DALGIÇ AHMED AĞA

(ö. 1016/1607)

Osmanlı Hassa başmimarı.

Ahmed Ağa’nın önceleri orduda serdengeçti* olduğu ve Dalgıç lakabını bu sırada aldığı, daha sonra dergâh-ı âlî* çavuşluğuna yükseldiği, Mimar Sinan tarafından yetiştirildiği ve Sedefkâr Mehmed Ağa ile birlikte saray sedefkârlarından Ahmed Usta’ya çıraklık yaptığı bilinmektedir. Devrin saraya bağlı sanat ve mimari geleneğine uygun olarak devşirme sistemiyle ordudan yetişen Ahmed Ağa, sedefkârlığı döneminde hendese öğrenmiş ve mimarlık mesleğine geçmiş olmalıdır.

Dalgıç Ahmed Ağa’nın mimarlıkla ilgili vesikalarda adına 1590 yılından itibaren rastlanır. Bu tarihte Başmimar Dâvud Ağa’nın yaptığı Topkapı Sarayı Yalı Kapısı’ndaki Kasr-ı Cedîd’in (Sadrazam Sinan Paşa tarafından Sultan Bayezid Köşkü’nün yerine yaptırılan Sepetçiler Kasrı’nın ilk hali) inşaatında malzeme temini işleriyle uğraşmıştır. Nitekim 1593’te de İstanbul’dan çıkarılacak kerestelerin dergâh-ı âlî çavuşlarından Mimar Dalgıç Ahmed Çavuş’un iznine tâbi olduğuna dair bir kayıt mevcuttur.

Hassa mimarları ocağında geleneksel hiyerarşi içinde yükselerek 1595 yılında Suyolcu nâzırı tayin edilen Ahmed Ağa, başmimar olmadan önce “paşa” unvanıyla bir süre Erzurum, Şam ve Halep beylerbeyiliklerinde bulunmuştur. Suyolcu nâzırlığında Başmimar Dâvud Ağa’nın 1598 yılında ölümüne kadar kalan Ahmed Ağa, bu dönemde Kırkçeşme su yolu ile Ayasofya Çarşısı, Demirhane Çeşmesi, Galata ve Silivri camilerinin su yollarının yapım, onarım işleriyle ve Topkapı Sarayı su yolunun üzerindeki engellerin kaldırılmasıyla uğraşmıştır.

Başmimar olduğu yıllarda (1598-1605) kendisine mal edilen en ünlü eser, Ayasofya hazîresindeki III. Murad Türbesi’dir. Sultanın 1595’te ölümü üzerine oğlu III. Mehmed’in emriyle başlanan türbe inşaatının önce Dâvud Ağa’nın, onun ölümünden sonra da Dalgıç Ahmed Ağa’nın yönetiminde sürdürüldüğü sanılmaktadır. 1599 yılında tamamlanan yapının sedef kakmalı ahşap kapısı üzerinde ve kitâbelikte, bu dönem eserlerinde nâdir görülen bir özellik olarak “amel-i Dalgıç Ahmed” ibaresinin bulunması ve ayrıca kapı halkası yerinde süsleme ustasının adının da (İsmâil) verilmesi, türbenin Dalgıç Ahmed Ağa yönetiminde tamamlandığını gösterir. Dalgıç Ahmed Ağa’ya Dâvud Ağa döneminden kalan diğer bir önemli çalışma da Safiye Sultan tarafından Eminönü’nde başlatılan Yeni Vâlide Camii inşaatıdır. Fakat yalnız 1011 (1602-1603) yılında sürdürüldüğü görülen inşaat kısa süre sonra bırakılmış ve ancak Hatice Turhan Sultan’ın vakfı olarak 1663’te tamamlanabilmiştir.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde Dalgıç Ahmed Ağa’nın başmimarlık dönemine ait belgeler arasında bulunan Masârif-i Şehriyârî Rûznâmçesi’ne (BA, KK, nr. 7102) göre onun tarafından gerçekleştirilen yapım işleri şunlardır: Sarây-ı Cedîd (Topkapı Sarayı) padişah hamamı, Harem Dairesi’nde vâlide sultan ve Dârüssaâde ağası odaları tamiri, Eski Saray’da padişah odasının billûr camlarla tezyini, Enderun ve Bîrun odalarının camlatılması, ağalar, teberdarlar ve bîmar odalarının tamiri, Galata Sarayı ağası köşkü tamiri, mutfak ve helvahânenin yenilenmesi, İbrâhim Paşa Sarayı’na gılman odaları yapımı ve bazı tamirat, yeniçeri odaları, Büyük Istabl-ı Âmire, Şeyh Vefâ Meydanı’nda Küçük Istabl-ı Âmire binaları, Beşiktaş, Kavak ve Dil iskeleleri, Atmeydanı’ndaki fırınlar, Kâğıthane’de Baruthâne, Sultanahmet’te Aslanhâne-i Hâssa, Divanyolu’nda Sinan Paşa ve Mirza Baba türbeleri, Fethiye Camii, Büyük ve Küçük Ayasofya Çarşısı’ndaki Karabaş Tekkesi ve yeniçeri ağası sarayı onarımları. Belgeye göre bu çalışmaların İstanbul kâğıdı üzerine resimleri de yapılmıştır. Ayrıca kendi imzası ile mührünü taşıyan 1011 (1602-1603) tarihli bir arzda, listede adı geçmeyen Davutpaşa’daki köşkün çinilerinin tedarikiyle ilgili olarak İznikli çinicilerle yazışmasına dair bilgiler vardır.

