s. 19-22, 92). en-Nevâdir’de ise ne delillerin tedkikine dayalı bir fıkhî istidlâl anlayışı ne de mezhep görüşlerinin diğer mezheplere karşı savunulması (hilâf) amacına yönelik bir yaklaşım söz konusudur. Konuların girişinde genellikle ilgili birkaç hadis ya da âyete işaret edilmekle birlikte tartışılan fıkhî meselelerin delillerine ve dolayısıyla hadislere nâdiren yer verilir (I, 16 vd., 145 vd.; III, 427 vd.; V, 73 vd.; XIII, 63-64 vd., 121-122 vd.). Bu sadece yazarın bir tercihi olmayıp kaynak olarak kullandığı erken dönem Mâlikî fıkıh kitaplarının genel özelliğini de yansıtmaktadır (Bedevî Abdüssamed Tâhir Sâlih, I, 55-61; Brockopp, tür.yer.). Hadis ve deliller konusunda olduğu gibi diğer mezhep görüşlerinin aktarılması ve tenkidi (hilâf) konusunda da en-Nevâdir dayandığı kaynakların etkisi altındadır. Kitabın büyük bir kısmını oluşturan ve daha ziyade mezhep içi hilâf kitabı niteliği taşıyan kaynaklardan alıntıların yapıldığı bölümlerde diğer mezhep görüşlerine neredeyse hiç yer verilmezken özellikle İbn Sahnûn ve Ebû Abdullah İbn Abdülhakem’in kitaplarından yapılan alıntılarda ehl-i Irak ve Hanefîler ile Şâfiî’nin görüşlerinin tenkidine rastlamak mümkündür (III, 34, 90-91, 107-108, 114-115, 293, 358, 430, 441, 442, 445; IV, 73, 495, 527, 540; V, 60, 116, 144, 161-162; VI, 362; IX, 116-118, 132, 143, 170, 194, 232; XI, 44, 100; XII, 288, 335, 348; XIII, 6; XIV, 481, 495, 508). Ayrıca bazı meselelerde Evzâî ve Leys b. Sa‘d’ın görüşlerine de atıflar yapılmakta olup özellikle Leys b. Sa‘d’ınkiler âdeta mezhep otoritelerinden birinin görüşleri gibi nakledilmektedir (I, 196, 239, 339; II, 66, 279, 336; XIII, 38, 126, 472; XIV, 28, 36, 330, 354).

Öğrencilerinden Ebû Saîd el-Berâziî’nin et-Tehźîb adlı el-Müdevvene muhtasarı, zamanla İbn Ebû Zeyd’in Muħtaśarü’l-Müdevvene’sini gölgede bırakmış olmakla birlikte en-Nevâdir IV. (X.) yüzyıldan itibaren bütün Mâlikî çevrelerinde büyük bir şöhret kazanmış, zamanla el-Müdevvenetü’l-kübrâ’nın yerine geçen et-Tehźîb ve Ebû Bekir İbn Yûnus es-Sıkıllî’nin el-Müdevvene şerhi el-CâmiǾin yanı sıra tedrîs, fetva ve yargı gibi fıkhî faaliyetlerde mezhebin üç temel kaynağından biri kabul edilmiştir (Kādî İyâz, VI, 216; Burhâneddin İbn Ferhûn, s. 369; Zehebî, XVII, 11; İbn Haldûn, s. 422). et-Tehźîb ve el-CâmiǾde büyük ölçüde en-Nevâdir’den istifade edildiğini de belirtmek gerekir (a.g.e., a.y.; Abdülazîz Binabdullah, s. 307; Ali b. Muhammed ez-Zehrânî, s. 322). Muħtaśaru İbni’l-Ĥâcib gibi Mısır kaynaklı muhtasarların yaygınlaştığı VII. (XIII.) yüzyıldan sonra da en-Nevâdir’in bu itibarını yitirmediği ve en azından mezhebin temel fetva kaynakları arasında yer almaya devam ettiği anlaşılmaktadır (Kalkaşendî, I, 553; Venşerîsî, XI, 109-110; XII, 26). en-Nevâdir üzerine yapılmış tek ihtisar çalışmasının aynı zamanda bu hacimli eseri ezberlemesiyle tanınan İbnü’l-Fahhâr lakaplı Ebû Abdullah Muhammed b. Ömer el-Kurtubî’ye ait olduğu anlaşılmaktadır (Burhâneddin İbn Ferhûn, s. 367).

