DÂR

الدار

Kur’ân-ı Kerîm’de sözlük anlamından başka çeşitli terkipler içinde mecazi mânalarda kullanılan bir kelime.

“Dönmek, dolaşıp hareket ettiği noktaya gelmek” anlamındaki devr kökünden türeyen dâr sözlükte “büyük mesken, konak, şehir, yurt, vatan ve ülke” mânalarına gelir; en çok kullanılan çoğul şekli diyâr ve dûrdur. Dâreyn ise “dünya ve âhiret” demektir. Kur’ân-ı Kerîm’de kırk sekiz yerde geçen dâr kelimesi bazı müfessirlere göre dört mânada kullanılmıştır. 1. Mesken (el-A‘râf 7/78, 91); 2. Cennet (en-Nahl 16/30); 3. Cehennem (İbrâhim 14/28); 4. Medîne-i Münevvere (el-Haşr 59/9; bk. İbnü’l-Cevzî, s. 292).

Dâr bu örneklerin dışında âhiret kelimesiyle birlikte dokuz yerde kullanılmıştır. Dârü’l-âhire (âhiret yurdu, öbür yurt, en son ikamet edilecek yer) müminler için huzur, sükûn ve mutluluk dolu, ölümsüz bir hayat olarak ifade edilir (el-Bakara 2/94; el-En‘âm 6/32; el-A‘raf 7/169; Yûsuf 12/109; en-Nahl 16/30; el-Kasas 28/77, 83; el-Ankebût 29/64; el-Ahzâb 33/29). Dârü’l-âhirenin karşıtı “dârü’d-dünyâ” olmakla birlikte bu terkip Kur’an’da geçmemekte ve daha çok hayâtü’d-dünyâ tabiri kullanılmaktadır. Kur’an’da âhiret yurdunun ve oradaki mutlulukların sonsuzluğu ve sürekliliği yanında dünya hayatının geçici ve kısa oluşu üzerinde durulur, dünya hayatı oyun ve eğlenceye benzetilir (bk. M. F. Abdülbâkī, s. 224-225). Bu kadar kısa olduğuna göre dünya hayatının, öbür hayatta dârü’s-selâm (kurtuluş yurdu) diye ifade edilen cenneti haketmek için çok iyi değerlendirilmesi gerekir. Dârü’l-müttakīn, âkıbetü’d-dâr, ukbe’d-dâr (eninde sonunda gidilecek yurt), dârü’l-mükāme, dârü’l-karâr (devamlı ikamet edilecek ülke), dârü’l-huld (ebediyet yurdu) tabirleri de cennet yerine kullanılmaktadır. Dünya hayatını peygamberlerin gösterdiği hak yolda değil de şeytanların peşine takılarak geçirenlerin âhiret yurdunda gidecekleri yer, sûü’d-dâr (yurdun kötüsü) ve dârü’l-bevâr (helâk yurdu) olarak ifade edilen cehennemdir (bk. a.e., s. 264-265).

Dâr Hz. Peygamber’in hadislerinde daha çok “mesken, yurt” anlamında, ayrıca Medine şehri için kullanılmıştır (bk. Wensinck, MuǾcem, “dvr” md.).

Bundan başka “ev, mesken, bina” anlamı çerçevesinde dârülaceze, dârülfünûn, dârülhadis, dârülhikme, dârülkurrâ, dârüşşafaka, dârüşşifâ, dârülulûm vb. müessese adlarında kullanılan dâr kelimesi, “ülke” anlamında da İslâm hukuku terimi olarak dârüladl, dârülbağy, dârülharp, dârülislâm ve dârüssulh terkiplerinde yer almıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “dâr” md.; Lisânü’l-ǾArab, “dvr” md.; M. F. Abdülbâkī, MuǾcem, s. 224-225, 264-265; Wensinck, MuǾcem, “dvr” md.; Mustafavî, et-Tahkīk, “dvr” md.; Müsned, V, 326; VI, 71; Tirmizî, “İstiǿzân”, 18; İbnü’l-Cevzî, Nüzhetü’l-aǾyün, s. 292; Tehânevî, Keşşâf, I, 466; Elmalılı, Hak Dini, I, 92, 423; VII, 4842; T. H. Weir, “Dârüsselâm”, İA, III, 493, ayrıca bk. s. 479; G. Marçais, “Dār”, EI² (İng.), II, 113.

İbrahim Çelik