EBÛ LÜBÂBE el-ENSÂRÎ

أبو لبابة الأنصاري

Ebû Lübâbe Beşîr (Rifâa) b. Abdilmünzir el-Ensârî el-Evsî

Sahâbî.

Adının Ebû Lübâbe, Büşeyr, Râfi‘, Mervân olduğunu söyleyenler bulunduğu gibi Beşîr ve Rifâa’nın onun iki kardeşi olduğunu ileri sürenler de vardır. Kızı Lübâbe, Zeyd b. Hattâb ile evlenmiştir. Ebû Lübâbe İkinci Akabe Biatı’nda bulundu ve Hz. Peygamber tarafından kabilesine temsilci tayin edildi. Bedir Gazvesi’ne katılmak üzere yola çıkmışken Ravhâ’dan geri çevrilerek Medine’ye emîr olarak gönderildi ve Bedir ganimetinden kendisine pay ayrıldı. Benî Kaynuka‘ ve Sevîk gazvelerinde de Medine’de emîr olarak bırakıldı. Uhud Gazvesi’nden önce bir hurmalık yüzünden ensardan yetim bir çocukla aralarında anlaşmazlık çıktı. Hz. Peygamber Ebû Lübâbe lehine hükmettiyse de ondan hakkını çocuğa bağışlamasını rica etti. Ebû Lübâbe’nin bu ricayı kabul etmemesi Hz. Peygamber’i gücendirdi. Daha sonra Uhud Gazvesi’ne katıldı. Benî Kurayza muhasarasında onun eski müttefiki ve komşuları olan yahudiler Ebû Lübâbe’nin yanlarına gönderilmesini istediler ve kendisini bir kurtarıcı gibi karşıladılar. Ebû Lübâbe onlara Sa‘d b. Muâz’ın hükmüne boyun eğmelerini ve teslim olmalarını tavsiye etti. Bunun kılıçtan geçirilmek demek olduğunu anlatmak için de eliyle boğazını işaret etti. Fakat daha sonra pişman oldu ve bu davranışıyla Allah’a ve Resulü’ne ihanet ettiğini düşünerek Hz. Peygamber’in yanına uğramadan mescide gidip kendisini bir direğe bağlattı. Affedildiğine dair âyet nâzil oluncaya ve bizzat Hz. Peygamber tarafından çözülünceye kadar altı (bazı rivayetlere göre yedi, sekiz, on veya on beş) gün yeyip içmeden direğe bağlı olarak kaldı. Sonraları bu direk “tevbe direği” (üstüvânetü’t-tevbe) diye anıldı. Bazı rivayetlere göre ise Ebû Lübâbe ashaptan birkaç kişiyle birlikte Tebük Gazvesi’ne katılmadığı ve bu sebeple Hz. Peygamber tarafından azarlandığı için kendisini bu şekilde cezalandırmıştır. Affedildikten sonra Benî Kurayza’ya komşu olan mülkünün tamamını sadaka olarak vermek istediyse de Hz. Peygamber bunun ancak üçte birini tasadduk etmesine izin verdi. Mescid-i Dırâr’ın yapımına da yardımda bulundu; ancak bu konuda herhangi bir ithama uğramadı.

Ebû Lübâbe’nin vefat tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Hz. Osman’ın hilâfeti zamanında (644-656) veya onun şehid edilmesinden sonra, yahut Ali b. Ebû Tâlib’in hilâfeti yıllarında (656-661) öldüğü, hatta 50 (670) yılına kadar yaşadığı rivayet edilmektedir. Nesli oğullarından Sâib vasıtasıyla devam etmiş olup İbn Sa‘d (ö. 230/845) kendi zamanında onun torunlarının bulunduğunu söylemektedir.

On beş hadis rivayet eden Ebû Lübâbe’den oğulları Sâib ve Abdurrahman ile Abdullah b. Ömer, onun oğlu Sâlim, mevlâ*sı Nâfi‘, Abdurrahman b. Yezîd, Saîd b. Müseyyeb ve daha başkaları rivayette bulunmuşlardır. Tevbe sûresinin 102, 117 ve 118. âyetleriyle Mâide sûresinin 41. ve Enfâl sûresinin 27. âyetinin nüzûl sebepleri arasında Ebû Lübâbe’nin de adı geçmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

el-Muvattaǿ, “Nüzûr”, 16, “İstiǿzân”, 31; Müsned, I, 364, 411, 418, 422, 424; II, 9; III, 237, 430, 452, 453, 502; VI, 142, 328, 329; Dârimî, “Zekât”, 25, “Nikâh”, 14; Buhârî, “Bedǿü’l-halk”, 14, 15, “Megāzî”, 12, 13; Müslim, “Selâm”, 128, 130, 131, 132, 133, 134, 136; İbn Mâce, “İkāme”, 79, “Nikâh”, 12; Ebû Dâvûd, “Vitr”, 20, “Edeb”, 162; Nesâî, “CumǾa”, 2, “Sayd”, 15; Vâkıdî, el-Megāzî, I, 101, 180-182; II, 505-509; III, 800, 896, 1047, 1072; İbn Hişâm, es-Sîre, II, 444, 456, 612; III, 45, 49, 236-238; İbn Sa‘d, et-Tabakāt, II, 457; İbn Abdülber, el-İstî‘âb, IV, 168-170; Zemahşerî, el-Keşşâf (Kahire), II, 163-164, 211, 216-217; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, II, 137, 185; a.mlf., Üsdü’l-gābe, I, 237; II, 230-231; VI, 265-267; İbn Kesîr, el-Bidâye, III, 260; IV, 120-121; Makrîzî, İmtâǾu’l-esmâǾ (nşr. Muhammed Şâkir), Kahire 1941, I, 37, 73, 105, 106, 244, 245, 481-482; İbn Hacer, el-İsâbe, IV, 168; a.mlf., Fethu’l-bârî, Beyrut 1985, VI, 268; Diyârbekrî, Târîhu’l-hamîs, I, 556; Halebî, İnsânü’l-Ǿuyûn, II, 664; Köksal, İslâm Tarihi (Medine), V, 339-342; Muhammed eş-Şâzelî en-Neyfer, “er-Rahme ve’l-mesǿûliyye Ǿinde Ebî Lübâbe”, ed-Dirâsâtü’l-İslâmiyye, III/3, İslamâbâd 1968, s. 63-81.

Asri Çubukçu