Büyük ölçüde mezhebin başlıca rivayet kaynaklarından derlenen ikinci el bir kaynak niteliği taşımasına rağmen (Venşerîsî, XII, 26) en-Nevâdir’in itibar ve şöhreti hem İbn Ebû Zeyd’in otoritesi hem de kitabın nitelikleriyle ilgilidir. Sahnûn’un ardından bir bölünme yaşayan Kayrevan Mâlikî halkasını yeniden toparlayıp güçlü bir yapıya kavuşturan İbn Ebû Zeyd, aynı zamanda Kuzey Afrika’da Şiî-Fâtımî nüfuzuna karşı Sünnî tepkisinin sembol ismi haline gelmişti (Çavuşoğlu, Irak Mâlikî Ekolü, s. 86-88). en-Nevâdir de gerek kullandığı kaynak metin ve şahıslarla arasındaki yakın ve sağlam rivayet ilişkisi, gerek el-Müdevvenetü’l-kübrâ’yı tamamlayan derli toplu bir kaynak olması, gerekse türünün muhtemelen ilk ve tek örneğini teşkil etmesi itibariyle seçkin bir yere sahipti.

İlk dönem Mâlikî fıkıh düşüncesi ve literatürünün gelişimi konusunda önemli ipuçları taşıyan bu eser üzerinde yapılacak çalışmaların erken dönem Mâlikî mezhebi için kapsamlı bir hilâf kitabı hazırlanmasına imkân vereceği söylenebilir. Zira İbn Ebû Zeyd’in günümüze hemen hemen eksiksiz ulaşan bu eseri, İmam Mâlik ve öğrencilerinin el-Müdevvenetü’l-kübrâ dışındaki temel rivayet kaynaklarında yer alan görüş ve rivayetlerini aktarmakla kalmayıp çoğu bugüne ulaşmamış olan söz konusu kaynakların metinlerini özetle de olsa (I, 11; XIII, 160) günümüze taşımakta ve bu eserlerin ilk rivayet senedleri konusunda bilgi vermekte (Muranyi, s. 18-20, 101-102), ayrıca gerek Mâlik’in çağında Medine âlimleri arasında gerekse ondan sonraki nesillerde Mâlik’in öğrencileri ve ders halkaları arasında oluşan farklı fıkıh anlayışları ve mezhep içi ekoller hakkında önemli bilgiler içermektedir (a.g.e., s. 35, 63-64).

