BOSTANZÂDE YAHYÂ EFENDİ

(ö. 1049/1639)

Anadolu ve Rumeli kazaskerliği yapan Osmanlı âlim ve müellifi.

Aslen Tireli olup XVI ve XVII. yüzyıllarda önemli âlimlerin yetiştiği Bostanzâdeler ailesinden Bostanzâde Mustafa’nın torunu ve Şeyhülislâm Bostanzâde Mehmed Efendi’nin oğludur. Doğum tarihi, gençlik ve öğrenim yılları hakkında bilgi bulunmamakta, sadece babasından öğrenim gördüğü ve ilmiye sınıfındaki görevinin ilk yıllarını onun yanında geçirdiği bilinmektedir.


1003 (1594) yılından itibaren Üsküdar Mihrimah Sultan, Sahn-ı Semân, Üsküdar Vâlide Atik ve Süleymaniye medreselerinde müderrislik yaptı. 1601-1614 yılları arasında Halep, Galata, Bursa, Edirne ve İstanbul kadılığı görevlerinde bulundu. Gül-i Sad-berg adlı eserinin sonunda (vr. 161ª) bu kitabı 1030’da (1621) tamamladığını ve o sırada İstanbul kadılığından ayrılmış olduğunu ifade etmektedir. Vekāyiu’l-fuzalâ’da ise (I, 46) İstanbul kadılığından 1023’te (1614) azledildiği bildirilmektedir. Bu durumda Bostanzâde’nin 1614’ten 1622’ye kadar herhangi bir resmî görev almadığı anlaşılmaktadır. Aralık 1622’de kardeşi Mehmed Efendi’nin yerine Anadolu kazaskerliğine getirildiyse de on bir ay sonra azledildi. 1629’da tayin edildiği Rumeli kazaskerliği görevinde ancak on ay kalabildi. Ayrıca İstanbul kadılığından azledilmesinden sonra Rodoscuk (Tekirdağ) kazası, Anadolu kazaskerliğinden ayrıldıktan sonra da Uzuncaova kazası arpalık olarak kendisine tahsis edilmiştir. 26 Rebîülevvel 1049’da (27 Temmuz 1639) vefat eden Bostanzâde Yahyâ Efendi, Şehzade Camii hazîresinde, babasının kabri yanına defnedildi.

