ÇUVAŞLAR

Rusya Federasyonu’nda yaşayan bir Türk kavmi.

Çăvaş kelimesi Tatarca Cıvaş (Türkçe yavaş) şeklinde olup “sakin, alçak gönüllü, barış sever” anlamındadır. Kendilerini Çăvaş diye adlandıran Çuvaşlar’ın çoğu Çuvaş Özerk Cumhuriyeti’nde, geri kalanı buraya komşu Tatar ve Başkırt özerk cumhuriyetleriyle Ul’yanovsk (Simbirsk) ve Kuybişey özerk bölgelerinde ve dağınık halde Batı Sibirya’da yaşamaktadır. Çuvaş toprakları 24 Haziran 1920’de özerk bölge (oblast), 21 Nisan 1925’te Çuvaş Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti (Çuvaşskaya ASSR) adı altında özerk cumhuriyet haline getirilmiştir. Çuvaş anayasası 18 Temmuz 1937’de kabul edilmiş ve 2 Haziran 1940’ta Rus Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti Yüksek Şûrası tarafından onaylanmıştır. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Çuvaş Özerk Cumhuriyeti yine Rusya Federasyonu’na bağlı kalarak eski durumunu devam ettirmiştir.

Çuvaşlar’ın nüfusu 1.839.228’dir (1989). Çuvaş Özerk Cumhuriyeti’nin toprakları 18.300 km² olup kuzeyden Mari Özerk Cumhuriyeti, doğudan Tatar Özerk Cumhuriyeti, güneyden Ul’yanovsk ve batıdan da Gorki özerk bölgeleriyle çevrilidir. Çuvaş Özerk Cumhuriyeti’nin başşehri Çeboksarı (Çuvaşça Şupaşkar), öteki şehirleri Alatır, Kanaş, Şumerlya, Asanova, Tsivil’sk ve Yadrin’dir.

Çuvaş Özerk Cumhuriyeti toprakları Rus ovasının doğusunda orman ve bozkır kuşağında olup İdil ırmağının orta


kısmının kıyılarında, bilhassa İdil’e dökülen Sura ve Sviyaga ırmakları arasında yer alır. Bu toprakların denizden yüksekliği 100-244 m. arasında değişir. Akarsu bakımından zengin olan bölgenin en büyük ırmağı İdil (Volga) ve Sura, Tsivil gibi kollarıdır. Yazları ılık, kışları soğuk ve uzun geçen bir ılıman kara ikliminin hâkim olduğu ülkede genellikle çam ve yaprak döken çeşitli ağaçların oluşturduğu zengin ormanlar bulunur.

Çuvaşlar iki ana gruba ayrılır. Fin kavimleriyle ortaklaşa birçok etnik ve kültürel özelliklerini korumuş olan Viryal denen Yukarı Çuvaşlar, Çuvaş topraklarının kuzeybatı yörelerinde Kozmodem’yansk, Çeboksarı, Yadrin, Kurmış ve Tsivil’sk bölgelerinde yaşarlar. Anatri denilen Aşağı Çuvaşlar ise Çuvaş topraklarının güneydoğu yörelerinde, Tsivil’sk bölgesinin güneyinden başlayarak Tetyuşi’den Ul’yanovsk vilâyetine kadar uzanan bölgelerde bulunurlar. Aşağı Çuvaşlar’ın ekseriyetini Hirti Çuvaşsem (Kır Çuvaşları) adı verilen kalabalık bir grup oluşturur. Yapılan araştırmalar, bunların Orta Asya’daki Türk bölgelerine has bozkır kültürünü taşıdıklarını göstermiştir. Çuvaşlar orta boylu, yuvarlak kafalı, dar alınlı, çıkık elmacık kemikli, kara gözlü, siyah saçlı, sakin yaratılışlı, zeki ve çalışkan insanlardır.

Çuvaş topraklarının % 50’sinde tarım yapılır. Kalan topraklar orman ve çayırlarla kaplıdır. Tarım alanlarında hububat, patates, keten yetiştirilir. Halkın geçim kaynağı köylerde ormancılık, tarım ve hayvancılıktır. Ağaç sanayii özellikle Kozlovka ve Şumerlya’da gelişmiştir.

