CEVBERÎ

الجوبري

Zeynüddîn Abdürrahîm b. Ömer b. Ebî Bekr ed-Dımaşkī el-Cevberî eş-Şâfiî

Simya ve diğer gizli ilimlere dair çalışmalarıyla tanınan İslâm âlimi.

XIII. yüzyılın ilk yarısında yaşayan Cevberî Dımaşk yakınlarındaki Cevber’de doğdu. Hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Mısır, Harran, Hicaz, Bahreyn, Kıbrıs ve Hindistan yörelerini dolaştı; Âmid (Diyarbakır), Ruha (Urfa), Antakya ve Konya gibi kültür merkezlerinde bulundu.

Hısnıkeyfâ (Hasankeyf) Artuklu Hükümdarı Melik Mesud’un (1222-1231) himayesini gören Cevberî, saraydaki ilmî toplantıların önde gelen müdavimlerinden biri olmuştur. Bizzat kendisinin kaydettiğine göre Sultan Mesud, İbn Şüheyd el-Mağribî’nin Keşfü’d-dek ve îzâhu’ş-şek adlı kitabı gibi fakat ondan daha açık ve daha ayrıntılı bir kitap yazmasını istemiş, o da otuz bölümlük el-Muhtâr fî keşfi’l-esrâr ve hetki’l-estâr adlı eserini kaleme almıştır. Kitabın mukaddimesinden anlaşıldığına göre Cevberî,


Âsaf b. Berahyâ b. Şimûîl’in Kitâbü YenbûǾi’l-hikme’sinden (Sezgin, IV, 117) başlayarak içinde Bâlinâs (Tyanalı Apollonios), Eflâtun ve Aristo’ya nisbet edilenler de dahil simyaya ve diğer gizli ilimlere dair metinlerin birçoğunu incelemiştir. Ayrıca Câbir b. Hayyân, İbn Vahşiyye, Hârizmî ve İbn Sînâ’nın eserlerini, Zünnûn el-Mısrî’ye ait olduğu söylenen kitapları ve Fahreddin er-Râzî’nin es-Sırrü’l-mektûm adlı eserini okuduğunu da kaydeden Cevberî’nin bu alanlarda, özellikle simya hakkında önemli bir birikime sahip olduğu anlaşılmaktadır. Aynı cümlelerden astrolojiyle de ciddi şekilde ilgilendiği ortaya çıkmaktadır. Nitekim dostları kendisinden bu konuda bir eser yazmasını istemişler, o da es-Sırâtü’l-müstakīm fî Ǿilmi’t-tencîm adını verdiği astrolojiye giriş mahiyetindeki eserini kaleme almıştır. Cevberî yine el-Muhtâr’ın önsözünde, bunların yanı sıra remil ilmini ana hatlarıyla tanıtan bir eser yazdığını da söylemektedir (s. 3-4).

Cevberî’nin günümüze ulaşmış tek eseri olan el-Muhtâr, esas itibariyle şarlatanları incelemekte ve onların sahtekârlıklarının iç yüzünü ortaya koymaya çalışmaktadır. Ele aldığı tipler arasında yalancı peygamberler, sahte tasavvuf şeyhleri, sahtekâr yahudi ve hıristiyan mistikleri, dolandırıcı simyager, hekim ve eczacılar, hokkabazlar ve tuzaklarıyla ünlü fettan kadınlar bulunmaktadır. Kitabın asıl yazılış amacı, illüzyona dayalı hünerlerden kaba aldatmacaya kadar çeşitli yollarla insanları kandırıp onların cahillik, zaaf, iyi niyet ve dinî inançlarını istismar etmek suretiyle yarar sağlayanlara karşı okuyucuları uyarmaktır. Ancak kerâmet gösterdiği iddiasıyla halkı aldatan sahte şeyhlerden bahsederken ünlü velîlerin kerâmetlerinin hak olduğunu söylemeyi de ihmal etmez. Düzenbazların iç yüzünü ortaya koymaya çalışırken Hicaz’da bizzat gördüğü bir olayı nakleder. Yine kerâmet gösterme bahanesiyle inançlı kadınlardan faydalanmak isteyen sahtekârlara da temas eder ve bu tiplerin dini istismar etmek suretiyle dünyevî hazlar peşinde koşan birer zındık olduklarını belirtir (s. 9-14).

