EBÛ HÂŞİM, Abdullah b. Muhammed

أبو هاشم عبد الله بن محمد

Ebû Hâşim Abdullah b. Muhammed b. Alî b. Ebî Tâlib (ö. 98/716-17)

Hz. Ali’nin oğullarından Muhammed b. Hanefiyye’nin büyük oğlu ve kendi devrinde Keysâniyye Şîası’na bağlı grupların imamı.

Medine’de doğdu. Annesi, Nâile bint Hâlid b. Alkame adlı bir ümmüveled*dir. Hayatının ilk devreleri hakkında kaynaklarda yeterli bilgi yoktur. Kendisinden sonra nesli devam etmeyen büyük oğlu Hâşim’den dolayı Ebû Hâşim künyesiyle anılır. Ebû Hâşim İslâm akaidiyle ilgili çalışmaları yanında hadis rivayetiyle de meşgul olmuştur. Babasından rivayet ettiği müt‘a nikâhının haramlığını ifade eden hadisler İmam Mâlik’in el-Muvattaǿı (“Nikâh”, 41) ile Buhârî (“Megāzî”, 38) ve Müslim’in (“Nikâh”, 2932) sahihlerine geçmiştir. Zührî, Amr b. Dînâr ve Sâlim b. Ebü’l-Ca‘d ondan hadis rivayet etmişlerdir. İslâm akaidiyle ilgili görüşlerinden özellikle adl ve tevhid konularında Mu‘tezile mezhebinin kurucusu Vâsıl b. Atâ’ya büyük ölçüde tesir ettiği ve ircâ* konusunda yazılan ilk eserin müellifi olduğu rivayet edilmekteyse de ona ait olmak üzere sonraki dönemlere intikal eden herhangi bir eser mevcut değildir. Ebû Hâşim’in sika* ve az hadis rivayet eden bir kimse olduğunu belirten ifadeler yanında (İbn Sa‘d, V, 328; İbn Kuteybe, s. 217) kardeşi Hasan derecesinde güvenilir bulunmadığı ve Sebeiyye’ye temayül gösterip onların uydurduğu hadislere ilgi gösterdiği de (Buhârî, et-Târîhu’l-kebîr, V, 187; İbn Hacer, VI, 16) bizzat râvisi Zührî tarafından nakledilmektedir. Birbiriyle çelişen bu rivayetler karşısında Ebû Hâşim’in gerçek şahsiyetini ortaya koymak son derece güçleşmiştir. Şehristânî’nin, Hâşimiyye fırkasının görüşlerini belirtirken her âyetin bir te’vili, her zâhirin bir bâtını bulunduğu, dış dünyadaki her misalin diğer âlemde bir hakikati olduğu, dış âlemde yaygın olan hikmet ve sırların bir insanın şahsında toplanacağı ve o kimsenin gerçek imam olacağı, bu bilgilerin Ali b. Ebû Tâlib’den Muhammed b. Hanefiyye’ye, ondan da Ebû Hâşim’e geçtiği tarzındaki rivayeti (el-Milel, I, 150-151) doğru ise bu, Ebû Hâşim’in Kûfe civarında yaygın olan gnostisizmin tesirinde kaldığı sonucunu ortaya koymakta, böyle bir sonuç ise muhtelif fırkalarında farklı olmak üzere Şîa akaidi için bazı tehlikeler arzetmektedir.