Tarih. Çuvaşlar’ın eski dönemlerine ait yeterli bilgi yoktur. Yazılı kaynaklarda haklarında bilgi olmaması, menşelerine dair çeşitli görüşlerin ortaya atılmasına sebep olmuştur. Nitekim bir Çuvaş atasözü, “Çăvaş kěnekine ěne sině” (Çuvaş kitabını inek yemiş) diyerek kendi geçmişlerine ait yazılı bilgilerin kaybolduğunu ifade eder. Aralarında dolaşan rivayetlere göre çok eski zamanlarda Karadeniz’in kuzey sahillerinden göç etmişler, geçit vermeyen sık ormanlarda dolaşarak şimdiki yurtlarına gelmişlerdir. Çeremisler’in Çuvaşlar’a “Kuruk-mari” (dağ adamı) demeleri de bu rivayeti destekler mahiyettedir.

Rus kroniklerinde Çuvaşlar’ın adı XVI. yüzyıl başlarında (ilk defa 1521’de) geçmeye başlamış olmakla birlikte tarihleri daha gerilere gider. Milâttan sonra IV. yüzyılda Orta Asya’dan İdil’in batısına göç eden Bulgarlar’ın soyundan geldikleri yapılan filolojik ve tarihî araştırmalarla açıklık kazanmıştır. Orta İdil bölgesinde kurulan Bulgar Devleti’nin hâkimiyeti altına giren Çuvaşlar, IX. yüzyılın sonlarına doğru Türkistan’dan ve diğer İslâm ülkelerinden İdil’e gelen tüccarların etkisiyle ilk defa İslâmiyet’i tanıdılar. Bulgar Devleti’nin Moğollar tarafından yıkılmasından sonra (XIII. yüzyılın ilk yarısı) Altın Ordalılar’ın hâkimiyetlerine giren Çuvaşlar, XV. yüzyılın başlarında Altın Orda Devleti küçük gruplara bölünüp Kazan Hanlığı kurulduğunda (1437) bu hanlığın sınırları içinde kaldılar. Rus Çarı Korkunç İvan Kazan Hanlığı’na son vererek topraklarını işgal edince (1552) Çuvaşlar önceleri Ruslar’a karşı ayaklandılar, fakat 1556’da teslim oldular. Bu tarihten itibaren Ruslar’ın Çuvaşlar üzerindeki hâkimiyeti başladı ve kesintiye uğramaksızın günümüze kadar devam etti. Rus idaresi Çuvaşlar’ın Ortodokslaştırılması için çok çalıştı. Bu maksatla bazı misyonerler Çuvaşça öğrenmiş ve İncil’i bu dile çevirmişlerdir. Rus yetkililerin baskısı ile Ortodoks mezhebi bölgede resmî din olarak kabul edilmesine rağmen millî geleneklerine son derece bağlı olan Çuvaşlar eski dinlerini gizlice devam ettirmişler, ancak bunlardan kuzeyde yaşayan bazıları Hıristiyanlığı benimsemişlerdir. Bilhassa XVIII ve XIX. yüzyıllarda Ortodoks olmaları hususunda Çuvaşlar üzerinde büyük baskılar uygulanmıştır.

XX. yüzyılın başlarında Çuvaşlar Ruslar’a karşı ayaklandılarsa da başarı sağlayamadılar. İhtilâlden sonra Mart 1917’de Çeboksarı’da Sovyet iktidarı kuruldu ve yeni idare Mayıs 1918’de bütün Çuvaş toprakları üzerinde hâkimiyet sağladı. Ardından Çuvaşlar’ın yaşadıkları ülke Rusya Federasyonu içinde Çuvaş Özerk bölgesi ilân edildi (24 Haziran 1920).

Dil. Çuvaşça ses özellikleri, gramer yapısı ve kelime hazinesi bakımından Türk lehçeleri arasında özel bir yere sahiptir. Bu sebeple Türkologlar Çuvaşça üzerinde önemle durmuşlar ve onun Türk lehçeleri arasındaki yerini belirlemeye çalışırken farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. W. Radloff, Çuvaşça’nın Türkçeleşmiş bir Fin-Ugur dili olabileceği ihtimali üzerinde dururken J. G. Ramstedt ve N. Poppe, Çuvaşça’nın Türkçe ile Moğolca arasında köprü vazifesi yapan üçüncü bir dil olduğu görüşünü savunmuşlardır. G. Clauson, J. Benzing, G. Doerfer, D. Sinor gibi araştırmacılar ise Çuvaşça’nın ayrı bir dil değil ses, gramer ve kelime hazinesi bakımından birçok ayrılıklar gösterse bile Türk dilinin bir lehçesi olduğu görüşünü benimsemişlerdir.

