ÇÂRDEH MA‘SÛM-i PÂK

چهارده معصوم پاك

İsnâaşeriyye Şiîleri’nin hata ve günahtan münezzeh olduğuna inandıkları on dört kişiyi ifade eden bir tabir.

Çârdeh ma‘sûm Hz. Peygamber, Hz. Fâtıma ve on iki imamdan (Ali b. Ebû Tâlib [ö. 40/661], Hasan b. Ali [ö. 50/670], Hüseyin b. Ali [ö. 61/680], Ali Zeynelâbidîn [ö. 94/712], Muhammed el-Bâkır [ö. 114/733], Ca‘fer es-Sâdık [ö. 148/765], Mûsâ el-Kâzım [ö. 183/799], Ali er-Rızâ [ö. 203/818], Muhammed et-Takī [ö. 220/835], Ali en-Nakī [ö. 254/868], Hasan el-Askerî [ö. 260/874] ve halen gaybet*te olduğuna inanılan Muhammed el-Mehdî) meydana gelir.

İmamların mâsum olduğu inancı, II. (VIII.) yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkmıştır. Bu inanç İbn Bâbeveyh (ö. 381/991), Şeyh Müfîd (ö. 413/1022) ve Şerîf el-Murtazâ (ö. 436/1044) gibi Şîa ulemâsı tarafından geliştirilerek on dört mâsumun imâmet makamına geçmeden önce veya geçtikten sonra yanlışlıkla da olsa herhangi bir günah işlemelerinin imkânsız olduğu sonucuna varılmıştır. Hz. Fâtıma’nın ismet*i ise ismeti gereken iki makam, yani peygamberlik ve imamlık arasında bir bağ oluşturmasından ileri gelir. “İki nurun birleştiği yer” (mecmau’n-nûreyn) olarak adlandırılan Hz. Fâtıma’nın imamlardan ve onların yüksek seciyelerinden bahseden hadis ve rivayetlerde de sık sık adı geçer. On dört mâsumun ismetini belgeleyen en önemli delillerin başında, “âyetü’t-tathîr” denilen, “Ey Ehl-i beyt! Allah sizden ancak kiri gidermek ve sizi tertemiz yapmak diler” meâlindeki âyetin (el-Ahzâb 33/33) yer aldığına inanılır. Bu anlayışa göre, “Zâlimler ahdime eremez” meâlindeki âyet de (el-Bakara 2/124) Allah’ın ahdine yani nübüvvet veya imâmete mazhar olmuş kişilerin kötülükten uzak bulunduklarına, dolayısıyla ismet sahibi olduklarına delâlet eder.

Mâsumların sayısı, büyük ihtimalle on ikinci imamın gaybetinden sonra on dört olarak belirlenmiştir. On birinci imam olan Hasan el-Askerî’nin ölümünden sonra imamlar silsilesinin onun gaybet etmiş olan oğlu ile sona erdiği inancı bütün İmâmî Şiîler tarafından hemen benimsenmemiştir. Öte yandan imamların on iki olduğunu (veya olacağını) açıklayan rivayetlerin eskiden beri yaygın olduğu bilinmektedir. Nitekim tamamı Kureyş’ten olan on iki emîrin geleceğini ifade eden rivayetlere Ehl-i sünnet’çe benimsenmiş hadis kitaplarında da rastlanmaktadır (bk. Buhârî, “Ahkâm”, 51; Ebû Dâvûd, “Mehdî”, 1; Tirmizî, “Fiten”, 48). Bundan dolayı imamların sayısının on iki olduğu Şîa’nın bir kısmınca kolaylıkla kabul edilmiştir (Kohlberg, XXXIX, s. 529-533).

