EBÛ SAİD BAHADIR HAN

(ö. 736/1335)

İlhanlı hükümdarı (1317-1335)

8 Zilkade 704’te (2 Haziran 1305) Ûcân’da doğdu. Uygur menşeli atabegi Emîr Sevinç’in nezaretinde 1313 yılında Horasan valiliğine tayin edildi. Babası Olcaytu Han’ın ölümü üzerine (1316) Emîr Sevinç tarafından başşehir Sultâniye’ye götürülerek hükümdar ilân edildi (717/1317). Tahta çıktığında çocuk yaşta olması sebebiyle devlet bir süre Atabeg Sevinç tarafından yönetildi.

Olcaytu Han devrinden beri devlet işleri eşit yetkilere sahip iki vezir tarafından yürütülüyordu. Alâü’d-dünyâ ve’d-dîn lakabıyla anılan Ebû Saîd tahta çıktığı zaman meşhur tarihçi Reşîdüddin Fazlullah ile Tâceddin Ali Şah vezirlik görevinde idiler. Ancak bir süre sonra sultanı etkisi altına alan Tâceddin Ali, Reşîdüddin’i bertaraf ederek (1318) gücünü arttırdı ve devletin tek veziri oldu. Askerî işlerse Melikü’l-ümerâ Emîr Çoban b. Melik’in elindeydi. Moğollar’ın Suldus boyuna mensup olan Emîr Çoban’ın ataları Cengiz Han ve oğullarına sadakatle hizmet etmişlerdi.

Ebû Said Bahadır Han’ın gençliğini fırsat bilen Çağatay Prensi Yasâvur Horasan’ı istilâ ederek onun nâibi Yasavul’u öldürttü (1317), ertesi yıl da Mâzenderan’ı işgal etti. Bunun üzerine Celâyirliler’in atası Emîr Hüseyin kumandasında gönderilen İlhanlı kuvvetleri Yasâvur’u geri çekilmeye mecbur etti. Bu arada Memlük Sultanı el-Melikü’n-Nâsır Muhammed’in


sevkettiği kuvvetler Doğu Anadolu bölgesindeki bazı yerleri yağmaladığı gibi Altın Orda Hükümdarı Özbek Han da 1319 yılında Derbend’i geçerek Şirvan’a girmiş, ancak Emîr Çoban kumandasındaki İlhanlı kuvvetleriyle Kür nehri kıyısında yaptığı savaştan sonra Deşt-i Kıpçak’a geri dönmüştü. Emîr Çoban’ın bu sefer sırasında kaçan Moğol beylerini şiddetle cezalandırması üzerine Kurumşi ve İrencin Noyan liderliğindeki bir grup Moğol beyi onu ortadan kaldırmaya karar verdiler; Ebû Said’den Emîr Çoban’ı öldürtmesini veya kendilerine teslim etmesini istediler. Fakat sultan onların bu isteklerini reddederek Emîr Çoban’ın yanında yer aldı. Kendisinin de katıldığı Miâne yakınlarındaki savaşta âsiler bozguna uğratıldı (20 Haziran 1319); bu savaşta gösterdiği kahramanlık sebebiyle sultana “Bahadır” unvanı verildi. Emîr Çoban savaştan sonra diğer muhaliflerini de bertaraf ederek ülkede mutlak bir otorite kurdu.

Memlük Devleti ile yıllardan beri devam eden mücadeleye son veren antlaşma da bu dönemde imzalanarak (1323) eski düşmanlık dostluğa dönüştürüldü. Altın Orda ve Çağatay hanlarından gelen tehlikeler bertaraf edildi ve böylece doğuda Gazne şehrine, kuzeyde Terek nehrine kadar uzanan topraklarda huzur ve güven sağlandı.

Emîr Çoban’ın büyük oğlu Timurtaş Bey’in genel vali olarak bulunduğu Anadolu’da da İlhanlı hâkimiyeti daha güçlü hale getirildi. Nitekim daha önce dört beş tümen Moğol askerinin mevcut olduğu Anadolu’da Timurtaş zamanında dokuz tümenlik bir Moğol askerî gücü vardı. Yıkılan Anadolu Selçuklu Devleti’nin yerine kurulan Türkmen beylikleri üzerindeki İlhanlı hâkimiyetini sağlamakla görevlendirilen Timurtaş, Anadolu’da bağımsız bir devlet kurmak için isyan etmişse de Emîr Çoban oğlunu ikna ederek sultanın huzuruna çıkartmış, bağışlanmasını sağlayıp tekrar eski görevine iade ettirmişti.