Çuvaşça’ya ait belgeler XVIII. yüzyıldan kalmıştır. Ayrıca Rus kaynaklarında daha eski çağlardan kalma bazı Çuvaşça isimlere rastlanmıştır. XIX. yüzyıl Tatar âlimlerinden Hüseyin Feyzhanov 1863 yılında, Volga (İdil) Bulgarları’nın XIII-XIV. yüzyıllardan kalma mezar kitâbelerinde geçen “ciyeti cür” (yedi yüz) kelimelerinin Tatarca “citi yüz” (yedi yüz) ibaresine tekabül ettiğini ortaya koymuştur. Ayrıca bu ibarenin o devirde kitâbelerde geçen Çuvaşça bir sayı adı olabileceğini söyleyerek Volga Bulgarları’nın dili ile Çuvaşlar’ın dili arasında büyük benzerlikler bulunduğunu ispat etmiş ve bu dilin Volga Bulgarcası’nın bir devamı olduğunu ileri sürmüştür (“Tri nadgrobnıh bulgarskih nadpisi”, İzvestiya İmperatorskogo Arheologiçeskogo Obşcestva, Sankt-Petersburg 1863, IV, 395-404). İdil Bulgarları bu mezar taşlarında Arap harflerini kullanmışlardır. Daha sonra Çuvaşlar arasında Rus (Kiril) alfabesi kullanılmaya başlanmıştır. XIX. yüzyılda Çuvaş yazarı İvan Yakovleviç Yakovlev Rus alfabesine dayalı, Çuvaşça’nın ses özelliklerine uyan yeni bir yazı sistemi geliştirmiştir. Bugünkü Çuvaş alfabesi Yakovlev’in meydana getirdiği alfabenin biraz değiştirilmiş şeklinden ibaret olup otuz dört harf ve iki yardımcı işaretten oluşmaktadır. Çuvaş yazı dili bu yazı sistemiyle gelişmeye başlamıştır. Çuvaşça iki ana kola ayrılmaktadır: Anatriler’in konuştuğu Aşağı Çuvaşça ve Viryallar’ın konuştuğu Yukarı Çuvaşça. Bugünkü Çuvaş yazı dili Aşağı Çuvaşça’ya dayanmaktadır. Coğrafî sınıflandırmaya göre Çuvaşça Batı Türk lehçeleri arasında sayılırsa da dil özelliklerine göre yapılan tasnifte “r” grubu içerisinde yer alır. Ana Türkçe ile karşılaştırıldığında Çuvaşça’nın ses yapısında önemli değişiklikler olduğu görülür. Ayrıca isim ve fiil çekimi bakımından da öteki Türk lehçelerinden önemli ölçüde ayrılır (bk. İA, XII/2, s. 527-529).

Çuvaşça’nın dil yapısı gibi kelime hazinesi de Türk lehçeleri arasında farklı bir durum gösterir. Çuvaşça’da Türk dilinin en eski tabakası sayılabilecek nitelikte pek çok kelime yanında Arapça, Farsça, Tatarca, Rusça, Çeremisçe ve Moğolca, ayrıca hangi dilden alındığı bilinmeyen kelimelere de rastlanır. Bunlar


özellikle İdil bölgesinde yaşayan kavimlerle kurulan komşuluk, kültür ve ticaret münasebetleri yoluyla girmiştir. Çuvaşça’dan da özellikle Macarca, Çeremisçe, Votyakça ve Zuryanca gibi dillere pek çok kelime geçmiştir. Bunlar daha çok evcil hayvanlar, tarım, bahçecilik, hayvancılık, ev eşyası, el sanatları, alım satım, giyim kuşam, sosyal kuruluşlar ve yazı ile ilgili olan kelimelerdir.

Çuvaşça ile ilgili çalışmalar XVIII. yüzyıldan beri sürmektedir. Daha sonra birçok araştırmacı Çuvaşça üzerinde çalışmış, bu dilin gramerini ve sözlüğünü yazarak Çuvaşça’nın dil, folklor gibi çeşitli konularını açıklığa kavuşturan önemli çalışmalar yapmıştır. Eski Sovyetler Birliği’nde N. İ. Aşmarin, N. K. Dimitriev, V. G. Egorov, M. Ya. Sirotkin, M. İ. Skvortseov; Macarlar’dan J. Budenz, B. Munkácsi, Z. Gombocz, Gy. Németh; Finler’den Y. Wichmann, H. Paasonen, G. J. Ramstedt, M. Räsänen; Danimarkalı V. Grönbech ile oğlu K. Grönbech; Almanlar’dan J. Benzing, B. Scherner; Ukraynalı Omeljan Pritsak gibi pek çok Türkolog Çuvaşça üzerinde çalışmıştır.

