DÂVUD PAŞA CAMİİ

Üsküdar’da XVI. yüzyıl başında yapılan cami.

Genellikle Kara Dâvud Paşa Camii olarak tanınan bu eser, Üsküdar’da iskeleden Kadıköy’e giden Hâkimiyet-i Milliye caddesinin kenarında Mimar Sinan Çarşısı’nın biraz ilerisinde bulunmaktadır. Sultan II. Bayezid döneminde Kara Nişancı lakabıyla tanınan Dâvud Paşa tarafından yaptırılmıştır. Ayvansarâyî’nin yazdığına göre Dâvud Paşa 911 (1505-1506) yılında Gebze’de vefat ederek orada gömülmüştür. Ancak aynı yıllarda yaşamış iki Dâvud Paşa’dan söz edilmekte ve bunlar birbirine karıştırılmaktadır. Ayvansarâyî, Vefeyât-ı Selâtîn’de Kara Dâvud Paşa’nın önce kapı ağası, 903’te (1497-98) nişancı, 908’de (1502) vezir olduğunu bildirir, kaptanlığından hiç bahsetmez. Sânî veya Küçük lakaplarıyla tanınan diğer Dâvud Paşa ise II. Bayezid döneminde 888 (1483) ve 898’de (1492-93) iki defa kaptan-ı deryâ olmuş, 912’de (1506-1507) ölmüştür (Âşıkpaşazâde, s. 263; Hoca Sâdeddin, II, 88). Fakat 953 (1546) tarihli İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri’nde, Şeyh Süleyman Halîfe Zâviye ve Mescidi’ne “Dâvud Paşa b. Abdülhay eş-şehîr bi - Küçük Dâvud Paşa” tarafından vakıflar bırakıldığı kayıtlı olup Üsküdar’daki vakfına da atıf vardır. Bu duruma göre Nişancı ile Küçük Dâvud Paşa aynı kişi olmaktadır.

Ayvansarâyî Hadîkatü’l-cevâmi‘de, cami avlu kapılarından arkadaki mahalle tarafına açılanın yanında, 1716’da Varadin Savaşı’nda şehid olan Türk Ahmed Paşa’nın (Ali Paşa olacak) vakfı olan fevkanî bir sıbyan mektebi bulunduğunu kaydeder. Topkapı Sarayı Arşivi’nde Kara Dâvud Paşa evkafı muhasebesine dair 1050 (1640) yılından 1193 (1779) yılına kadar uzanan belgeler bulunmaktadır.

Dâvud Paşa Camii geçen yüzyılın başlarında harap bir duruma düştüğünden, üzerindeki sülüs hatla yazılmış altı beyitlik manzum kitâbeden öğrenildiğine göre 1233 (1817-18) yılında mütevellisi Hüseyin Ağa tarafından tamir ettirilmiştir. Fakat 1247 (1831-32) tarihli beş beyitlik ikinci kitâbeye göre de pek az sonra Hüseyin Ağa adında bir başka hayır sahibi tarafından tekrar tamir edilmiştir. Bazı araştırmacılar bunu on dört yıllık uzun bir tamire işaret sayarlar. Fakat arada vuku bulan bir yangın yüzünden bu ikinci tamire gerek duyulmuş olması da mümkündür. Evvelce avlu kapısı üstünde bulunan üçüncü bir kitâbede, caminin 1284-1285 (1867-1868) yıllarında Hacı Aziz Ağa tarafından bir defa daha tamir ettirildiği bildirilmektedir. Üç beyitlik bu manzum kitâbede tamirin bir yangından sonra gerçekleştirildiği açıklanmıştır. İbrahim Hakkı Konyalı ise birinci kitâbenin 1115 (1703-1704), ikincisinin 1255 (1839), üçüncüsünün 1274 (1857-58) tarihli olduğunu yazar. Mehmed Râif Bey de kitâbeler hususunda yanlış bilgiler vermiştir. Bu durum karşısında bilhassa ilk iki kitâbenin bir uzman tarafından dikkatle yeniden incelenip ebcedlerinin tekrar hesaplanması gereklidir.

