EBÛ NADRE

أبو نضرة

Ebû Nadre Münzir b. Mâlik b. Kutaa el-Abdî (ö. 108/726)

Muhaddis tâbiî.

Hayatının ilk dönemleri hakkında bilgi yoktur. Abdülkays kabilesine nisbetle Abdî, bu kabilenin bir kolu olan Avaka’dan olması sebebiyle Avakı nisbeleriyle anılır. Dedesinin adı Kıt‘a ve Kut‘a şeklinde de okunmaktadır. Aşere-i mübeşşere*den Talha b. Ubeydullah’ı görmüş, Hz. Ali, Ebû Hüreyre, İbn Abbas, İbn Ömer, Ebû Saîd el-Hudrî, İmrân b. Husayn ve Câbir b. Abdullah gibi sahâbîlerden hadis rivayet etmiştir. Kendisinden de Katâde b. Diâme, Yahyâ b. Ebû Kesîr, Âsım el-Ahvel, Humeyd et-Tavîl ve Saîd b. Ebû Arûbe gibi tâbiîn âlimleri rivayette bulunmuşlardır.

Basra’nın önde gelen âlimlerinden olan Ebû Nadre hakkında Ahmed b. Hanbel hayırdan başka birşey bilmediğini söylemiş, İbn Sa‘d, Yahyâ b. Maîn, Ebû Zür‘a er-Râzî ve Nesâî onun sika* olduğunu söylemişlerdir. İbn Hibbân ise fasîh bir kimse olduğunu, fakat rivayetlerinde hata ettiğini ileri sürmüştür. Ukaylî ve İbn Adî onu zayıf râvilere dair eserlerine almakla beraber aleyhinde birşey söylememişlerdir. İbn Sa‘d’ın pek çok rivayeti bulunduğunu söylediği Ebû Nadre’nin bu rivayetlerinden bazıları, Buhârî dışında Kütüb-i Sitte ile (bk. Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, IV, 529) Dârimî’nin es-Sünen’inde ve Ahmed b. Hanbel’in el-Müsned’inde yer almıştır (bk. Wensinck, VIII, 265).

Ebû Nadre hayatının sonlarına doğru felç oldu ve 108 (726) yılında vefat etti. Bu tarih 107 ve 109 olarak da zikredilmiştir. Cenaze namazını vasiyeti üzerine Hasan-ı Basrî kıldırdı.

Yahyâ b. Maîn’in belirttiğine göre Ebû Nadre kavminin ileri gelenlerindendi (arîf). Siyah sarık sarar, sakalını sarıya boyardı. Karısı Zeyneb ile birlikte Horasan fetihlerine katılması, onun âlim ve zâhidliğinin yanında mücahid olduğunu da göstermektedir. Akranı olan Hasan-ı Basrî hastalığı sırasında onu ziyaret edip kendisine hayır duada bulundu.

Ebû Nadre, İslâmiyet’in ilk yıllarında müslümanların birbirlerine, boş günlerinde ileride vakit bulamayacakları zamanlar için, sağlıklı günlerinde de hastalıklı dönemler için iyi şeyler yapmayı, gençlik yıllarında ihtiyarlık günleri, henüz hayatta iken de ölüm sonrası için çalışmayı tavsiye ettiklerini söylerdi.

BİBLİYOGRAFYA:

Yahyâ b. Maîn, et-Târîh, II, 586; Buhârî, et-Târîhu’l-kebîr, VII, 355-356; İbn Kuteybe, el-MaǾârif (Ukkâşe), s. 449; Ukaylî, ed-DuǾafâǿ, IV, 199-200; İbn Ebû Hâtim, el-Cerh ve’t-taǾdîl, VIII, 241; İbn Hibbân, es-Sikāt, V, 420; İbn Adî, el-Kâmil, VI, 2365; İbn Şâhîn, Târîhu esmâǿi’s-sikāt (nşr. Abdülmu‘tî Emîn Kal‘acî), Beyrut 1406/1986, s. 317; Ebû Nuaym, Hilye, III, 97-101; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, IV, 529-531; a.mlf., Mîzânü’l-iǾtidâl, IV, 181-182; a.mlf., Târîhu’l-İslâm: sene 101-120, s. 301; İbn Hacer, Tehzîbü’t-Tehzîb, X, 302-303; Hazrecî, Hulâsatü Tezhîb, s. 387; Wensinck, el-MuǾcem, VIII, 265.

Bilal Saklan