Kültür ve Edebiyat. Çuvaşlar’ın gelenek ve göreneklerinde eski inançlarına ait pek çok ize rastlanmaktadır. Çuvaş halk inancında “Tură” su, ateş, yel, toprak, güneş, ay, yıldırım gibi birçok tabii kuvvete hükmeden tek bir varlığın adı olup eski Türkçe’deki Tengri (Tanrı) kelimesinin Çuvaşça’daki şeklidir. Eski Türkler’de Tengri hem “Tanrı” hem “gökyüzü” anlamındaydı. Çuvaşlar’da ise Turăa sadece İslâm inancındaki Allah kavramı karşılığı olarak kullanılmaktadır. Tură’nın hizmetinde “pireşti” (Far. ferişteh “melek”) denen iyi ruhlar bulunur. “Esrel” (Ar. Azrâil) ismi Tatarca yoluyla Çuvaşça’ya geçmiştir ve her zaman ölümü hatırlattığı için daha çok beddua şeklindeki sözler içinde kullanılır.

Çuvaşlar’ın dinî hayatında, folklorunda, kişi ve yer adlarında İslâmiyet’in tesiriyle yerleşmiş yüzlerce Arapça ve Farsça kelime bulunmaktadır. Bunların bazıları asıl anlamından farklı bir mânada kullanılmaktadır. Meselâ Farsça peygamber kelimesi Çuvaşça’da “pihampar” şeklini almıştır. Pihampar, Çuvaşlar’da insanlara iyi özellikler bahşeden, sürüleri koruyan bir ruh olarak bilinir. Eskiden pihamparın ekinleri de koruduğuna inanılır, “kurtların beyi” diye kendisinden korkulduğu için ona kurban sunulurdu. Çuvaş şairi M. F. Fedorov, meşhur Arsàurri adlı manzumesinde (Simbirsk 1908) pihamparı insanlara iyi özellikler kazandıran, sürüyü yırtıcı hayvanlardan koruyan bir ruh şeklinde tasvir eder.

“Aşapatman” Çuvaşça’ya, Hz. Muhammed’in hanımı Âişe ile kızı Fâtıma’nın isimlerinin birleşerek Tatarca’ya giren Ayşa-Fatman şeklinden geçmiştir. Aşapatman Çuvaş folklorunda altın saçlı, inci dişli, gaipten haber veren, insanları her türlü kötü büyülere karşı koruyan ve çevresi sık ormanlarla çevrili yuvarlak bir göl içinde oturan bir kadın olarak tasavvur edilir.

“Ahăr samana” (Ar. âhirü’z-zamân) Çuvaşça’da “âhiret günü, dünyanın sonu” anlamında olup bu dile Farsça ve Tatarca aracılığı ile geçmiştir. Çuvaş halk inancına göre ahăr samanada dünya kıpkırmızı bir yığın halinde yanacak, ölüler dirilecek, bütün insanlar müthiş bir mahkemeye çağırılacaktır. Yine Tatarca yoluyla geçmiş olan Arapça kıyamet kelimesi Çuvaşça’da “hăyamat” şeklini almıştır ve “ölümden sonra dirilme, âhiret günü, mahşer” anlamlarında kullanıldığı için ahăr samana ile aynı halk inancını ifade etmektedir.

Çuvaş folklorunda varlığını sürdüren “hărpan” (kurban), “mazar pusě” (mezar başı), “şuytan” (şeytan), kiremet (kerâmet) vb. pek çok kavram İslâm dininin tesiriyle yayılmış kültlerin izleridir.

Çuvaş kişi adlarında Arapça ve Farsça asıllı olanlar pek çoktur. Aytar (Haydar), Ali, Arăn (Hârun) Ehmet (Ahmed), Elime (Âlime), Emine, Emir, Epnesir (Abdünnasr), Epselim (Ebû Selim), Epterüş (Abdurrahman), Eteal (Âdil), İskak (İshak), Kelistan (Gülistan), Pesulla (Feyzullah), Ristem (Rüstem) bunlardan bazılarıdır.

