EFENDİ
Osmanlılar’da çeşitli mevkilerdeki kişilere verilen bir unvan.
Bizans Rumcası’ndan (aféndis) Türkçe’ye geçmiş olan ve “sahip, mâlik” anlamına gelen kelime Mevlânâ’nın şiirlerinde geçtiğine göre XIII. yüzyıldan önce Anadolu’da kullanılmış olmalıdır. Kastamonu emîrinin kardeşine efendi unvanının verildiği bilinmektedir. Bu unvan Osmanlılar’da daha yaygın şekilde görülür. Âşıkpaşazâde’deki kayda göre Kara Rüstem, Kazasker Çandarlı Kara Halil’e efendi şeklinde hitap etmişti (Târih, s. 54). Fâtih Sultan Mehmed de Galata ahalisine verdiği Rumca fermanda kendisi için bu unvanı kullanmıştır. Efendi kelimesi, Arapça “seyyid” ve “mevlâ” kelimelerinin karşılığı olarak XV. yüzyılın ikinci
yarısından sonra tahsil görmüş saygıdeğer ve itibar sahibi kimselere mahsus bir tabir olarak kullanılmaya başlanmış ve sosyal, siyasî, ilmî, dinî ve tasavvufî çevrelerde giderek geniş bir kullanım alanı bulmuştur.
Devletin yüksek memurlarından bazılarına da efendi unvanı verilirdi. Nitekim şeyhülislâma “efendi dâîmiz”, İstanbul kadısına “İstanbul efendisi”, reîsülküttâba “reis efendi”, Yeniçeri Ocağı kâtibine “yeniçeri efendisi”, yeniçeri kâtibinin dairesine de “efendi kapısı” veya “efendi dairesi” adı verilmiştir. Sonraki asırlarda bu unvanın kullanılışı daha da yaygınlaşmıştır. Hz. Muhammed için “Peygamber efendimiz” şeklindeki söyleyiş halk arasında yaygınlık kazandığı gibi tarikat mensupları şeyhleri için aynı kelimeyi kullanmışlardır. XIX. yüzyılın ikinci yarısında şehzadelere resmen efendi denilmeye, padişahlar hakkında “efendimiz” tabiri kullanılmaya başlanmıştır. Efendimiz kelimesinin Arapçalaştırılmış şekli olan “efendinâ”, Mehmed Ali Paşa’dan sonra Mısır’da da kullanılmıştır. Bugünkü Uygurlar arasında kullanılan “apándi” kelimesi efendiden başka bir şey değildir. Bu yüzyılda Osmanlı Devleti efendi kelimesinin kullanılışını bir usule bağlamıştır. Padişah zevcelerine “kadın efendi” denildiği gibi hanım ve bey unvanları da efendi ile birleştirilerek “hanımefendi” ve “beyefendi” şeklini almıştır. Şeyhülislâmlar ve hıristiyan din büyükleri için de efendi unvanı kullanılmıştır. Bâlâ*ya kadar rütbe sahibi olanlara efendi denilirken bu rütbeyi alanlara “atûfetlü beyefendi hazretleri” denilmiştir. Tanzimat’tan sonra ise resmî olarak sadece okur yazarlar ve mektep talebeleri bu unvanla anılmıştır. I. Meşrutiyet döneminde kurulan Meclis-i Meb‘ûsan’da üyelere efendi veya bey denilirken meclis başkanı üyelere “efendiler” diye hitap ederdi. Bu hitap tarzı Türkiye Büyük Millet Meclisi kurulduktan sonra da meclis başkanlarınca kullanılmıştır.
Efendi kelimesi ağa, bey ve paşa unvanlarıyla birlikte resmî unvan olarak 26 Kasım 1934 tarih ve 5290 sayılı kanunla kaldırılmıştır. Saygı ifadesi olarak benzeri unvanlarla birlikte hâlâ çok yaygın şekilde kullanılan bu kelimenin hizmetliler sınıfından olan kimselerin adıyla birlikte kullanılması Cumhuriyet’ten sonra ortaya çıkmıştır.
BİBLİYOGRAFYA:
İbn Battûtâ, Seyahatnâme, I, 353; Âşıkpaşazâde, Târih, s. 54; Hammer, HEO, II, 523; J. Psicheri, “Efendi”, Mélanges offerts à Louis Havet, Paris 1909, s. 387-427; Cl. Huart, Les Saints des Derviches Tourneurs, Paris 1922, II, 429; Ahmed Îsâ Beg, el-Muhkem fî usûli’l-kelimâti’l-âmmiyye, Kahire 1358/1939, s. 14; M. Fuad Köprülü, Bizans Müesseselerinin Osmanlı Müesseselerine Tesiri, İstanbul 1981, s. 10, 11, 191, 192, 199; G. Jarring, Return to Kashgar, Durham 1986, s. 43; Orhan F. Köprülü, “Efendi”, İA, IV, 132-133; B. Lewis, “Efendi”, EI² (İng.), II, 687.
Orhan F. Köprülü