Benzeri birçok sahtekâr arasında insanların zaaflarını kötüye kullanma imkânına daha çok sahip olan simyacıları özellikle inceleyen Cevberî, bunlar hakkında da ilginç olaylar zikretmektedir. Ona göre prensipte simya ilmi ilâhî bir sanattır ve onu ancak Allah’ın seçtiği peygamber, velî ve sâlih kişiler gerçekten icra edebilir; Allah bu sanatın sırlarını âsi ve fâsık kimselere vermekten münezzehtir. Simyacılar 100 yatırıp 1000 almakta ve cahilleri dolandırıp onların mallarını haksız olarak yemektedirler. Bu sahtekârların 300 civarında kandırma metodunu keşfettiğini söyleyen Cevberî bunlardan sadece birkaçını zikretmekle yetinir. Meselâ bir kimsenin servet edinmek için simya ile ilgilendiğini duyan dolandırıcılar, önce onunla yakın ilişkiye girerek bu sanatı kendisine öğreteceklerini söylemekte, sonra ona güya kendi yaptıkları altın parçalarını vererek bunları eritip çarşıda satmasını istemektedirler. Kurbanları, ellerinde paralarla dönünce de bu paraya ihtiyaçları olmadığını, çünkü nasıl olsa kendilerinin her istediklerinde yeniden altın yapabildiklerini söyleyerek onu inandırmaktadırlar. Daha sonra istismar başlamakta ve altın yapmak için gereken iksir, öğrenciliğe kabul ettikleri kişi tarafından aylar süren çaba ve yüklü harcamalarına rağmen bir türlü elde edilemediği için öğretime devam eden dolandırıcılar böylece onun sırtından uzun süre geçinmektedirler (s. 30).

Cevberî’nin eseri, o dönemdeki sosyal, kültürel, sınaî ve ilmî atmosferi yansıtması bakımından ve özellikle bazı bölümlerinde birinci elden ilgi çekici bilgiler sunması açısından ayrıca önem taşımaktadır. Kitabın Dımaşk’ta (1302), İstanbul’da (ts.) ve Kahire’de (1316 ve başka tarihsiz baskılar) titiz olmayan bazı neşirleri yapılmıştır. Stefan Wild tarafından Almanca tercümesiyle birlikte tenkitli neşri hazırlanan el-Muhtâr’ın (Bosworth, s. 16) bazı kısımları daha önce E. Wiedemann tarafından Almanca’ya çevrilmiş ve çeşitli periyodiklerde yayımlanmıştır (Sarton, II/2, s. 635). Cevberî’nin diğer iki eseri ise kayıptır.

BİBLİYOGRAFYA:

Cevberî, Kitâbü’l-Muhtâr fî keşfi’l-esrâr (Keşfü esrâri’l-muhtâlîn adlı anonim bir eserle birlikte), Kahire 1316/1898, s. 3-4, 9-14, 30; Brockelmann, GAL, I, 655; Suppl., I, 910; Kehhâle, MuǾcemü’l-müǿellifîn, V, 160; Sezgin, GAS, IV, 117; Sarton, Introduction, II/2, s. 635; C. E. Bosworth, “Jewish Elements in the Banū Sāsān”, Bibliotheca Orientalis, XXXIII, Leiden 1976, s. 289-294 (Medieval Arabic Culture and Administration içinde), London 1982, VI. Bölüm, s. 10-17; C. de Vaux, Le Penseurs de l’Islam, Paris 1921-26 → 1984, II, 385, 391; H. J. Abrahams, “Al-Jawbari on False Alchemists”, Ambix, XXXI, Cambridge 1984, s. 84-88; S. Wild, “al-Djawbarī, ǾAbd al-Rahīm”, EI² Suppl. (İng.), s. 250.

Sadettin Ökten