el-HAS ale’l-BAHS

(الحث على البحث)

Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî’nin (ö. 324/935-36) kelâm metodunu savunduğu eseri.

Risâle fî istiĥsâni’l-ħavż fî Ǿilmi’l-kelâm adıyla yayımlandığı için (Haydarâbâd 1323, 1344) bu isimle meşhur olmuştur. Ancak İbn Asâkir’in İbn Fûrek’ten naklen Eş‘arî’ye nisbet ettiği uzun eser listesinde ve diğer kaynaklarda böyle bir isim mevcut değildir. Buna karşılık İbn Asâkir’in ilâve listesinde (Tebyînü keźibi’l-müfterî, s. 136) ve İbn Ferhûn’un saydığı eserler arasında (ed-Dîbâcü’l-müźheb, II, 95) el-Ĥaŝ Ǿale’l-baĥŝ adına rastlanmaktadır. Ayrıca Selmân b. Nâsır en-Nîsâbûrî’nin el-Ġunye fi’l-kelâm adlı eserinde risâle metni el-Ĥaŝ Ǿale’l-baĥŝ adıyla iktibas edilmiştir (vr. 9a-11a). Buna göre Risâle fî istiĥsâni’l-ħavż fî Ǿilmi’l-kelâm, Haydarâbâd baskısını yapanlar tarafından metnin muhtevasına uygun görülerek konulmuş bir başlık olmalıdır.

Meşhur adıyla kaynaklarda geçmemesi ve önceleri yalnızca tek nüshasının bilinmesi, bazı araştırmacıları risâlenin sonraki bir döneme ait olabileceği düşüncesine sevketmiş (Makdisi, XVIII [1963], s. 22-26; Bedevî, I, 520-521), bazıları ise muhtevasını Eş‘arî’nin görüşlerine uygun bulmakla birlikte metnin onun talebeleri tarafından yazılmış olabileceğini ileri sürmüştür (McCarthy, s. XXVI; Allard, s. 51). Ancak yakın zamanlardaki çalışmalar (Frank, Le Museon, CIV/1-2, s. 170; Gimaret, s. 15-16) ve tesbit edilen diğer yazma nüshalar risâlenin otantikliğini büyük ölçüde güçlendirmiş bulunmaktadır.

Eş‘arî, eserinin baş tarafında bu risâlesini bilgisizliği sermaye edinen, düşünme ve araştırmadan hoşlanmayan, kolaycılığa ve taklide yönelen, usûlü’d-din meselelerini ele alanları kötüleyip dalâletle suçlayan ve hareket, sükûn, cisim, araz gibi şeyler hakkında konuşmanın bid‘at olduğunu söyleyenlere karşı yazdığını belirtir. Hz. Peygamber ile ashabın bu tür konulardan söz etmemiş olmasını delil olarak kullanmak isteyen bu kişilerle katı Hanbelîler’in kastedildiği anlaşılmaktadır. Kelâmcılara yönelik bu tür tenkitlerin İbn Kudâme ve İbn Teymiyye gibi sonraki Hanbelîler tarafından yapıldığı ve bu hususun risâlenin Eş‘arî’ye nisbetini şüpheli hale getirdiği öne sürülmüşse de (Makdisi, XVIII[1963], s. 25) bu iddia gerçeği yansıtmamaktadır. Zira Eş‘arî’nin kelâmcılara yöneltildiğinden bahsettiği tenkitler benzer ifadelerle kendinden önceki hadis ehlinin eserlerinde mevcuttur (bk. meselâ İbn Kuteybe, s. 35; krş. Özen, s. 464). Eş‘arî bu iddialara üç noktadan bakış yaparak cevap vermektedir. Bunlardan birincisi, Hz. Peygamber, söz konusu meseleleri araştırıp hakkında konuşanların bid‘at ehli olduğunu söylememiştir. Buna göre onun söylemediği bir şeyi söyledikleri için asıl iddia sahiplerinin kendileri bid‘at işlemektedir. İkincisi, tenkide tâbi tutulan hususların her biri müstakil olarak Kitap ve Sünnet’te yer almamışsa da bunların genel prensipleri bu kaynaklarda mevcuttur. Üçüncüsü ferâiz, had, talâk gibi fıkhî meselelerin ihtilâflı konuları hakkında da Resûl-i Ekrem’den belirli bir nas gelmemiştir. Buna rağmen fıkıh âlimleri bunları mevcut naslara kıyas etmişler veya ictihadda bulunmuşlardır. Şu halde dinin fürûunda geçerli olan bir hakkın usulde de bulunması ve aklî meselelerin Kitap ve Sünnet’in yanında duyu verilerine ve bedîhî bilgilere dayanarak çözülmesi gerekir. Eğer sonraki dönemlerde tartışılan meseleler Asr-ı saâdet’te ortaya çıksaydı elbette Hz. Peygamber diğer hususlarda olduğu gibi bunlar hakkında da beyanda bulunurdu.

