el-MUKĀBESÂT

(المقابسات)

Ebû Hayyân et-Tevhîdî’nin (ö. 414/1023) felsefî, dinî, ilmî ve edebî konularda şahit olduğu sohbet ve tartışmaların tutanağı mahiyetindeki eseri.

İslâm ilim, düşünce, kültür ve medeniyetinin en parlak bir döneminde yaşayan, IV. (X.) yüzyılın ikinci yarısında Bağdat ve çevresinde felsefe, din ve ilim alanları ile edebî konularda yapılan sohbet ve tartışmalara tanık olan Ebû Hayyân et-Tevhîdî, 360-390 (970-1000) yılları arasında tesbit ettiği bu zengin birikimi bir dostunun isteği üzerine hayatının sonlarına doğru ortaya koymuştur (el-Muķābesât, s. 54-55). Eser felsefeden mantığa, kelâmdan tasavvufa, dilden edebiyata kadar dönemin felsefî ve ilmî otoritelerinden yapılan alıntılardan (mukābesât) oluşmaktadır. Tevhîdî, söz konusu toplantılarda dinlediklerini olduğu gibi aktardığını ya da içeriğine sadık kalarak onları kendi üslûbuyla naklettiğini veya sözü edilen âlimlerin eserlerinden konuyla ilgili iktibaslar yaptığını anlatır (a.g.e., s. 282).

Eser bir mukaddime, 106 mukābese ve bir hâtimeden oluşmaktadır. Kâtib Çelebî alıntıların sayısını yanlışlıkla 103 olarak vermiş (Keşfü’ž-žunûn, II, 1778), Brockel-mann da bu bilgiyi aynen aktarmıştır (GAL, I, 283; Suppl., I, 436). Alıntıların elli dördü Tevhîdî’nin hocası Ebû Süleyman es-Sicistânî ile ilgili olup bu durum eserin yarıdan fazlasının Sicistânî’nin felsefî görüşlerini yansıttığını göstermektedir. Sicistânî, Fârâbî’nin talebelerinden olan ve hocasının ölümünün ardından Bağdat mantık okulunu temsil eden Yahyâ b. Adî’nin öğrencisidir. Bu sebeple Tevhîdî, eserinde hocasından dinlediklerine veya doğrudan hocasının kendisine yazdırdıklarına çok geniş yer ayırmıştır; başka düşünürlerin görüşlerini aktarırken de sık sık hocasına göndermelerde bulunur. Tevhîdî’nin bu eseri, Fârâbî’den sonra İbn Sînâ’ya kadar geçen yarım asırlık sürede İslâm felsefesi alanında kimlerin yetiştiği ve görüşlerinin nelerden ibaret olduğu konusunda başlıca kaynak niteliğindedir. Bunun yanında el-Muķābesât Ebü’l-Feth en-Nevşinânî, Ebü’l-Abbas el-Buhârî, Ebü’l-Hayr el-Yehûdî, İbnü’l-Hammâr, İbnü’s-Semh, Ebû Bekir es-Saymerî, Ebû Zekeriyyâ es-Saymerî, Ebû Muhammed el-Arûzî, İbn Zür‘a, Îsâ b. Ali b. Îsâ, Gulâm-ı Zühal, Ebû Bekir el-Kumsî, Ebû İshak en-Nusaybî,


Nazîf er-Rûmî, Vehb b. Ayş gibi müslüman, hıristiyan, yahudi ve Sâbiî âlim ve düşünürlerinin çeşitli konuları nasıl bir hoşgörü ve hürriyet ortamında tartıştıklarını göstermesi bakımından önemlidir.

Arap edebiyatında Câhiz’den sonra en parlak üslûp sahibi olan Tevhîdî, “filozofların edibi ve ediplerin filozofu” olarak tanınmışsa da (Keilani, s. 45) kendine has felsefî bir görüş ortaya koymayıp sadece aktarıcı konumunda kaldığı için onu filozof değil başarılı bir felsefeci ve çağa tanık olan bir kültür tarihçisi saymak daha doğru olur. Tevhîdî, el-Muķābesât’ta klasik felsefenin bütün disiplinlerine ait birçok problemi kendine has şairane bir üslûpla gündeme getirir. Onun felsefî meselelere yaklaşımındaki hâkim rengin Yeni Eflâtuncu doktrin olduğu görülür. Ancak problemlerin sistematik incelenmesinden ziyade söz ve üslûp güzelliği ön planda tutulduğundan eser felsefî olmaktan çok hikemiyat türündeki literatürü hatırlatmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, “Fârâbî’ye göre rasyonel düşüncenin eseri olan bir problem Sicistânî’nin topluluğunda üzerinde parlak konuşmalar yapılan bir konu mahiyetini almıştır” (de Boer, s. 157) şeklindeki görüşe hak vermek gerekir.

