CEVŞEN

الجوشن

Ehl-i beyt tarikiyle Hz. Peygamber’e nisbet edilen iki duanın adı.

Farsça asıllı olduğu kabul edilen cevşen kelimesi sözlükte “bir tür zırh, savaş elbisesi” anlamına gelmektedir. Terim olarak Şiî kaynaklarında Ehl-i beyt tarikiyle Hz. Peygamber’e isnat edilip Cevşen-i Kebîr (el-Cevşenü’l-kebîr) ve Cevşen-i Sagīr (el-Cevşenü’s-sagīr) diye bilinen, metinleri birbirinden farklı iki duanın ortak adıdır.

Cevşen-i Kebîr. Diğerine nisbetle çok daha meşhur olup “Cevşen” denilince genellikle bu dua akla gelir. Mûsâ el-Kâzım - Ca‘fer es-Sâdık - Muhammed el-Bâkır - Zeynelâbidîn - Hz. Hüseyin ve Hz. Ali tarikiyle Hz. Peygamber’e isnat edilir. Ca‘fer es-Sâdık’a nisbet edilen DuǾâǿü’l-cevşen onun bu rivayeti olmalıdır (bk. DİA, VII, 3). Anlatıldığına göre Asr-ı saâdet’te cereyan eden savaşların birinde (bir rivayette Uhud’da) muharebenin kızıştığı ve üzerindeki zırhın kendisini fazlasıyla sıktığı bir sırada Hz. Peygamber ellerini açarak Allah’a dua etmiş, bunun üzerine gök kapıları açılarak Cebrâil gelmiş ve, “Ey Muhammed! Rabbin sana selâm ediyor ve üzerindeki zırhı çıkarıp bu duayı okumanı istiyor. Bu dua hem sana hem de ümmetine zırhtan daha sağlam bir emniyet sağlayacaktır” demiştir. Olayla ilgili Şiî kaynakları, Cebrâil’in Hz. Peygamber’e söz konusu duanın önemi ve faziletiyle ilgili geniş bilgi verdiğini de kaydeder. Buna göre Allah Cevşen-i Kebîr’i dünyayı yaratmadan 50.000 yıl önce arşın direkleri üzerine yazmıştır. Bu duayı okuyan veya yazılı olarak üzerinde bulunduran kimse dünyada her türlü belâdan, âfet, hastalık, yangın ve soygundan korunduğu gibi Allah ile kendisi arasında perde kalmaz ve bütün istekleri yerine getirilir. Cevşen-i Kebîr ile Allah’a münâcâtta bulunan kimseye Bedir şehidleri derecesinde 900.000 şehid sevabı verilir. Bu duayı kefeninin üzerine


yazan mümin ise azap görmez. Onu okuyan kimse dört semavî kitabı okumuş gibi olur; her harfi için kendisine cennette iki ev ile iki zevce verilir; ayrıca insandan ve cinlerden olan bütün müminlerinki kadar sevap kazanır; asla cehenneme girmez. Rivayete göre Cebrâil Hz. Peygamber’den duayı kâfirlere öğretmemesini, sadece mümin ve takvâ sahibi kişilere tâlim etmesini istemiştir.

Cevşen-i Kebîr, her biri Allah’ın isim ve sıfatlarından on tanesini ihtiva eden 100 bölümden ibaret uzunca bir duadır. Her bölüm besmele ile başlamakta ve sonunda, “Sübhâneke yâ lâ ilâhe illâ ente el-gavse el-gavs salli alâ Muhammedin ve âlihî ve hallisnâ mine’n-nâr yâ ze’l-celâli ve’l-ikrâm yâ erhame’r-râhimîn” (سبحانك يا لا إله إلا أنت الغوث الغوث صل على محمّد وآله وخلصنا من النار يا ذا الجلال والإكرام يا أرحم الراحمين) ibaresi tekrarlanmaktadır. Bu 100 bölümden yirmi beşinin başında “Allāhümme innî es’elüke bi-esmâik” (اللهم إني أسألك بأسمائك) ibaresi bulunmakta ve “yâ Allah, yâ rahman, yâ rahîm” şeklinde Allah’a ait isimleri ihtiva etmektedir. Bu ifade ile başlayan her bölüm arasında ise genellikle üç paragraf halinde “yâ hayre’l-gāfirîn” ibaresiyle başlayıp devam eden değişik münâcâtlar şeklinde dualar yer alır. Böylece duanın tamamı Allah’a ait 250 isim ile 750 sıfat ve münâcâtı kapsamış olur. Bütün bu münâcâtların ana gayesi, duanın muhtevasından ve her faslın sonunda tekrarlanan “el-gavse el-gavs hallisnâ mine’n-nâr” ifadesinden de anlaşılacağı gibi, dünya âfetlerinden ve âhiret azabından kurtuluş niyaz etmektir.