Çuvaşlar’ın ataları olan İdil Bulgarları arasında okuma yazma bilenler var idiyse de yazının halk arasında yaygın olarak kullanıldığı söylenemez. Eski Çuvaşça olarak adlandırılabilen İdil Bulgarcası’ndan günümüze ulaşan metinler, sadece XIII-XIV. yüzyıllardan kalma mezar taşlarındaki Arap harfleriyle yazılmış olan klişeleşmiş sözlerdir. Bunlar Arapça ve eski Çuvaşça sayılan Bulgar Türkçesi karışımı metinlerdir. Bazı kaynaklarda, Bulgarlar arasında XII. yüzyılda kadılık, imamlık ve şeyhlik yapmış olan Ya‘kūb b. Nu‘mân adlı kişinin bir Bulgar tarihi yazdığı zikrediliyorsa da böyle bir eser henüz ele geçmemiştir. İdil Bulgarları arasında X. yüzyıl başlarında İslâm dini yayılmaya başladı ve bu faaliyet, Bulgar Hanı Şelkey oğlu Almış’ın ricası üzerine Abbâsî Halifesi Muktedir-Billâh’ın gönderdiği elçi maiyetindeki din âlimleri ve mimarların 922 yılında Bulgar ülkesine varmasıyla daha belirgin bir resmiyet kazandı. Din esaslarını öğrenme gayesiyle okuma yazma öğrenenlerin sayısı çoğaldı. Ancak bu kültür faaliyeti halk kesimine yayılmadı ve birkaç yüzyıl sonra okuma yazma halk arasında tamamen unutuldu. Yazıya yabancılık XIX. yüzyılın ortalarına kadar devam etti.

Çuvaşlar, 1552’de Kazan’ın zaptedilmesiyle diğer kavimlerle birlikte Rus Çarlığı’nın hâkimiyeti altına girdiler. Dinî ve millî hayatlarını 200 yıl kadar serbest bir şekilde sürdüren Çuvaşlar, 1740’tan itibaren Rus Ortodoks Kilisesi’nin baskısı altında zorla hıristiyanlaştırıldılar. Kilise yetkilileri Çuvaşlar’a Hıristiyanlığı öğretmek amacıyla önce 1769’da bir Çuvaşça gramer, sonra da özellikle 1804-1832 yılları arasında Çuvaşça bazı dinî eserler yayımladılar. Bu bakımdan Çuvaş yazı dilinin başlangıcı, misyonerlerin Çuvaşlar arasında Hıristiyanlığı yayma faaliyetleriyle yakından ilgilidir.

Çuvaş edebiyatının ilk yazılı örneklerini, XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren kilisenin desteğiyle sağlanan misyoner yayınları oluşturur. Bunlar Çuvaşça yazılmış akaide ve ibadete dair kitaplar, azizlerin hikâyeleri, İncil’in bazı bölümlerinin Çuvaşça’ya tercümeleridir. 1917 Rus İhtilâli’ne kadar basılan 564 Çuvaşça eserin yarıdan fazlası dinî muhtevalıdır. Bu eserlerin dillerinin sade, fiyatlarının ucuz olması, halkın okumaya ve bu yolla kendi dilinde açılan edebî bir yola yönelmesine imkân sağlamıştır.

Kahramanlık destanları, türküler, masallar, atasözleri ve bilmeceler bakımından Çuvaşlar zengin bir halk edebiyatı geleneğine sahiptirler. Bu alanda ilk yayınları XIX. yüzyılın ortalarından itibaren A. A. Fuchs, V. Sboev, S. M. Mihaylov ve N. İ. Zolotnitskiy yapmıştır. Daha sonra bu yüzyılın sonlarıyla XX. yüzyılın başlarında bilhassa N. İ. Aşmarin, İ. N. Yarkin, G. Timofeev, Finlandiyalı H. Paasonen ve Macar Gy. Mészáros, çok değerli halk edebiyatı malzemeleri derleyerek bunları neşretmişlerdir.

Çuvaş edebiyatı en eski dönemlerden beri halk edebiyatının sözlü mahsulleriyle varlığını sürdürürken okuma yazmanın Çuvaşlar arasında yayılması ve tahsil yoluyla Rus edebiyatını tanıyanların


çoğalması, halk edebiyatı dışında bir de Rus edebiyatından Çuvaşça’ya tercümeler yapılması genç Çuvaş edebiyatı için yeni örnekler oluşturdu. Y. Yakovlev ve öğrencileri, A. S. Puşkin, L. N. Tolstoy, M. Yu. Lermontov, N. A. Nekrasov, İ. A. Krılov gibi pek çok tanınmış Rus şair ve yazarının eserleri Çuvaşça’ya çevrildi ve bunların birçoğu okul kitaplarında yer aldı.

Çarlık devrinde İdil bölgesindeki siyasî olaylara paralel olarak edebî alanda da bazı gelişmeler kaydedildi. Özellikle folklor ve mitolojiyle ilgilenme, yazı dilinin gelişmesine hizmet eden misyoner yayınları ve Rus edebiyatından yapılan tercümeler sayesinde Çuvaş şiir ve nesrinin ilk örnekleri meydana getirildi. Bunlar arasında Mihail F. Fédorov’un 1879-1880 yıllarında kaleme aldığı Arsurri (orman ruhu) adlı manzume Çuvaş şiirinin, İ. N. Yurkin’in 1889-1890 yıllarında yazdığı, Çuvaş köy hayatını anlatan ve bir tür sosyal tenkit mahiyetinde olan hikâyeleri ise Çuvaş nesrinin ilk örnekleri olarak kabul edilir.

