CEBBÂR

الجبّار

Allah’ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) biri.

“Bozuk olan bir şeyi ıslah edip düzeltmek, birine zor kullanarak iş yaptırmak” anlamındaki cebr kökünden mübalağa ifade eden bir sıfattır. Râgıb el-İsfahânî’ye göre cebr kelimesinin asıl mânası “herhangi bir şekilde zor kullanarak bir şeyi ıslah etmek”tir; bununla beraber kelime bazan zor kullanmaksızın düzeltme, bazan da düzeltme söz konusu olmadan zor kullanmayı da ifade eder. Bu sözlük anlamlarına göre cebbâr “kırık dökük ve bozuk olan şeyleri düzeltip onaran, her şeyi tasarrufu altına alan ve iradesini her durumda yürüten” demektir. Cebbâr, “alabildiğine boy verip yükselen hurma ağacı” anlamındaki “nahletün cebbâre” kullanımından hareketle “ulaşılamayacak derecede azamet (ceberût) sahibi” mânasında da kullanılmıştır (“zü’l-ceberût” için bk. Ebû Dâvûd, “Salât”, 147; Müsned, V, 388, 396-397). Kelime beşerî bir sıfat olarak kullanıldığında “başkasına hak tanımayan, bencil, kibirli, zorba, Allah’a karşı boyun eğmek istemeyen, fizyolojik ve ruhî yapısı bakımından kaba insan” anlamlarına gelir.


Kur’ân-ı Kerîm’de cebbâr, ikisi çoğul (cebbârîn) şeklinde olmak üzere on âyette geçmektedir. Bir grup esmâ-i hüsnâyı ihtiva eden bir âyette (el-Haşr 59/23) cebbâr ismi azîz ve mütekebbir isimleri arasında yer almış, doksan dokuz ismi ihtiva eden hadiste de aynı tertip içinde zikredilmiştir (Tirmizî, “DaǾavât”, 82; İbn Mâce, “DuǾâǿ”, 10). Hasan Basri Çantay Kur’an tercümesinde, “el-azîzü’l-cebbârü’l-mütekebbir” diye sıralanan bu ilâhî isimleri “gālib-i mutlak, halkın halini kemâl-i salâha götüren, büyüklükte eşi olmayan” şeklinde tercüme etmek suretiyle cebbâra “ıslah” mânası vermeyi uygun bulmuştur. Cebbâr kelimesi diğer dokuz âyette yergi ifade eden beşerî mânalar taşır. Bunların bir kısmında Hz. Muhammed ile Hz. Îsâ’nın, beşerî anlamda kötü olan bu sıfattan münezzeh oldukları ifade edilir. Cebbâr hadislerde de sözlük ve terim mânalarıyla geçmekte, esmâ-i hüsnâdan biri olarak Allah’a nisbet edilmektedir (bk. Wensinck, Mu‘cem, “cbr” md.).

Cebbârın asıl mânası, Râgıb el-İsfahânî’nin de belirttiği üzere, bozulan, nizamından çıkan her şeyi yerine göre zor kullanarak ıslah etmektir. Gerçekten Allah, “yaratılmışların halini iyileştiren, hakkı galip getiren, her güçlüğü kolaylaştıran, her kırığı onarandır” (Râzî, s. 198). Abdullah b. Abbas’ın rivayetine göre Hz. Peygamber namazın iki secdesi arasında okuduğu duada cebr kökünden türeyen emir sigasını kullanarak, “Allahım!... Dağınıklığımı toparla, bana dirlik düzenlik ihsan et!...” şeklinde niyazda bulunurdu (Tirmizî, “Salât”, 95; İbn Mâce, “İkāmet”, 23). Hz. Ali’ye nisbet edilen bir duada da, “Ey her kırılanı onaran (câbir) ve her güçlüğü kolaylaştıran!...” yakarışı yer almaktadır. Cebbâr bu muhteva ile birlikte cebir anlamı taşıyan bir unsuru da ihtiva etmektedir. Ancak buradaki cebir haksızlık ve zulüm gibi beşerî özellikler taşımaz. Aksine haksızlıkları, zulmü ve zorbalığı ortadan kaldırmayı hedef alan bir niteliğe sahiptir.

Cebbâr ismi bu mânalarıyla Allah’ın kâinat ve insanla ilgili isimlerinden ve fiilî sıfatlarından biri olarak kabul edilir. Cebbârın kapsadığı azamet ve aşkınlık (müteâl oluş) anlamı göz önünde bulundurulduğu takdirde ise Allah’ı niteleyen zâtî isim ve tenzîhî sıfatlar grubuna girer. Çünkü zât-ı ilâhiyyeyi duyularla idrak etmek, mahiyetini akıl yoluyla kavramak veya O’nu hayalde canlandırmak mümkün değildir.

BİBLİYOGRAFYA:

Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “cbr” md.; İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “cbr” md.; Lisânü’l-ǾArab, “cbr” md.; Wensinck, MuǾcem, “cbr” md.; M. F. Abdülbâkī, MuǾcem, “cebbâr” md.; Müsned, V, 388, 396-397; İbn Mâce, “DuǾâ”, 10, “İkāmet”, 23; Ebû Dâvûd, “Salât”, 147; Tirmizî, “DaǾavât”, 82, “Salât”, 95; Halîmî, el-Minhâc, I, 195, 203-204; Bağdâdî, el-Esmâǿ ve’s-sıfât, vr. 87ª-b; Beyhakī, el-Esmâǿ ve’s-sıfât (İmâdüddin), I, 122; Gazzâlî, el-Maksadü’l-esnâ, s. 51; İbnü’l-Cevzî, Nüzhetü’l-aǾyün, s. 232-233; Fahreddin er-Râzî, LevâmiǾu’l-beyyinât (Sa‘d), s. 197-200; Ebü’l-Kāsım es-Sem‘ânî, Ravhu’l-ervâh fî şerhi esmâǿi’l-Meliki’l-Fettâĥ (nşr. Necîb Mâyil-i Herevî), Tahran 1368/1989, s. 53-59; Reşîd Rızâ, Tefsîrü’l-menâr, VI, 330; Suat Yıldırım, Kur’ânda Ulûhiyyet, İstanbul 1987, s. 271-272.

Bekir Topaloğlu