DESÛKĪ, İbrâhim b. Abdülazîz

(إبراهيم بن عبد العزيز الدسوقي)

Burhânüddîn İbrâhîm b. Ebi’l-Mecd Abdilazîz ed-Desûkī (ö. 676/1277)

Mutasavvıf, Desûkıyye tarikatının kurucusu.

633’te (1235) Aşağı Mısır’daki Markus’ta doğdu. 644 (1246) veya 653’te (1255) doğduğuna dair rivayetler de vardır. Ömrünün çoğunu aynı bölgedeki Desûk (Düsûk, Disûk) kasabasında geçirdiğinden Desûkī nisbesiyle ve Ebü’l-Ayneyn unvanıyla tanındı. Babası Ebü’l-Mecd Abdülazîz, Rifâî şeyhlerinden Ebü’l-Feth Ebü’l-Ganâim el-Vâsıtî’nin damadı ve halifesiydi. Pek çok velî gibi onun şeceresi de Hz. Hüseyin’e bağlandığı için seyyid kabul edilmektedir.

İbrâhim ed-Desûkī öğrenimine Desûk’ta başladı; Kur’an’ı ezberledi; Şâfiî fıkhı okudu. Sonra babasından Rifâiyye hırkasını giydi. Daha sonra Sühreverdî şeyhlerinden Necmeddin İsfahânî’ye intisap etti. Şâzeliyye tarikatına da sülûk eden Desûkī’nin ayrıca Ebû Medyen el-Mağribî’ye ulaşan bir silsilesi daha vardır. Bütün bunlar onun Rifâiyye, Sühreverdiyye, Şâzeliyye gibi tarikatları yakından tanıdığını ve bunlardan nasip aldığını gösterir.

Mutasavvıflar tarafından dört büyük kutubdan biri olarak kabul edilen Desûkī (diğer üçü Abdülkādir-i Geylânî, Ahmed er-Rifâî, Ahmed el-Bedevî’dir) yirmi yıl kadar halvethânesinde mücahede ve tefekkürle meşgul oldu. Babasının cenaze namazını kılmak için çıktığı bu halvethâneye tekrar dönmek istediyse de dostlarının ricası üzerine bundan vazgeçti. Hayatta iken etrafında toplanan müridleri, kendisinin kırk üç yaşında vefatından sonra halifesi ve kardeşi Şeyh Mûsâ’ya tâbi olup onun tasavvuf anlayışını devam ettirmişler ve bir tarikat haline getirmişlerdir.

Desûkī vefat ettiğinde halvethânesine gömülmüştür. Sağlığında bu halvethânenin yanında inşasına başlanan cami el-Câmiu’l-İbrâhîmî veya Ma‘hedü Desûk diye bilinir. Sultan Kayıtbay tarafından onarılan ve daha sonra bazı değişiklikler geçiren cami bugünkü şeklini 1885’te Hidiv Tevfik zamanında almıştır.

Desûkī bir yönüyle şeriata çok bağlı, diğer yönüyle son derece esrarengiz bir sûfîdir. Müridlerin şeyhlerine çok bağlı olmaları, şeyhlerin de müridlerine evlâtları gibi muamele etmeleri gerektiğini belirtir. Helâl yemeye, hak hukuk gözetmeye ve şeriatın hükümlerine sıkı bir şekilde bağlı kalmaya büyük önem verir. Şeriatla hakikatin, zâhirle bâtının bağdaştırılmasını ister. Hakikati tasvir ve ifade olarak değil zevk ve yaşama olarak anlar.

Desûkī’nin esrarengiz yönü ayrı bir önem taşır. Kendisinden bahseden bütün kaynaklar onun Süryânî, İbrânî ve eski Mısır dillerini bildiğini, hayvanların ve kuşların lisanından anladığını kaydederler. Şa‘rânî, Desûkī’nin bildiğini ileri sürdüğü dille söylenmiş bazı metinler nakleder ki bunların ne anlama geldiği bilinmemektedir. Bu metinleri açıklamak için yapılan zoraki yorumlar ise gerçek olmaktan uzaktır. Aynı ifadelere Desûkī’nin hizb*lerinde de rastlanır.

