el-İHKÂM

(الإحكام)

İbn Hazm’ın (ö. 456/1064) fıkıh usulüne dair eseri.

Tam adı el-İĥkâm fî uśûli’l-aĥkâm olan eser müellifin diğer bazı kitaplarında el-İĥkâm li-uśûli’l-aĥkâm şeklinde de geçer (el-Muĥallâ, I, 75; Nübźetü’l-kâfiye, s. 75; ayrıca bk. Zehebî, XVIII, 195). Zâhirî mezhebinin ikinci kurucusu ve teorisyeni kabul edilen İbn Hazm’ın genel anlamda fıkıh usulü alanına giren bu temel eseri, zâhirci düşüncenin ve literal anlamcılığın anlama ve ictihad metodolojisine dair günümüze ulaşan ilk sistematik kitap olarak bilinmektedir. Şeriatın usul ve fürû diye bölünemeyeceğini, şeriatın tamamının usul olduğunu ileri sürmesi (İĥkâm, VIII, 115) ve eserinde “fıkıh usulü” tabirini kullanmaması ilk bakışta İbn Hazm’ın amelî, itikadî ayırımı yapmaksızın bütün şer‘î hükümlerin aynı metodolojiyle ortaya konulabileceği görüşünde olduğu izlenimini vermekle birlikte el-İĥkâm bütünüyle fıkıh usulünün konularını içermektedir.

el-İĥkâm’ın, et-Taķrîb li-ĥaddi’l-manŧıķ ve el-Faśl’dan sonra yazıldığı ve İbn Hazm’ın olgunluk dönemi eseri olduğu bilinmekle birlikte hangi tarihte kaleme alındığı tam olarak belli değildir. Ancak Berberîler’in Kurtuba’da (Cordoba) yönetimi ele geçirmesi sırasındaki bir olaydan (III, 67) ve imamın gaybetinin üzerinden 170 yıl geçtiğinden bahsedilmesi (I, 13) gibi ipuçlarından hareketle el-İĥkâm’ın 430 (1039) yılı civarında yazıldığı neticesine ulaşılabilir.

İbn Hazm’ın daha önce icmâ meselesine, eski fakihlerin görüşlerindeki çelişkilere, fıkhın bütün konularına ilişkin kitaplar yazmış olması el-İĥkâm’daki fikirlerinin teorik düzeyde kalmadığını, süzgeçten geçirme ve test etme çabasının sonucunda ortaya konulduğunu gösterir. Temel görüşlerinin bulunduğu üç önemli eserinin yazılış sırasını ve bunların içeriklerini kendisi şöyle açıklamaktadır: “et-Taķrîb’de genel olarak istidlâl keyfiyeti, araştırılan her konuda hakkın bâtıldan ayırt edilmesine yarayan burhanın çeşitleri üzerinde durduk. Bu kitap hakkın alâmetlerini bilmek için bir asıl mesabesindedir. el-Faśl’da ise insanların benimsediği farklı din ve mezheplerin doğrusunu et-Taķrîb’de esaslarını verdiğimiz burhanlarla açıkladık. Daha sonra el-İĥkâm’ı yazdık ve bunda da bizi mükellef tuttuğu ibadet ve insanlar arasında hüküm verme gibi hususlarda Allah’ın muradını, yine et-Taķrîb’de ortaya koyduğumuz burhanlarla açıklamayı amaçladık. Bu kitap, insanların dinî ahkâmın esasları konusundaki ihtilâflarını içermektedir” (el-İĥkâm, I, 8).

İbn Hazm, el-İĥkâm’da kendi metodolojisini oluşturmanın yanında daha ağırlıklı olarak kendi zamanına gelinceye kadar ortaya çıkmış, sistemleşmiş ve yayılmış olan diğer usulî yaklaşım ve görüşleri eleştirmeyi hedeflemiştir. Bu sebeple eserin büyük bir bölümü önceki ekollerin görüşlerinin tenkidine dairdir. Nitekim kitabın özeti mahiyetinde olan, muhaliflerin tenkidine fazla yer vermeden sadece kendi görüşlerini açıkladığı en-Nübźetü’l-kâfiye adlı eseri el-İĥkâm’ın yaklaşık


yirmide biri kadardır. Tenkitleri daha ziyade Mâlikîler’le Hanefîler’e yönelik olmakla birlikte Şâfiîler de bundan paylarını almışlardır. Hanbelîler’e pek fazla ilişmemesi, Ahmed b. Hanbel’in ashâbü’l-hadîsin ileri gelenlerinden sayılması, zayıf bile olsa hadisleri ön plana çıkarması ve zaruret bulunmadıkça kıyasa başvurmaktan kaçınması sebebiyle diğer imamlara göre zâhir ehline daha yakın görülmesiyle ve biraz da Hanbelîliğin gelişiminin o dönemde yeterince tamamlanmamış olmasıyla açıklanabilir. İbn Hazm, el-İĥkâm’da kendinden önceki zâhir ehlinin görüşlerine de yer vererek onların diğer mezheplere yönelttiği eleştirileri ve kendilerine yöneltilen eleştirilere verdikleri cevapları zikretmiştir (VII, 68, 137, 139; VIII, 7, 107, 111). Öte yandan Dâvûd ez-Zâhirî’ye nisbet edilen bazı görüşlerin aslında ona ait olmadığını ileri sürmüş, zâhir ehlinden bilinen bir kısım âlimin gerçekte zâhir ehli sayılamayacağını belirtmiş, birçok yerde Dâvûd da dahil olmak üzere önceki zâhir ehlinin görüş ve yaklaşımlarını tenkit etmekten geri durmamıştır (III, 129, 130, 147; IV, 2, 73, 75; VII, 143).

