CELÂLEDDİN ERGUN

(ö. 775/1373)

Mevlevîliğin yayılmasını sağlayan ilk Mevlevî şeyhlerinden.

Kütahya’da doğdu. Ölümünden yaklaşık üç buçuk asır sonra kaleme alınan ve hayatı hakkında tek kaynak olan Kütahya Mevlevîhânesi şeyhlerinden Sâkıb Dede’nin (ö. 1148/1735) Sefîne-i Mevleviyye’sindeki bilgilere göre Burhâneddin İlyas Paşa’nın oğlu, Germiyanoğlu Süleyman Paşa’nın torunudur. Süleyman Paşa Sultan Veled’in kızıyla evlendiğinden Celâleddin Ergun’a da Çelebi unvanı verilmiştir. Ulu Ârif Çelebi (ö. 719/1320), Emîr Âlim Çelebi (ö. 739/1338) ve Emîr Vâcid Çelebi’den (ö. 742/1342) feyiz aldı. Sâkıb Dede, Mevlevîliğin ilk dönemlerinde tarikatın yayılmasında büyük hizmetleri olan Dîvâne Mehmed Çelebi’nin babası Abâpûş-i Velî’den de (ö. 890/1485) istifade ettiğini söylerse de bu tarih bakımından mümkün değildir. Bir ara Bursa’ya giderek Geyikli Baba’nın sohbetlerine katıldı. Sâkıb Dede, Ahî Evran’ın Celâleddin Ergun’un müridi olduğunu, Ahî Mustafa ve Ahî Erbasan adlı iki fütüvvet şeyhinin de kendisine intisap ettiğini söyler.

Konya’da Şems makamında yedi terkli Şemsî tac giyerek hilâfet alan Ergun Çelebi, bir süre sonra Kütahya’da İmâdüddin Hezâr tarafından yaptırılan mevlevîhânenin ilk postnişini oldu. Uzun müddet şeyhlik yaptıktan sonra burada öldü ve dergâhın hazîresine defnedildi. Vefatından önce makamını oğlu Burhâneddin İlyas Çelebi’ye bıraktı. Onun yerine de İlyas Paşa’nın torunu Zeyneddin Çelebi şeyh oldu. Erguniyye Dergâhı diye anılan Kütahya Mevlevîhânesi, Konya ve Karahisar (Afyon) mevlevîhânelerinden sonra Mevlevîliğin üçüncü önemli merkezi haline gelmiştir.

Sâkıb Dede Celâleddin Çelebi’yle ilgili birçok olay ve menkıbe anlatır. A. Gölpınarlı, Sefîne-i Mevleviyye’de onunla ilgili olarak yer alan bazı bilgilerin (s. 59-96) tarihî gerçeklere uymadığını


söyleyerek bunların ihtiyatla kullanılması gerektiğine işaret eder. Mevlevîlik tarihinde önemli bir yeri olan Celâleddin Ergun hakkında, tarikatın ana biyografik eseri Ahmed Eflâkî’nin Menâkıbü’l-ârifîn’inde herhangi bir bilginin bulunmaması dikkat çekici bir husustur.

Eserleri. 1. Gencnâme. “İnsân-ı kâmil” kavramını anlatan Türkçe kırk beyitlik bu mesneviyi Sâkıb Dede eserine iktibas etmiştir (Sefîne, s. 67-68, ondan naklen Ergun, s. 1310). Mesnevinin bir beytinde geçen “Fâizî” mahlâsından hareketle Gencnâme’nin Celâleddin Ergun’a ait olmadığı öne sürülmüştür (Gölpınarlı, s. 123). 2. İşâretü’l-beşâre. Mevlevî âyininin özelliklerinin anlatıldığı eser on sekiz “nükte”ye ayrılmıştır. Sâkıb Dede’nin kendi üslûbuna dönüştürerek eserine aldığı (s. 77-83) bu risâlenin de Mevlevî âyininin son şeklini aldıktan sonra kaleme alındığı için başka bir müellife ait olduğu ileri sürülmüştür (Gölpınarlı, s. 123).

Celâleddin Ergun’un Arapça ve Farsça bazı tasavvufî-ahlâkî sözlerini aktararak tercüme ve şerheden Sâkıb Dede (Sefîne, s. 68-75), onun ayrıca Çihl Kelime-i Tayyibe adlı mensur bir eseri olduğunu söyler.

BİBLİYOGRAFYA:

Sâkıb Dede, Sefîne, s. 59-96; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Kütahya Şehri, İstanbul 1932, s. 67, 148, 225, 226-227; Ergun, Türk Şairleri, III, 1310-1311; Kütahya: Atatürk’ün Doğumunun 100. Yılına Armağan, İstanbul 1981, s. 223-224, 347-354; Abdülbâki Gölpınarlı, Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik, İstanbul 1983, s. 122-124; “Ergun Celâleddîn Çelebi”, Musavver Dâiretü’l-maârif, s. 989-990; “Celâleddin Ergun”, TDEA, II, 27.

Nuri Özcan