CİLÂÜ’l-KULÛB

جلاء القلوب

Cinânî’nin (ö. 1004/1595) ahlâkî mesnevisi.

Divanından başka daha önce yazdığı iki de mesnevisi olan Cinânî’nin didaktik yolda ve hikâyelerle süslenmiş bu 3316 beyitlik eseri, Taşlıcalı Yahyâ’nın Kitâb-ı Usûl (Usûlnâme) adlı mesnevisine ondan üstün olma iddiası ile nazîre olarak ortaya konmuştur. Şairin, oradaki gibi Şehnâme veznini tercih ederek kaleme aldığı eser, “ikd” adını taşıyan her birinde başka bir konunun işlendiği yirmi bölüme ayrılmıştır. Her bölümde önce belirli bir konunun ele alındığı bir kısım ile sonra bunu “Destan” adı altında takip eden bir hikâye faslı ve en sonda da “Sâkînâme-i Meclis” başlıklı üç dört beyitlik küçük bir parça bulunmaktadır.

Eserin başında kalemin vasıf ve meziyetleriyle nazım sanatı ve belîğ sözün üstünlüklerinin bahis konusu edildiği iki ayrı parça, bunlardan sonra birer münâcât ve na‘t, Sultan III. Murad’a bir methiye, kitabın telif sebebinin anlatıldığı bölüm yer alır.

Mesneviyi oluşturan “ikd”lerin her birinin esere asıl didaktik karakterini veren ilk parçasında ahlâkî nasihatler, kaçınılması veya yapılması öğütlenen hareket ve tutumlar ifade edildikten sonra “Destan” başlığı altında değişik isimler taşıyan ikinci parçaların her birinde anlatılanlara, telkin edilmek istenen düşüncelere uygun bir olayın hikâyesi yapılmaktadır.

Cilâü’l-kulûb konu ve tertip bakımından Cinânî’nin ondan yedi yıl önce yazdığı ilk mesnevisi Riyâzü’l-cinân’ın bir benzeri gibidir. Cinânî o eserinin aynı şekilde yirmiye ayrılmış bölümlerinin ilk sıradakilerinde nasıl hükümdar ve vezirleri ele almışsa bu mesnevisinin de ilk iki bölümünde hükümdar ve vezirlerin vazifeleriyle kendilerinde bulunması gerekli vasıfları, üçüncü bölümde de hükümdarın çevresindekilerin dikkat edecekleri hususları belirtir. Bundan sonra gelen bölümlerde cimrilik ve tamah, yalan söyleme, şarap içme ve keyif verici şeylere kapılma, kadın düşkünlüğü, oğlancılık, haram yeme gibi ahlâkî kusurların fenalıkları ve sebep oldukları kötü sonuçlar anlatılır. Ayrıca yüksek binalar yapma, namazı terketme gibi tutumlar tenkit edilir. Buna karşılık sabır, başkalarına yumuşak davranma, kanaat, cömertlik, ahde vefâ, yardımlaşma, çok konuşmayıp diline sahip olma gibi faziletler ve ilmin insan hayatındaki faydası ve rolü üzerinde durulur. Sayılan kusurlardan sakındırıcı öğütlerin yanı sıra bu faziletleri teşvik edici ve özendirici öğütlere ağırlık verilir. Daha önceki eserlerinde yer yer hafif konulara iltifat etmiş olan Cinânî’nin burada bunlardan uzaklaşarak din duygusunun rehber olduğu ağır başlı düşünce ve konulara yöneldiği, söylediklerine destek olmak üzere eserinde sık sık âyetlere ve hadislere başvurduğu görülmektedir.

Bursa’da iken hasta bulunduğu sırada şifa getirmesini umarak iyileştikten sonra yazmaya başladığı, fakat İstanbul’a tayin edilip içine düştüğü geçim derdi yüzünden devama fırsat bulamadığı eseri 1003 Rebîülevvelinde (Kasım 1594) tamamlamıştır. Cinânî, eserin insan güzelliği ve aşk duygusunun yüceliğinin anlatıldığı yirminci ve son bölümünde, vaktiyle İstanbul’da karşılaşıp güzellik ve fikrî meziyetlerine tutulduğu ve kendisine talebe olarak bağlanmış bir gence duyduğu aşk sebebiyle bu eserini yazdığını açıklamaktadır. Bursalı Belîğ, başka bir göreve tayin edilince kendisinden ayrılmak zorunda kaldığı bu gencin, Cinânî’nin onun hakkındaki bir kasidesine dayanarak, devrin ünlü güzellerinden Serrâczâde Şah Muhammed olduğunu kaydeder. Söz konusu olan sevgi, eserde açıklıkla belirtildiği üzere maddî yönü bulunmayan tamamıyla saf ve platonik bir aşktır.

Şair eserin sonunda onu yazarken takdir ve teşviklerini gördüğü İstanbul Kadısı Ebüssuûdzâde’ye de bir methiye ile teşekkür eder.

Cinânî’nin ölümünden bir yıl kadar önce yazdığı bu son eserinde ağırlık İslâm tarihi ve başka ülkelerle ilgili olaylarda ise de öncekiler ölçüsünde olmamakla beraber bazı yerli sahne ve maceralar, Şeyh Üftâde ve meşhur Pinti Hamid’den bahseden parçalarda olduğu gibi tarihî çizgiler de yer almaktadır.

Cilâü’l-kulûb’ün Türkiye kütüphanelerinde altı nüshası bilinmektedir (Süleymaniye Ktp., Hâlet Efendi eki, nr. 94, Lala İsmâil, nr. 510; TSMK, Revan, nr. 831; Konya Mevlânâ Müzesi Ktp., Yazmalar, nr. 5335; Çorum İl Halk Ktp., nr. 2217/2; Adnan Ötüken Ktp. [eski Ankara İl Halk Ktp.], nr. 61). Eserin, Mustafa Özkan tarafından Cinânî’nin hayatı ve eserlerine dair bir inceleme ile beraber Çorum nüshası hariç diğer beş nüshasına dayanan tenkitli bir neşri yapılmıştır (Cinânî, Cilâü’l-kulûb [Giriş-İnceleme-Metin-Sözlük], İstanbul 1990).


BİBLİYOGRAFYA:

Belîğ, Güldeste, s. 457; a.e., Süleymaniye Ktp., Âşir Efendi, nr. 264, vr. 168ª; Mehmed Râşid, Zübdetü’l-vekāyi‘ der Belde-i Celîle-i Bursa, Millet Ktp., Ali Emîrî, Tarih, nr. 89, vr. 143ª; Îzâhu’l-meknûn, I, 364; Osmanlı Müellifleri, II, 125; Levend, Türk Edebiyatı Tarihi, s. 77-79; Cihan Okuyucu, Cinânî: Hayatı-Eserleri, Divanının Tenkidli Metni (doktora tezi, 1984), İÜ Ed.Fak., I, 209-236; Mustafa Özkan, Cinânî, Cilâü’l-kulûb (Giriş-İnceleme-Metin-Sözlük), İstanbul 1990; s. 34-43.

Cihan Okuyucu