Kitabın birçok yerinde bizzat katıldığı tartışmalara işaret eden İbn Hazm (V, 78, 163, 176; VI, 77; VII, 49, 78), diğer birçok eserinde olduğu gibi cedelci ve polemikçi bir üslûp kullanmıştır. Şüphesiz bunda Mâlikîliğin o dönemde Endülüs’ün hâkim mezhebi oluşunun, bu mezhep fakihleri tarafından ağır biçimde eleştirilmesinin ve dışlanmasının, hatta yaşadığı dönemde kitaplarının yakılmış olmasının izleri bulunur. İbn Hazm, önce tenkit edeceği görüşü mümkün olduğunca gerekçeleriyle birlikte objektif ve doğru olarak ortaya koyar ve ardından bu görüşün geçersizliğini ispata girişir. Karşıt görüşleri eleştirirken sert ve acımasız olması yanında tenkit edeceği meseleyi bazan kasten veya iyi anlamadığı için doğru vazetmediği de gözlenmektedir. Meselâ Hanefîler’in, şahitle birlikte yemine dayanarak hükmetmenin Kur’an’a uymadığı şeklindeki yaklaşımını söz konusu ederek Hanefîler’in Peygamber’in hükmünün Kur’an’a aykırı olduğu şeklinde bir anlayışın içine düştüğünü iddia etmesi böyledir (el-İĥkâm, VII, 173; ayrıca bk. VII, 4; VIII, 131). Halbuki Hanefî fakihleri burada, hadisin hükmünün Kur’an’a aykırı olduğunu değil Resûl-i Ekrem’e isnad edilen sözün Kur’an’a aykırılık gerekçesiyle aslında ona ait olamayacağını ileri sürerler. İbn Hazm’ın tenkit oklarına hedef teşkil edenler arasında Hallâc-ı Mansûr’un da dahil olduğu (VII, 36) birçok sûfînin, Bişr b. Gıyâs, Ebû Bekir el-Esam ve Bâkıllânî gibi birçok kelâmcının bulunması, onun Bâtınîlik izleri taşıyan tasavvuf ve ileri derecede teorik kelâm tartışmaları karşısındaki tavrının da ipuçlarını vermektedir. Bişr b. Gıyâs ve Ebû Bekir el-Esamm’ı “görüşlerinden yüz çevrilecek iki adam” diye anmış (IV, 189), mütekellim metodunun babası sayılan Bâkıllânî’yi kıyası ve fıkhı bilmemekle itham etmiştir (VII, 53).

İbn Hazm, hukukî anlayış ve görüşlerin kendisinden önceki oluşum ve gelişimine ilişkin geniş bir bilgiye sahip olduğu için el-İĥkâm sahâbe, tâbiîn ve mezhep imamlarının kanaatleri yanında ilk dönemlerden kendi zamanına kadarki meşhur fakihlerin görüşlerini ve bunların zâhirî bakış açısına göre değerlendirmesini içermesi itibariyle de ayrı bir öneme sahiptir. el-İĥkâm’da, ilk dönemlerin müstakil müctehidlerinden fıkıh mezheplerinde doktrinin oluşumuna önemli katkıları bulunan fakihlere kadar pek çok âlimin görüşüne yer verilmesi, kitabın oldukça zengin kaynakları bulunduğu izlenimini vermekle birlikte isimleri anılan eserlerin sayısı son derece azdır. Bunlar arasında Şâfiî’nin er-Risâle, Kādî Abdülvehhâb’ın İbn Ebû Zeyd el-Kayrevânî’nin eserine yazdığı Şerĥu’r-Risâle, Muhammed b. Ahmed el-Utbî’nin el-Müstaħrece, Tahâvî’nin İħtilâfü’l-Ǿulemâǿ, Ebû Nasr el-Mervezî’nin el-İmâm, Muhammed b. İsmâil el-Buhârî’nin et-Târîħu’l-evsaŧ adlı kitapları sayılabilir (IV, 220; VI, 16, 35; VIII, 36). İbn Hazm el-İĥkâm’da kendisine ait bazı eserlere de atıfta bulunur.