Ancak bir süre sonra Ebû Said Bahadır Han’ın, Emîr Çoban’ın kızı Bağdat Hatun’u kocası Şeyh Hasan b. Emîr Hüseyin’den boşatarak onunla evlenmesi Emîr Çoban ile aralarının açılmasına yol açtı. Güç durumda kalan Çoban, Çağatay şehzadelerinden Tarmaşirin’in Horasan’a hücumunu bahane ederek sultandan Horasan’a sefer için izin istedi ve ayrıca bu fırsattan faydalanarak kendisine muhalif olan emîrleri de kontrol altına aldı. Fakat Çoban’ın oğullarından Dımaşk Hoca’nın sultanın haremine girmekle itham edilmesi üzerine Ebû Said, Emîr Çoban’ın bütün akrabalarının yakalandıkları yerde hemen idam edilmelerini emretti. Bu durum karşısında Emîr Çoban, İlhanlı Devleti’nin düşmanı olan Çağatay Hanlığı’na sığınacağı yerde İlhanlı hâkimiyetindeki Herat Emîri Gıyâseddin’e sığınınca Ebû Said’in emriyle 1327 yılında idam edildi; Ebû Said Han bu şekilde vesâyet altında yaşamaktan kurtulmuş oldu.

Bu tarihten itibaren daha rahat ve bağımsız hareket eden Ebû Said Bahadır Han 13 Rebîülâhir 736’da (30 Kasım 1335) Karabağ’da öldü; cenazesi Sultâniye’ye götürülerek kendisi için yaptırmış olduğu türbede defnedildi. Sultanın, Dilşad Hatun ile evlenerek kendisini ihmal etmesine içerleyen Bağdat Hatun tarafından zehirlendiği söylenmektedir (İbn Battûta, s. 230).

İlhanlı Devleti’nin son büyük hükümdarı olarak kabul edilen Ebû Said Bahadır Han şair, mûsikişinas ve aynı zamanda hattattı. İlim adamlarını ve edipleri himaye etmiş, bu sebeple şairler tarafından adına kasideler yazılmış ve eserler telif edilmiştir. Zamanında İran ve Azerbaycan’da birçok eser meydana getirilmiştir. Ebû Said bu yönüyle Azerbaycan ve Anadolu halkının gönlünü kazanmış, hatta ismi Azerbaycan’da dört âdil sultandan biri olarak anılmıştır. Ayrıca babası Olcaytu Han zamanında devletin âdeta resmî mezhebi haline gelen Şiîliği terkederek Sünnîliği seçmiş, İslâmiyet’in yayılması için samimiyetle çalışmış, içki, kumar ve fuhuşu yasaklamıştır. Vâris bırakmadan ölümü hânedan mensupları arasında kavgalara, devletin parçalanmasına ve yerini mahallî hânedanların almasına sebep olmuştur.

Şair Ahmedî Ebû Said Han hakkında, “Bû Saîd Şah ki ulu sultandı / Adı dillerde Bahâdır Handı” der (İskendernâme, vr. 63b) ve bu hanın zamanındaki aşk maceralarına işaret ederek İlhanlı Devleti’nin kadın yüzünden yıkıldığını söyler.

BİBLİYOGRAFYA:

Aksarâyî, Müsâmeretü’l-ahbâr, s. 321-327; Abdullah b. Ali el-Kâşânî, Târîh-i Olcaytu, Tahran 1969, s. 145-149; Ebü’l-Fidâ, Târîh, IV, 8384, 92-93, 99, 101-102; İbnü’l-Verdî, Tetimmetü’l-Muhtasar fî ahbâri’l-beşer (nşr. Ahmed Rifat el-Bedrâvî), Beyrut 1389/1970, II, 444; Müstevfî, Târîh-i Güzîde (Nevâî), s. 607, 609, 611-612; a.mlf., Nüzhetü’l-kulûb (Strange), s. 147, 282, 286; Safedî, el-Vâfî, X, 322-323; İbn Battûta, er-Rihle, Beyrut, ts., s. 227-231; İbn Kesîr, el-Bidâye, XIV, 93, 133, 135, 140, 173-174; Ahmedî, İskendernâme (nşr. İsmail Ünver), Ankara 1983, vr. 63b, 64ª; Enverî, Düstûrnâme (Medhal), s. 16; Zeki Velidî Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul 1946, s. 220-221; a.mlf., “Moğollar Devrinde Anadolu’nun İktisadî Vaziyeti”, THTM, I (1931), s. 37-42; Spuler, İran Moğolları, s. 135-141; Mustafa Kafalı, Altın Orda Hanlığı’nın Kuruluş ve Yükseliş Devirleri, İstanbul 1976, s. 76; René Grousset, Bozkır İmparatorluğu (trc. Reşat Uzmen), İstanbul 1988, s. 362-368; W. Barthold, “İlhanlılar Devrinde Malî Vaziyet”, THİTM, I (1931), s. 135-159; a.mlf., “Ebû Sa’îd”, İA, IV, 45-46; Faruk Sümer, “Anadolu’da Moğollar”, Selçuklu Araştırmaları Dergisi, I, Ankara 1969, s. 21-140; Sheila S. Blair, “The Coins of the Later Ilkhanids: A Typological Analysis”, JESHO, XXVI/3 (1983), s. 295-317; Stephen Album, “Studies in Ilkhanid History and Numismatics, I. A Late Ilkhanid Hoard (743/1342)”, SIR, XIII/1 (1984), s. 57-60; P. Jackson, “Abū SaǾīd”, EIr., I, 374-377; Enver Konukçu, “Bağdat Hatun”, DİA, IV, 444.

Abdülkadir Yuvalı