CUHÂ

جحا

Ebü’l-Gusn Düceyn b. Sâbit el-Kûfî el-Fezârî (ö. II/VIII. yüzyılın ikinci yarısı)

Saflığı ile tanınan Arap fıkra kahramanı.

Cevherî ve İbn Manzûr “Cuhâ” kelimesini özel isim kabul ederlerse de el-Kāmûsü’l-muhît, müellifi Fîrûzâbâdî bunun Ebü’l-Gusn Düceyn b. Sâbit’in lakabı olduğunu kaydetmekte, bu hususu diğer bazı kaynaklar da teyit etmektedir. Bazı rivayetlerde Cuhâ’nın adı Nûh veya Abdullah olarak da geçer. Hayatı ve ailesi hakkında fazla bilgi yoktur, ölüm tarihi de bilinmemektedir. Çeşitli rivayetlerden Cuhâ’nın Fezâre kabilesine mensup olduğu ve I-II. (VII-VIII.) yüzyıllarda Kûfe’de yaşadığı anlaşılmaktadır. Babasının Kûfe’nin tanınmış tüccarlarından olduğu rivayet edilir. Cuhâ bazı kaynaklara göre 100 yıldan fazla ömür sürmüş ve Ebû Ca‘fer el-Mansûr devrinde (753-775) vefat etmiştir. Abbâsî Devleti’nin kuruluşunda önemli katkıları bulunan Ebû Müslim-i Horasânî ile de (ö. 137/755) Kûfe’de görüştüğü “emsâl” kitaplarında yer almaktadır. Ayrıca 826’da ölen Ebü’l-Atâhiye’nin divanında (s. 488) ondan bahsetmesi, Cuhâ’nın bu tarihten önce yaşadığını gösterir. Cuhâ henüz hayatta iken fıkraları meşhur olmuş ve zamanla bütün İslâm âlemine yayılmıştır. İbnü’n-Nedîm, Cuhâ’nın fıkralarını ihtiva eden Nevâdiru Cuhâ adında bir eserden bahsetmekteyse de (el-Fihrist, s. 375) bu eser günümüze ulaşmamıştır.

Bazı müellifler Cuhâ ile, Basra’da aynı asırda yaşamış olan, aynı adı ve künyeyi taşıyan tâbiînden bir hadis râvisini birbirine karıştırmaktadırlar. Hatta bu isim benzerliği yüzünden bazı kaynaklar her iki şahsın aynı kişi olduğunu iddia etmektedir. İbn Hacer el-Askalânî Lisânü’l-Mîzân adlı eserinde (II, 428) bu iddiaya yer verdikten sonra bunun doğru olmadığını, İbnü’l-Mübârek, Vekî‘ ve Abdüssamed gibi dindar kişilerin böyle birinden hadis rivayet etmeyeceklerini kaydetmektedir. İbn Hibbân da Kitâbü’l-Mecrûhîn’de (I, 294) Yerbû‘ kabilesine mensup olan Basralı râviden bahsederken, “Genç arkadaşlarımız onun Cuhâ olduğunu zannediyorlar, bu yanlıştır” diyerek iki ayrı şahsiyetin mevcudiyetine işaret etmektedir.

Araplar Nasreddin Hoca’ya da “Cuhâ” lakabını vermekte, bu yüzden de çok defa bu iki fıkra kahramanının hayatları, şahsiyetleri ve fıkraları birbirine karıştırılmaktadır. Hatta her ikisinin aynı kişi olduğunu ileri sürenler bulunduğu gibi ikisini de inkâr ederek Anadolu’da ve Irak’ta bu adla gerçek kişilerin yaşamadığını ve bunların hayalî birer kahraman olduğunu iddia edenler de vardır. Ancak bu iki şahsiyetin hayatları ve fıkraları incelendiğinde, fıkra kahramanı olmanın ötesinde aralarında bir benzerlik bulunmadığı görülür. Zira Nasreddin Hoca daima hikmetli sözler söyleyen, âlim, filozof, çok zeki ve hazırcevap bir kişi olarak karşımıza çıkarken Cuhâ saf ve ahmak bir tipi canlandırmaktadır. Nitekim Mısırlı yazar Hasan Hüsni Ahmed de Nasreddin Hoca’nın fıkralarını topladığı Nevâdiru Cuhâ adlı eserinin mukaddimesinde birçoklarının âlim ve filozof Türk Cuhâ ile ahmak Arap Cuhâ’yı birbirine karıştırdıklarına dikkat çeker. Cuhâ’nın saflığı ve ahmaklığı darbımesel haline gelmiş, fıkralarından bir kısmı Arap atasözlerine dair emsâl kitaplarında yer almıştır.

Batı dünyasında şarkiyatçılık hareketinin başlaması sırasında Arap ve Türk edebiyatları ile uğraşan Batılılar XIX. yüzyılın sonlarında Cuhâ’yı ve Araplar arasında Cuhâ olarak bilinen Nasreddin Hoca’yı aynı zamanda tanıdılar ve Araplar’ın Cuhâ’sı ile Nasreddin Hoca’yı birbirine karıştırdılar. Nitekim Albert Ades ile Albert Josipovic hem Cuhâ’ya hem de Nasreddin Hoca’ya isnat edilen fıkraları derleyerek Le livre de Goha le simple adıyla Fransızca’ya çevirip yayımlamış (Paris 1916), bu Fransızca derleme Goha the Fool adıyla İngilizce’ye de tercüme edilerek neşredilmiştir. Leonide Soloviyev 1938’de yine aynı mahiyette Rusça bir fıkralar kitabı yayımlamış, aynı yıl Shebunina bunu Rusça’dan İngilizce’ye çevirerek neşretmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

Cevherî, Sıhâh, “chy” ve “gsn” md.leri; Fîrûzâbâdî, el-Kāmûsü’l-muhît, “chy”, “dcn” ve “gsn” md.leri; Tâcü’l-Ǿarûs, “cehâ” md.; Ebü’l-Atâhiyye, Dîvân (nşr. Şükrî Faysal), Dımaşk 1965, s. 488; İbn Hibbân, Kitâbü’l-Mecrûhîn, I, 294; Hamza el-İsfahânî, ed-Dürretü’l-fâhire, Kahire 1972, I, 138; İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 375; Ebû Hilâl el-Askerî, Cemheretü’l-emsâl (nşr. Muhammed Ebü’l-Fazl – Abdülmecîd Katâmış), Kahire 1384/1964, I, 387; Meydânî, MecmaǾu’l-emsâl (nşr. Muhammed Ebü’l-Fazl), Kahire 1398/1978, I, 396-397; İbnü’l-Cevzî, Ahbârü’l-hamkā ve’l-mugaffelîn, Beyrut 1405/1985, s. 36-40; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, VIII, 172-173; İbn Hacer, Lisânü’l-Mîzân, II, 428; Serkîs, MuǾcem, II, 1859; Hasan Hüsni Ahmed, Nevâdiru Cuhâ, Kahire 1950, I, 9-10; Akkād, Terâcim ve siyer II (el-MecmûǾatü’l-kâmile içinde), Beyrut 1980, XVI, 329-471; Ziriklî, el-AǾlâm (Fethullah), II, 112-113; Bustânî, DM, VI, 397; TA, XI, 255; ML, III, 91; Ch. Pellat, “Djuhā”, EI² (İng.), II, 590-592.

Hüseyin Tural