Şiî kaynaklarında Hz. Peygamber’e atfedilen bir hadiste, Resûl-i Ekrem’in kendisiyle Hz. Ali’nin, Hasan’ın, Hüseyin’in ve Hüseyin neslinden -hadiste adları anılmayan- dokuz kişinin mâsum olduğu rivayet edilmektedir (Meclisî, Bihârü’l-envâr, XXV, 201). Hz. Peygamber’den gelen başka bir rivayette bu dokuz kişinin yanı sıra Hz. Fâtıma’nın da adı geçmekte (a.g.e., XXV, 6-7) ve yine bu rivayette Resûlullah, Hz. Fâtıma ve on iki imamın “mahlûkatın yaratılmasından önce” nurdan yaratıldıkları kaydedilmektedir. Nur âyeti (en-Nûr 24/35) Şiî kaynaklarında çârdeh ma‘sûmun bu nuranî menşeleriyle ilgili olarak yorumlanır ve aydınlıktan bahseden hemen bütün âyetler onlar için bir işaret olarak değerlendirilir (Meclisî, a.g.e., XXIII, 304-308; XXVI, 242-243; Sâdık eş-Şîrâzî, s. 209-211). Ca‘fer es-Sâdık’a isnat edilen bir açıklamaya göre çârdeh ma‘sûmun nurdan yaratılması diğer varlıkların yaratılmasından 14.000 yıl önce vuku bulmuştur (Meclisî, Bihârü’l-envâr, XX, 15-16). Diğer bazı rivayetlerde çârdeh ma‘sûmun “semavî topraktan”, “beyaz topraktan”, “arşın altındaki topraktan” veya “arşın toprağından” yaratılmış


olduğundan bahsedilmektedir (a.g.e., XX, 15-16; XXV, 8-12).

İmâmiyye’ye göre çârdeh ma‘sûmun tarihî sıra bakımından ortaya çıkışı, ezelde Cenâb-ı Hakk’ın, “Elestü bi-rabbiküm” (el-A‘râf 7/172) sorusuna cevap vermelerinin sırasını aksettirir.

Şiî hadis âlimi Muhammed Bâkır el-Meclisî, bazı Şiîler’in Allah’ın yaratma işini çârdeh ma‘sûma havale ettiğine inandıklarını söyleyerek bu görüşü şiddetle eleştirir (Bihârü’l-envâr, XXV, 328). Ancak aynı müellif, çârdeh ma‘sûmun kâinatın yaratılışında hazır bulunduğunu da kaydeder (a.e., XXV, 339-341). Nitekim beşinci imam Muhammed el-Bâkır’a atfedilen bir rivayette, “Biz yaratıkların yaratılış sebebiyiz” denilmektedir (a.e., XX, 20). Bütün Şîa âlimleri, çârdeh ma‘sûmun on dört kişilik bir topluluk olarak ülü’l-azm* olan peygamberler de dahil olmak üzere bütün yaratıklara üstün olduğu konusunda birleşirler (a.e., XXVI, 267-319).

Çârdeh ma‘sûmun sıfat ve özellikleri üzerinde duran Safevî devri filozoflarından Molla Sadrâ, İbn Sînâ’nın ortaya koyduğu kozmolojik terimleri kullanarak çârdeh ma‘sûmun faal aklın vazifesini görmekle bütün varlıkların ontolojik sebebi olduğunu savunmuştur (bk. Nasr, s. 58). Kadî Saîd Kummî ise çârdeh ma‘sûmu, gerçek varlıklarıyla arşın etrafında ebediyen toplanmış bir “üstün beşeriyet” (beşerü’l-avâlî) olarak vasıflandırmıştır (Corbin, En Islam Iranien, I, 98).

İran halkının dinî hayatında çârdeh ma‘sûmu adlarıyla tek tek zikreden, onlara hayır ve bereket dileyen dualar önemli bir yer tutar; okunması mânevî bir ziyaret sayılan bu dualara “ziyârât-ı câmia” denilir. Bazı hal tercümelerinden, çârdeh ma‘sûmun Şiî müminlerin rüyalarına girdiği ve bunun mutlu bir olay sayıldığı anlaşılmaktadır. Meselâ Şiî âriflerinden Haydar el-Âmülî, Bağdat’ta iken rüyasında çârdeh ma‘sûmu gökte bir dörtgenin etrafında yer almış vaziyette gördüğünü söyler (Corbin, a.e., III, 200-208).

