BOHRÂ

Çoğunlukla Hindistan’ın batısında bulunan Hint asıllı ve kısmen Yemenli Araplar’la karışmış olan Müsta‘lî İsmâilîler’in meydana getirdiği bir fırka.

Bohrâ, bohora veya buhrâ kelimeleri Gucerâtî dilinde “alışveriş yapmak” mânasındaki vohôrvû kökünden olup “ticaretle uğraşan” kimse anlamına gelmektedir. Bu isim, fırka mensuplarından İslâm’ı ilk kabul edenlerin ticaretle uğraşan kimseler olduğu fikrini vermektedir. Fırkanın Hindistan’a ne zaman intikal ettiği kesin olarak bilinmemekle birlikte 400’de (1010) Abdullah adlı bir kişinin Yemen’den Kambay’a dâî* olarak gönderildiği kaynaklarda yer almaktadır. Bununla beraber Hindistan’a giden ilk dâînin Muhammed Ali (ö. 532/1137) olduğu ve kabrinin halen Kambay’da bulunduğu şeklinde görüşler de vardır. O devirde Gucerât’ta hâkim olan Çalukya hânedanı İsmâilî dâîlere serbestçe propaganda yapma fırsatı tanıdığı için fırka kısa zamanda taraftar kazanmaya muvaffak oldu. Ancak 1297’de Gucerât’ta Hindû hükümeti sona erip bir asır kadar Dehli’ye tâbi olduğu devrede ve ardından Gucerât’ın müstakil Sünnî hükümdarlarca yönetildiği zamanda (1396-1572) Bohralar çeşitli sıkıntılarla karşılaştılar.

524 (1130) yılından beri dönmesi beklenen yirmi birinci imam Ebü’l-Kāsım Tayyib’in mâsum* mümessilleri sayılan ve “dâî-yi mutlak” diye adlandırılan fırka önderleri 946 (1539) yılına kadar Yemen’de otururlardı; tâbileri dâî-yi mutlakı


ziyaret eder, zekâtlarını ona öder ve aralarındaki ihtilâfların çözümü için kendisine başvururlardı. Yirmi dördüncü dâî Yûsuf b. Süleyman (ö. 974/1567) 1539 yılında Yemen’den Hindistan’a geçerek Bombay yakınındaki Sidhpûr’da (şimdiki Baroda’da bir şehir) yerleşti. Ardından Celâl b. Hasan ve Dâvûd b. Aceb Şah dâî-yi mutlak oldular. Yirmi altıncı dâî-yi mutlak olan bu sonuncunun 999’da (1591) ölümünden sonra Bohrâ cemaati iki büyük fırkaya ayrıldı. Gucerât’taki cemaat Dâvûd Burhâneddin b. Kutb Şah’ın halef olduğunu, Yemen’de bulunanlar da Dâvûd b. Aceb Şah’ın, kendinden sonrası için hanımının yeğeni olan Süleyman b. Hasan’a vekâlet verdiğini, buna göre adı geçenin yirmi yedinci meşrû dâî-yi mutlak olduğunu ilân ettiler. Bu bölünmeden sonra Yemen’den Hindistan’a giden Süleyman b. Hasan küçük bir zümre dışında Bohrâ cemaatinden hiçbir ilgi görmedi. Böylece cemaat, çoğunluğu teşkil eden Dâvûdîler ve azınlık olan Süleymânîler olmak üzere iki kısma ayrılmış oldu. Süleyman b. Hasan (ö. 1005/1597) ve Dâvûd b. Kutb Şah’ın (ö. 1021/1612) Ahmedâbâd’da bulunan mezarları günümüze kadar taraftarlarınca büyük bir hürmetle ziyaret edilmektedir.

Bohrâ cemaatinin çoğunluğunu teşkil eden Dâvûdîler’in Deorhî denilen umumi merkezleri Sûrat’ta bulunmakla birlikte dâî-yi mutlak Bombay’da oturur. Sûrat’ta, elli birinci dâî-yi mutlak Tâhir Seyfeddin’den sonra kurularak Ders-i Seyfî adı verilen ve Arapça tedrisat yapan bir medreseleri ve Bombay’da değerli yazmaları ihtiva eden bir kütüphaneleri de bulunmaktadır. Resmî işlerinde ve ibadetlerinde, Arap harfleriyle yazdıkları, Arapça kelime ve tabirlerle dolu bir Gucerâtî dili kullanmaktadırlar. Seyyidünâ Sâhib, Sâhib ve Mollacı da denilen dâî-yi mutlak karşısında Fâtımîler’den beri süregelen yer öpme âdeti halen devam etmektedir. Elli birinci dâî Molla Tâhir Seyfeddin’in 1965’te ölümünden sonra oğlu Muhammed Burhâneddin elli ikinci dâî-yi mutlak olarak cemaatin liderliğini sürdürmektedir. Daha aşağı derecedeki mezun mükâsir, şeyh, molla, miyânsâhib gibi görevliler dâî-yi mutlakın yardımcılarıdır. Dinî mahiyetteki kitaplarını gizlemelerine rağmen son zamanlarda gelişen hürriyet ve müsamaha ortamında, DeǾaǿimü’l-İslâm, Sîretü seyyidine’l-Müǿeyyed, Risâle câmiǾa ve Râhatü’l-Ǿakl gibi eserler basılmış bulunmaktadır. Cemaatin sayısı hakkında kesin bir bilgi bulunmamakla birlikte dönemin dâî-yi mutlakı, 1922’de mahkeme zabıtlarına intikal eden beyanında Dâvûdî Bohrâlar’ın sayısının 300.000 civarında olduğunu açıklamıştır. 1931 yılı sayımlarında Hindistan’daki Bohrâlar’ın sayısı 212.752 olarak kaydedilmiştir; günümüzde ise Hindistan’la birlikte Pakistan, Bengladeş, Kenya ve Afrika’daki eski İngiliz sömürgelerinde yaşayan Dâvûdîler’in 1,5-2 milyon civarında olduğu belirtilmektedir (bk. Muhyiddin el-Elvâî, s. 47; Réginald Alvès, s. 15, 268-269). II. Dünya Savaşı’ndan sonra Kanada, Amerika Birleşik Devletleri ve Fransa’ya göç edenler de olmuştur.

