el-BEYÂN ve’t-TAHSÎL

البيان والتحصيل

İbn Rüşd’ün (ö. 520/1126) Mâlikî fıkhına dair eseri.

Mâlikî fıkhının temel bilgi kaynakları arasında seçkin bir yere sahip olan el-Beyân ve’t-tahsîl’in müellifi, filozof ve fakih İbn Rüşd’ün (ö. 595/1198) dedesi Ebü’l-Velîd Muhammed b. Ahmed b. Rüşd el-Kurtubî’dir. Eser Muhammed b. Ahmed el-Utbî el-Kurtubî’nin (ö. 255/ 869) Mâlik b. Enes ve öğrencilerinden işitilmiş fetvaları derlediği ve el-ǾUtbiyye diye tanınan el-Müstahrece mine’l-esmiǾa adlı kitabın şerhi mahiyetindedir. Bundan dolayı eserin tam adı bazan da el-Beyân ve’t-tahsîl limâ fi’l-Müstahrece mine’t-tevcîh ve’t-taǾlîl, bazan da el-Beyân ve’t-tahsîl ve’ş-şerh ve’t-tevcîh ve’t-taǾlîl fi’l-mesâǿili’l-Müstahrece şeklinde zikredilir. Kitabı neşredenlerden Muhammed el-Haccî sonuncu isimlendirmeyi daha isabetli bulmaktadır. Aynı esere atıfta bulunulurken kaynaklarda el-Beyân, et-Tahsîl ve eş-Şerh, şeklindeki kısaltmaların sıkça kullanıldığına da işaret etmek gerekir. Müellifin kendi açıklamalarından, Ceyyânlı dostlarından bir grupla Şilbli bazı öğrencilerin 506 (1112-13) yılında el-ǾUtbiyye’nin bir bölümünü okumak üzere kendisine geldikleri, söz konusu eserin içinden çıkılmaz gibi görünen meselelerini değişik yönleriyle ve anlaşılır bir şekilde izah ettiği, bunun üzerine dost ve talebelerinin ısrarla kendisinden el-ǾUtbiyye’nin zor meselelerini bu şekilde açıklayan bir eser yazmasını istemeleri üzerine el-Beyân ve’t-tahsîl’i yazmaya başladığı anlaşılmaktadır. Çalışmaların yarıya yaklaştığı bir sırada müellifin kadılık görevine getirilmesi (511/ 1117) telifi büyük ölçüde yavaşlatmış, hatta kadılık yaptığı dört yıl boyunca haftada sadece bir gün bu işle uğraşabildiği için eserin tamamlanmasından bir ara ümidini kesmişse de Murâbıtlar Hükümdarı Nâsırüddin Ebü’l-Hasan Ali b. Yûsuf b. Tâşfîn’in 515’te (1121) mazeretlerini göz önüne alarak kendisini kadılıktan affetmesi üzerine çalışmasını hızlandırmış ve 517’de (1123) eserini tamamlamıştır. İbn Rüşd asıl metni ortaya çıkardıktan sonra Muharrem 518 (Mart 1124) tarihinden itibaren yirmi aylık bir süre içinde düzenli olarak toplanan bir ilim meclisinde el-Beyân ve’t-tahsîl’in büyük bir kısmını (98 cüzünü) öğrencilerine dinletmiştir. Bu çalışma sırasında öğrencisi Ebû Mervân Abdullah b. Meserre temize çekilmiş metni onun huzurunda okumuş ve müellifin elindeki müsvedde metinle karşılaştırması yapılmıştır. Bu çalışma bazı olumsuz siyasî gelişmeler üzerine İbn Rüşd’ün Merâkeş’e gitmesiyle kesilmiş, fakat müellif 520 (1126) yılında Kurtuba’ya döner dönmez öğrencilerinin isteği üzerine çalışmayı kaldığı yerden ve daha önceki usulle sürdürmüş, muhtemelen kitabın tamamı bu şekilde gözden geçirilmiştir. Yazma nüshaları aynı tertibi taşımamak ve bölümler arasında takdim tehirler bulunmakla birlikte el-Beyân ve’t-tahsîl’in eksiksiz bir şekilde günümüze ulaşmış olduğuna kesin gözüyle bakılabilmektedir. Tamamı müellife okunmuş veya müelliften dinlenmiş bir nüsha günümüze kadar gelmemişse de bu niteliği taşıyan “Kirâü’d-dûr ve’l-aradîn”den “Kitâbü’l-Müsâkāt”a kadarki bölüm elimizde bulunmaktadır. el-Beyân ve’t-tahsîl kısa bir süre içinde öylesine bir şöhret kazanmış ve ilgi görmüştür ki Endülüs ve Kuzey Afrika âlimleri nezdinde büyük bir değere sahip olan ve ezberlenme derecesinde bilinen el-ǾUtbiyye’ye VI. (XII.) yüzyıldan sonra artık eski ilgi gösterilmez olmuş, onun yerini el-Beyân ve’t-tahsîl almıştır.