Çeşitli kütüphanelerde pek çok yazma nüshası bulunan en-Nevâdir hakkında ilk araştırmayı Kuzey Afrika yazmaları üzerindeki incelemeleriyle tanınan Miklos Muranyi gerçekleştirmiştir. Carl Brockelmann, Fuat Sezgin ve Joseph Schacht tarafından tanıtılanlar dışında en-Nevâdir’in pek çok yazmasına ulaşan ve en eksiksiz nüshanın Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki nüsha (Ayasofya, nr. 1479-1497) olduğunu tesbit eden Muranyi, bu nüshayı esas alarak eserin kaynakları ve erken dönem Mâlikî fıkıh edebiyatı üzerine oldukça önemli bir araştırma yapmıştır (nüshalar hakkında bk. a.g.e., s. 72-99; en-Nevâdir, neşredenin girişi, I, 38-43; neşredenin girişi, III, 6-9). Materialien zur malikitischen Rechtsliteratur adıyla yayımlanan eser (Wiesbaden 1984), Dirâsât fî meśâdiri’l-fıķhi’l-Mâlikî ismiyle Arapça’ya çevrilmiştir (Beyrut 1988). Daha sonra Mathias von Bredow, en-Nevâdir’in cihad kitabının tahkikli bir neşrini yapmıştır: el-Cihâd ĥasebe’l-meźhebi’l-Mâlikî maǾa taĥķīķi Kitâbi’l-Cihâd min Kitâbi’n-Nevâdir ve’z-ziyâdât (Beyrut 1994). Kitabın tamamının tahkikli neşri ise Abdülfettâh Muhammed el-Hulv tarafından başlatılmış, onun vefatı üzerine Muhammed el-Haccî başkanlığındaki bir heyet tarafından tamamlanmış, bir cilt hacmindeki içindekiler ve indeksle birlikte on beş cilt olarak yayımlanmıştır (Beyrut 1420/1999). Oldukça geç bir döneme ait olmasına ve fazla yazım yanlışları ile bozuk kısımları bulunmasına rağmen tahkikli neşirde de eserin büyük bir kısmını içeren Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki Ayasofya nüshası esas alınmış, ayrıca Muranyi tarafından toplananlar da dahil olmak üzere çoğu parçalar halindeki diğer bütün nüshalar kullanılmıştır (en-Nevâdir, neşredenin girişi, I, 37-43; neşredenin girişi, III, 6-9; neşredenin girişi, XIV, 6). Kitabı meydana getiren bölümlerin sayısı ve


dizimi açısından nüshalar arasında önemli farklılıklar bulunduğundan Ayasofya nüshasının kitab ve bablar şeklindeki tertibi esas alınmıştır (neşredenin girişi, I, 38; neşredenin girişi, III, 8, 11). Sistematik açısından el-Müdevvene’ye fazla benzemeyen en-Nevâdir’de dikkati çeken bir başka nokta, diğer Mâlikî kitaplarında bir konu başlığı ya da bölüm içerisinde alt başlık olarak ele alınan bazı meselelerin müstakil birer bölüm halinde düzenlenmiş olmasıdır.

Başta son cilt olmak üzere Ayasofya nüshasındaki eksiklikler diğer nüshalarla tamamlanmış olsa da (neşredenin girişi, III, 7) “Kitâbü’l-Ferâǿiż”in bulunmaması kitapta hâlâ eksiklikler olduğunu göstermektedir. “Kitâbü’l-Veşâyâ” içinde miras konularına yer verilmediği ve İbn Ebû Zeyd’in Muħtaśarü’l-Müdevvene adlı eserine bile el-Müdevvene’de yer almayan ferâiz bölümünü ilâve ettiği düşünüldüğünde (M. İbrâhim Ali, s. 248-249), en-Nevâdir’in asıl metninde bu bölümün mevcut olduğu anlaşılır. Kitabın sonunda eksikliği dikkati çeken bir diğer bölüm ise el-Muvaŧŧaǿ başta olmak üzere Mâlikî fıkıh kitaplarının sonunda genellikle yer alan ve inanç konuları, haramlar-helâller ve bazı âdâb-ı muâşeret meselelerinin ele alındığı “Kitâbü’l-CâmiǾ”dir. “Kitâbü’l-Mürteddîn”in sonunda Allah’ın sıfatlarından söz ederken bu konular hakkında Muħtaśarü’l-Müdevvene’nin sonundaki “Kitâbü’l-CâmiǾ”de ayrıntılı bilgi verdiğini söyleyen İbn Ebû Zeyd, ayrıca en-Nevâdir için kaleme alacağı “Kitâbü’l-CâmiǾ”de de bunları işleyeceğini haber verir (XIV, 554). Yayımlanan metinde bu kitabın bulunmaması, yazarın bu vaadini yerine getiremediği anlamına gelebileceği gibi mevcut nüshaların tamamında yer alan bir eksiklikten de kaynaklanmış olabilir.