Cevşen-i Kebîr özellikle Şiî dünyasında oldukça rağbet görmüş, gerek müstakil olarak gerekse çeşitli dua mecmuaları içinde birçok defa basılmış ve Muhammed Bâkır el-Meclisî, Hâdî-i Sebzevârî, Muhammed Necef el-Kirmânî el-Meşhedî ve Habîbullah b. Ali Meded es-Sâvecî el-Kâşânî gibi müelliflerce şerhedilmiştir. Bunlardan Sebzevârî’nin Şerhu’l-esmâǿ adıyla bilinen eseri defalarca basılmıştır. Cevşenin Şiî dünyasında bu derece rağbet görmesinde, Ehl-i beyt tarikiyle rivayet edilmiş olmasının yanında faziletleriyle ilgili haberlerin de büyük etkisi olmuştur. Dua bazı Şîa bölgelerinde özel matbaalarca kefen üzerine yazılmakta ve cenazenin kefenlenmesinde kullanılmaktadır. Türkiye’deki Ca‘ferî gruplarından Kerbelâ veya Meşhed’e gidebilenler böyle bir kefen alıp gelmekte ve bunun cenazelerine sarılmasını vasiyet etmektedirler. Cevşen-i Kebîr aynı gruplar tarafından Kadir gecesi ümidiyle kutlanan ve “ihya geceleri” adı verilen ramazanın 19, 21 ve 23. gecelerinde de kendi camilerinde topluca okunmaktadır.

Muhtevasının güzelliği, ifadelerinin akıcılığı ve okunduğunda elde edilebilecek dünyevî ve uhrevî iyi sonuçlara dair rivayetlerin çokluğu sebebiyle olacaktır ki Cevşen-i Kebîr Türkiye’deki bazı Sünnî müslümanlar arasında da ilgiyle karşılanmıştır. Duayı Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî, tarikata dair birçok evrâd ve ezkârı derlediği MecmûǾatü’l-ahzâb adlı eserinde nakletmiş, daha sonra özellikle Risâle-i Nûr cemaati tarafından müstakil olarak birçok defa basılmış ve Türkçe’ye de tercümeleri yapılmıştır. Ümit Şimşek tarafından Risâle-i Nûr Külliyatı’ndaki mânalar ve tarifler ışığında yapılan çeviride (Risâle-i Nur Işığında Cevşen Meâli, İstanbul 1992) Said Nursi’nin bizzat tercüme ettiği 57. fasıl örnek alınmıştır. Türkçe tercümelerde sadece duanın metni dikkate alınmış, kaynağına ve faziletlerine dair rivayetlere temas edilmemiştir. Ayrıca Şiî kaynaklarında zikredilen metinle bu eserlerdeki metin arasında bazı bölümler ile isim ve sıfatların sıralanışında takdim ve tehirler, bazı kelime ve harflerde değişiklikler, özellikle bölümlerin başlangıç ve bitimlerinde tekrarlanan cümlelerde eksiklik veya fazlalıklar göze çarpmaktadır. Yine bu kitaplarda 100. bölümden sonra zikredilen ve “Allahümme rabbenâ” diye başlayan kısım da rivayetin aslında mevcut değildir. Bu farklılıklar, Türkiye’de basılan kitapların duayı Şiî kaynaklarından değil, MecmûǾatü’l-ahzâb’da rivayetin aslına ve kaynağına işaret edilmeden nakledilen metinden almalarından kaynaklanmaktadır. Cevşen-i Kebîr’in Süleymaniye Kütüphanesi’nde müstensihi ve istinsah tarihi bilinmeyen bir nüshası mevcuttur (el-Cevşenü’l-kebîr, Hacı Mahmud Efendi, nr. 1986/4, vr. 62ª-77b).

Cevşen-i Kebîr, bir kısmı naslarda yer alan, mâna ve muhteva bakımından Allah’a nisbetinde hiçbir sakınca bulunmayan kelime ve cümlelerle münâcât ve niyazlardan ibaret bir metin olup bu tür metinlerle duada bulunmak, dinî hayat bakımından tavsiyeye şayan bir davranış olarak görülür. Ancak Cevşen-i Kebîr diye bilinen ve Mûsâ el-Kâzım’dan itibaren imamlar yoluyla Hz. Peygamber’e nisbet edilmiş bir hadis olarak rivayet edilen yaklaşık on beş sayfalık metnin sahih olması mümkün görünmemektedir. Zira bu metin, bilinen bir olayı, bir kıssayı veya tarihî bir vak‘ayı anlatan, hâfızada tutulması kolay metinlerden farklı olarak her kelime ve cümlesinin büyük bir titizlikle zaptedilip tekrarlanması, Hz. Peygamber’den alınıp rivayet edilmesi imkânsız denecek kadar güçtür. Duanın Sünnî hadis mecmualarında yer almaması, aynı şekilde Şiî hadis külliyatının ana kaynağı durumundaki kütüb-i erbaada da bulunmaması, sadece dua mecmuaları gibi ikinci derecede bazı kitaplarda mevcut olması da bu görüşü desteklemektedir. Said Nursi’nin, Cevşen-i Kebîr’in faziletleri ve Hz. Peygamber’e nisbeti konusunda şüpheye düşen bir kişiye vermiş olduğu cevap da genelde duanın muhtevasının güzelliğiyle ilgili olup metnin kaynağı ve Hz. Peygamber’e nisbeti hakkında yeterli bilgi ihtiva etmemektedir (bk. Emirdağ Lâhikası, s. 159-160).

