el-GUNYE

الغنية

Abdülkādir-i Geylânî’nin (ö. 561/1165-66) itikad, ibadet ve ahlâka dair eseri.

Kādiriyye tarikatının pîri Abdülkādir-i Geylânî, bir müridinin isteği üzerine kaleme aldığını belirttiği esere el-Ġunye li-ŧâlibî ŧarîķi’l-ĥaķ Ǿazze ve celle ismini verdiğini söyler. Kitabın adı bazı kaynaklarda Ġunyetü’ŧ-ŧâlibîn li-ŧarîķi’l-ĥaķ şeklinde de kaydedilmiştir (Keşfü’ž-žunûn, II, 1211).

Müellif, eserin muhtevasını farz ve sünnetlere dair şer‘î âdâb, itikad, mev‘iza ve menâkıb şeklinde tesbit eder. Bu konuları işlerken sık sık âyet ve hadislere, fıkıh ve hadis âlimlerinin fikirlerine, zâhid ve sûfîlerin söz ve menkıbelerine başvurur. Eserin telif tarihi belli değilse de zühd ve ibadet konularına ağırlık verildiği dikkate alınırsa Abdülkādir-i Geylânî’nin ilk eserlerinden olduğu söylenebilir.

el-Ġunye bazı bölümlere (kitab, bab, meclis), bunlar da alt bölümlere (fasıl) ayrılır. Ancak bu hususta düzenli bir usul takip edilmediği gibi muhtevasının da iyi bir düzeni yoktur. Esere ibadet konularında kısa bilgi verilerek başlanmış, ardından âdâb konusu ele alınmış, akaid ve mezheplerle ilgili bilgiden sonra tekrar ibadet ve amellerin faziletleri konusuna dönülmüştür. Bu bölümde mübarek ay, gün ve geceler, belli zamanlarda okunacak evrâd ve dualar, nâfile ibadetler, Kur’an okumanın fazileti hakkında geniş açıklamalar yapılmıştır. Kitabın vasiyet bölümünden sonra gelen ve müridlerin dikkat etmeleri gereken kurallara dair “Âdâbü’l-mürîd” başlıklı bölümün ayrı bir eser olduğu ve el-Ġunye’ye sonradan eklendiği ileri sürülürse de semâdan söz edilirken el-Ġunye’nin tamamına atıfta bulunulmuş olması bu kısmın esere sonradan ilâve edilmediğini gösterir. Abdülkādir-i Geylânî’nin diğer eserlerinde olduğu gibi el-Ġunye’nin sonunda da tamamlandığını gösteren herhangi bir kayıt yoktur. Eserin tasavvuf açısından önemli olan kısmı “Âdâbü’l-mürîd” adlı son bölümdür.

Ebû Tâlib el-Mekkî’nin Ķūtü’l-ķulûb’ünü andıran el-Ġunye oldukça sade bir üslûpla kaleme alınmış, konular açık ve anlaşılır bir dille izah edilmiştir. Abdülkādir-i Geylânî, eserin itikadî konulara ayırdığı bölümünde Hanbelî mezhebinin ateşli bir savunucusu olarak görünür, bid‘at mezheplerini sert bir dille eleştirir. Kur’an’ın lafzının mahlûk olduğunu söyleyen kelâm ulemâsını da aynı şekilde eleştirerek, “Kur’an’ın lafzının mahlûk olduğunu söyleyen kâfir olur” der. Ona göre Kur’an’ın anlamı yanında, işitilen sesleri, hatta harfleri bile mahlûk değildir. Allah’ın kelâmının ses olduğunu, ancak öteki seslere benzemediğini söyler (1, 280).

Diğer eserlerinde bütün yaratıklara karşı hoşgörülü olmayı, sevgi ve şefkat beslemeyi tavsiye eden Abdülkādir-i Geylânî el-Ġunye’de müsamahasızdır. Bu eserde coşkulu ifadelere ve şathiyelere de rastlanmaz. Tasavvuftan ziyade zühd ve takvânın ön plana çıkarıldığı el-Ġunye, bu özelliğinden dolayı Kādiriyye tarikatı mensupları arasında bile Abdülkādir-i Geylânî’nin öbür eserleri kadar rağbet görmemiştir. Müellif burada semâa taraftar olmadığı, hakiki semâı Kur’an ve hadis dinlemekten ibaret saydığı halde Kādirîler semâa önem vermişlerdir.

