CELSE

الجلسة

Namazda iki secde arasındaki oturuş anlamında kullanılan terim.

Sözlükte “oturmak, oturuş şekli” anlamına gelir. Arapça’da ka‘de* de oturma mânasında olmakla birlikte ka‘de ayakta duran kimsenin, celse ise yatan veya secde yapan kimsenin oturuşunu anlatmak için kullanılır. Fıkıh terimi olarak celse namazda iki secde arasındaki oturuşu ifade eder.

Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî fakihlerine göre namaz kılan kimsenin birinci secdeden sonra oturması ve bu oturuşun acele etmeksizin tam olarak yapılması (ta’dîl-i erkân) farzdır. Çünkü Hz. Peygamber’den nakledilen hadislerde onun iki secde arasında böyle oturduğu (Müslim, “Salât”, 240; İbn Mâce, “İkame”, 22), aksine davranan bir sahâbîye de namazını iade ederek secdeler arasında bu şekilde oturmasını emrettiği (Ebû Dâvûd, “Salât”, 148) bildirilmektedir. Hanefî mezhebinin meşhur olan görüşüne göre bu celse sünnettir. Son dönem Hanefî fakihlerden İbnü’l-Hümâm’ın tercih ettiği, İbn Âbidîn’in de delillere daha uygun bulduğu diğer görüşe göre ise vâciptir.

Oturmanın şekline gelince, Şâfiî ile Hanbelî mezheplerine, Hanefî imamlarından da Ebû Yûsuf’a göre sağ ayağı, parmak uçları kıbleye gelecek şekilde dikme, sol ayağı da yere döşeyerek üzerine oturma (iftirâş), Mâlikî mezhebine göre ka‘dede olduğu gibi ayakları sağ taraftan çıkarma ve sol oturak üzerine oturma (teverrük) tercih edilmiştir. Ellerin uyluklar üzerine konulmasında ise mezhepler arasında görüş birliği vardır. Celsede “رب اغفر لي” (Allahım, beni bağışla!) diyerek dua edilmesi sünnettir (İbn Mâce, “İkame”, 23).

İki secde arasındaki oturuştan başka bir de “istirahat celsesi” denilen ve ikinci secdeden hemen sonra ayağa kalkmadan yapılan bir oturuş daha vardır ki Hanefî ve Mâlikî mezhepleriyle bazı Şâfiî fakihlerine göre mekruh, Şâfiî mezhebinde sahih kabul edilen görüş ile Ahmed b. Hanbel’den nakledilen ikinci bir rivayete göre ise sünnettir. Yapıldığı takdirde söz konusu celsenin kısa olması gerekir. Cemaatle kılınan namazlarda imam doğrudan ayağa kalksa bile cemaatin istirahat celsesi yapması câiz görülmüştür (Nevevî, III, 442). Bu konuda ileri sürülen üçüncü bir görüş de yalnızca hasta, yaşlı veya zayıf olanların bu celseyi yapması, sağlıklı ve güçlü olanların ise doğrudan ayağa kalkması şeklindedir. Hz. Peygamber’in celse-i istirâhatını, hayatının son döneminde yaşlılıktan ötürü zaruri bir davranış olarak açıklayan bu telakki önceki iki görüşü telif etmiş bulunmaktadır. Özellikle secde halindeki tesbihlerin uzun sürmesi durumunda birden ayağa kalkmaktan doğacak baş dönmesini önlemek amacıyla istirahat oturuşunun yapılmasında bir sakınca yoktur.

BİBLİYOGRAFYA:

Müsned, VI, 31, 194; Müslim, “Salât”, 240; İbn Mâce, “İkamet”, 22, 23; Ebû Dâvûd, “Salât”, 148; Beyhakī, es-Sünenü’l-kübrâ, II, 123-124; Şâfiî, el-Üm, I, 100-101; İbn Kudâme, el-Mugnî (Herrâs), I, 523, 529; Nevevî, el-MecmûǾ, III, 436-444; Şirbînî, Mugni’l-muhtâc, I, 171-172; Remlî, Nihâyetü’l-muhtâc, Kahire 1389/1969 → Beyrut 1404/1984, I, 518; el-Fetâva’l-Hindiyye, I, 72, 75; Sâlih el-Ezherî, Cevâhirü’l-İklîl, Beyrut, ts. (Dârü’l-Ma‘rife), I, 49; Desûkı, el-Hâşiye ale’ş-Şerhi’l-kebîr, I, 249; Şevkânî, Neylü’l-evtâr, II, 292-301; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, I, 312, 321, 340; Zühaylî, el-Fıkhü’l-İslâmî, I, 664, 710-713; Mv.F, “Cülûs”, XV, 262, 266-267.

Salim Öğüt