1905 yılındaki ihtilâlle gelen serbestlik ortamında, o yılın sonlarında Kazan’da Çuvaşça ilk haftalık gazete Hıpar (haber) yayımlandı. Fakat gazete sosyal ihtilâlci fikri temsil ettiği gerekçesiyle 1907 yazında kapatıldı. Çok kısa süren yayın hayatına rağmen Hıpar Çuvaş millî edebiyatının oluşmasında önemli görevler üstlendi. Serbestlik yanlısı eski ve yeni nesle mensup birçok Çuvaş şair ve yazarı bu gazeteyi desteklediler ve çalışmalarını bu gazetede yayımlama imkânı buldular. Bunların arasında Ya. Turhan, T. Krillov, N. Kuz’min, M. F. Akimov, T. S. Semenov, N. İ. Polorussov gibi tanınmış şair ve yazarlar sayılabilir.

Rus İçişleri Bakanlığı’nın Hıpar gazetesini kapatması ve Çuvaşça kitapları sansüre tâbi tutması, bazı Çuvaş yazarlarının evvelce neşredilmiş eserlerini başka adlar altında yayımlayarak yeni bir seri başlatmalarına sebep oldu (meselâ bk. Skazki i predaniya çuvaş [Çuvaş masalları ve efsaneleri], Simbirsk 1908). Bu dönemde şair ve edebiyat tarihçisi N. V. Vasil’ev’in ilk Çuvaş edebiyatı tarihi (Simbirsk 1930) ve M. Fédorov’un 1879-1880’de yazdığı Arsurri adlı manzumesi ilk defa yayımlandı (Simbirsk 1930). 1909-1917 yılları arasında Çuvaş edebiyatı Çarlık Rusyası’nın baskısı altında bir gelişme gösteremedi. Bununla birlikte bu politik baskı döneminde durgunlaşan edebiyatın canlanması için bazı çalışmalar yapıldı. V. Şupossinni 1911’de Kazan’da yedi şiirden oluşan küçük bir antoloji hazırladı. T. Krillov da daha önce Hıpar’da yayımlanmış olan Tırpul pulnă sul (verimli yıl) adlı hikâyesiyle bazı makalelerini ayrı bir kitap halinde yayımladı (Kazan 1911).

1917-1920 yılları arasında ihtilâlin getirdiği karışıklık ve iç mücadeleler edebî faaliyetler için hiç de verimli olmadı. 1917 Nisan sonlarında Hıpar gazetesi tekrar çıkmaya başladı. Burada M. F. Akimov’un İlyuk, F. P. Pavlov’un Sutra (mahkemede) ve Yalta (köyde), Efremov’un Puyan Karuk’u (zengin Karuk) gibi dram ve komedi türünden bazı eserler yayımlandı.

Şubat 1918’de Kazan’da Kanaş adlı bir gazete yayımlanmaya başlandı. Bunu kısa ömürlü ve az sayıda basılan Çuhănsen Sassi, Hěrlě Saltak, Sěně Purănăs, Sutalla, Heresçen Sămahĕ, Yultaş, Ana gibi gazeteler takip etti. Çuvaşça ilk siyasî, ilmî, edebî sanat dergisi olan Şurămpus (doğuş, tan) 1919’da neşredildi. Ancak bu gazete ve dergilerden Kanaş ve Ana gibi birkaçı dışında hemen hepsinin yayın hayatı 1920 yılı içinde sona erdi.

1920’ye kadar millî ve mahallî bir hüviyeti olan Çuvaş edebiyatı, 1920’den itibaren Sovyetler Birliği’ndeki diğer milletlerin edebiyatı gibi Sovyet politikasına paralel bir yol izlemek zorunda kaldı. Bu zamana kadar millî ve mahallî değerleri işleyen Polorussov, Vasil’ev, Kuz’min, Zaytsev, Efimov, P. N. Osipov ve daha başka birçok yazar Sovyet edebiyatını benimsedi. G. Komissarov ve M. Yur’ev gibi romantik ve millî bir özlemle geçmişi idealize eden şairler ise suskun kalmayı tercih ettiler. 1920’li yıllarda yazı hayatına başlayan gençler yazılarını devletin resmî politikasında geçerli olan edebî ortama uyarak yazdılar.