Cami 1963 yılında geniş ölçüde tamire başlanarak çalışmalar 1966’ya kadar sürmüş, bu sırada mimarisinde büyük değişiklikler yapılmıştır. Bunların en önemlisi, orta mekânı örten ahşap çatı ve tavanın kaldırılarak buraya kubbe yapılmasıdır.

Dâvud Paşa Camii enlemesine uzanan bir yapı biçimindedir. Evvelce etrafını çeviren avlu duvarı 1960’larda kaldırılmıştır. Son cemaat yeri iki yanda kapalı duvarlarla sınırlanmış ve üstünü örten çatıyı taşımak üzere son tamirde sekiz sütun dikilmiş, bunların üzerlerine baklavalı başlıklar konulmuştur. 23.20 m. genişliğinde olan esas cami moloz taşından inşa edilmiş, çift renkli mermerden geçmeli olarak yapılmış kapı kemeri üstüne birinci tamir kitâbesi yerleştirilmiştir. Enine uzanan harim üç bölüm halindedir. Bu bölümler birbirlerinden 1.40 m. ölçüsünde ileri taşan duvarlarla ayrıldıklarından evvelce ortadaki kare mekânın esas cami, yanlardaki kubbeli daha küçük mekânların ise tabhâne odaları oldukları ve aslında orta mekândan pencereli perde duvarları ile ayrılmış bulundukları hatıra gelmektedir. Ancak bu hususu bugün kesin olarak aydınlatmak artık mümkün değildir. Caminin esasında bir tabhâneli (zâviye) cami biçiminde yapılmak istendiği halde bilinmeyen bir sebepten ötürü ileri taşması gereken kıble mekânından vazgeçilmiş olması da mümkündür.

1960’lardaki tamire gelinceye kadar orta mekân çaprazlama ahşap bir tavan ve kiremit kaplı bir çatı ile örtülü bulunuyordu. Bu ahşap tavanın en azından XVIII. yüzyılın ikinci yarısında da mevcut olduğu, Ayvansarâyî’nin Vefeyât-ı Selâtîn’indeki,


“Üsküdar’da Kavukçular kurbünde iki kubbeli bir câmi-i şerif bina eylemiştir, kubbelerinin fâsılası sakıf misillü tavan bina olunmuştur” kaydından öğrenilmektedir. Son tamirde bu tavan kaldırılmış, orta bölüm duvarları yükseltilerek üzeri kâgir kubbe ile örtülmüştür.

Avlu duvarları kaldırıldığı sırada Şehid Ali Paşa’nın vakfettiği sıbyan mektebi de yıktırılmıştır. Caminin avlusunda, 1091 Ramazanı başında (Eylül 1680) vefat eden Alemdar Ahmed Baba adında bir yatırın kabri vardı. Günümüzde bu mezar yaya kaldırımı kenarında bulunmaktadır.

Dâvud Paşa Camii, Türk mimari tarihinin başta gelen önemli eserlerinden biri gibi görünmemektedir. Ancak Osmanlı devri dinî mimarisinde benzerine pek rastlanmayan planı şaşırtıcıdır. Son tamir bunun esasının ne olduğunu araştırma imkânı bırakmamıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri 953 (1546), s. 243; Âşıkpaşazâde, Târîh, s. 263; Hoca Sâdeddin, Tâcü’t-tevârîh, II, 88; Ayvansarâyî, Hadîkatü’l-cevâmi‘, II, 205; a.mlf., Vefeyât-ı Selâtîn, s. 93; Sefînetü’l-vüzerâ, s. 19; Mehmed Râif, Mir’ât-ı İstanbul, İstanbul 1314, I, 106-107; Sicill-i Osmânî, II, 324; Arşiv Kılavuzu (nşr. Topkapı Sarayı Müzesi Müdürlüğü), İstanbul 1940, II, 113; Danişmend, Kronoloji, I, 445-446, 463; Konyalı, Üsküdar Tarihi, I, 137-139; Yüksel, Osmanlı Mi‘mârîsi V, s. 269-271; Semavi Eyice, “İlk Osmanlı Devrinin Dinî-İçtimaî Bir Müessesesi: Zâviyeler ve Zâviyeli Câmiler”, İFM, XXIII (1963), s. 46, s. 77’de rs. 49 (eski planı); İbrahim Baytekin, “Davudpaşa Camii”, İst.A, VIII, 4296-4299.

Semavi Eyice