Eş‘arî, daha sonra soru sormak suretiyle muhatabı susturmaya çalışır. Meselâ halku’l-Kur’ân konusunda tavır koymakla Selefiyye’nin kendi prensipleriyle çelişkiye düştüğünü, zira “Kur’an mahlûk değildir” sözünün de aynen “Kur’an mahlûktur” sözü gibi Resûl-i Ekrem tarafından dile getirilmediğini, ayrıca sahâbe ve tâbiînin de böyle bir şeyi söylemeye hakları bulunmadığını, bu konuda tevakkuf etmenin de tartışanları tekfir etmenin de aynı mantıkla bid‘at olacağını ileri sürer. Gayelerinin halkı aydınlatmak olduğunu söyleyen muhataplarına Eş‘arî şöyle hitap eder: “Bizim de sizden beklediğimiz budur. Öyle ise neden başkalarını konuşmaktan menediyorsunuz? Siz arzu ettiklerinizi söylüyor, konuşmaktan âciz kalınca da kelâmdan menedildik diyorsunuz. İşinize gelince önceki âlimleri delilsiz ve mesnetsiz taklit ediyorsunuz. Bu ise keyfilik ve zorbalıktan başka bir şey değildir”. Eş‘arî, risâlesinin sonunda Hz. Peygamber’in açıklamadığı birçok konuyu mezhep imamlarının ele alıp işlediğini hatırlatır ve zikredilen hususların inatçı olmayan her akıllı kimse için yeterli olduğunu belirtir.

el-Ĥaŝ Ǿale’l-baĥŝ’in Eş‘arî tarafından ne zaman yazıldığı tartışmalıdır. Hadis ehline karşı kaleme alındığı için eserin Mu‘tezilî döneme ait olabileceği ifade


edilmişse de (İA, IV, 391; Koçyiğit, VIII [1960], s. 166) müellifin Mu‘tezile’den ayrıldıktan sonra yazdığı el-İbâne’sinin bile bazı katı Hanbelîler tarafından kabul görmemesi (Ahvâzî, s. 157-159; İbn Ebû Ya‘lâ, II, 18) risâlenin, Ehl-i sünnet mensuplarının kelâma karşı tutumlarını tenkit ve yumuşatmaya yönelik bir çalışma olduğu ihtimalini güçlendirmektedir. Ancak bu defa Eş‘arî’nin Ehl-i sünnet saflarına geçtikten sonra kaleme aldığı eserleri arasındaki farklılık gündeme gelmektedir. el-İbâne’yi kaleme alan bir kimsenin el-Ĥaŝŝ’ı yazamayacağı (Makdisi, II, 23) veya Eş‘arî’nin çifte şahsiyetli olabileceği (Wensinck, s. 91) şeklindeki iddialar, müellifin Mu‘tezile’den ayrıldıktan sonra karşı karşıya bulunduğu zor şartları dikkate almadan ve el-İbâne’deki görüşleri iyice incelemeden, ayrıca Ehl-i sünnet’e geçtikten sonra yazıldığında şüphe bulunmayan el-LümaǾı hesaba katmadan öne sürülen iddialardır. Eş‘arî, Mu‘tezile’den ayrıldıktan sonra ashâbü’l-hadîsin çizgisini olduğu gibi benimsemek yerine el-İbâne’den başlayarak kelâm metodunu selefin itikadî görüşlerine uygulamak istemiştir. Nitekim İbn Asâkir, Şeyzele’den (Ebü’l-Meâlî Azîzî b. Abdülmelik) Eş‘arî’nin Mu‘tezile ile Haşviyye arasında orta bir yol seçtiğini naklettikten sonra el-İbâne’deki insaflı tutuma rağmen bir kısım Hanbelîler’in tepkilerinden yakınır (Tebyînü keźibi’l-müfterî, s. 149-163). Ayrıca yapılan karşılaştırmada, el-LümaǾ kadar Eş‘arî’nin kelâmî görüşlerini yansıttığı belirlenen (Gimaret, s. 10-13) el-İbâne’de doğrudan kelâm ilmini itham eden bir ifadeye rastlanmamaktadır. Mu‘tezile’den ayrıldıktan hemen sonra yazdığı Risâle ilâ ehli’ŝ-Ŝeġr’de âlemin hudûsu, Allah’ın varlığı, âhiret ve nübüvvetin ispatına yer verip istidlâller yapması da (Uśûlü Ehli’s-sünne, s. 34-53) Eş‘arî’nin mezhep değiştirdikten sonra kelâmcılığı bırakmadığını gösterir. Onun Ehl-i sünnet yoluna geçtikten sonra giderek hadis ehlinden farklı bir yola girdiği ve yeni bir kelâm metodunu yerleştirmeye çalıştığı kendi adıyla oluşan ekolden anlaşılmaktadır (bk. EŞ‘ARÎ, Ebü’l-Hasan; EŞ‘ARİYYE).