Şiirleri ilk defa 1928’de toplanıp yayımlanan Mihail K. Kuz’min, Sovyet devri Çuvaş şiirinin kurucusu olarak kabul edilir. Bu dönemin tanınmış bir başka şairi de daha çok ihtilâlci fikirleriyle meşhur olan N. İ. Polorussov’dur. 1921’den itibaren gazete ve dergilerde yayımlanan şiirleriyle tanınan Semen Vasil’eviç’in şiirlerinin odak noktasını halkın hürriyeti fikri oluşturmaktadır. Hěn-hur ayěnçe (işkence ve baskı altında) adlı şiirinde XVIII. yüzyıl sonlarındaki Çarlık idaresi, Samana (zamane) adlı şiirinde ise Rus zulmüne karşı verilen mücadele anlatılır. Pedagog olduğu halde şairlik yönü ağır basan P. P. Huzangay şiirlerinde Çuvaş mitolojisine, eski Çuvaş masallarına, gelenek ve göreneklerine olan hasret ve özlemi dile getirmiştir.

1930 yılından itibaren Çuvaş edebiyatı, verdiği eserlerin hem sayısı hem hacmi bakımından hızlı bir gelişme gösterdi. Dışa kapalı ve baskıya dayanan siyasî bir idarenin isteklerine aykırı bir eserin yayımlanması mümkün olmadığından bu dönemde meydana getirilen pek çok eserin edebî değerini tayin etmek oldukça güçtür. Bununla birlikte İ. Tuktaş’ın Şupaşkar’da 1932’de neşredilen Văkăr sırmi (öküz vadisi) ve A. F. Talvir’in ihtilâl öncesindeki Çuvaş köy hayatını anlattığı Lyudi iz Batır-Yala (Batır köyü halkı) gibi eserlerin edebî açıdan yüksek seviyede eserler olduğu söylenebilir. Bu dönemde Çuvaşça’ya Rusça’dan ve başka dillerden yüzlerce eser tercüme edildiği gibi Çuvaşça’dan da Rusça’ya ve başka dillere çeviriler yapılmıştır.

Çuvaş tiyatrosu ilk defa Kazan’da, Ostrovskiy’nin Gönlünce Yaşama (1917) adlı oyununun İ. S. Maksimov-Koşkinskiy ve Fédorov’un tercümeleriyle başladı. Bunu S. Belaya’nın İşsizler ve 1918’de Köylüler adlı parçaları takip etti. 1919’da Maksimov-Koşkinskiy denetimindeki amatör grup “Meslek Tiyatrosu” olarak tanındı ve 1920’de yeni kurulan Çuvaş Özerk bölgesinin başşehrine taşındı. Kazan’daki faaliyetin başlangıcından beri Çuvaş tiyatrosu Rus tiyatro eserlerinin yanı sıra Batılı eserleri de sahneye koymaktaydı. Çuvaşça eserlerden Narspi V. Alager tarafından, Pălharsem (Bulgarlar) M. Yur’ev tarafından, Çăvăşsem (Çuvaşlar) ve Çăvăş tuyĕ (Çuvaş düğünü) İ. S. Maksimov tarafından, Trahhom yurri (Trahom şarkısı) ve Emĕr sakki sarlaka (hayat sandalyesi geniş) P. N. Osipov tarafından, Sutra (mahkemede) ve Yalta (köyde) F. P. Pavlov tarafından, Kam ayăpe (kimin hatası) G. V. Zaytsev tarafından sahneye kondu.

Çuvaş Akademi Tiyatrosu 1918-1953 yılları arasında 160 ödül dağıtmış, bunlardan otuz beşi Rus dram yazarlarına, on ikisi Batılı klasik eser yazarlarına, otuz sekizi Sovyet dramaturglarına, yetmiş beşi orijinal Çuvaş eserlerine verilmiştir. Bu eserlerden Yalta 600, Narspi 450 defa oynanmıştır. Çuvaş piyes yazarlarından özellikle Arkadiy A. Eşel, N. S. Ayzman, A. Kalgan, V. Rjanov ve Y. G. Uhsay başarılı olmuş kişilerdir.


