CA‘FER b. MÜBEŞŞİR

جعفر بن مبشر

Ebû Muhammed Ca‘fer b. Mübeşşir b. Ahmed es-Sekafî el-Kasabî (ö. 234/848-49)

Bağdat ekolüne bağlı Mu‘tezile kelâmcısı, fakih.

Hayatı hakkındaki bilgiler oldukça yetersizdir. Bağdat’ta doğdu ve ömrünün çoğunu burada geçirdi. Kelâm ilmini Ebû Mûsâ el-Murdâr’dan öğrendi. Haşviyye’nin ileri gelenlerinden biri olan kardeşi Hubeyş ve Cehmiyye’nin önemli âlimlerinden Bişr b. Gıyâs ile münazaralarda bulundu. İkna kabiliyeti ve güzel hitabeti sayesinde Zeydiyye’ye mensup olan Âne (Fırat civarında bir bölge) halkını Mu‘tezile mezhebine çevirdiği rivayet edilir. Darbımesellere konu olacak derecede zâhidâne bir hayat yaşadı. Siyasetin dışında kalmayı tercih ederek Halife Vâsik-Billah ile yakın adamı İbn Ebû Duâd’ın ısrarla yaptıkları kadılık tekliflerini ve gönderdikleri külliyetli miktardaki ikramları kabul etmedi. Bağdat’ta öldü.


Kaynaklar, yazdığı eserlerin isimlerinden hareketle Ca‘fer b. Mübeşşir’in tefsir ve hadisle meşgul olduğunu naklederse de onun asıl meşhur olduğu saha kelâm ve fıkıh ilimleridir. Kendisinden önceki Mu‘tezile âlimleri âhiret hallerinin sadece nakille (sem‘) bilinebileceğini kabul etmelerine karşılık o aklın bu konularda da hüküm verebileceğini savunarak aklın itikad alanındaki sınır ve yetisini genişletmiştir. Kaynakların naklettiği bazı kelâmî görüşleri şöyledir: Ruh bilinen cevherlerden ayrı türde bir cevherdir. Allah bütün kâinatı idare etmesi anlamında her yerdedir (Eş‘arî, s. 157). İlâhî irade insanı kötülük yapmaya ve inkâra zorlamaz; zira bir taraftan kötülük ve inkârı yasaklarken diğer taraftan kişiyi bunları yapmaya mecbur bırakmak ilâhî hikmete uygun düşmez. Bundan dolayı irade yöneldiği konuyu (muradı) gerektirici değildir.

Ca‘fer b. Mübeşşir de diğer Mu‘tezile çoğunluğu gibi rü’yetullah*ı inkâr eder. Ona göre bazı sahâbîler, Ehl-i sünnet âlimlerince rü’yet için delil olarak gösterilen âyetteki (el-Kıyâme 75/23) nazar kelimesini “bakmak” mânasına almayıp “ilâhî rahmeti beklemek” tarzında te’vil etmişlerdir, bu te’vili yapanlardan biri de Hz. Ali’dir. Kur’an levh-i mahfûzda yaratılmıştır. Bir şey aynı anda iki yerde bulunamayacağı için sayfalardaki yazılar levh-i mahfûzdaki Kur’an’ın hikâye edilişinden ibarettir. Kur’an’ı okuyuş (telaffuz) okuyanın fiili olup onun tarafından meydana getirilmiştir, yani mahlûktur. Kur’an cevher de araz da değildir. İnsanın fiil gücü (istitâat*) fiile teşebbüsten önce ve fiil ile birlikte kendisinde mevcuttur. Peygamberler yanılma veya unutma yoluyla günah işleyebilirler ve yaptıklarından sorumlu olurlar. Bir arpa tanesinin dahi kasten çalınması büyük günah sayılır. Zira kasten işlenen her günah büyüktür ve onu işleyen fâsıktır, mümin adını taşıyamaz (Hayyât, s. 64; Eş‘arî, s. 271, 273). Hz. Ali Resûlullah’tan sonra insanların en faziletlisi olmakla birlikte Hz. Ebû Bekir, Ömer ve Osman’ın hilâfetleri meşrûdur; çünkü Hz. Peygamber Zâtüsselâsil Seriyyesi’nde ensar ve muhacirlerin faziletlileri dururken Amr b. Âs’ı kumandan tayin etmiştir. Cemel Savaşı’nda Ali haklı olmakla beraber kendisine karşı çıkan Talha, Zübeyr ve Âişe tövbe ettikleri için kendilerinden teberrî* edilemez, fakat Muâviye ve Amr b. Âs’tan teberrî etmek gerekir.

Ca‘fer b. Mübeşşir büyük çapta Nazzâm’ın tesiri altında kalmış, irade sıfatı konusunda Bişr b. Mu‘temir’e, Kur’an’a dair görüşlerinde İbn Keysân el-Esamm’a, ulûhiyyet telakkisinde de Ebü’l-Hüzeyl el-Allâf’a katılmıştır. Onun büyük günah hakkında yaptığı tarif Mu‘tezile adına kaydedilen üç görüşten birini oluşturmuştur. Ca‘fer b. Mübeşşir halku’l-Kur’ân* meselesinde Ehl-i sünnet’in görüşüne yaklaşmış, imâmet noktasında ise Zeydiyye’ye ait fikirleri savunmuş, bu sebeple görüşlerine uyanlar Ebü’l-Hüseyin el-Malatî tarafından bu mezhebin fırkaları arasında gösterilmiştir (et-Tenbîh, s. 34). Kaynakların hemen hepsi Ca‘fer b. Mübeşşir’in Bağdat Mu‘tezilesi ileri gelenlerinden olduğunda ittifak ettiği halde Muhsin el-Emîn kendisini Şiî bir âlim olarak tanıtmaya çalışmıştır (Ayânü’ş-Şîa, IV, 138). Onun bu tahmini Ca‘fer b. Mübeşşir’in Hz. Ali hakkındaki görüşlerinden kaynaklanmış olmalıdır. Ca‘fer b. Mübeşşir’in yazdığı eserlerin listesinden anlaşıldığına göre bilgi teorisinde Câhiz’i, iman-amel ilişkisinde İbn Şebîb’i ve yaratma konusunda Burgus’u tenkit etmiş, “lutuf” nazariyesini benimseyenleri reddetmiştir.