Çok daha az sayıda bir cemaat olan Süleymânîler’in dâî-yi mutlakı Yemen’de oturur ve tâbilerinin işlerini yürütmek için “mensup” adı verilen baş temsilcisini devamlı olarak Hindistan’da bulundurur. Davetin Hindistan merkezi Baroda’da olup tâbileri Baroda, Bombay ve Haydarâbâd Dekken’de bulunmaktadır. Baroda’da İsmâilî yazmaları ihtiva eden bir kütüphaneleri de vardır. Urdu dilini kullanan Süleymânîler’in bugünkü (1990) liderleri, Seyyidünâ diye anılan kırk sekizinci dâî-yi mutlak Ali b. Hüseyin’dir. Yemen’deki sayıları hakkında kesin bilgi bulunmamakla birlikte 1934’te 2530.000 civarında oldukları belirtilmektedir. Güney Arabistan, Basra körfezi, Doğu Afrika, Burma ve İspanya’da bulunan Müsta‘lîler dikkate alındığında bu rakamın birkaç misline ulaşacağı sanılmaktadır.

Hindistan’da 400 civarında ilk ve orta okulları bulunan Bohrâ cemaati arasında okuma yazma bilmeyen yoktur. Sûrat’taki el-Câmiatü’s-Seyfiyye denilen yüksek dereceli araştırma enstitüsünde Fâtımî düşüncesi ve tarihi üzerine çalışmalar yaptırılmaktadır. 1921’de Hindistan’da 648 camileri bulunan ve kültür düzeyi genellikle yüksek olan bu zümrede zamanla serbest mesleklere yönelme görülmekte, devlet memuru olanlarına çok az rastlanmaktadır.

Genel olarak Hz. Ali ve neslinden gelen imamlarla onların devamı olan ve mâsum sayılan dâî-yi mutlaklara bağlılığı esas kabul eden bu fırkada ibadetler diğer İsmâiliyye fırkaları veya İsnâaşeriyye’ye göre bazı farklılıklar göstermektedir. Abdest Sünnîler’de olduğu gibidir, beş vakit namaz ise cem‘ edilerek üç vakitte kılınır. Cuma namazı ve hutbesi yoktur. Ramazan’da bir ay oruç tutmak, zekâtı dâî-yi mutlaka teslim etmek ve hac için Mekke’ye gitmek başlıca ibadetlerdendir.

Dâî-yi mutlak tarafından tayin edilen ve “âmil” veya “davetin hizmetçileri” denilen görevliler evlenme, ölüm ve ibadetler gibi konularda cemaatin işlerini yürütürler; ayrıca cemaat içinde ortaya çıkan ihtilâfları giderirler, halledemedikleri anlaşmazlıkları ise dâî-yi mutlaka havale ederler. Kendi aralarında iyi teşkilâtlanmış kapalı bir toplum olan Bohrâ cemaati diğer müslümanlar veya başka din mensuplarıyla evlenmezler, müt‘a* nikâhını da meşrû saymazlar.

BİBLİYOGRAFYA:

İbrâhim b. Hüseyin el-Hâmidî, Kenzü’l-veled (nşr. Mustafa Galib), [baskı yeri yok] 1979 (Dârü’l-Endelüs), nâşirin girişi; W. Ivanow, A Guide to Ismaili Literature, London 1933, s. 10-11; L. Herthing, Islamologie, Beyrut 1964, s. 841; J. N. Hollister, The ShiǾa of India, New Delhi 1979, s. 265-305; D. F. Mulla, Principles of Mohamedan Law, Lahore 1987, s. 20-22; Muhyiddin el-Elvâî, “Tâǿifetü’l-Büherâ”, Mecelletü’l-Ezher, XXXIX/1, Kahire 1386/1966, s. 47-54; A. A. A. Feyzee, “The Ismailis”, Religion in the Middle East, sy. 2, Cambridge 1976, s. 322; a.mlf., “Bohāras, EI² (İng.), I, 1254-1255; Réginald Alvès de Sa, “Les Buhras”, MIDEO, sy. 15 (1982), s. 265-270; T. W. Arnold, “Bohorâ”, İA, II, 705-707.

Mustafa Öz