Ahmed Ağa’nın bütünüyle kendisinin yaptığı eserler, Ayasofya hazîresindeki selâtin türbelerinin sonuncusu olan III. Mehmed Türbesi ile burada bulunan ahşap cüz mahfazasıdır. Türbenin yapımıyla ilgili olarak I. Ahmed’in Galata kadısına


gönderdiği 7 Rebîülâhir 1013 (2 Eylül 1604) tarihli hükümde inşaatın Başmimar Dalgıç Ahmed Çavuş ve ekibine havale edildiği bildirilmektedir. Bu türbe mimari oranlaması, iç mekân ve zengin dış cephe düzenlemesiyle Osmanlı klasik üslûbundaki sekizgen türbe formunun âbidevî örneklerinden biridir. Türbede bulunan sedef, bağa, fildişi kakmalı, geometrik geçmeli ve kubbeli ahşap cüz mahfazası, halen Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’nde bulunmaktadır (Envanter, nr. 19). Eserin kubbe bordüründe yer alan Âyetü’l-kürsî yazısının arasındaki “amel-i Dalgıç Ahmed Çavuş” ibaresiyle sanatçının ismi açıkça belirtilmiştir.

1014 (1605) yılı kayıtlarında Dalgıç Ahmed Ağa’nın sâbık başmimar olarak geçmesi ve 1606 yılından itibaren Sedefkâr Mehmed Ağa’nın başmimar olması, sanatçının bu yıllarda görevinden ayrıldığını gösterir. Sanatçı mesleğinin son döneminde bina emini olarak 1606’da Silivri Köprüsü tamiratını yaptırdıktan sonra Silistre beylerbeyiliğine tayin edildi. Bu görevde iken 1607 yılında Anadolu’da çıkan Kalenderoğlu isyanını bastırmak için Silistre ve Dobruca birlikleriyle Serdar Nakkaş Hasan Paşa kuvvetlerine katılmak üzere Gelibolu’dan Mihaliç’e doğru ilerlerken Manyas gölü-Ulubat Köprüsü mevkiinde Kalenderoğlu kuvvetlerinin baskınına uğradı ve birlikleri imha edildi; kendisi de aldığı yaralar sonucu birkaç gün sonra vefat etti. Gönen’de Ilıca mevkiinde adına izâfeten Paşa Mezarlığı denilen yerde gömülüdür; ancak bugün mezarlığın yerinde bir park bulunmaktadır.

Yardım sever ve kadirşinas bir kişiliğe sahip olduğu kaydedilen Dalgıç Ahmed Ağa’nın Haremeyn evkafına tahsis ettiği bir vakfının varlığı bilinmekteyse de niteliği hakkında bilgi yoktur.

Dalgıç Ahmed Ağa’nın başmimarlığı sırasında genel olarak tamirat yaptığı, III. Mehmed Türbesi’nin dışında başlı başına bir mimari eser inşa etmediği görülmektedir. Bu husus sanatçının yeteneklerinden çok dönemin mimari durumuyla ilgilidir. XVI. yüzyıl klasik Osmanlı mimarisine damgasını vuran Mimar Sinan’ın faaliyetlerindeki üstün başarı ve hız, bu yüzyılın sonunda Dâvud Ağa ve Dalgıç Ahmed Ağa’nın başmimarlıkları döneminde yavaşlamaya ve tekrara dönüşmeye başlamıştır. Bu dönüşümde, özellikle Mimar Sinan’ın kendinden sonraki sanatçılara yeni bir üslûp ortaya koyma bakımından geniş bir alan bırakmaması rol oynamıştır. Ancak XVIII. yüzyıl ortalarında Osmanlı sanatına Batı etkilerinin girmesine kadar süren bu uzun dönemde, XVI. yüzyılda yaratılan dinamiğin olgunlaştırılarak ve zenginleştirilerek uygulandığı da bir gerçektir. Nitekim gerek Osmanlı saray kurumlaşmasının tamamlanarak gösterişe kaçılması sonucu Dâvud ve Dalgıç Ahmed ağalara Topkapı Sarayı’nda yaptırılan çeşitli inşaat ve onarımlarla ortaya konulmuş köşk türü yapılardaki zengin mimari oran ve detaylarla süslemeler, gerekse dinî mimaride yine bu mimarlarla başlayan çeşitlendirme çabaları, XVII. yüzyılın başında Sedefkâr Mehmed Ağa’nın Sultan Ahmed Camii’nde uyguladığı yeni estetik yoruma ortam hazırlamış ve bu yüzyıl mimarisinin olgunlaşmasında etkili olmuştur.

BİBLİYOGRAFYA:

BA, KK, nr. 7102; Ayvansarâyî, Hadîkatü’l-cevâmi‘, I, 6; Sicill-i Osmânî, I, 207; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Karesi Meşâhiri, İstanbul 1341, s. 96-97; Saadi Nazım Nirven, İstanbul Suları, İstanbul 1946, s. 117-126; L. A. Mayer, Islamic Architects and Their Works, Genève 1956, s. 58-59; Ahmed Refik, Türk Mimarları (haz. Z. Sönmez), İstanbul 1977, s. 65, 68-69, 101; Zarif Orgun, “Mimar Dalgıç Ahmet”, Arkitekt, XI/3-4, İstanbul 1942, s. 59-62; Şehabeddin Akalın, “Mimar Dalgıç Ahmet Paşa”, TD, IX/3 (1958), s. 71-80.

Deniz Esemenli