Risâlenin, basımında esas alınan ve nerede olduğu belirtilmeyen nüshasından başka iki yazma nüshası daha tesbit edilmiştir (Millet Ktp., Feyzullah Efendi, nr. 2161/2; Berlin Ktp., Landberg, nr. 1030). Selmân b. Nâsır en-Nîsâbûrî’nin 592 (1196) yılında istinsah edilen el-Ġunye’sinde aynen aktardığı metin (vr. 9a-11a), birbirine oldukça yakın olan Haydarâbâd baskısı ile Feyzullah Efendi nüshalarına göre biraz daha kısadır. Cüveynî’nin öğrencilerinden olan Nîsâbûrî’nin kaynağı ise en eski nüshalardan biri olmalıdır.

Richard J. McCarthy, Haydarâbâd baskısını esas alarak eseri el-LümaǾ ile birlikte Risâle fî istiĥsâni’l-ħavż fî Ǿilmi’l-kelâm adıyla yeniden yayımlamıştır (bk. bibl.). Richard M. Frank ise yazdığı bir makalede eserin mevcut yazmalarını inceledikten sonra tesbit ettiği iki metin grubunu ayrı ayrı göstermiştir (MIDEO, XVIII [1988], s. 135-151). el-Ĥaŝ Ǿale’l-baĥŝ çeşitli dillere çevrilmiştir. İlk olarak M. Horten, Die Philosophischen Systeme der Spekulativen Theologen im Islam adlı eserinde (Bonn 1912, s. 623-626) risâleyi Almanca’ya çevirmiş, daha sonra Richard J. McCarthy A Vindication of the Science of Kalam adıyla İngilizce tercümesini yapmıştır (The Theology of al-AshǾarī, s. 117-134). Risâlenin Türkçe tercümesi bazı notlar ilâvesiyle Talat Koçyiğit tarafından gerçekleştirilmiş (bk. bibl.), Nadim Macit de bir girişle birlikte eseri Türkçe’ye çevirmiştir (“Eş’arî’nin İlm-i Kelâm’ı Müdafaası”, Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, I/1 (1994), s. 110-120).

BİBLİYOGRAFYA:

Buhârî, “İǾtiśâm”, 12; Eş‘arî, el-Ĥaŝ Ǿale’l-baĥŝ (nşr. R. M. Frank, MIDEO, XVIII [1988] içinde), s. 135-152; a.mlf., Risâle fî istiĥsâni’l-ħavż fî Ǿilmi’l-kelâm (nşr. R. J. McCarthy), Beyrut 1952, s. 87-97; a.mlf., el-İbâne (trc. Walter C. Klein), New Haven 1940 → New York 1967, mütercimin girişi, s. 29; a.mlf., Uśûlü Ehli’s-sünne ve’l-cemâǾa (nşr. M. Seyyid el-Celyend), Kahire 1987, s. 34-53; İbn Kuteybe, Teǿvîlü muħtelifi’l-ĥadîŝ, Beyrut 1408/1988, s. 35; Ahvâzî, Meŝâlibü İbn Ebî Bişr el-EşǾarî (nşr. Michel Allard, BEO, XXIII [1970] içinde), s. 157-159; Selmân b. Nâsır en-Nîsâbûrî, el-Ġunye fi’l-kelâm, TSMK, III. Ahmed, nr. 1916, vr. 9a-11a; İbn Ebû Ya‘lâ, Ŧabaķātü’l-Ĥanâbile, II, 18; İbn Asâkir, Tebyînü keźibi’l-müfterî, s. 136, 149-163; İbn Ferhûn, ed-Dîbâcü’l-müźheb, II, 94-95; A. Wensinck, The Muslim Creed, Cambridge 1932, s. 91; R. J. McCarthy, The Theology of al-AshǾarī, Beyrouth 1953, s. XXVI, 117-134; George Makdisi, “Ash‘ari and the Ash‘arites in Islamic Religious History-II”, SI, XVIII (1963), s. 22-26; M. Allard, Le problème des attributes divins, Beyrouth 1965, s. 51; Abdurrahman Bedevî, Meźâhibü’l-İslâmiyyîn, Beyrut 1979, I, 520-521; Richard M. Frank, “Al-Ash‘ari’s Kitab al-Hath alal-Bahth”, MIDEO, XVIII (1988), s. 83-133; a.mlf., “Elementes in the Development of the Teaching of al-Ash‘ari”, Le Museon, CIV/1-2 (1991), s. 145-146, 170; a.mlf., “Bibliographie d’Ash‘ari: un reéxamen”, JA, sy. 273 (1985), s. 269-270; D. Gimaret, La doctrine d’al-Ash‘ari, Paris 1990, s. 10-13, 15-16; Talat Koçyiğit, “Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî ve Bir Risâlesi”, AÜİFD, VIII (1960), s. 166; Şükrü Özen, İslâm Hukuk Düşüncesinin Aklîleşme Süreci (doktora tezi, 1995), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 464; H. Ritter, “Eş‘arî”, İA, IV, 391; İrfan Abdülhamid, “Eş‘arî, Ebü’l-Hasan”, DİA, XI, 447.

M. Sait Özervarlı