el-Muķābesât felsefî terimlere geniş yer vermesi açısından ayrı bir öneme sahiptir. Meselâ 90. mukābesede yakından tanıdığı Ebü’l-Hasan el-Âmirî’den oldukça fazla felsefî fragman naklettikten sonra (s. 270-282) 91. mukābesede 121 felsefe teriminin tarifine yer verir; bunları, gramerciler dahil olmak üzere dönemin birçok âlimine göstererek onların bu konudaki eleştirilerini almak istediğini, nihayet hocası Sicistânî’nin, “Temelde anlamı veriyorsa ifadedeki kusura aldırma” demesi üzerine bu terimlere kitabında ayrı bir bahis ayırdığını anlatır (a.g.e., s. 282-300). Tevhîdî hocasının yanında, sonradan Batlamyus’a isnat edildiği ve VIII. yüzyılda Arapça’ya çevrildiği sanılan Kitâbü’ŝ-Ŝemere’den söz edince Sicistânî, zamanının elverdiği ölçüde fizik ve metafizikle ilgili hikemiyat türünden 100 fragmanı ona yazdırır; o da altmış ikinci mukābeseyi bu konuya tahsis eder (a.g.e., s. 200-217). Bunlar felsefî açıdan olduğu gibi kültür tarihi açısından da önem taşımaktadır.

Tam nüshası Leiden Üniversitesi Kütüphanesi’nde (Bibliothecae Academia Lugduno Batava, nr. 1443) bulunan eser, ilk defa Mirzâ Hüseyin eş-Şîrâzî tarafından taşbaskı tekniğiyle yayımlanmıştır (Bombay 1306). Hasan es-Sendûbî bu baskıda tesbit ettiği hataları düzelterek ikinci bir neşrini gerçekleştirmişse de (Kahire 1347) bu baskıda da bazı hatalar bulunmaktadır. Tevhîdî üzerine yüksek lisans tezi hazırlayan (1949) Muhyiddin farklı aralıklarla el-Muķābesât’ın bazı bölümlerini yayımlamış (Abdülemîr el-A‘sem, s. 197-200), eserin ilmî neşrini Muhammed Tevfîk Hüseyin yapmıştır (Bağdat 1970, 1989). Ayrıca Daniel Watrigant Al-Muqābasāt d’Abū Hayyān al-Tawhīdī adıyla iki ciltlik doktora çalışması hazırlamış olup (Universite de Paris IV-Sorbonne, 1974) II. cildi eserin edisyon kritiğinden ibarettir, fakat bu çalışma yayımlanmamıştır. Ali Şelak’ın gerçekleştirdiği neşir ise (Beyrut 1986) Muhammed Tevfîk Hüseyin’in neşrine yeni bir katkıda bulunmamıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

Ebû Hayyân et-Tevhîdî, el-Muķābesât (nşr. M. Tevfîk Hüseyin), Beyrut 1989; a.mlf., Ŝelâŝü resâǿil (nşr. İbrâhim el-Kîlânî), Beyrut 1951, s. 45; Keşfü’ž-žunûn, II, 1778; Abdülemîr el-A‘sem, Ebû Ĥayyân et-Tevĥîdî, Beyrut 1913; Brockelmann, GAL, I, 283; Suppl., I, 436; Ibrahim Keilani, Abū Ĥayyān at-Tawĥīdī, Beyrouth 1950, s. 45-61; T. J. de Boer, İslâm’da Felsefe Tarihi (trc. Yaşar Kutluay), Ankara 2000, s. 157; K. A. Farik, “Abu-Hayyan at-Tavhidi and His Kitabu’l-Mukabasat”, IC, XXVIII (1954), s. 372-388; Mahmut Kaya, “el-İmtâ’ ve’l-muânese”, DİA, XXII, 239-240.

Mahmut Kaya