Desûkī “nûr-ı Muhammedî” fikri üzerinde de durmuş ve bu nuru Allah’ın ezelî bir tecellîsi saymıştır. Zaman zaman cezbelenen, “Yüce makamlarda Hz. Muhammed’in nuru ile, tûfanda Hz. Nûh ile, rüya görürken Hz. İbrâhim ile ve beşikte Hz. Îsâ ile idim” gibi şathiye*leri de bulunan Desûkī’nin kendisini Tanrı ile aynîleştirdiğinden de bahsedilir. Mukbilî onun bu tür sözlerini “çirkin lâflar ve hurafeler” olarak değerlendirir (bk. Sâlih b. Mehdî, s. 242, 309). Âmir en-Neccâr da, “Desûkī’nin sekr*i sahv*ından daha çoktu” der ve şiirlerinin bunu açıkça gösterdiğini belirtir (eŧ-Ŧuruķu’ś-śûfiyye fî Mıśr, s. 254).

Desûkī’nin halvethânesinde inzivaya çekildiği yıllarda bazı eserler telif ettiği rivayet edilir. Ancak vefat ettiği zaman


ondan geriye sadece birkaç hizb (bk. Âmir en-Neccâr, s. 311-314) ile el-Cevâhir (eserin adı kaynaklarda el-Cevhere veya el-Ĥaķāǿiķ, şeklinde de geçer) adlı eseri kalmıştı. Şa‘rânî bu eserden bazı alıntılar yapar (bk. Ŧabaķāt, I, 165-183). Bundan başka tasavvufî düşüncelerini konu alan bazı şiirleri de vardır (a.g.e., I, 157).

BİBLİYOGRAFYA:

Makrîzî, Kitâbü’s-Sülûk, I, 739; Bulkınî, Ŧabaķātü’ş-Şernûbî, Kahire 1305, s. 2-4; Menûfî, Cemheretü’l-evliyâǿ, Kahire 1387, II, 238-245; Şa‘rânî, eŧ-Ŧabaķāt, I, 143-158, 165-183; İbnü’l-İmâd, Şeźerât, V, 350 vd.; Zebîdî, Ǿİķd, s. 46; a.mlf., Tâcü’l-Ǿarûs, VI, 344; Harîrîzâde, Tibyân, I, vr. 110ª-127b; Ahmed Celâleddin el-Karakī, Ĥayâtü Şeyħi’l-islâm Ebi’l-ǾAyneyn el-Ķuŧbü’s-Seyyid İbrâhîm ed-Desûķī (nşr. Ahmed İzzüddin Halefullah), Tanta 1969; A. Le Chatelier, Les Confréries Musulmanes du Hedjaz, Paris 1887, s. 190; Ali Paşa Mübârek, el-Ħıŧaŧü’t-Tevfîķıyye, Kahire 1306, XI, 7; Hocazâde Ahmed Hilmi, Hadîkatü’l-evliyâ, İstanbul 1318, s. 30 vd.; Sâlih b. Mehdî, el-AǾlâmü’ś-śâmiĥ, Kahire 1328, s. 242, 309; Hüseyin Vassâf, Sefîne, I, 253-258; E. W. Lane, An Account of the Manners and Customs of the Modern Egyptions, London 1890, I, 303-307; Tevfik et-Tavîl, eŧ-Ŧaśavvuf fî Mıŝr, Kahire 1946, tür.yer.; Nebhânî, Kerâmâtü’l-evliyâǿ, I, 388; Kehhâle, MuǾcemü’l-müǿellifîn, I, 79; Ahmed İzzüddin Halefullah, Min Ķādeti’l-fikri’ś-śâfiyyi’l-İslâmî: es-Seyyid İbrâhîm ed-Desûķī, Kahire 1968; Suâd Mâhir Muhammed, Mesâcidü Mıśr ve evliyâǿühe’ś-śâliĥûn, Kahire 1391/1971, II, 306-309; Abdüttevvâb Abdülazîz, Sîdî İbrâhîm ed-Desûķī, Kahire 1972; Hasan Şemme, Meserretü’l-Ǿayneyn, Kahire 1972; Abdülâl Kühayl, Ebü’l-ǾAyneyn ed-Desûķī, Kahire 1975; F. De Jong, Turuq and Turuq-Linked Institutions in Nineteenth Century Egypt, Leiden 1978, s. 8, 18, 38; Âmir en-Neccâr, eŧ-Ŧuruķu’ś-śûfiyye fî Mıśr, Kahire 1983, s. 249-274, 311-314; Büstânî, DM, I, 247; Kasım Kufralı, “Desûkî”, İA, III, 555-556; Walid Khalidi, “al-Dasūķī, Ibrāhīm b. ǾAbd al-ǾAzız”, EI² (İng.), II, 166-167; Ferid Vecdî, DM, I, 13.

Mehmet Demirci