Hüseyin b. Ali’den sonra Muhammed b. Hanefiyye’ye tâbi olan Şiî fırkalar onun vefatından sonra oğlu Ebû Hâşim’e bağlandılar. Özellikle Horasan ve civarında Emevîler’e düşman olan pek çok Şiî onu babasının halefi ve imam olarak kabul ediyorlardı. Ebû Hâşim, ölümünden biraz önce Emevî Halifesi Süleyman b. Abdülmelik’i ziyaret etti. Hangi sebeple olduğu kaynaklarda belirtilmeyen bu ziyaret sırasında halife onun ilmi ve ifadesi karşısında hayretini belirterek Kureyş içinde benzeri bir kimseye rastlamadığını itiraf etti ve ihtiyaçlarını karşılamak için bazı yardımlarda bulundu. Ebû Hâşim Filistin’e gitmek üzere Şam’dan ayrılınca halifenin Lahm ve Cüzâm beldelerine gitmek üzere gönderilen adamları tarafından zehirli süt içirildiği için yolda hastalandı. Zehirlendiğini ve ölümünün yaklaştığını hisseden Ebû Hâşim, yanındaki adamlarına kendisini Humeyme’de bulunan amcazadesi Muhammed b. Ali b. Abdullah b. Abbas’a götürmelerini söyledi. Abbâsî taraftarlarının merkezi olan Humeyme’de amcazadesiyle buluşarak imâmetin kendisinden sonra Muhammed b. Ali b. Abdullah b. Abbas evlâdına geçmesini vasiyet etti; özellikle Horasan ve Irak’taki mensuplarına karşı hareket tarzı konusunda ona tavsiyelerde bulundu. Birçok kaynak eserde kısa veya uzun olarak nakledilen bu vasiyet, imâmetin Ali evlâdından Abbas evlâdına geçişinin bir vesikası olarak değerlendirilmiş olup Abbâsîler Horasan’daki faaliyetlerinin meşruiyetini buna dayandırmışlardır. Bir başka ifade ile bu vasiyet, Horasan’da Abbâsî hâkimiyetini savunan Râvendiyye fırkasının hareket noktasını teşkil etmiştir.

Ebû Hâşim’in Humeyme’de ölümünün ardından kendisine bağlı olanların çoğunluğu yukarıdaki vasiyete uyarken imâmetin Ebû Hâşim’den sonra kardeşi Ali b. Muhammed’e, yeğeni Hasan b. Ali’ye veya Abdullah b. Amr el-Kindî’ye intikal ettiğini iddia edenler de olmuştur.

BİBLİYOGRAFYA:

el-Muvattaǿ, “Nikâh”, 41; Buhârî, “Megāzî”, 38; a.mlf., et-Târîhu’l-kebîr, V, 187; Müslim, “Nikâh”, 29-32; İbn Sa‘d, et-Tabakāt, V, 327-328; Ya‘kūbî, Târîh, I, 296-299; İbn Kuteybe, el-MaǾârif (Ukkâşe), s. 217; Nevbahtî, Fıraku’ş-ŞîǾa, s. 27-30; Taberî, Târîħ (Ebü’l-Fazl), VII, 421; İbn Abdürabbih, el-Ǿİkdü’l-ferîd, IV, 475-477; Eş‘arî, Makālât (Ritter), s. 6, 20-23; Ebü’l-Ferec el-İsfahânî, Makātilü’t-tâlibiyyîn (nşr. Ahmed Sakr), Kahire 1949 → Beyrut, ts. (Dârü’l-Ma‘rife), s. 152; İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist (Teceddüd), s. 202, 203; İsferâyînî, et-Tebsîr (Kevserî), s. 19; Şehristânî, el-Milel (Kîlânî), I, 150-152; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, V, 53; İbn Ebü’l-Hadîd, Şerhu Nehci’l-belâga (nşr. Muhammed Ebü’l-Fazl), Kahire 1385-87/1965-67, VI, 371; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, IV, 129-130; İbnü’l-Murtazâ, Tabakātü’l-MuǾtezile, s. 7, 16, 17; İbn Hacer, Tehzîbü’t-Tehzîb, VI, 16; Ali Sâmî en-Neşşâr, Neşǿetü’l-fikri’l-felsefî fi’l-İslâm, Kahire 1977, II, 60-64; W. Montgomery Watt, İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri (trc. E. Ruhi Fığlalı), Ankara 1981, s. 68-69; K. V. Zetterstéen, “Ebû Hâşim”, İA, IV, 28; S. Moscati, “Abū Hāshim”, EI² (İng.), I, 124-125; T. Nagel, “Abū Hāšem Abdallāh”, EIr., I, 314-315.

Hasan Onat