Cevşen-i Kebîr’in faziletleriyle ilgili olarak nakledilenlere gelince, Allah’ın insana verdiği imkân ve yetenekler, ona tanıdığı haklar ve yüklediği görevler karşısında kişinin bir duayı okumakla dünya ve âhiretin bütün kötülüklerinden korunup mutluluğa erişmesi İslâmiyet açısından, hatta bütün semavî dinler bakımından mümkün değildir. Ayrıca her bölümünde tevhidi vurgulayan ve yoğun kudsî duygularla örülmüş bulunan bir duanın iman etmeyenler tarafından okunmasının ne anlamı var ki Cebrâil bu konuda Hz. Peygamber’i uyarmış olsun. Kaldı ki bu dua herkesin vâkıf olabileceği bir açıklıkla literatüre geçtiğine göre gizli tutulması da fiilen imkânsızdır.

Cevşen-i Sagīr. Her biri “Allāhümme kem min” (اللهم كم من) ibaresiyle başlayan, “ve’c‘alnî li-en‘umike mine’ş-şâkirîn ve li-âlâike mine’z-zâkirîn” (واجعلني لأنعمك من الشاكرين ولآلائك من الذاكرين) şeklinde biten, on dokuz bölümden ibaret bir duadır. Bölümler de sayıları on ile yirmi beş arasında değişen beyitlerden oluşmaktadır. Duanın bütününe hâkim olan ana tema özetle şudur: Nice insanlar zorluk, sıkıntı, vatan hasreti, fakirlik, acz, açlık, hastalık, hapis, sürgün, düşman korkusu, ölüm endişesi vb. tehlikeler içinde iken beni bu tür şeylerden koruyan Allah’a hamdolsun! O’ndan doğruluğu, müslüman olarak ölmeyi, dünya ve âhiret saadetine erişmeyi niyaz ederim!

Bu duayı Radıyyüddin Ali b. Mûsâ b. Tâvûs (ö. 664/1266) Mühecü’d-daǾavât adlı eserinde “Cevşen” adıyla bilinen dua başlığı altında vermiş, fakat eserin


kenarında bunu Cevşen-i Kebîr’e nisbetle Cevşen-i Sagīr diye nitelendirmiştir. Hz. Peygamber’e isnat edilen rivayette cevşen duası zırhla bağlantılı gösterilmekle birlikte küçük veya büyük diye vasıflandırılmamaktadır. Öyle anlaşılıyor ki “kebîr” ve “sagīr” ayırımı İbn Tâvûs’la başlamıştır.

Cevşen-i Sagīr’in de Süleymaniye Kütüphanesi’nde yazma bir nüshası mevcuttur (el-Cevşenü’s-sagīr, Hacı Mahmud Efendi, nr. 1986/5, vr. 77b-83ª). Duanın gerek isnadı gerekse faziletlerine dair rivayetler Cevşen-i Kebîr ile aynıdır.

BİBLİYOGRAFYA:

el-Cevşenü’l-kebîr (MecmûǾatü’r-resâǿil içinde), Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 1986/4, vr. 62ª-77b; el-Cevşenü’s-sagır (a.e. içinde), nr. 1986/5, vr. 77b-83ª; Meclisî, Bihârü’l-envâr, Beyrut 1403/1983, XCI, 382-402; Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî, MecmûǾatü’l-ahzâb, İstanbul 1298, III, 231-261; Şeyh Abbas el-Kummî, Mefâtîhu’l-cinân, Tahran 1379 → Beyrut, ts., s. 87-100; Âga Büzürg-i Tahrânî, ez-ZerîǾa ilâ tesânîfi’ş-ŞîǾa, Necef 1936, V, 287; Said Nursi, Emirdağ Lâhikası, İstanbul, ts., s. 159-160; Brockelmann, GAL Suppl., II, 833; Dihhudâ, Lugatnâme, X, 158; Mustafa Öz, “Ca‘fer es-Sâdık”, DİA, VII, 3.

Mehmet Toprak