Eserleri. 1. Gül-i Sad-berg. Hz. Peygamber’in 100 mûcizesini konu edinen geniş ölçüde manzum Türkçe bir eserdir. Kitapta bir giriş ile münâcât, na‘t ve dönemin padişahı II. Osman’a bir kasideden sonra Hz. Peygamber’in cismanî mi‘racının imkânı ve mahiyeti, Kur’an’ın i‘câzı konuları üzerinde durulur. Daha sonra eserin asıl konusunu teşkil eden 100 mûcize geniş bir şekilde ele alınır. Kitabın başında (vr. 5ª) hem müellifin (Yahyâ b. Bostân) hem de eserin adı (Gül-i Sad-berg) kaydedilmiş, sonunda da (vr. 161ª) yine müellifin adı verilmiş ve eserin 5 Zilhicce 1030’da (21 Ekim 1621) tamamlandığı belirtilmiştir. Gül-i Sadberg’in iki nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’nde (Ayasofya, nr. 3386, 3390) bir nüshası da Hacı Selim Ağa Kütüphanesi’nde (nr. 842) kayıtlı olup bunlardan ilkinin müellif hattı olduğu eserin sonundaki kayıttan anlaşılmaktadır. 2. Mir’âtü’l-ahlâk. Türkçe didaktik bir ahlâk kitabıdır. Eser bir giriş ve dönemin padişahı I. Ahmed’e bir methiyeden sonra (vr. 4ª-6ª) tamamı ahlâkî faziletlere dair yirmi dört babdan (vr. 6ª-219b) oluşur. Başlıca konuları ibadet, sabır ve şükür, şecaat, dikkat (teyakkuz) ve zekâ (fıtnat), ciddiyet, cehd, iyilikler ve erdemler (mehâsin ve mehâmid), kazâya rızâ, vefâ, sır saklama, cömertlik (sehâ), af, iffet, tevazu ve hayâ, emanet ve sadakat, rıfk ve şefkat, âlicenaplık, müşavere, hilim, gayret (gayret-i dîniyye ve gayret-i dünyeviyye), firâset, fırsatları değerlendirme, temkin (hazm), iyilerle dostluk kurma (sohbet-i ahyâr), hakları gözetip kollama (riâyet-i hukuk) gibi faziletler ve hükümdarlık, emirlik, vezirlik, valilik gibi resmî görevlerin gerektirdiği yükümlülüklerdir. Eser “Nasihat” başlığını taşıyan uzun bir hâtime ile (vr. 219b-243b) son bulur. Konular işlenirken “husûsan mülûk ve selâtîne müstahsendir” gibi ifadelerle söz, başta padişah olmak üzere çeşitli kademelerdeki yöneticilere getirilerek bunların söz konusu faziletleri kazanmalarının gerekliliği üzerinde durulur. Bu arada müellif yer yer daha önceki padişahların ahlâkî ve siyasî üstünlüklerine ilişkin bilgiler vererek kendi dönemindeki idarecileri dolaylı olarak yerer. Hatta bazan açık tenkitlerde bulunduğu da görülür (meselâ bk. vr. 105ª). Ahlâk alanında felsefî ve teorik tahliller yerine pratiğe ağırlık veren eserde ahlâkî faziletler âyet ve hadislerle örneklendirilmiştir. Ayrıca Türkçe, Arapça ve Farsça olmak üzere ahlâk ve hikemiyatla ilgili manzumeler, peygamber kıssaları ve İslâm tarihinden alınmış örnek ahlâkî motiflerle eserin muhtevası zenginleştirilmiştir. Bu arada Eflâtun, İbn Sînâ ve Hüseyin Vâiz-i Kâşifî gibi ahlâk filozofu ve bilginlerinden yapılan nakiller hem müellifin geniş bilgi ve kültürünü göstermekte, hem de etki açısından esere büyük bir güç kazandırmaktadır. Mir’âtü’l-ahlâk, XVII. yüzyıl Osmanlı toplumunun ahlâkî yapısını ve o dönem münevverlerinin ideal ahlâk görüşlerini yansıtması bakımından da büyük değer taşır. Eserin tesbit edilebilen tek yazma nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde (TY, nr. 3537) kayıtlı olup varak 242b’de nüshanın müellif hattı olduğu ve 10 Ramazan 1022’de (24 Ekim 1613) tamamlandığı belirtilmektedir. 3. Tuhfetü’l-ahbâb (Târîh-i Sâf). On beş hânedan içinde çoğu Türk olmak üzere 300’e yakın müslüman hükümdarın tanıtıldığı Türkçe kısa bir tarihtir. Eser günümüzde basılmış haliyle (İstanbul 1287) tanınmakta olup bu baskıya esas olan yazma nüsha veya nüshalar henüz bulunmuş değildir. Bu baskının üzerinde eserin adı Târîh-i Sâf şeklinde kaydedilmiştir. Ancak müellif metin içinde (s. 6) esere Tuhfetü’l-ahbâb adını verdiğini belirtmektedir. Eserin matbu nüshasında yazar adı verilmemiştir. eş-Şekāǿiku’n-nuǾmâniyye’nin zeyilleriyle Sicill-i Osmânî gibi eski kaynaklarda da Tuhfetü’l-ahbâb’ın Bostanzâde’ye ait olduğuna dair bir bilgi bulunmamaktadır. Bursalı Mehmed Tâhir Osmanlı Müellifleri’nde (I, 347) eseri Taşköprizâde Kemâleddin Mehmed Efendi’ye nisbet etmiştir. Enver Koray’ın Türkiye Tarih Yayınları Bibliyografyası 1729-1955 (I, 6) ve İsmail Hâmi Danişmend’in İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi (III, 59) gibi son dönemde yazılmış eserlerde de aynı yanlış bilgi tekrarlanmıştır.