el-İĥkâm, sonraki usulcüler tarafından zâhirî yöntemin en önemli kaynaklarından biri sayılmış ve özellikle kıyas bahislerinde red maksadıyla bu eserdeki görüşlere yer verilmiştir. Zehebî’nin de belirttiği gibi İbn Hazm’ın kitapları ya benimsendiği ya da sorgulanmak istendiği için sonraki âlimler tarafından yaygın olarak kullanılmıştır. Şâfiî usulcülerinden Ebû Şâme el-Makdisî, Hz. Peygamber’in fiillerinin değeri konusundaki el-Muĥaķķaķ adlı eserinde el-İĥkâm’ın ilgili bölümünden büyük ölçüde istifade etmiş ve onun görüşlerini benimsemiştir. Bedreddin ez-Zerkeşî’nin el-Baĥrü’l-muĥîŧ’te İbn Hazm’a nisbet ettiği fikirler geniş biçimde el-İĥkâm’dan alınmıştır. el-İĥkâm’a atıf yapanlar arasında Şâtıbî ve İbn Kayyim el-Cevziyye de anılabilir. İbn Kayyim özellikle fakih sahâbîlerin listesi, re’y ve taklid aleyhindeki hadis ve Selef âsârı konusunda el-İĥkâm’a dayanmıştır.

Bilgi teorisi ve yöntem açısından el-İĥkâm diğer usul kitaplarından farklıdır. İbn Hazm’a göre hükümlerin kaynakları naslar (Kitap ve Sünnet metinleri), icmâ ve delil olmak üzere üçtür. Delil, diğer iki kaynağa râci olup onlardan mantıkî çıkarımda bulunma ameliyesidir. Delil kapsamı içerisinde kesinlikle ta‘lîl, teşbih ve zannî haml bulunmaz. Bu yönüyle İbn Hazm, fıkıh usulünü ve fıkhı diğer ekollerde olanın aksine zanniyyât üzerine değil kat‘iyyât üzerine temellendirmeye çalışır. Sonraki usulcülerin zanla amelin meşruiyetini ispatlamaya özen göstermeleri, sistemlerinin bir gereği olmakla birlikte bir ölçüde İbn Hazm’ın bu kesinci yaklaşımına cevap verme amacını güttüğü de söylenebilir.

Eserde, fıkıh usulünde tartışılan ana konuları içermekle ve konuları arasında aslî delillerden fer‘î delillere ve konulara giden bir sıra izlenmekle birlikte diğer usul kitaplarının çoğunda görülen yazım sistematiğinden farklı olarak usul konu ve tartışmaları kırk bölüm (bab) halinde ele alınmıştır. Usul literatüründeki birçok dil ve mantık tartışması bağımsız birer bölüm yapıldığı için bu bölümlerin birkaç sayfayı aşmayacak şekilde kısa, klasik usul konularının ise oldukça hacimli tutulduğu ve birçok alt başlığa ayrılarak incelendiği görülür. Birinci bölümde İbn Hazm kitabın yazılış amacını ve konusunu açıklamakta ve diğer usul kitaplarında alışılmamış olan bir biçimde görüşlerini oturttuğu teorik çerçeveye temas etmektedir. Eserin diğer bölümlerinde aklî deliller, dil, cedel, lafız-mâna ilişkisi, hüsün ve kubuh, Kitap, Sünnet ve bu iki delille ilgili dil, mantık ve usul kuralları, icmâ, istishâb ve istihsan gibi fer‘î deliller, fetva ve müftü, taklid ve ictihad gibi konular kendi içinde tutarlılığını koruyan bir yaklaşımla ele alınır. Gerek el-İĥkâm’da yer verilen konular gerekse diğer fakihlerin görüşlerini eleştirirken girilen tartışmalar, İbn Hazm’ın fıkıh ve usulü dışında diğer aklî ve dinî ilimlere ve bu konuda İslâm muhitindeki ilmî birikime olan derin vukufunu göstermesi bakımından önemlidir.

Ahmed Muhammed Şâkir tarafından sekiz cüz halinde neşredilen el-İĥkâm’ı (Kahire 1345-1348/1926-1929; İhsan Abbas’ın önsözüyle ve iki ciltte sekiz cüz olarak Beyrut 1980, 1403/1983) daha sonra Zekeriyyâ Ali Yûsuf bu neşre dayanarak yeniden yayımlamıştır (I-II, Kahire 1970).


BİBLİYOGRAFYA:

İbn Hazm, el-İĥkâm fî uśûli’l-aĥkâm (nşr. Ahmed Muhammed Şâkir), Beyrut 1403/1983, I-VIII; a.mlf., el-Muĥallâ, Kahire 1387/1967, I, 75; a.mlf., en-Nübźetü’l-kâfiye fî uśûli aĥkâmi’d-dîn, Kahire-Beyrut 1412/1992, s. 75; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, XVIII, 195; Abdülmecîd et-Türkî, Münâžarât fî uśûli’ş-şerîǾati’l-İslâmiyye beyne İbn Ĥazm ve’l-Bâcî (trc. ve nşr. Abdüssabûr Şâhin), Beyrut 1406/1986, tür.yer.

H. Yunus Apaydın