BİBLİYOGRAFYA:

N. İ. Aşmarin, Meterialı dlya issledovaniya çuvaşskogo yazıka, Kazan 1898; a.mlf., Thesaurus linguae Tshuvaschorum, I-XVII, KazanÇeboksarı 1927-50; a.mlf., “Bolgarı i Çuvaşi”, Izvestiya Obshč. Arkheologi Istori i Etn., sy. 18, Kazan 1902, s. 1-132; Y. Wichmann, Die tschuwassischen Lehnwörter in den permischen Sprachen, Helsinki 1903; H. Paasonen, Tscuwaschisches Wörterverzeichnis, Budapest 1908; a.mlf., Gebräuche und Volksdichtung der Tschuwassen, Helsinki 1949; Gy. Mészáros, Csuvas népköltési gyüjtemény, I-II, Budapest 1909-12; M. Räsänen, Die tschuwassischen Lehnwörter im Tscheremissischen, Helsinki 1920; N. Ya. Zolotov, Kratkiy oçerk poezii çuvaş, Şupaşkar 1928; Çuvaşskie skazki, Moskva 1937; A. Zeki Velidi Togan, Ibn Fadlan’s Reisebericht, Leipzig 1939; J. Benzing, Kleine Einführung in die tschuwaschische Sprache, Berlin 1943, s. 1-137; a.mlf., “Tschuwaschische Forschungen”, ZDMG, sy. 94 (1940), s. 251-267, 391-398; sy. 95 (1941), s. 46-58; sy. 96 (1942), s. 421-470; sy. 104 (1954), s. 386-390; a.mlf., “Das Tschuwaschische”, Ph.TF, I (1959), s. 695-751; a.mlf., “Das Tschuwaschische”, HOr., V/1, Leiden 1963, s. 61-71; a.mlf., “Tschuwaschische Literatur”, Ph.TF, II (1964), s. 841-861; N. K. Dmitriev, Russko-çuvaşskiy slovar‘, Moskva 1951; V. G. Egorov, Çăvaşla-vırăsla slovar‘, Şupaşkar 1954; a.mlf., Etimologiçeskiy slovar‘ çuvaşskogo yazıka, Çeboksarı 1964; Çuvaşskie rasskazı, Çeboksarı 1950; G. V. Yusupov, Vvedeniye v bulgaro-tatarskuyu epigrafiku, MoskvaLeningrad 1960; M. Ya. Sirotkin, Çuvaşskorusskiy slovar‘, Moskva 1961; J. R. Krueger, Chuvash Manual, Bloomington 1961; E. Sarkisyanz, Geschichte der orientalischen Völker Russlands bis 1917, München 1961, s. 264-270; N. A. Andreyev, “Çuvaşskiy yazık”, Yazıki Narodov SSSR II. Tyurkskie Yazıki, Moskva 1966, s. 43-65; Akdes Nimet Kurat, IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Ankara 1972, s. 108-118; L. S. Levitskaya, İstoriçeskaya morfologiya çuvaşskogo yazıka, Moskva 1976, s. 1-206; B. Scherner, Arabische und neupersische Lehnwörter im Tschuwaschischen, Wiesbaden 1977, s. 1-231; M. İ. Skvortseov, Çăvaşla-vırăsla slovar‘, Moskva 1982; Nuri Yüce, “Çuvaş Folklorunda İslâmî Unsurlar”, II. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi (Bildiriler), Ankara 1982, s. 323-327; a.mlf., “Einige Bemerkungen über tschuwaschische Sprichwörter”, CAJ, XXIV/2 (1980), s. 133-137; a.mlf., “Türk Dili ve Lehçeleri”, İA, XII/2, s. 527-529; a.mlf., “Bulgar”, DİA, VI, 390-391; Talât Tekin, Tuna Bulgarları ve Dilleri, Ankara 1987; a.mlf., Volga Bulgar Kitâbeleri ve Volga Bulgarcası, Ankara 1988; a.mlf., “Türkçe/ş/, Çuvaşça/s/ve Moğolca/ç/”, TDAY Belleten (1986), Ankara 1988, s. 71-75; Z. Gombocz, “Die bulgarisch-türkischen Lehnwörter in der ungarischen Sprache”, Mémoires de la Société Finno-ougrienne, sy. 30, Helsinki 1912, s. 1-251; D. Danilov, “Çuvaşskaya literatura”, BSÉ, s. 718-720; N. İ. Us [Polorussov=Şelébi], “Uksak Timěr Pülere ilni séinçen”, Za natsiyonalnuyu svobodu, sy. 4-6 (Moskva 1944); a.mlf., “Biler Şehrinin Fethi (Çuvaş Halk Destanı)” (trc. J. Benzing), TDK Belleten, III/8-9 (1947), s. 126-136; Reşit Rahmeti Arat, “Türk Şivelerinin Tasnifi”, TM, X (1951-53), s. 59-140; Hasan Eren, “Çuvaş Dilinin Etymologique Sözlüğü”, TDAY Belleten (1972), s. 241-265; a.mlf., “Çuvaş Türkçesi”, TA, XII, 154-162; Ch. Quelquejay, “Cuwash”, EI² (İng.), II, 69-70; A. Róna-Tas, “Chuvash Religion”, ER, III, 495-498.

Nuri Yüce