EBÜ’l-HASAN es-SÂİĞ

أبو الحسن الصائغ

Ebü’l-Hasen Alî b. Muhammed b. Sehl es-Sâiğ ed-Dîneverî (ö. 330/941 [?])

İlk devir sûfîlerinden.

Hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur. Aslen Dîneverli olup hayatının belli bir döneminden sonra Mısır’a giderek oraya yerleşti. Ebû Ca‘fer es-Saydalânî’nin sohbetinde bulundu. Ebû Osman el-Mağribî, Ebû Bekir ed-Dükkī ve Ebü’l-Hasan el-Karâfî gibi tanınmış sûfîlerin üstadı oldu. Müridlerinden Ebü’l-Hasan el-Mağribî onu şeyhlerin en heybetlisi olarak tanıtır. 330 (941) veya 331’de (942) Mısır’da vefat etti.

Sülemî, Ebü’l-Hasan’ın sûfîlikten çok zühd ve takvâyı esas aldığını söyler. Ona göre dünya kaygılarından kurtulmanın yolu âhiret kaygısı taşımaktır. İnsan nefsinin arzularına karşı çok dikkatli olmalıdır; zira nefsini sevme kendini mahvetmeye sebep olur. Mürid dünyayı iki kere terketmelidir. Önce dünya nimetlerinden ve zevklerinden yüz çevirmeli, bunun sonucunda dünyayı terkeden kişi olarak tanınıp bu yüzden saygı görmeye başlayınca halini gizleyerek dünyaya yönelmeli ve dünya ehli arasına girmelidir. Çünkü dünyayı terkeden biri olarak tanınmak dünyaya yönelmekten daha büyük günahtır. Hakkın dostlarından dert ve belâ eksik olmaz. Sevenler sevgililerine duydukları özlem ateşi içinde cennetliklerin cennette aldıkları zevkten daha fazla haz alırlar. Mârifet daima Allah’ın lutfunu görmektir. Ona göre sûfînin zaman zaman yaşadığı haller şimşek parıltısı gibi geçicidir. Mârifet sahibi sûfî her şeyde iyiliği görmeli, kendisine verilen nimetlerin şükrünü eda etmekten âciz olduğunu idrak etmeli, kendini kudret ve kuvvet sahibi görmekten kaçınmalıdır.

Ebü’l-Hasan es-Sâiğ tevhid konusunda görünmeyeni (Allah) görünene (âlem) kıyas etmenin yanlış olduğu kanaatindedir. Çünkü görünen yani eşi ve benzeri bulunan bir şey, sıfatları görülmeyen ve eşsiz olan bir varlığa benzetilemez. Ebü’l-Hasan’ın, “Mürid kimdir ve özellikleri nelerdir?” sorusuna cevap olarak Tevbe sûresinin, “Yeryüzü genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmıştı. Nihayet Allah’ın azabından yine O’na sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı” meâlindeki 118. âyetini okuduğu nakledilir.

BİBLİYOGRAFYA:

Sülemî, Tabakāt, s. 312-315; Ebû Nuaym, Hilye, X, 353; Kuşeyrî, er-Risâle, I, 176; İbnü’l-Cevzî, Sıfatü’s-safve, IV, 79; a.mlf., el-Muntazam, VI, 328; İbn Kesîr, el-Bidâye, XI, 204; Herevî, Tabakāt, s. 403; İbnü’l-Mülakkın, Tabakātü’l-evliyâǿ, s. 159; Câmî, Nefehât, s. 162; Şa‘rânî, et-Tabakāt, Kahire 1945, I, 102; Münâvî, el-Kevâkib, II, 40; İbnü’l-İmâd, Şezerât, II, 330 vd.

Erhan Yetik