DEBBAĞZÂDE MEHMED EFENDİ

(ö. 1114/1702)

Osmanlı şeyhülislâmı.

Yedikule debbâğları şeyhi Mahmud Efendi’nin oğludur. Devrin tanınmış âlimlerinden Cerrah Şeyh Mehmed Efendi, Uzun Hasan Efendi ve Tarsusî Efendi’den okuduktan sonra 1057’de (1647) Karaçelebizâde Mahmud Efendi’den mülâzemet aldı.

1067-1076 (1656-1666) yılları arasında sırasıyla Köprülüzâde Ahmed Paşa Medresesi, Mehmed Ağa Dârülhadisi, Kadı Abdülhalim, Hüsrev Kethüdâ, Sekban Ali, Koca Mustafa Paşa, Gazanfer Ağa, Sahn-ı Semân, Kalenderhâne, Şehzade ve Süleymaniye medreseleri müderrisliği, bir ara Haremeyn evkafı müfettişliği ve nihayet Süleymaniye Dârülhadisi müderrisliğinde bulundu.

Daha sonra kadılığa geçerek 1667’de Şam, üç sene sonra Edirne, 1675’te İstanbul kadısı, 1679’da Anadolu kazaskeri oldu. 1683 yılında Rumeli pâyesini aldıktan sonra 1687’de bilfiil Rumeli kazaskerliğine, ardından da 26 Zilhicce 1098 (2 Kasım 1687) tarihinde Ankaravî Mehmed Emin Efendi’nin yerine şeyhülislâmlığa getirildi. Kısa süren bu ilk şeyhülislâmlığında IV. Mehmed’in tahttan indirilmesini ve II. Süleyman’ın cülûsunu hazırlayan heyet içerisinde bulunmuş, ayrıca Fâzıl Mustafa Paşa’nın katli için fetva isteyen zorbalarla mücadele etmiştir.

Debbağzâde’nin şeyhülislâmlıktan azline sebep olan hadise, yeniçeri ve sipahi zorbaları ile olan anlaşmazlığıdır. Bunların sürgüne gönderdikleri Fâzıl Mustafa Paşa’nın idamı için kendisinden fetva istemeleri üzerine Debbağzâde vezirin katlini gerektirecek suçu bulunmadığını, asıl haklarında fetva verilmesi gerekenlerin kendileri olduğunu söyleyerek zorbaları kovmuş, Sadrazam Siyavuş Paşa’ya baskı yapan zorbalar da 13 Şubat 1688’de onun azlini sağlayıp yerine kendi isteklerine boyun eğeceğine inandıkları Seyyid Feyzullah Efendi’yi tayin ettirmişlerdi. Ancak padişahı tahtından indiren ve İstanbul’da diledikleri gibi hareket eden zorba ocak ağalarının cezalandırılması için saraydan harekete geçildiği sırada Şeyhülislâm Feyzullah Efendi’nin zorbalarla beraber olup saraya gelmemesi azline yol açınca, 2 Mart 1688’de yeni sadrazam Nişancı İsmâil Paşa’nın muhalefetine rağmen Debbağzâde ikinci defa şeyhülislâmlığa getirildi. Sadrazam İsmâil Paşa, Debbağzâde’nin birinci şeyhülislâmlığında ulemânın itibarına yakışmayacak şekilde vezirlerin, ağaların evlerine gidip geldiğini, böylece makamın itibarını zedelediğini, kapı kapı dolaşan bir kimsenin şeyhülislâm olamayacağını söyleyerek onun şeyhülislâmlığına karşı çıkmıştı.

Debbağzâde’nin bu ikinci görevi sırasında karşılaştığı en önemli mesele, Sadrazam Bekrî Mustafa Paşa ile olan çekişmesidir. Bekrî Mustafa Paşa’nın sadrazamlığına karşı çıkan ulemâ ve bilhassa iki kazaskerin, sadrazamın tayininde etkili olduğu için kendisine baskı yaparak bu defa da azlini temin etmesini istedikleri Debbağzâde, padişah hocası Abdülvehhâb Efendi’yi de yanına alarak II. Süleyman’ın huzuruna çıkmış, daha önce


sadrazam olması için çalıştığı Bekrî Mustafa Paşa hakkında yanıldığını söylemiş ve hıyaneti görülen sadrazamın devletin selâmeti için azlini istemişti. Padişahtan da ortalık yatıştıktan bir süre sonra sadrazamın değiştirileceği vaadini almıştı. Şeyhülislâmın geleneğe aykırı olarak kendisinden izin almadan padişahın huzuruna çıkmasına çok sinirlenen Sadrazam Mustafa Paşa’yı ise II. Süleyman yatıştırmıştı.

Debbağzâde Mehmed Efendi’nin ikinci şeyhülislâmlığından azledilmesinin sebebi, ilmiye ricâlinin değişik görevlerle çeşitli yerleri tanıması için tayinleri sıklaştırıp ulemâ arasında değişiklikler yapmasıdır. Büyük huzursuzluğa yol açan bu durumun II. Süleyman’a arzedilmesi üzerine 25 Haziran 1690’da azledildi ve kendisine Üsküdar kazası arpalık olarak verildi. Daha sonra arpalığı Kayseri ve oradan Konya kadılığına çevrildi. 15 Receb 1114’te (5 Aralık 1702) vefat eden Debbağzâde, Sultan Selim Camii karşısında kendi yaptırdığı Debbağzâde Medresesi avlusuna defnedildi. Bu medreseden başka Mesihpaşa semtindeki Altay Camii de onun hayratındandır.

Debbağzâde’nin, Süleymaniye Kütüphanesi’nde çeşitli yazmaları mevcut olan ve sahih hadisleri ihtiva eden Reşhatü’n-nasîh mine’l-hadîsi’s-sahîh (Ayasofya, nr. K. 1822; Fâtih, nr. 757, 2625; İsmihan Sultan, nr. 135) ile nahve dair et-Tertîbü’l-cemîl fî şerhi’t-Terkîbi’l-celîl (Yazma Bağışlar, nr. 660; Kasidecizâde, nr. 589; İsmihan Sultan, nr. 383) adlı eserleri dışında çeşitli kitaplara yazdığı şerh ve hâşiyeleri bulunduğu kaynaklarda zikredilmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Şeyhî, Vekayiu’l-fuzalâ, I, tür.yer.; II, 188-190, tür.yer.; Silâhdar, Târih, II, 288, 289, 323, 508; Râşid, Târih, I, 353, 380, 529; II, 25, 121-123; Ayvansarâyî, Hadîkatü’l-cevâmi‘, I, 36-37; Devhatü’l-meşâyih, s. 73-74; Hediyyetü’l-ârifîn, II, 307, 573; Îzâhu’l-meknûn, I, 279; Sicill-i Osmânî, IV, 201-202; İlmiyye Salnâmesi, s. 489-490; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, III/1-2, tür.yer.; Tahsin Öz, İstanbul Câmileri, Ankara 1962, I, 46; Bekir Kütükoğlu, “Süleyman II”, İA, XI, 158, 159, 165.

Mehmet İpşirli