Ancak önce Hüseyin Gazi Yurdaydın TTK Belleten’deki “Bostan’ın Süleymannâmesi” başlıklı makalesinde (s. 187) eserin müellifinin “Bostan’ın (Bostan Mustafa) torunu” olduğunu belirtmiş, daha sonra Tuhfetü’l-ahbâb’ı Duru Tarih adıyla sadeleştirerek yayımlayan Necdet Sakaoğlu eserin müellifinin Bostanzâde Yahyâ Efendi olduğunu metin içindeki açık ifadelere dayanarak ispatlamıştır (bk. Târîh-i Sâf, s. 18, 50, 74, 82 vd.). Tuhfetü’l-ahbâb’da hânedanların ve hükümdarların tanıtılmasında kronolojik sıra gözetilmemiştir. Üç bölümden (bab) oluşan eserin “Der Şemâil-i Âl-i Osmân” başlığını taşıyan birinci bölümünde o güne kadarki on dört Osmanlı hükümdarı, “Ahvâl-i Hulefâ-yi Abbâsiyye” başlıklı ikinci bölümde Abbâsî halifeleri tanıtılmıştır. Üç fasıldan oluşan üçüncü bölümün ilk faslı “Benî Ümeyye’den Padişah Olanlar Beyânındadır” adını taşımaktadır. İkinci fasılda Saffâriyye, Sâmânoğulları, Fâtımîler, Büveyhîler, Gazneliler, Büyük Selçuklular, Anadolu Selçukluları, Hârizm Devleti, Cengiz hânedanı, Atabegler, Eyyûbîler ve Memlükler tanıtılır. “Netîce-i Kitâb-ı Tuhfetü’l-ahbâb” başlıklı üçüncü fasıl ise bir sonsözle meşhur devlet adamlarına dair sekiz tarihî hikâyeyi kapsar. Titiz ve geniş bir araştırma mahsulü olan Tuhfetü’l-ahbâb’da tarihî olaylar ve kişiler hakkında nâdiren yanlış bilgiye rastlanır. Eserde her konuya önemine uygun genişlikte yer verilmiştir. Tarihî bilgiler yanında hükümdarların dinî, ahlâkî, siyasî, edebî, hatta fizikî özellikleri de tanıtılmış, bu arada âyet, hadis, hikâye ve şiirlere de yer verilmiştir. Müellif gerek önsözde gerekse sonuç kısmında bu eseri yazmaktaki gayesinin, bir yandan Osmanlı hükümdarlarının din ve devlet politikaları bakımından öteki müslüman hükümdarlardan daha üstün olduklarını ispatlamak, öte yandan padişahlara dünya saltanatının geçiciliğini, padişahlığın ağır sorumluluklarını hatırlatarak onlara adalet ve hakkaniyetten ayrılmamalarını öğütlemek olduğunu belirtmiştir. 4. Fî Beyâni VakǾai Sultan Osman. II. Osman’ın (Genç Osman) yeniçeriler tarafından öldürülmesini, olayın askerî ve siyasî sebeplerini, gelişmesini ve sonuçlarını anlatan Türkçe bir eser olup müellifin ifadesine göre bizzat kendisinin müşahede ettiği, kısmen de güvendiği kaynaklardan sağladığı bilgilere dayanılarak telif edilmiştir. Eserde genç ve “temiz kalpli” padişahın yanlış tasarrufları; bu tasarruflarda rolü olan, özellikle padişahı askerî ve siyasî şartların elverişli olmadığı bir dönemde sözde hac yolculuğuna, gerçekte Suriye ve Mısır yönünde sefere ikna eden Hasan Efendi (padişahın hocası), kızlar ağası Süleyman Ağa gibi ehliyetsiz ve kötü niyetli kişilerin entrikaları; başta Şeyhülislâm Esad Efendi ve Aziz Mahmud Hüdâyî olmak üzere “ulemâ ve meşâyih ve sulehâ”nın padişahı seferden vazgeçirme yönündeki sonuçsuz gayretleri hakkında bilgi verilir. Ayrıca olayların anlatıldığı ve kişilerin tanıtıldığı ifadeler arasına serpiştirilen âyetler, hadisler, manzumeler vb. ibretli sözlerle eser fikrî ve edebî bakımdan da zenginleştirilmiştir. Eserin bir nüshası Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde (Revan, nr. 1305, 66 varak) bulunmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

Bostanzâde Yahyâ Efendi, Tuhfetü’l-ahbâb: Târîh-i Sâf: Duru Tarih (s.nşr. Necdet Sakaoğlu), İstanbul 1978, nâşirin önsözü, s. 5-14; Şeyhî, Vekāyiu’l-fuzalâ, I, 45-46; Uşşâkîzâde İbrâhim Efendi, Zeyl-i Şekāik (nşr. H. J. Kissling), Wiesbaden 1965, s. 41-42; Sicill-i Osmânî, IV, 636; Osmanlı Müellifleri, I, 257, 347; Danişmend, Kronoloji, III, 59; Enver Koray, Türkiye Tarih Yayınları Bibliyografyası 1729-1955, İstanbul 1959, I, 6; H. Gazi Yurdaydın, “Bostan’ın Süleymannâmesi”, TTK Belleten, XIX/74 (1955), s. 187.

Mustafa Çağrıcı