Bugün İbn Rüşd’ün eserinin pek çok yazmasının mevcut olmasına karşılık el-ǾUtbiyye veya el-Müstahrece’nin muhtelif dünya kütüphanelerinde eksiksiz veya bir araya getirilerek tamamlanmış müstakil bir yazmasının bulunmayışı bunun açık delilidir. Diğer taraftan el-ǾUtbiyye için sağlam olsun olmasın her türlü rivayeti ihtiva ettiği yönünde tenkitler ileri sürülmüş, el-Beyân ve’t-tahsîl ise bu hususlara açıklık getirmesiyle ayrı bir değer kazanmıştır. İbn Rüşd gerek el-Müdevvene ile gerekse el-Müdevvene üzerine yapılan çalışmalarla ilgili geniş incelemeleri sonunda elde ettiği ilmî birikimi, öğretim, fetva ve yargı görevleri sırasında kazandığı formasyon ve tecrübenin ürünlerini sonraki nesillere özellikle bu eser yoluyla aktarmıştır. Müellif el-ǾUtbiyye’de zikredilen bir fetvayı değişik yönleriyle ele alırken özellikle şu hususlar üzerinde durmaktadır: Mezhepte kabul edilen görüşü belirtmekte, yanlış anlaşılmaya elverişli veya tereddüde yol açan ifadeleri tahlil edip konuya açıklık getirmekte, gerektiğinde delilleri zikretmekte, bazı çevrelerde yaygın bulunan bir kısım yanlış görüşlerin doğrusunu belirtmektedir. Eğer mesele açıklanmaya ihtiyaç göstermiyorsa gereksiz izahlara girmekten sakınmakta, tekrarlara girmekten kaçınmak için de bir defa açıkladığı meseleye daha sonra atıfta bulunmakla yetinmektedir. Kitapta ele alınan meseleler el-ǾUtbiyye’nin sistematiğine uygun bölümler halinde incelenmekte ve bu bölümlerin başında ele alınacak fetvaların kimden işitildiği ve kimin tarafından nakledildiği (“semâu İbn Kāsım min Mâlik” veya “semâu Îsâ min İbn Kāsım” gibi) belirtilmektedir. İbn Rüşd’ün kitap adını verdiği bu bölümler kendi içinde de bölümlere ayrılmaktadır (“Kitâbü’l-Vudûi’l-evvel”, “Kitâbü’l-Vudûi’s-sânî” gibi). Kitabı neşredenlerden Muhammed el-Haccî bu bölümleri “ruzme” başlığı altında ana bölümler içinde sınıflandırırken kitapların toplamını ve konularına göre dağılımını şu şekilde göstermektedir: 1. Ruzmetü’ş-şerâi‘ (ibadetler, yirmi kitap); 2. Ruzmetü’n-nikâh (aile hukuku, on beş kitap); 3. Ruzmetü’l-büyû‘ (borçlar hukuku, on beş kitap); 4. Ruzmetü’l-akdiye (muhakeme usul hukuku, otuz iki kitap); 5. Ruzmetü’l-ıtk (kölelik hukuku ve âzât hükümleri, on iki kitap); 6. Ruzmetü’l-hudûd (ceza hukuku, yedi kitap); 7. Ruzmetü’l-câmi‘ (genel konular, dokuz kitap; toplam 110 kitap). Buna karşılık Haccî eserin müellif huzurunda yapılan karşılaştırma çalışmalarından bahsederken birinci merhalede doksan sekiz, ikincisinde ise on dokuz kitabın okunduğunu belirtmektedir ki buna göre toplam kitap sayısının 117 olması gerekmektedir. Öte yandan neşredilmiş şekliyle eserde yer alan kitaplar sayıldığında 121 rakamı ortaya çıkmaktadır. Eserin yirmi cilt halindeki ilmî neşri Muhammed el-Haccî ve bir grup arkadaşı tarafından yapılmış olup son iki cilt konu fihristine ayrılmıştır (Beyrut 1404-1407/1984-1987; 1408/1988). Her cilt üzerinde o cildi tahkik edenin (veya edenlerin) adları bulunduğu gibi, ayrıca XVIII. cildin başında bu çalışmaya katılanların bir listesi verilmektedir. Herbir bölümde ele alınan konular eserin orijinalinde “mesele” başlığı altında incelendiği için neşri gerçekleştirenler tarafından bu meselelere orada ele alınan konuyu hatırlatan başlıkların eklenmesi faydalı olmuştur. Şu kadar var ki bu başlıkların yardımıyla oluşturulan konu fihristinin iç atıflar bakımından çok önemli bir görev ifa ettiğinin eseri yayımlayanlarca belirtilmesine rağmen (XIX, 5-6) bu iç atıflardan faydalanma hususunda okuyucunun epeyce zorluk çektiği ve kullanımı daha pratik bir fihriste ihtiyaç duyulduğu gözlenmektedir. Bölümlerin hangi ciltlerde yer aldığını toplu olarak gösteren bir fihristin yapılmamış olması da eserden istifadeyi güçleştirmektedir. Öte yandan âyet ve hadislerin geçtiği yerlerde bunların kaynaklardaki yeri belirtilmiş, fakat âyet ve hadisler veya diğer hususlar için ayrı bir fihrist eklenmemiştir. el-Beyân ve’t-tahsîl, Bicâye müftüsü ve hatibi Muhammmed b. Ebü’l-Kāsım el-Meşezzâlî (المشذالي, ö. 866/1461-62) tarafından ihtisar edilmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Rüşd, el-Beyân ve’t-tahsîl (nşr. Muhammed el-Haccî), Beyrut 1404-1407/1984-87, nâşirin mukaddimesi, I, 5-23; XIX, 5-6; a.mlf., Fetâvâ (nşr. Muhtâr b. Tâhir Tilîlî), Beyrut 1407/ 1987, I, 35, 45; İbn Beşküvâl, eś-Śıla, II, 366-367, 576-577; Dabbî, Bugyetü’l-mültemis, s. 40, 369; Nübâhî, Târîhu kudâti’l-Endelüs, Beyrut 1403/1983, s. 98-99; İbn Ferhûn, ed-Dîbâcü’l-müzheb, s. 157; Ahmed Bâbâ et-Tinbüktî, Neylü’l-ibtihâc (ed-Dîbâcü’l-müzheb içinde), s. 314; İhsan Abbas, “Nevâzilü İbn Rüşd”, el-Ebhâs, XXII, Beyrut 1969, s. 3-8.

İbrahim Kâfi Dönmez