el-Ġunye’de, Ebû Hanîfe’nin Ehl-i sünnet dışı bir mezhep olan Mürcie’den gösterilmesi özellikle Hanefîler’in tepkisini


çekmiş, bundan dolayı eserin Abdülkādir-i Geylânî’ye ait olmadığı ileri sürülmüştür. Şiîler bu ifadeye dayanarak Ebû Hanîfe’yi kötülemişler, Hanefî olmayan bazı mutaassıp Sünnîler de onlara uymuşlardır. Abdülhak ed-Dihlevî’ye göre eser Abdülkādir-i Geylânî’ye ait değildir. el-Ġunye’yi Farsça’ya tercüme eden Siyâlkûtî ile Abdülganî en-Nablusî, söz konusu ifadeyi el-Ġunye’ye Şiîler’in ilâve ettiğini söylemişlerdir. Ali el-Kārî ise biri bid‘at ehli, diğeri Sünnî iki Mürcie mezhebinin bulunduğunu, Ebû Hanîfe’nin Sünnî bir Mürciî olduğunu, Abdülkādir-i Geylânî’nin onu bu anlamda Mürciî saydığını öne sürmüştür. Bu ifade, özellikle Kādiriyye tarikatına mensup Hanefîler’i zor durumda bırakmıştır.

Kur’an lafzının mahlûk olduğunu söyleyen Eş‘arîler’le Mâtürîdîler’i tenkit eden Abdülkādir-i Geylânî Eş‘arîler’in “Kelâm Allah’ın zâtıyla kāim bir mânadır” sözünü kaydettikten sonra, “Bid‘atçılara, yoldan çıkanlara ve başkalarını da çıkaranlara Allah yeter” der. Bu görüşler, bir Hanbelî olan Abdülkādir-i Geylânî’nin mezhebine uygun olmakla beraber onun maksadını aşan hatalı bir beyanı olarak kabul edilmiştir (Abdülhay el-Leknevî, s. 166 vd.).

Çeşitli tarihlerde basılan el-Ġunye’nin (Bulak 1288; Mekke 1314; Kahire 1376) tenkitli neşri Ferec Tevfîk el-Velîd tarafından yapılmıştır (I-III, Bağdad 1404/1983). Eser Farsça’ya (trc. Abdülhakîm Siyâlkûtî, Lahor 1282; Delhi 1300) ve Urduca’ya (Lahor 1327) tercüme edilmiştir. el-Ġunye’yi II. Abdülhamid’in emriyle Umdetü’s-sâlihîn fî tercemeti Gunyeti’t-tâlibîn adıyla Türkçe’ye çeviren Süleyman Hasbî (I-II, İstanbul 1303), eserde Hanefîler’e ters gelecek bazı hususların bulunduğuna dikkat çekmiş (1,9) ve söz konusu ifadelere tercümesinde yer vermemiştir. Eser ayrıca Abdülkadir Akçiçek tarafından Gunyet’üt Tâlibin (Hakkı Arayanların Kitabı) adıyla tercüme edilmiştir (İstanbul 1980).

BİBLİYOGRAFYA:

Abdülkādir-i Geylânî, el-Ġunye (nşr. Ferec Tevfîk el-Velîd), Bağdad 1404/1983, ayrıca bk. nâşirin mukaddimesi, I, 15-29; a.e.: Umdetü’s-sâlihîn (trc. Süleyman Hasbî), İstanbul 1303, mütercimin girişi, I, 9; Keşfü’ž-žunûn, II, 1211; Serkîs, MuǾcem, I, 728; Abdülhay el-Leknevî, er-RefǾ ve’t-tekmîl (nşr. Abdülfettâh Ebû Gudde), Haleb 1383, s. 166 vd.; Brockelmann, GAL, I, 561; Suppl., I, 778; Selâhaddin Abdülkādir M. Fâiz, Sulŧânü’l-Ǿârifîn eş-Şeyħ ǾAbdülķādir el-Geylânî, Bağdad 1979, s. 20-21; W. Braune, “ǾAbd al-Ķādir al-Ғјīlânī”, El2 (İng.), I,69; Abdünnebî Kevkeb, “ǾAbdülķādir el-Cîlî”, UDMİ, XII, 931-932.

Süleyman Uludağ