J. K. Birge, Şiî-Ca‘ferî olan Bektaşîler’in çârdeh ma‘sûma on dört kişi daha ekleyerek mâsumların sayısını yirmi sekize çıkardıklarını söyler (The Bektashi Order of Dervishes, s. 147-148). Ancak Bektaşîler, on iki imamın henüz bulûğ çağına gelmeden şehid edilen çocuklarını çârdeh ma‘sûm olarak kabul ederler. Bu on dört mâsum şunlardır: Muhammed Ekber b. Ali, Abdullah b. Hasan, Abdullah b. Hüseyin, Kāsım b. Hüseyin, Hüseyin b. Zeynelâbidîn, Kasım b. Zeynelâbidîn, Ali Eftar b. Muhammed el-Bâkır, Abdullah b. Ca‘fer es-Sâdık, Yahyâ el-Hâdî b. Ca‘fer es-Sâdık, Sâlih b. Mûsâ el-Kâzım, Tayyibe b. Mûsâ el-Kâzım, Ca‘fer b. Muhammed et-Takī, Ca‘fer b. Hasan el-Askerî. Kasım b. Hasan el-Askerî. Üsküdarlı Hâşim Baba’nın bu on dört mâsumu konu alan bir manzumesi vardır (bk. Ahmed Rifat, s. 225-228).

BİBLİYOGRAFYA:

Buhârî, “Ahkâm”, 51; Ebû Dâvûd, “Mehdî”, 1; Tirmizî, “Fiten”, 48; Meclisî, Bihârü’l-envâr, Tahran 1384/1964, XX, 15-16, 20; XXIII, 304-308; XXV, 6-12, 201, 328, 339-341; XXVI, 242-243, 267-319; a.mlf., ǾAynü’l-hayât, Tahran 1347 hş., s. 101-102; a.mlf., Celâǿü’l-uyûn der Zindegî ve Mesâǿib-i Çârdeh MaǾsûm, Tahran, ts.; Ahmed Rifat, Mir’âtü’l-makāsıd, İstanbul 1293, s. 225-228; J. K. Birge, The Bektashi Order of Dervishes, London 1937, s. 147-148; Şeyh Abbas Kummî, Mefâtîhu’l-cinân, Tahran 1340 hş., s. 739-753; H. Corbin, En Islam Iranien, Paris 1971-72, I, 98; III, 200-208; a.mlf., Corps spirituel et Terre céleste, Paris 1979, bk. İndeks (Quatorze Immaculés); Seyyid Hüseyin Nasr, Sadr al-Din Shirazi and his Transcendent Teosophy, Tahran 1978, s. 58 vd.; Sâdık eş-Şîrâzî, Ehlü’l-beyt fi’l-Kurǿân, Beyrut 1400/1979, s. 209-211; Abdülaziz Sachedina, Islamic Messianism, The Idea of the Mahdi in Twelver Shi’ism, Albany 1981, s. 49-63; A Brief, History of the Fourteen Infallibles, Tahran 1984; M. Moosa, Extremist Shiites, The Ghulat Sects, Syracuse 1988, s. 108; On Dört Ma‘sumdan Kırk’ar Hadis, Tahran 1988; E. Kohlberg, “From Imāmiyya to Ithnā-ǾAshariyya”, BSOAS, XXXIX (1976), s. 521-534; W. Madelung – E. Tyan, “ǾIsma”, EI² (İng.), IV, 182-184; Hamid Algar, “Čahārdah MaǾsūm”, EIr., IV, 627-629.

Hamid Algar