Ca‘fer b. Mübeşşir’in itikadî görüşlerini benimseyenlere Ca‘feriyye denilmiştir. Onun görüşlerine katılanların büyük bir yekün teşkil ettiği nakledilmekle beraber bunların kimlerden ibaret olduğu hakkında fazla bilgi mevcut değildir. En meşhurları arasında Ebü’l-Hüseyin el-Hayyât, Ebû Mücâlid Ahmed b. Hüseyin el-Bağdâdî ve Ebû Ca‘fer Muhammed b. Abdullah el-İskâfî sayılabilir (İbnü’l-Murtazâ, s. 85; Ahmed Emîn, III, 79). İbnü’r-Râvendî, Kadî Abdülcebbâr, Abdülkahir el-Bağdâdî ve Şahfûr b. Tâhir el-İsferâyînî Ca‘fer’in görüşlerini tenkit edenler arasında yer alır.

Dikkat çekici bazı fıkhî görüşler ileri süren Ca‘fer b. Mübeşşir’in bu alanda Zâhirîler’in metoduna yakın bir anlayışa sahip olduğu anlaşılmaktadır. Ona göre fıkıh sahasında Kur’an ve Sünnet’in zâhirine ve icmâa uymak gerekir, re’y ve kıyasla hüküm vermek isabetli değildir. Ashabın şarap içene had cezası uygulanacağı hususunda icmâ etmeleri hatalıdır. Zira onlar bu konuda nassa değil kendi reylerine dayanmışlardır. Böylece Ca‘fer bu meselede Hâricîler’in Necedât fırkasıyla aynı görüşü paylaşmış bulunmaktadır. Yine ona göre üç türlü ülke vardır: Dâr-ı îmân, dâr-ı küfr ve dâr-ı fısk. Bu taksim dikkate alındığı takdirde Abbâsî idaresi altındaki topraklar dâr-ı fısk kavramına uygun düşmektedir.

Eserleri. Ca‘fer b. Mübeşşir’in kaynaklarda isimleri zikredilen, ancak hiçbiri günümüze kadar ulaşmayan eserleri şunlardır: A) Kelâma Dair Eserleri. Kitâbü’l-Hikâye ve’l-mahkî, Alâ Ashâbi’l-maârif ale’l-Câhiz, el-Hücce alâ ehli’l-bida, Meâni’l-ahbâr ve şerhuhâ, Alâ Ashâbi’l-lutf, el-Emr bi’l-marûf ve’n-nehy ani’l-münker, Nakzu Kitâbi İbn Şebîb fi’l-ircâ, el-Yakın alâ Burgus fi’l-mahlûk, Kitâbü’t-Tevhîd alâ esnâfi’l-Müşebbihe ve’l-Cehmiyye ve’r-Râfizâ, Marifetü’l-hucec. B) Fıkıh ve Tefsire Dair Eserleri. el-Eşribe, es-Sünen ve’l-ahkâm, el-İctihâd, et-Tahâre, Kitâbü’l-Harâc, el-İcmâ mâ hüve, Alâ Ashâbi’l-kıyâs ve’r-rey, Kitâbü’d-Dâr, Kitâbü’l-Âsâr el-kebîr, en-Nâsih ve’l-mensûh, Alâ Ashâbi’l-hadîs.

BİBLİYOGRAFYA:

Hayyât, el-İntisâr, s. 63-64, 68; Eş‘arî, Makalât (Ritter), s. 157, 230, 271, 273, 337, 415, 464, 588, 600; Malatî, et-Tenbîh ve’r-red, s. 34, 38; İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist (Teceddüd), s. 208; Kadî Abdülcebbâr, el-Mugnî, IV, 214; IX, 12; XVII, 298; Bağdâdî, el-Farķ (Abdülhamîd), s. 168-169; a.mlf., Usûlü’d-dîn, s. 168, 256; Hatîb, Târîhu Bagdâd, VII, 162; İsferâyînî, et-Tebsîr (Kevserî), s. 47; Safedî, el-Vâfî, XI, 156; İbnü’l-Murtazâ, Tabakatü’l-Mutezile, s. 76, 77, 85; İbn Hacer, Lisânü’l-Mîzân, II, 121; Ahmed Emîn, Duha’l-İslâm, Beyrut 1351-55/1933-36, III, 79, 148; W. Montgomery Watt, İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri (trc. E. Ruhi Fığlalı), Ankara 1981, s. 281; Ayânü’ş-Şîa, IV, 138; Nüveyhiz, MuǾcemü’l-müfessirîn, I, 125; A. N. Nader – J. Schacht, “Djafar b. Mubashshir”, EI² (İng.), III, 373.

Emrullah Yüksel