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Ebû Zeyd, en-Nevâdir ve’z-ziyâdât (nşr. Abdülfettâh M. el-Hulv v.dğr.), Beyrut 1420/1999, I-XV; Kādî İyâz, Tertîbü’l-medârik (nşr. Muhammed b. Tâvît et-Tancî v.dğr.), Rabat 1981-83, IV, 169; VI, 197, 216; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, XVII, 11; Burhâneddin İbn Ferhûn, ed-Dîbâcü’l-müźheb (nşr. Me’mûn b. Muhyiddin el-Cennân), Beyrut 1996, s. 249, 346, 367, 369; İbn Haldûn, Muķaddime (nşr. Dervîş el-Cüveydî), Beyrut 1416/ 1996, s. 422; Kalkaşendî, Śubĥu’l-aǾşâ (Şemseddin), I, 553; Venşerîsî, el-MiǾyârü’l-muǾrib (nşr. M. Haccî), Beyrut 1401-1403/1981-83, IV, 170, 383, 527; XI, 109-110; XII, 26; Muhammed b. Abdullah el-Haraşî, Şerĥu Muħtaśari Ħalîl, Beyrut, ts. (Dâru Sâdır), I, 69; Muhammed b. Ahmed ed-Desûkī, Ĥâşiye Ǿale’ş-Şerĥi’l-kebîr, Beyrut, ts. (Dârü’l-fikr), I, 26; Hediyyetü’l-Ǿârifîn, I, 267; Sezgin, GAS, I, 470; Abdülazîz Binabdullah, MaǾlemetü’l-fıķhi’l-Mâlikî, Beyrut 1403/1983, s. 307; M. Muranyi, Dirâsât fî meśâdiri’l-fıķhi’l-Mâlikî (trc. Ömer Sâbir Abdülcelîl v.dğr.), Beyrut 1409/1988, tür.yer.; Hâdî ed-Derkāş, Ebû Muĥammed ǾAbdullāh b. Ebû Zeyd el-Ķayrevânî: Ĥayâtühû ve âŝâruh, Beyrut 1409/1989, s. 374-425; Ali b. Muhammed ez-Zehrânî, el-Ĥayâtü’l-Ǿilmiyye fî Śıķılliyeti’l-İslâmiyye, Mekke 1417/1996, s. 322; Bedevî Abdüssamed Tâhir Sâlih, el-İtĥâf bi-taħrîci eĥâdîŝi’l-İşrâf, Dübey 1420/1999, I, 55-61; M. İbrâhim Ali, Iśŧılâĥu’l-meźheb Ǿinde’l-Mâlikiyye, Dübey 1421/2000, s. 31, 189-190, 201-207, 248-249, 252-258; J. Brockopp, “Authority in Early Maliki Texts”, Studies in Islamic Legal Theory (ed. B. G. Weiss), Leiden 2002, s. 3-22; Ali Hakan Çavuşoğlu, Irak Mâlikî Ekolü (doktora tezi, 2004), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 19-22, 86-88, 92; a.mlf., “el-Müdevvenetü’l-kübrâ”, DİA, XXXI, 470-473; H. Tuncay Başoğlu, “Hicrî Beşinci Asırda Fıkıh: Genel Özellikleri ve Mezheplerin Yeniden Şekillenmesi”, İLAM Araştırma Dergisi, III/2, İstanbul 1998, s. 130 vd.; H. R. Idris, “Ibn Abī Zayd al-Ķayravānī”, EI² (İng.), III, 695; N. Cottart, “Mālikiyya”, a.e., VI, 278; H. Yunus Apaydın, “İbn Ebû Zeyd”, DİA, XIX, 452; Eyyüp Sait Kaya, “Mâlikî Mezhebi”, a.e., XXVII, 530.

Ali Hakan Çavuşoğlu